9 yıl önce
Üç Maymun filmine yorum yazdı:
Aylaklar filmine yorum yazdı:
felliniyi fellini yapan filmlerden ilki. akan zamanın tersine doğru kulaç atan 5 arkadaşın öyküsünü anlatıyor büyük yönetmen. Sinema bir yönetmen sanatıdır ve her film kendi yaratıcısından kalın veya ince izler taşır. bu durumun sanatına halel getireceğini düşünen kimi yönetmenler kendini karakterlerine ustaca gizlemeyi iş edinir -hatta kimisi kendini tüm filme dağıtarak bu işin üstesinden gelir- fellini ise karakterlerinin kendi izdüşümü olduğunu baştan söyleyen yönetmenlerden. hatta yazdığı senaryolarda kendi geçmişinin kilometre taşlarını kullanmaktan bile çekinmiyor. bu filmde de. toplum her biri kendinin ölçüsü olan insanlardan oluşur. toplumu topyekün izlemenin iki yöntemi var, bunlardan biri bilim -mesela sosyoloji- diğeri ise sanat -tabiki sinema- yaratıcı yönetmenler insan aynasında gördükleri kendilerini bir takım sanatsal kaygılarla beyazperdeye aktararak sadece kişisel geçmişlerinin bir dökümünü çıkarmazlar aynı zamanda bilimin ulaşamayacağı kadar geniş bir kitleye ışık ser ... Devamıfelliniyi fellini yapan filmlerden ilki. akan zamanın tersine doğru kulaç atan 5 arkadaşın öyküsünü anlatıyor büyük yönetmen. Sinema bir yönetmen sanatıdır ve her film kendi yaratıcısından kalın veya ince izler taşır. bu durumun sanatına halel getireceğini düşünen kimi yönetmenler kendini karakterlerine ustaca gizlemeyi iş edinir -hatta kimisi kendini tüm filme dağıtarak bu işin üstesinden gelir- fellini ise karakterlerinin kendi izdüşümü olduğunu baştan söyleyen yönetmenlerden. hatta yazdığı senaryolarda kendi geçmişinin kilometre taşlarını kullanmaktan bile çekinmiyor. bu filmde de. toplum her biri kendinin ölçüsü olan insanlardan oluşur. toplumu topyekün izlemenin iki yöntemi var, bunlardan biri bilim -mesela sosyoloji- diğeri ise sanat -tabiki sinema- yaratıcı yönetmenler insan aynasında gördükleri kendilerini bir takım sanatsal kaygılarla beyazperdeye aktararak sadece kişisel geçmişlerinin bir dökümünü çıkarmazlar aynı zamanda bilimin ulaşamayacağı kadar geniş bir kitleye ışık serperler. fellini de aylaklarını kamera önüne sürerken sadece kendini kendine anlatmıyor, aynı zamanda bizi de bize anlatıyor.
İtalyanın kendi yağıyla kavrulan kasabalarından birinde geçen öykümüzde 5 kişilik bir hikaye ısıtılıyor önümüzde. filme adını veren aylaklar dostlukları dışında her konuda isimlerinin hakkını veren tipler. aylaklık bir tür bağımlılık. bir şey kazanmaya çalışmazsan bir şey kaybetmezsin düsturundan hareketle, ömürlerini kendilerini seven insanlara yük olarak geçiren aylaklarımız ısınan bir suda danseden bir kurbağadan farksızlar. hepsi yaşamlarının tatsızlığından şikayetçi fakat değişimi elleri cebinde bekliyorlar. izledikçe bu başınıza gelenler size müstehak diyesiniz geliyor fakat kendi hayatınız boğazınıza düğümlenerek kısıyor sesinizi. fellininin iç seslerinden sadece biri aylaklık dininden kaçmayı başarıyor, tabi şimdilik.
Utanç filmine yorum yazdı:
bergmanın savaştan anladığının sadece psikolojik bunalımlar olmadığını anlatan filmdir. filmin başında ruhları sanatla işlenmiş iki müzisyeni jan ve evayı tanıyoruz, işte onların savaştan anladığı karı koca gerginliklerinden ibaret. savaş tamtamlarının sesini yükselttiği bir dönemde kendilerini izole etmek için yerleştikleri bir adada radyo bile dinlemeden geçen günlerin birinde evlerinin yakınına bir savaş uçağı düşer. yani kaçtıkları savaş onları da oyuna çağırmaktadır.
skammen savaşın ruhlarda yarattığı değişimi kadın erkek farkını gözeterek anlatan bir film, bu yönüyle fazlasıyla özel. barış zamanı aileyi çekip çeviren eva karakteri savaş sırasında yeni güç dengelerine uyum sağlamaya çalışırken, jan karakteride sözde incelmiş ruhuna rağmen savaş zamanında utancını bir madalya gibi taşıyan bir adama dönüşür.
Bergmanın filmleri insan laboratuvarı gibidir, bergmanın sadık izleyicilerine benzeyen ana karakterler yönetmen tanrısı tarafından türlü sosyal deneylerden sağ ve salim çıkma ... Devamıbergmanın savaştan anladığının sadece psikolojik bunalımlar olmadığını anlatan filmdir. filmin başında ruhları sanatla işlenmiş iki müzisyeni jan ve evayı tanıyoruz, işte onların savaştan anladığı karı koca gerginliklerinden ibaret. savaş tamtamlarının sesini yükselttiği bir dönemde kendilerini izole etmek için yerleştikleri bir adada radyo bile dinlemeden geçen günlerin birinde evlerinin yakınına bir savaş uçağı düşer. yani kaçtıkları savaş onları da oyuna çağırmaktadır.
skammen savaşın ruhlarda yarattığı değişimi kadın erkek farkını gözeterek anlatan bir film, bu yönüyle fazlasıyla özel. barış zamanı aileyi çekip çeviren eva karakteri savaş sırasında yeni güç dengelerine uyum sağlamaya çalışırken, jan karakteride sözde incelmiş ruhuna rağmen savaş zamanında utancını bir madalya gibi taşıyan bir adama dönüşür.
Bergmanın filmleri insan laboratuvarı gibidir, bergmanın sadık izleyicilerine benzeyen ana karakterler yönetmen tanrısı tarafından türlü sosyal deneylerden sağ ve salim çıkmaya çalışır ve çoğu zaman ikincisini başaramazlar. utanç duygusu iyilik hastalığının semptomlarından biridir aslında, yani utanabiliyorsal bizim için hiçbirşey geç değildir. peki iyilik dünyayı kurtarabilir mi işte bu tartışılır. benim kanaatimce süpermenin dünyayı kurtarabilme ihtimali bile daha yüksek. jan ve evada iyi insanlardı ve diğer pek çok iyi insanla beraber kınadıkları bir savaşın mağduru oldular. insanlığın daha agresif bir kurtarıcıya ihtiyacı var belki, mesela adil olmak gibi. bir aklı evvelin söylediği gibi iyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.
Hayat Var filmine yorum yazdı:
hani bebek taşıyan arabaların arkasına yazarlar ya arabada bebek var diye, hani insanlar içinde küçük bir can taşıyan araçlar konusunda daha dikkatli olsunlar diye. oysa o canların biraz büyümüş versiyonlarını kimsenin önemsediği yok. evet hayat var dünyanın her bir köşesinde, varolma sebebi sadece varolması olan, bu yazıyı yazan ve bu yazıyı okuma yeteneğine sahip herkes gibi olan, itinayla acı çekme ve ara sıra mutlu olabilme yeteneğine sahip hayatlar her yerde. reha erdemin bizi sorunlarıyla sorumlu kılan hayat karakteride böyle işte. kendi hayatlarına tutunurken nefret suçları işleyen ve herkesin böyle yaşadığı bir dünyada kendilerini ziyadesiyle haklı gören insanların dünyasında 13 yaşında bir kızın ne kadar şansı olabilir.
bu coğrafyada doğan her kız ilk evliliğini erkek egemen kültürle yapmak zorunda yoksa yersiz yurtsuz kalır, elbette bir insan için geçerli olan her inat ve inanç öyküsü bir kadını da anlatır; fakat hangi kadın usta bir sörfçü edasıyla büyük dalgalara karşı dur ... Devamıhani bebek taşıyan arabaların arkasına yazarlar ya arabada bebek var diye, hani insanlar içinde küçük bir can taşıyan araçlar konusunda daha dikkatli olsunlar diye. oysa o canların biraz büyümüş versiyonlarını kimsenin önemsediği yok. evet hayat var dünyanın her bir köşesinde, varolma sebebi sadece varolması olan, bu yazıyı yazan ve bu yazıyı okuma yeteneğine sahip herkes gibi olan, itinayla acı çekme ve ara sıra mutlu olabilme yeteneğine sahip hayatlar her yerde. reha erdemin bizi sorunlarıyla sorumlu kılan hayat karakteride böyle işte. kendi hayatlarına tutunurken nefret suçları işleyen ve herkesin böyle yaşadığı bir dünyada kendilerini ziyadesiyle haklı gören insanların dünyasında 13 yaşında bir kızın ne kadar şansı olabilir.
bu coğrafyada doğan her kız ilk evliliğini erkek egemen kültürle yapmak zorunda yoksa yersiz yurtsuz kalır, elbette bir insan için geçerli olan her inat ve inanç öyküsü bir kadını da anlatır; fakat hangi kadın usta bir sörfçü edasıyla büyük dalgalara karşı duracak kadar şanslı, profesör temelin yaptığı karınca deneyi gibi kadınların hayatı, hani temel önce karıncaların ayağını koparıyor sonrada zıplamalarını istiyordu, zıplayamayan karıncaları görüncede günlüğüne not düşüyordu, karıncalar bacağı koparıldığında sağır oluyorlar diye. evet hayat sağır ama onun sağırlığı yalanları duymamasından ileri gelen bir sağırlık. başına türlü işler gelir hayatın, ama o sağırlığından taviz vermez. sonra nefret suçu işlemeye başlar ve hayata tutunur.
hayatın öyküsünden alacağımız çok ders var, sinema sadece kendi hayatlarından mesul olmanızı engelleyen yönetmenlerle dolu. bu yönüyle sevimsiz bir yönetmen reha erdem, ama sevimsizliklerle yüzleşmek kendimizi bir tık daha fazla sevmemizi sağlıyorsa ne mutlu hayat var filmiyle kurduğumuz 2 saatlik ilişkiye.
Aşkın (500) Günü filmine yorum yazdı:
insana ait en sadık(?) duygulardan biri olan aşka dair komedi dram karışımı bir film. malumunuz aşk yaşamanın yegane yolu aşık olmaktır. esas oğlanımız tom’da öyle yapıyor ve aşık olmaya karar veren bilinç altını kırmıyor ve en yakınındaki güzele aşık oluyor. karşısında yakışıklı ve düzgün bir sevgili adayı bulan esas kızımız summer ise tom’u aşık olunacaklar listesine alıyor. buraya kadar yaşanabilirliği tavan yapmış bir senaryoyla karşı karşıyayız. Tom her allahın günü summe’e olan aşkının sağlamasını yapadursun, summer sevgi yetmezliği görülen her kızın yaptığını yapıyor, yanı ayrılıyor. Tom depresyonla bekleyiş arasında bir yerlerde hayatını sürdürür. summer ise çok az kıza nasip olan bir talihe konar ve aşkı bulur.
filme şöyle alternatif bir son da yazılabilirdi, summer biraz daha yaşlanırdı ve tom’dan daha iyi bir erkek bulamayacağını anladığı gün tekrar tom’a dönmek isterdi, eğer tom’un da yüreği müsaitse evlenirler ve en az 3 çocuk yaparlardı. ama senarist hazretlerinin sihirl ... Devamıinsana ait en sadık(?) duygulardan biri olan aşka dair komedi dram karışımı bir film. malumunuz aşk yaşamanın yegane yolu aşık olmaktır. esas oğlanımız tom’da öyle yapıyor ve aşık olmaya karar veren bilinç altını kırmıyor ve en yakınındaki güzele aşık oluyor. karşısında yakışıklı ve düzgün bir sevgili adayı bulan esas kızımız summer ise tom’u aşık olunacaklar listesine alıyor. buraya kadar yaşanabilirliği tavan yapmış bir senaryoyla karşı karşıyayız. Tom her allahın günü summe’e olan aşkının sağlamasını yapadursun, summer sevgi yetmezliği görülen her kızın yaptığını yapıyor, yanı ayrılıyor. Tom depresyonla bekleyiş arasında bir yerlerde hayatını sürdürür. summer ise çok az kıza nasip olan bir talihe konar ve aşkı bulur.
filme şöyle alternatif bir son da yazılabilirdi, summer biraz daha yaşlanırdı ve tom’dan daha iyi bir erkek bulamayacağını anladığı gün tekrar tom’a dönmek isterdi, eğer tom’un da yüreği müsaitse evlenirler ve en az 3 çocuk yaparlardı. ama senarist hazretlerinin sihirli sopası filmin pek çok yerinde kullanıldığı için daha gerçekçi ama daha kötü olan bu son kullanılmamış. onun yerine tomun aşkın doğasıyla ilgili yaptığı keşfin altı çizilmiş. evet tom’un da öğrendiği gibi aşk öylesine olur
film masal ile gerçekliği çok iyi harmanlamış ve bize altın değerinde olan şu öğüdü fısıldamış. aşk, aşkların düşmanıdır. çevremizde aşkı bulmuş olmanın kerametinde bahseden çok insan vardır, oysa aşk büyük bir illüzyondur insan ne yazık ki başka bir insana aşık olmaz onun aşık olduğu karşı tarafın ona hissettirdikleridir. Aşk en az bizim kadar sıradan olan bir insanda seçilmiş insanı görmektir ve ne yazık ki o seçilmiş bizden başkası değildir. elbette sevmeye bahane aramanın kötü bir tarafı yoktur kötü olan sahip olduğumuz sevgilerin kaynağını dışarıda aramaktır. ezcümle insan insan sever çünkü insan sevgi üretecidir ve herşey bahanedir sevmeye. Biz aşkı bulduğumuzu sanarken belkide daha iyi bahaneler yanımızdan akıp gidiyor. Bizde aşkı içimizde taşıdığımızdan bihaber savrulup duruyoruz bir zaman durağından başka bir zaman durağına.
nitekim doğru soruları soran her film gibi iyi bir film aşkın 500 günü. izleyin, izlettirin...
Aşk filmine yorum yazdı:
filmimizin konusu insanoğlunun aşkla imtihanı, ama bu kez aşkın taraflarından kafası karışık olanı bir işletim sistemi. aşkın kendisinin koca bir illüzyon olduğunu haykıran bir senaryo ve muhteşem ötesi bir esas oğlan oyunculuğuyla karşınızda son yılların en iyi filmlerinden biri durmakta. theodor yakın bir gelecekte başkaları için mektup yazan bir şirketin başarılı çalışanlarından biri. içindeki iyi yazarı inancına istikrar katamama hastalığına kurban vermiş ama ay sonunu getirecek kadar iyi kazandığı işinden memnun biridir. ama tüm bu sıfatların öncesinde ve ötesinde o yalnız bir adamdır. güzel bir evliliği hatıralarına gömmüş ama halen acısıyla yüzleşmemiştir, bu yüzden boşanma kağıtlarını imzalamayı reddetmektedir. derken günün birinde dünyanın ilk yapay zekalı işletim sisteminin reklamını görür ve düşünmeden satın alır. İşletim sisteminin sesini kadın olarak seçmesiyle birlikte hayatına giren samantha ve onun anlam dolu sesi giderek mutluluğunun tek kaynağı olur.
Teknolojinin the ... Devamıfilmimizin konusu insanoğlunun aşkla imtihanı, ama bu kez aşkın taraflarından kafası karışık olanı bir işletim sistemi. aşkın kendisinin koca bir illüzyon olduğunu haykıran bir senaryo ve muhteşem ötesi bir esas oğlan oyunculuğuyla karşınızda son yılların en iyi filmlerinden biri durmakta. theodor yakın bir gelecekte başkaları için mektup yazan bir şirketin başarılı çalışanlarından biri. içindeki iyi yazarı inancına istikrar katamama hastalığına kurban vermiş ama ay sonunu getirecek kadar iyi kazandığı işinden memnun biridir. ama tüm bu sıfatların öncesinde ve ötesinde o yalnız bir adamdır. güzel bir evliliği hatıralarına gömmüş ama halen acısıyla yüzleşmemiştir, bu yüzden boşanma kağıtlarını imzalamayı reddetmektedir. derken günün birinde dünyanın ilk yapay zekalı işletim sisteminin reklamını görür ve düşünmeden satın alır. İşletim sisteminin sesini kadın olarak seçmesiyle birlikte hayatına giren samantha ve onun anlam dolu sesi giderek mutluluğunun tek kaynağı olur.
Teknolojinin theodorun kaburga kemiğinden yarattığı samantha, o şuh sesiyle ilişkilerin doğasına dair pek çok tecrube fısıldıyor bize. insan ihtiyacı olanı sever ama ona ulaşamazsa daha çok sever. aslında sevdiği kendinin karşı cinsteki izdüşümüdür. bu bakımdan gerçek bir sevgilinin verebildiği pek çok şeyi bir işletim sistemide verebilir. tabi buna mutsuzluk da dahil. belliki yüreğimiz söz konusu yalnızlığı olduğunda kandırılması kolay bir çocuğa dönüşüyor. ama yinede insan insandan uzaklaşmamalı bunun içinde boğazına giren her besinde şifa arayan bizler, yüreğine giren her mutlulukta da insanı aramalı, ama o insan mümkünse kendi aksi değilde düpedüz aksi olsun. ancak öyle kendimizden başkasını sevdiğimize emin olabiliriz.
filmimiz ilişki matematiğine yeni formüller ekliyor, ama yeni sonuçlara ulaşmıyor. elbette bu olması gereken. bir başka olması gereken de bu filmi izlemeniz zira her yüreğe hitap ediyor. iyi seyirler...
Büyük Budapeşte Oteli filmine yorum yazdı:
eleştirmenlerin kıymetlisi wes andersondan politik bir masal. öyle filmler vardır ki acı dolu bir geçmişin izinde sürükler de sonunda hayata tanıklık etmenin mutluluğuna bırakır bizi. insanlık tarihi inancın her rengini kan kırmızısı bir acıya dönüştüredursun, yinede sanatçı duyarlılığı o acıdan insana kan çiçekleri sunacaktır. her köşesinde kanayan bir hatıra olsada zerre mutsuzluk barındırmıyorbudapeşte oteli. umut konusunda hırçın bir film, çünkü ona ulaşmayı insanın görevi sayıyor, ama kaybedilmiş sevgilere dair fazlasıyla melankolik.
hikayemiz hayali bir avrupa ülkesinde geçiyor, üstelik 20. yüzyılın en vebalı zamanında iki dünya savaşının tam ortasında. normalmiş gibi görünmeyi misyon seçen büyük budapeşte otelinin sorumlusu Gustave ve onun alter egosu Zero'nun hiç de normal olmayan öyküsü bizi bekliyor. Zero'nun hayatın gerçekliğini değiştiremediği için kendi gerçekliğini değiştiren Gustave'den öğreneceği çok şey vardır, ama ikisinin de bu eğitim için çok kısıtlı zamanı vardır ... Devamıeleştirmenlerin kıymetlisi wes andersondan politik bir masal. öyle filmler vardır ki acı dolu bir geçmişin izinde sürükler de sonunda hayata tanıklık etmenin mutluluğuna bırakır bizi. insanlık tarihi inancın her rengini kan kırmızısı bir acıya dönüştüredursun, yinede sanatçı duyarlılığı o acıdan insana kan çiçekleri sunacaktır. her köşesinde kanayan bir hatıra olsada zerre mutsuzluk barındırmıyorbudapeşte oteli. umut konusunda hırçın bir film, çünkü ona ulaşmayı insanın görevi sayıyor, ama kaybedilmiş sevgilere dair fazlasıyla melankolik.
hikayemiz hayali bir avrupa ülkesinde geçiyor, üstelik 20. yüzyılın en vebalı zamanında iki dünya savaşının tam ortasında. normalmiş gibi görünmeyi misyon seçen büyük budapeşte otelinin sorumlusu Gustave ve onun alter egosu Zero'nun hiç de normal olmayan öyküsü bizi bekliyor. Zero'nun hayatın gerçekliğini değiştiremediği için kendi gerçekliğini değiştiren Gustave'den öğreneceği çok şey vardır, ama ikisinin de bu eğitim için çok kısıtlı zamanı vardır; çünkü peşlerinde yeter sayıda kötü adam vardır.
insanlık tarihinin en kanlı yüzyılı olan 20 yüzyılın kanlı tarihi başka bir yönetmenin elinde bu kadar sevimli bir forma dönüşemezdi; Wes anderson kurgu aşamasında yine filmin hikayesinin geçtiği yıllarda karamsarlığına yenilip karısıyla beraber intihar eden büyük yazar stefan zweig'in romanlarından esinlenmiş. kuşkusuz bizim sinema estetiği içerisinde izlediğimiz öyküler zamanında hiçte estetik doyumlar vermiyordu insanlığa. ama acıları ve kayıpları telafi edemeyiz, bize düşen tarihe sanatın aynasından bakarak gereken toplumsal bağışıklıkları kazanmak. yoksa onca kan boşa akmış olacak.
Fantastik Fox filmine yorum yazdı:
yaman tilki pek çok alt göndermeleri olan bir animasyon. normalde animasyon filmleri suya sabuna dokunmamalarıyla bilinirler, ama bu bilgi kimi yaratıcı yönetmenleri sınırlamıyor. wes anderson mr. fox tiplemesine pek çok derdini sığdırmış, şüphesiz hiç bir derdi yeni değil ama derdini işlerken kullandığı çizgi roman estetiği tamamen yeni. hatta bu durum animasyon olmayan filmlerinde bile söz konusu.
hikayemize gelecek olursak mr. fox karısına verdiği söz uğruna tilki içgüdülerine ihanet eden ve toprak üstünde mazbut bir gazeteci hayatı yaşamaya başlayan bir tilkidir. fakat kendi deyimiyle dişlerinin arasında bir tavuk olmayan bir tilkinin mutlu olması beklenemez. o da bir tilkiye yakışır şekilde ikili bir hayat yaşamaya başlar. gündüzleri takım elbisesinin içinde aile babası mr. fox geceleri ise yaman tilkiyi yaşar. ta ki tavuklarını çaldığı kodamanlar intikam aşkıyla güçlerini birleştirene kadar. anarşi, baba oğul ilişkileri, erkekliğin doğası ve mücadele ruhuna dair pek çok incelikl ... Devamıyaman tilki pek çok alt göndermeleri olan bir animasyon. normalde animasyon filmleri suya sabuna dokunmamalarıyla bilinirler, ama bu bilgi kimi yaratıcı yönetmenleri sınırlamıyor. wes anderson mr. fox tiplemesine pek çok derdini sığdırmış, şüphesiz hiç bir derdi yeni değil ama derdini işlerken kullandığı çizgi roman estetiği tamamen yeni. hatta bu durum animasyon olmayan filmlerinde bile söz konusu.
hikayemize gelecek olursak mr. fox karısına verdiği söz uğruna tilki içgüdülerine ihanet eden ve toprak üstünde mazbut bir gazeteci hayatı yaşamaya başlayan bir tilkidir. fakat kendi deyimiyle dişlerinin arasında bir tavuk olmayan bir tilkinin mutlu olması beklenemez. o da bir tilkiye yakışır şekilde ikili bir hayat yaşamaya başlar. gündüzleri takım elbisesinin içinde aile babası mr. fox geceleri ise yaman tilkiyi yaşar. ta ki tavuklarını çaldığı kodamanlar intikam aşkıyla güçlerini birleştirene kadar. anarşi, baba oğul ilişkileri, erkekliğin doğası ve mücadele ruhuna dair pek çok incelikli kelam bu filmde yüreklerimize sinmeyi bekliyor.
başta animasyon olması hasebiyle gayri ciddi izlediğimiz yapım giderek yerini hem aklımızı hem de gönlümüzü eğlendiren bir yapıya bırakıyor. karşımızda duran stop-motion gerçeklik nasıl olurda bize anılarımızda karşılık bulan duygular yaşatır anlamak çok güç. insanın her dinlediği hikayeden kendi hikayesini devşiren tabiatı bunda rol oynuyor olsa gerek. sonuç olarak farklı bir sinema estetiği yaman tilkide bizleri bekliyor. yine bize bizi vadediyor ama yeni bir solukla.
Bir Gecede Oldu filmine yorum yazdı:
kendinden sonra çekilen pek çok romantik komediye kaynaklık ettiği düşünülen bir yapım. eğlenceli bir film fakat yer yer kurgu zorlamaları göze çarpıyor. filmi değerli kılan senaryodan ziyade orijinal buluşları ve doğal oyunculuğu, yoksa br bütün olarak senaryoyu dört dörtlük bulmadım. döneminin oskarlarını silip süpürmüş ve bu durum proje aşamasında hiç de öngörülmüyormuş. ama film izlendikçe sevilmiş, bu bakımdan bizim babam ve oğlum filmine benziyor. zaman kaybı değil kesinlikle, seyirlik eğlenceli bir klasik.
Cinayet Günlüğü filmine yorum yazdı:
eşine az rastlanılır bir polisiye. güneykore sinemasının özgün yapısı zaten bilindik bir durum fakat özgün yapılar iyi senaryolarla desteklenmezse uzun ömürlü bir sinemasal dostluğa dönüşmüyor. filme özgünlük katan detayların başında gerçeğe dayanan ve hazırlık sürecide dedektiflik öykülerine benzeyen senaryo var. ikinci sırada ise güney korenin hatırlanmak istenmeyen geçmişinin filmin görünmeyen kahramanlarından biri olması durumu var. 1986 yılında bir seri katil peyda oluyor ve genç kızları öldürüyor buraya kadar iyi bir senaryo dışında hiç bir çıkar yolu olmayan bir film projesi fakat buna bir de askeri diktatörlüğün halk üzerindeki baskıcı tutumunu eklersek sonra ülkenin kaynaklarının iç kargaşaları bastırmak için kullanıldığını ülkede doğru dürüst bir laboratuvar bile bulunmadığını ve ölüm olgusunun millet olarak alışılan bir durum olduğunu ekleyin ve o zaman düşünün. buna birde üst düzey oyunculukları ekleyelim çünkü filmin doğaçlamaya uygun bir ruhu var yani yönetmen ne sıkmış n ... Devamıeşine az rastlanılır bir polisiye. güneykore sinemasının özgün yapısı zaten bilindik bir durum fakat özgün yapılar iyi senaryolarla desteklenmezse uzun ömürlü bir sinemasal dostluğa dönüşmüyor. filme özgünlük katan detayların başında gerçeğe dayanan ve hazırlık sürecide dedektiflik öykülerine benzeyen senaryo var. ikinci sırada ise güney korenin hatırlanmak istenmeyen geçmişinin filmin görünmeyen kahramanlarından biri olması durumu var. 1986 yılında bir seri katil peyda oluyor ve genç kızları öldürüyor buraya kadar iyi bir senaryo dışında hiç bir çıkar yolu olmayan bir film projesi fakat buna bir de askeri diktatörlüğün halk üzerindeki baskıcı tutumunu eklersek sonra ülkenin kaynaklarının iç kargaşaları bastırmak için kullanıldığını ülkede doğru dürüst bir laboratuvar bile bulunmadığını ve ölüm olgusunun millet olarak alışılan bir durum olduğunu ekleyin ve o zaman düşünün. buna birde üst düzey oyunculukları ekleyelim çünkü filmin doğaçlamaya uygun bir ruhu var yani yönetmen ne sıkmış ne de gevşek bırakmış oyuncuları. bu da zaman zaman az düşünülmüş ama genel kurgusu fazlaca bir film çıkarmış karşımıza.
film sadece gerçek bir olaydan esinlenmiyor olayın geçtiği kasaba başkent seule oldukça yakın ve gazeteler tarafından itinayla halkın bilinçaltına işlenen bir vaka. senaryo yazım sürecinde de eski defterler tekrar açılmış. yönetmen güney kore halkının kötü hatıralarını temize çekmesine yardım etmiş adeta. bunu yaparken de insani nefreti gemlemeyi ve büyük resmin katil yaratan ayrıntılarını görmelerini sağlamış.
sinemanın 2003 yapımı bir filmle bile -yani icadından yüz küsür sene sonra- bizi şaşırtmasına ne demeli. gökkubbe altında söylenmedik tek bir söz kalmamış olabilir ama o sözleri yeni heyecanlarla söylemeyen sayısız insan var. iyiki biçim yaratının bir parçası yoksa bu dünyanın bir parçası olmak çok sıkıcı olurdu...
üç kişilik yalan söyleme kontenjanı olan bir aile; eyüp, hacer ve ismail. ha yıkıldı ha yıkılacak bir aile dayanışması var aralarında. günün birinde eyüp'ün patronu servet ondan kendi günahını sırtlamasını ister, tabi parasıyla. yalan bardağını taşıran son damla olur bu. eyüp bir hapisten başka bir hapise girer. aile bireyleri ise suda çözünen bir mürekkep gibi dağılmaya başlar.
karşımızda azmettirici bir yönetmen var. ceylan sinemasında soruları sormak da cevapları bulamamak da bize düşüyor. üç maymunda boyayla ayakta duran hayatlar yıkılmak için bahane arıyor. aslında söylenen her yalan kötü yaşanan bir hayatın ... Devamı
üç kişilik yalan söyleme kontenjanı olan bir aile; eyüp, hacer ve ismail. ha yıkıldı ha yıkılacak bir aile dayanışması var aralarında. günün birinde eyüp'ün patronu servet ondan kendi günahını sırtlamasını ister, tabi parasıyla. yalan bardağını taşıran son damla olur bu. eyüp bir hapisten başka bir hapise girer. aile bireyleri ise suda çözünen bir mürekkep gibi dağılmaya başlar.
karşımızda azmettirici bir yönetmen var. ceylan sinemasında soruları sormak da cevapları bulamamak da bize düşüyor. üç maymunda boyayla ayakta duran hayatlar yıkılmak için bahane arıyor. aslında söylenen her yalan kötü yaşanan bir hayatın diyeti yani sorunun kaynağı eğri cetveller eğri çizgiler değil. kendine yetemeyen hayatlar yalanlarla avutuluyor. kendi içindeki mutsuzluğu telafi etme biçimleri kadar günahı var insanın ve günahları kadar yalanları. geriye kalan her şey dolgu malzemesi. ve hayat dijital bir kameranın kadrajına sığmayacak kadar güzel. yönetmen kıstırılmış sinema severleri boşuna muhteşem görüntülerle avutmuyor. büyük sinema yine hayatın büyük planını afişe ediyor ve diyor ki kendinize karşı dürüst olun.