10 yıl önce
Solaris filmine yorum yazdı:
Siyah Kuğu filmine yorum yazdı:
Tchaikovskyve kuğu gölü balesi, hepimiz bu popüler kültür ikonuna marus kalmışsınızdır. standart insan kendini daha iyi hissetsin diye mevcut olan popüler kültür ikonları, sinirleri ayıklanan sanat eserlerinden oluşur. sinirlerine sinir eklemlemek isteyen insanoğlu ise kaynağa yönelmelidir. aracısız tatmalıdır sanatları en sevdiğinden başlayarak. tüm sanat türlerinin klişe ifadelere sığmayan insanı anlatmak için vardır ya. kuğu gölü balesinin operada başardığını siyah kuğu sinemada başarıyor. iki eserde arzın merkezine dalıyor ve oradan kum çıkarıyor. insan kürkü giymiş hayvanı resmediyor. karanlıkla aydınlığın adil olmayan kavgasını anlatıyor. ve mükemmel bir hayatın ölüm gibi yanetkilerinden bahsediyor. sonra susuyor biz tekrar operaya gidene veya play tuşuna basana kadar.
Darren aranovsky başarılması güç bir işe imza atmış. tabi bunda ikiyüzlü holywoodun ona kudret kazandırmasının payı büyük. ama başarının mimarı yine de kendisi. uyarlama veya esinlenme senaryolarına sahip filmleri ... DevamıTchaikovskyve kuğu gölü balesi, hepimiz bu popüler kültür ikonuna marus kalmışsınızdır. standart insan kendini daha iyi hissetsin diye mevcut olan popüler kültür ikonları, sinirleri ayıklanan sanat eserlerinden oluşur. sinirlerine sinir eklemlemek isteyen insanoğlu ise kaynağa yönelmelidir. aracısız tatmalıdır sanatları en sevdiğinden başlayarak. tüm sanat türlerinin klişe ifadelere sığmayan insanı anlatmak için vardır ya. kuğu gölü balesinin operada başardığını siyah kuğu sinemada başarıyor. iki eserde arzın merkezine dalıyor ve oradan kum çıkarıyor. insan kürkü giymiş hayvanı resmediyor. karanlıkla aydınlığın adil olmayan kavgasını anlatıyor. ve mükemmel bir hayatın ölüm gibi yanetkilerinden bahsediyor. sonra susuyor biz tekrar operaya gidene veya play tuşuna basana kadar.
Darren aranovsky başarılması güç bir işe imza atmış. tabi bunda ikiyüzlü holywoodun ona kudret kazandırmasının payı büyük. ama başarının mimarı yine de kendisi. uyarlama veya esinlenme senaryolarına sahip filmlerin en büyük açmazı tutkudan ve cesaretten nasibini almamış yönetmenlerin eline düşmeleridir. siyah kuğu başka bir yönetmenin nasibi olsaydı bu denli iyi bir film olmayacaktı örneğin.
filmin hikayesi kuğu gölü balesini sergilemeye hazırlanan bir opera topluluğunun baş dansçısını değiştirmek istemesiyle başlıyor. yıllardır topluluğa emek veren ve bu yeni rolu çok isteyen nina ile yeni yetme balerin lily gizli bir mücadeleye girişir. baştan ayağa otokontrolden mürekkep ninarolün gereği olan iki karakterden beyaz kuğuyu başarıyla sergilemesine karşın tutkularını özgürce yaşayan siyah kuğuyu oynamayı beceremez zira ninanın tek tutkusu daha mükemmel olmaktır. gizliden gizliye aşık olduğu yönetmeni ise ne pahasına olursa olsun ondan bir siyah kuğu yaratmak ister. ne pahasına olursa olsun.
üzerimizdeki otokontrolü kaldırırsak o yaşımıza kadar zor zaptettiğimiz duygulara ne olur. o tutkular ki tüm sanatların itici gücü herkes onunla hayallerine yolculuk yapar ve bazıları geri dönemez. peki bu bedel ödenmeye değer bir bedel midir? mükemmel bir son bazıları için tek sondur. zira nina ruhunu bağlayan kalın zincirleri çözmeye yeltenirken bu durumun sonuçlarını biliyordu. hani devrimler kendi çocuklarını öldürürmüş ya işte tutkularda öyle yapıyor sanırım. değişimin kendisi beklenmedik bir son yazıyor onu başlatan insanlara, ama her zaman en iyi sonu yazıyor.
Güneşi Gördüm filmine yorum yazdı:
o kadar eleştirilmesine rağmen izlediğim ve keyif aldığım bir film. tabi bahsettiğim keyif bir sinemasever olarak aldığım keyif yoksa filmde pek keyifli konular işlenmiyor. işlenme demişken filmin temel kusuru iyi işlenmemiş oluşu. yani iyi film mayasına sahip fakat iyi yoğrulmadığı için ortaya oybirliğiyle değil oy çokluğuyla bir iyi çıkmış. bahsi geçen işlenmeme hali görüntüleri kapsamıyor. görüntüler iyi hatta fazla iyi ve bu filmin dezavantajlarından biri. cilalı bir gerçeklik filminkisi. yani gerçeklerin allanıp pullanması durumu var. her karesinde fotoğraf estetiği var birde buna gevezelik eklenince daha iyi iyinin düşmanıdır sözündeki daha iyi ortaya çıkmış oluyor. nuri bigeninde görüntüleri cilalıdır ama onda diyaloglardaki sadelik durumu dengeler. senaryoda orijinal bulduğun kısımlar var mesela çamaşır makinesinin eve getirdiği medeniyetin can alması olayı gibi. final ise eksik kalmış. gereken mesajın verildiği düşünülmüş olacak ki final üzerinde hiç çalışılmamış. iyi final de ... Devamıo kadar eleştirilmesine rağmen izlediğim ve keyif aldığım bir film. tabi bahsettiğim keyif bir sinemasever olarak aldığım keyif yoksa filmde pek keyifli konular işlenmiyor. işlenme demişken filmin temel kusuru iyi işlenmemiş oluşu. yani iyi film mayasına sahip fakat iyi yoğrulmadığı için ortaya oybirliğiyle değil oy çokluğuyla bir iyi çıkmış. bahsi geçen işlenmeme hali görüntüleri kapsamıyor. görüntüler iyi hatta fazla iyi ve bu filmin dezavantajlarından biri. cilalı bir gerçeklik filminkisi. yani gerçeklerin allanıp pullanması durumu var. her karesinde fotoğraf estetiği var birde buna gevezelik eklenince daha iyi iyinin düşmanıdır sözündeki daha iyi ortaya çıkmış oluyor. nuri bigeninde görüntüleri cilalıdır ama onda diyaloglardaki sadelik durumu dengeler. senaryoda orijinal bulduğun kısımlar var mesela çamaşır makinesinin eve getirdiği medeniyetin can alması olayı gibi. final ise eksik kalmış. gereken mesajın verildiği düşünülmüş olacak ki final üzerinde hiç çalışılmamış. iyi final derken vurucu birşeylerden bahsetmiyorum, final filmin anlamını -veya anlamsızlığını- toparlar. yani filmin biteceğinin anlaşılması sanatsal sancılar çekmediği anlaşılan bu tarz filmlerde yeterli olmamalı. genel olarak -yani oy çokluğuyla- iyi bir film. zaten dert edindiği konuyu anlatmaya çalışması bile artı bir durum. daha iyi olabilirdi ama iyi...
Kapsül filmine yorum yazdı:
farklı bir bilimkurgu. tam olarak anlamak için sadece tekrar izlemelerin işe yaramadığı filmle ilgili literatür çalışmasının da gerektiği filmlerden biri. aslında yönetmen özellikle karmaşık olmaya çalışmamış. düşük bütçeyle ancak bu kadarını kotarmış gibi bir izlenime kapıldım. filmde biraz da rastlantısal olarak zaman makinesini bulan iki mühendisin bu işten kar elde etme çabalarına tanıklık ediyoruz. bunu yaparken istemeden de olsa kendilerini kklonladıklarını farkediyorlar. bu senaryo mesela christoper nolanın elinde olsaydı inception gibi bir başyapıt izleyebilirdik belki. elimizdekiyle yetinmeyi öğrenmeliyiz belkide.
Körlük filmine yorum yazdı:
herşey şehir trafiğinde bir aracın nedensiz bir şekilde durmasıyla başlar. bu durum şehrin damarlarında görülen basit bir pıhtı gibidir. bu pıhtı hayırsever bir hırsız(?) tarafından temizlenmeye çalışılırken büyük bir salgın yayılmaya başlar. bir körlük salgını. devreye hükümet girer, ordu girer fakat önü alınamaz. şehir bir süre sonra körlüğün yol açtığı ilkel bir benliğin esiri haline gelir.
bir yönüyle orijinal biryönüyle sıradan kalıplar kullanan bir film. genel kanaat filmin uyarlandığı romanın çok altında kalması ama bu bilgi filmi kötü yapmaya yetmez. ismi körlük olan bir filmde görsel gevezelik görmek hoş değil bir kere, tüm filmin beyaz bir filtreden geçirilmesi filmde yer verilen karakterlerin değişin ırklara ait olması bazı duygusal "peak" noktalarının abartılması gibi müdahaleler genel seyirci kitlesini memnun etse de filmin derdine gölge düşürüyor. tüm bu olumsuz eleştiriler bir yana filmimiz iyi bir film. bir kere bizi her an başlayabilecek bir distopyaya çekiyor. malumu ... Devamıherşey şehir trafiğinde bir aracın nedensiz bir şekilde durmasıyla başlar. bu durum şehrin damarlarında görülen basit bir pıhtı gibidir. bu pıhtı hayırsever bir hırsız(?) tarafından temizlenmeye çalışılırken büyük bir salgın yayılmaya başlar. bir körlük salgını. devreye hükümet girer, ordu girer fakat önü alınamaz. şehir bir süre sonra körlüğün yol açtığı ilkel bir benliğin esiri haline gelir.
bir yönüyle orijinal biryönüyle sıradan kalıplar kullanan bir film. genel kanaat filmin uyarlandığı romanın çok altında kalması ama bu bilgi filmi kötü yapmaya yetmez. ismi körlük olan bir filmde görsel gevezelik görmek hoş değil bir kere, tüm filmin beyaz bir filtreden geçirilmesi filmde yer verilen karakterlerin değişin ırklara ait olması bazı duygusal "peak" noktalarının abartılması gibi müdahaleler genel seyirci kitlesini memnun etse de filmin derdine gölge düşürüyor. tüm bu olumsuz eleştiriler bir yana filmimiz iyi bir film. bir kere bizi her an başlayabilecek bir distopyaya çekiyor. malumunuz distopyalar genellikle geleceği mekan seçmiş anti ütopyalardır. filmimizde şimdiki zamanda geçen -aslında bu yönüyle olası gelecek sayılabilen- bir öykü anlatılıyor.
insanların sahip olduğu bilgilerin %83ünü görerek edindiği söylenir ve bunun yanında insanlığın bilgi ve kültür birikiminin yığılarak arttığı söylenir. yani her seferinde amerikayı keşfetmenin lüzumu yoktur, bunu kolomb zaten yapmıştır. filmin -daha doğrusu romanın- en çarpıcı dertlerinden biri eğer o veri kaynağını kaybedersek, o dişimizden tırnağımızdan artırdıklarımızla inşa ettiğimiz medeniyetin bize bir faydası olur mu olmaz mı. zenginliklerin inşaası ile yanıp kül olması arasındaki zamansal adaletsizlik modern insanın en büyük güvenlik korkusu olsa gerek. insanı düşerken görmek özel bir insani deneyim. Filme dönük eleştirilerin en önemlisi, filmin körlük metaforuna ihanet ettiği iddiası. film hikayeyi işlerken izleyenler yönetmenin işaret parmağına yoğunlaşıyorlar. yani filmin temel öğretisinin görme duyusunun önemli olduğu şayet olmasa herşeyin korkunç bir hal alacağını düşünen izleyiciler ortaya çıkabiliyor. fakat film -en azından roman- körlüğü insanın kendine yabancılaşmasının metaforu olarak kullanmanın derdinde. yazar der ki: "Bir insanın kendine yabancılaşması insanlığı hedef alan en büyük tehdittir çünkü bu tehdittipik bir salgınla benzer karakteristik özelliklere sahiptir." Fakat yönetmen der ki: "Çok da uzak olmayan bir gelecekte insanlığı bekleyen; sonuçları çok yıkıcı olan bir tehlike var, ama nedenini söylemem." Sinema da söylemeden söylemek diye bir teknik vardır, ama o tekniği filmi sanat filmine çevirmek gibi -genel kabul görmüş- bir tehlikesi vardır. Sonuç olarak "körlük" yönetmen ne şiş yansın ne kebap mantığıyla davranmasa daha üstün bir film olabilirdi, ama filmin bu hali bile başarılı.
Make Way for Tomorrow filmine yorum yazdı:
konumuz tutkulu bir aşk hikayesi öyleki bu aşkın tarafları birbirlerini deli gibi seviyorlar, birbirlerini görmeden tek bir anları bile olsun istemiyorlar kendilerini ayırmaya çalışan her unsurla mücadele ediyorlar - tabi güçleri nispetinde- buraya kadar konu çok tanıdık gelmiş olmalı, ha birde bahsi geçen çiftin 50 yıllık evli olduğunu söylemeliyim; sanırım bu bilgi filmi akılda kalıcı bir hale getirecektir. Bark ve lucy giriş kısmında değindiğim gibi 70 yaşını devirmiş ama birbirlerini halen görevmiş gibi seven bir çifttir. Bark ve lucy çifti evlerini kaybetmek üzeredir. Film bu mali bunalımın nedenleri üzerinde pek durmaz, filmleri ödevmiş gibi izeyen sinefiller bile sadece Bar’ın ticaretten pek fazla anlamadığını anlar zaten nedenlerin pek bir önemi de yoktur; çünkü yönetmen filmin nedenini değil sonucunu yüzümüze çarpmak istemektedir. Çiftin birbirlerini dürüstçe sevmek dışındaki tek başarısı büyütmüş oldukları 5 çocuktur. bankanın kendilerine verdiği mühletin dolmasına bir kaç gü ... Devamıkonumuz tutkulu bir aşk hikayesi öyleki bu aşkın tarafları birbirlerini deli gibi seviyorlar, birbirlerini görmeden tek bir anları bile olsun istemiyorlar kendilerini ayırmaya çalışan her unsurla mücadele ediyorlar - tabi güçleri nispetinde- buraya kadar konu çok tanıdık gelmiş olmalı, ha birde bahsi geçen çiftin 50 yıllık evli olduğunu söylemeliyim; sanırım bu bilgi filmi akılda kalıcı bir hale getirecektir. Bark ve lucy giriş kısmında değindiğim gibi 70 yaşını devirmiş ama birbirlerini halen görevmiş gibi seven bir çifttir. Bark ve lucy çifti evlerini kaybetmek üzeredir. Film bu mali bunalımın nedenleri üzerinde pek durmaz, filmleri ödevmiş gibi izeyen sinefiller bile sadece Bar’ın ticaretten pek fazla anlamadığını anlar zaten nedenlerin pek bir önemi de yoktur; çünkü yönetmen filmin nedenini değil sonucunu yüzümüze çarpmak istemektedir. Çiftin birbirlerini dürüstçe sevmek dışındaki tek başarısı büyütmüş oldukları 5 çocuktur. bankanın kendilerine verdiği mühletin dolmasına bir kaç gün kala son çarelerine başvururlar ve çocuklarından yardım isterler. başlangıçta her şey olması gerektiği gibidir. çocuklar bir çözüm yolu buluncaya kadar anne babalarını kendi aralarında pay ederler. böylece çiftimizin gönülsüz ayrılığı başlar. Yaşlılara kendi evleri dışındaki her ev dar gelir ya; işte öyle olur. burada yönetmenin üstün oyuncu yönetiminden bahsetmek gerek. yönetmenin işlediği evlat karakterlerinin hiçbiri kötü değil; zaten kötülükleri sadece kötü insanlar yapsaydı dünya çok daha iyi bir yer olmaz mıydı.
Filmde pek çok zirve sahne var ama hiçbiri yönetmen tarafından sömürülmüyor. final sahnesi hariç -artık o da ihtiyar kurdun hakkı olsun- filmin hemen başında kafamıza yönetmen tarafından bir cümle çalınır. "anne ve babanı onurlandır" kibarlık kaygısı taşımayan ve birazda haddini aşan bu sözden rahatsız olursunuz. film bittiğinde ise haddini aşan sözlerin haddini aşan insanlar kadar kötü olmadığını anlıyorsunuz. en azından ben öyle anladım.
Adem'in Kaburgası filmine yorum yazdı:
ademin kaburgasından yaratıldığı anlatılagelen kadının ademle hesaplaşmasının anlatıldığı şahane bir komedi. adam bölge savcı yardımcısı karısı amanda ise serbest bir avukat. filmimizin fitilini bir gazete haberi ateşler. bir kadın kendini aldatırken yakaladığı kocasını tabancasıyla yaralamıştır. adam duruma sıradan bir adli vaka gibi bakarken; amanda, sanık eğer aldatılan bir koca olsaydı adam'ın bu kadar duygusuz davranmayacağını iddia edecektir. derken bu dava bir savcı olarak adam'ın masasına gelir ve olaylar başlar. kadın ile erkeğin insanlık tarihi kadar eski olan rekabetine dair incelikli bir bakış. senaryosu zaman zaman taşsa da (özellikle adam'ın ruh halini yansıtan kısımlar) derdini mizaha bulayan ve zekasından ödün vermeyen bir yapım. filmimizin ana fikrini sinirli bir anında adam'ın ağzından dökülen şu sözler oluşturmaktadır. erkek kendine bir eş arar bir rakip değil. Amanda ise filmin sonuna kadar pes etmez görünsede onun da bir rakipten çok bir eşi oynamak istediği aşikar ... Devamıademin kaburgasından yaratıldığı anlatılagelen kadının ademle hesaplaşmasının anlatıldığı şahane bir komedi. adam bölge savcı yardımcısı karısı amanda ise serbest bir avukat. filmimizin fitilini bir gazete haberi ateşler. bir kadın kendini aldatırken yakaladığı kocasını tabancasıyla yaralamıştır. adam duruma sıradan bir adli vaka gibi bakarken; amanda, sanık eğer aldatılan bir koca olsaydı adam'ın bu kadar duygusuz davranmayacağını iddia edecektir. derken bu dava bir savcı olarak adam'ın masasına gelir ve olaylar başlar. kadın ile erkeğin insanlık tarihi kadar eski olan rekabetine dair incelikli bir bakış. senaryosu zaman zaman taşsa da (özellikle adam'ın ruh halini yansıtan kısımlar) derdini mizaha bulayan ve zekasından ödün vermeyen bir yapım. filmimizin ana fikrini sinirli bir anında adam'ın ağzından dökülen şu sözler oluşturmaktadır. erkek kendine bir eş arar bir rakip değil. Amanda ise filmin sonuna kadar pes etmez görünsede onun da bir rakipten çok bir eşi oynamak istediği aşikardır. Ama seçme iradesinin kendinde olması koşuluyla.
Kadınların ağızlarından çıkan ile ruhlarından geçenin farklı olması az rastlanan bir durum değil. bunu bilen erkekler de çoğu zaman kadınları cümleleriyle baş başa bırakırlar sonra da karılarının dırdırından şikayet ederler. Kadınların salt eşitlik içeren bir ilişkide mutlu olmaları pek mümkün değildir zaten onlar da mutluluk beklentisi ile bu ilişki biçimini seçmezler. Onlar sadece rkeklerin tahakkümünden sıkılmışlar ve eşitliğin sıcak sularına kürek çekmişlerdir. Eşitlik peşinde koşmak mutluluk peşinde koşmaktan daha kolaydır çünkü eşitliğin kriterleri vardır. Amanda'nın eşitlik arayışı kendinin değil hemcinslerinin mutsuzluğundan besleniyor. İronik ama amandanın eşit olmaya ihtiyacı yok; çünkü onun gözlerinin içine bakan bir kocası var. Amanda ile adam'ın arasına ne zaman eşitlik girer işte o zaman mutluluğun köşeleri çatlamaya başlar.
Olmak ya da Olmamak filmine yorum yazdı:
yaşından beklenmeyecek kadar enerjik ve espritüel bir film. film hakkında verilebilecek en ilginç bilgi yapım yılı yani 1942. bunun nesini ilginç bulduğum ise filmin konusunda gizli. 2. dünya savaşını anlatan bir filmin en olmayacak zamanda yani 2. dünya savaşı sürerken -hemde tam ortasında- çekilmesi gerçekten ilginç. film neresinden tutarsan tut çok iyi bir film. bir komedi filminin bir yandan abartı sanatını bu kadar tasarruflu kullanarak öte yandan yaşanabilirlikle olan bağını asla kaybetmeyerek sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olması çok ilginç. filmimiz nazilerin polonyaya saldırmasından hemen öncesinde başlıyor. varşovanın en iyi tiyatro grubu ve onun birbirinden orijinal çalışanları biz izleyicileri düpedüz eğlendirirken hikayeye savaş dahil oluyor. o anda filmin akışının değişeceğini zannediyorsunuz ama beklediğinizin aksine eğlence devam ediyor. fakat eğlenme eyleminin kendisi bir anlam kaymasına uğruyor. önceleri hayatlara bir sos kıvamında eklenen eğlence savaş bor ... Devamıyaşından beklenmeyecek kadar enerjik ve espritüel bir film. film hakkında verilebilecek en ilginç bilgi yapım yılı yani 1942. bunun nesini ilginç bulduğum ise filmin konusunda gizli. 2. dünya savaşını anlatan bir filmin en olmayacak zamanda yani 2. dünya savaşı sürerken -hemde tam ortasında- çekilmesi gerçekten ilginç. film neresinden tutarsan tut çok iyi bir film. bir komedi filminin bir yandan abartı sanatını bu kadar tasarruflu kullanarak öte yandan yaşanabilirlikle olan bağını asla kaybetmeyerek sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olması çok ilginç. filmimiz nazilerin polonyaya saldırmasından hemen öncesinde başlıyor. varşovanın en iyi tiyatro grubu ve onun birbirinden orijinal çalışanları biz izleyicileri düpedüz eğlendirirken hikayeye savaş dahil oluyor. o anda filmin akışının değişeceğini zannediyorsunuz ama beklediğinizin aksine eğlence devam ediyor. fakat eğlenme eyleminin kendisi bir anlam kaymasına uğruyor. önceleri hayatlara bir sos kıvamında eklenen eğlence savaş borazanlarının çalınmasıyla beraber bir hayatta kalma biçimine dönüşüyor. savaş başladıktan sonra da erkekler karılarını kıskanıyor, pot kırıyorlar, laf oyunlarıyla birbirlerini alt ediyorlar ama artık bir davaları oluyor insanların. varşovanın en kendini beğenmiş sanatçıları tek yürek oluyorlar ve düşmanı kahkahalarıyla alt ediyorlar.
mizah sosundan nasibini almamış bir dram filmi asla en iyilerden olamaz. tabi filmimizde mizah sosu fazlaca yer alıyor ama bu durum içeriğindeki acı biberlerin tadını almamızı engellemiyor. film bir ip cambazı edasıyla akıyor. birden fazla türe ev sahipliği yapan filmlerde genelde ufak kazalar olur, her birinin kendine özgü sınırları olan türler birbirlerine ufak zararlar verirler, fakat filmde taşınan hiç bir yumurta kırılmıyor ve o yumurtalar filmin sonunda afiyetle midenize ulaşıyor. tabiki iyiler kazanıyor, belki burada film doğal olmayan bir manevra yapıyor, ama yıl 1942 ve insanların buna ihtiyacı var. iyiler kazansın da varsın film olsun diyorsunuz. çünkü filmleri hayalleri olan insanlar yazar.
Küp filmine yorum yazdı:
düşük bütçeli, tek bir mekanda geçen ve sadece 7 insan evladının göründüğü bir film olmasının yanında gerçekten usta işi bir film -yönetmeninin ilk filmlerinden biri olmasına rağmen- filmin bir yerinde sesle çalışan bubi tuzağı olan bir oda var. kahramanlarımız ses çıkarmadan o odadan geçmeye çalışırken nefesimi tuttuğumu farkettiğimde filmin ne kadar başarılı bir atmosfer yarattığını daha iyi anladım. ayrıca her iyi filmde olduğu gibi felsefi göndermeler ve anarşizm ruhu var. vasat filmlerde biz filmi izleriz iyi filmlerde ise film bizi izler, çünkü film bizi ele geçirmiştir. neredeyse 20 yılı geçen bir üne sahip olması bile bu tezi destekliyor.
Dr. Caligari'nin Muayenehanesi filmine yorum yazdı:
korkunun icadının insanlık tarihi kadar eski olduğunu düşünürsek iyi korku filmleri izlemek için yeni teknoloji ürünü filmlerden medet ummayı bırakırız herhalde. alman dışavurumcu sinemasının altın yumurtalarından biri. akıllı olma ile deli olma arasındaki çizginin net çizilmediği bir iklimde soğuk kişilikli iki adamın konuşmasına tanıklık ediyoruz.. adamlardan biri hayatını etkileyen önemli bir olaydan bahsetmeye başlıyor ve derken korku turumuz başlıyor. tüm korkularımızın merkezinde yer alan ölüm korkusu ile soslanmış ürkütücü hikayede dr caligari adlı bir şarlatanın ve onun uyurgezer kölesi caesarın işlediği seri cinayetleri dinleriz. filmde pek çok alt metin var mesela bir ölüm makinasına dönüşen uyurgezer caesar, mesela deli ve akıllı olan kim sorusunun hep havada asılı kalması, mesela devlet görevlilerinin asık suratları ve çalışırken kullandıkları insan boyunda tabureleri ve tabiki bir kabus atmosferini yaratan dekorları.
iyi bir film yaşı kaç olursa olsun iyi bir filmdir. alm ... Devamıkorkunun icadının insanlık tarihi kadar eski olduğunu düşünürsek iyi korku filmleri izlemek için yeni teknoloji ürünü filmlerden medet ummayı bırakırız herhalde. alman dışavurumcu sinemasının altın yumurtalarından biri. akıllı olma ile deli olma arasındaki çizginin net çizilmediği bir iklimde soğuk kişilikli iki adamın konuşmasına tanıklık ediyoruz.. adamlardan biri hayatını etkileyen önemli bir olaydan bahsetmeye başlıyor ve derken korku turumuz başlıyor. tüm korkularımızın merkezinde yer alan ölüm korkusu ile soslanmış ürkütücü hikayede dr caligari adlı bir şarlatanın ve onun uyurgezer kölesi caesarın işlediği seri cinayetleri dinleriz. filmde pek çok alt metin var mesela bir ölüm makinasına dönüşen uyurgezer caesar, mesela deli ve akıllı olan kim sorusunun hep havada asılı kalması, mesela devlet görevlilerinin asık suratları ve çalışırken kullandıkları insan boyunda tabureleri ve tabiki bir kabus atmosferini yaratan dekorları.
iyi bir film yaşı kaç olursa olsun iyi bir filmdir. almanların başına gelen onca işe rağmen her dem sanat gemisinin kaptan köşkünde yer almaları da ilginç bir durum. bu arada filmin finalinde sinema tarihinin ilk ters köşelerinden birini yaşıyorsunuz bu yönüyle film siyahbeyaz ve sessiz olmasını hesaba katmazsak günümüz seyircisini de film izlerken mutsuz filmden sonra da mutlu etmeye aday. filmimiz pek çok özelliğiyle kendinden sonra çekilen tüm korku filmlerinin içeriğine sızmayı başarabilmiş gerçek bir saheserdir.
filme ge ... Devamı
filme gelecek olursak psikolog kris kelvin solaris isimi gezegeni mesken tutmuş bir uzay gemisi ile ilgili iddiaları yerinde görmek için görevlendirilmiş bir görevlidir. filmimizin teması uzaya ahtapot misali kollarını uzatmış bir dünya tabi ki. gemiye ulaşan kris çok ilginç deneyimlere tanıklık etmeye başlar. bir kere uzay gemisinin 3 mürettebatından birisi intihar etmiştir. diğer ikisi de tuhaf davranışlar sergilemektedir. soru işaretlerinden geçilmeyen bu bulmacayı çözmeden önce bir uyku çekmek ister kris ve uykuyla beraber solaris gezegeninşn tuhaf evrenine dahil olur. gezegen zeki bir organizma gibi davranmaktadır. ve geminin mürettebatlarıyla iletişim kurmak için de onların rüyalarında gördüğü hatıraları kullanmaktadır. hal böyle olunca, kris uykusundan en büyük pişmanlığıyla beraber uyanır. 10 yıl önce intihar eden karısı hariyle. anlaşıldığı üzere bilimkurgu sıfatını sadece derdini anlatma noktasında kullanıyor yönetmen. zira filmin harinin dahil olmasından sonraki kısmı insanın kendiyle karşılaşmasını anlatıyor.
insanın daha çok öğrenerek mutlu olamayacağını anlatıyor krisin -ve hepimizin- yazgısı. gizemi önemli gerçekleri muhafaza etmek için kullanırız diyor tarkovski ve insan oğlu her gizeme aşılması gereken bir dağ muamelesi yaptıkça asla huzura eremez diye sürdürüyor kelamını. ne iyi yapıyor, hayatın bizi getirdiği öyle bir yer var ki işte orada deha ile basitliğin bir farkı kalmıyor orada önemli olan tek gerçeklik vicdandır. artırabilecekken artırmadığımız sevgiler ile azaltabilecekken azaltmadığımız acılar ateş olur yakar çürüyen bedenimizi. ve işte o zaman tanrıyı ararız çünkü o saatten sonra bizi affedebilecek tek olgu odur.
film bir arkeolog hoyratlığıyla benliğimize saldırıyor ve bilinçaltımıza sakladığımız tüm olmamışlıklara tarihi eser muamelesi yapıyor. izlemesi de hazmı da zor bir film ama bu durum onun iyi bir film olduğu gerçeğini değiştirmiyor.