Utanç Yorumları

Utanç filmi detayları

D

@doris

10 yıl önce

An itibariyle filmi izlemiş olmaktayım. Beğendim. Hele müzikler ve Michael Fassbender'in oyunculuğu çok iyiydi. Yalnız birtakım eksiklikler var; Brandon'ın saplantı haline gelmiş seks bağımlılığı, biriyle sevgili olamaması -bknz: Marianne- ve en önemlisi kız kardeşi Sissy ile arasındaki nefret mi desem bilemedim o sorun filme aktarılmamış. Aklımda acaba'lar kalmadı değil.

Filmde bir sahne var, Brandon ve Sissy koltukta oturuyor. Orada geçen diyalog çok ironi. Brandon: Kendine engel olamıyorsun. Mide bulandırıcı. Kendine engel olamayan kim acaba?

Filmde Brandon'a hem çok acıdım, hem de çok kızdım.

@faj

11 yıl önce

12 yıllık esaretle adından sıkça söz ettiren stewe mcquen imzalı bir film. ismi damdan düşer gibi filmin içeriğini anlatıyor ama filmin aynı yolu kullandığı pek söylenemez. ucu şık bir şekilde açık bırakılan pek çok soru işareti filmde bizi bekliyor. karakterimiz brandon utanma duygusunun ardına saklanan bir karakter bu yönüyle sinemada eşine az rastlanılır bir karakter olmayı zaten başarmış birisi. Brandonun yumuşak karnı kızkardeşi sissy. normalde görevmiş gibi utanılacak işlerin peşinde koşan bu adam söz konusu kızkardeşi olduğunda fabrika ayarlarına geri dönüyor adeta. kızkardeşi ile aralarında geçmişten gelen bir sır var ama ne olduğunu bilmiyoruz belki ensest belki de aile içi tecavüz. bildiğimiz tek şey ise sissynin abisine aşık gibi davrandığı. hatta yer yer onu kıskandırmaya çalışması bile sözkonusu. abiside sissyi bir günah gibi başından atmaya çalışsada aslında ona çok bağlı. düzyazıda hiçde hoş durmayan bunca belirsizlik filme öyle güzel yedirilmiş ki izlerken tüm rahatsız
... Devamı
12 yıllık esaretle adından sıkça söz ettiren stewe mcquen imzalı bir film. ismi damdan düşer gibi filmin içeriğini anlatıyor ama filmin aynı yolu kullandığı pek söylenemez. ucu şık bir şekilde açık bırakılan pek çok soru işareti filmde bizi bekliyor. karakterimiz brandon utanma duygusunun ardına saklanan bir karakter bu yönüyle sinemada eşine az rastlanılır bir karakter olmayı zaten başarmış birisi. Brandonun yumuşak karnı kızkardeşi sissy. normalde görevmiş gibi utanılacak işlerin peşinde koşan bu adam söz konusu kızkardeşi olduğunda fabrika ayarlarına geri dönüyor adeta. kızkardeşi ile aralarında geçmişten gelen bir sır var ama ne olduğunu bilmiyoruz belki ensest belki de aile içi tecavüz. bildiğimiz tek şey ise sissynin abisine aşık gibi davrandığı. hatta yer yer onu kıskandırmaya çalışması bile sözkonusu. abiside sissyi bir günah gibi başından atmaya çalışsada aslında ona çok bağlı. düzyazıda hiçde hoş durmayan bunca belirsizlik filme öyle güzel yedirilmiş ki izlerken tüm rahatsız edici ihtimalleri rahatlıkla hazmediyorsunuz. bu çocuk şuruplarının şekerli olması gibi birşey. günümüzde stilize yönetmenlerin sayısı bir hayli azaldı. mesela haneke de rahatsız edici meseleleri anlatan bir yönetmen ama almanlara özgü damdan düşme tekniğini kullanarak yapıyor bunu. mcquen ise aynı dozajda rahatsız ediciliği kubrick edasıyla sinemaya dönüştürüyor. insana ait her duygunun sinemaya aktarılabileceği elbette mümkün ama bunun yapılış şekli ancak sinemanın büyüsüyle açıklanabilecek bir durum. sinema için çiğ tavuk yiyenlere protein diğerlerine ise farklı bir tecrube olabilecek bu filmi izlemek gerek. sonuçta sinema izleyicisi olmanın konforu tartışılmaz. eden gevur edilen gevur mantığıyla baksanız bile kaliteli sinemanın her türünün ilgiye değer olduğunu görürsünüz. ha birde sinemanın eğlence aracı olamayacak kadar ciddi mesele olduğunu düşünürseniz bu film tam size göre. ister izle kaç taktiğini kullanın ister sinemayı hava kadar su kadar mübarek görün bu film tam sinirlerinize layık.

@prethorian

11 yıl önce

Film boyunca kardeşinin mesajlarına cevap vermeyen, ondan sürekli kaçan bir adam var. İnsanlarla iletişim kuramayan (aslında kurmayan) kadınlara sadece cinsel bir objeymişgözüyle bakanbu yalnız adamın bu hale nasıl geldiğini merak ediyorsunuz. Kardeşiyle arasındaki garip ilişkinin sebebinin geçmişte yaşanan bir takım olaylar olduğu aşikar fakat yönetmen büyük bir risk alarak bunu film boyunca açıklamıyor ve izleyiciyi merakta bırakıyor.

Tek bir ayrıntı hariç,'biz kötü değiliz,geldiğimiz yer kötüydü''

@yoll

11 yıl önce

9 / 10

Hak ettiği değeri almadığını düşündüğüm filmdir.

Mekanların kullanımının, kostümün&makyajın, görüntünün, çekim açılarının, senaryonun, genel yönetmenliğin pek bi güzel olması bi yana, bir geçişin yansıtılışı (özellikle yalnızlık gibi duygular) çok güzel verilmişti -filmin başlarında gördüğümüz, brendon'un kadınları oldukça yetenekli bir şekilde etkilemesinden filmin devamındaki kendine güveni kaybetmeye, erken boşalmaya...

Ve Michael Fassbander'in kendini sakınmaması... (vücudunu değil. mimikleriyle olumlu olumsuz tüm duyguları yansıtışıyla ve kendini filme kaptırışıyla, oynarken bir parçasını filmde bırakışıyla.)

Fassbander'in en iyi performans gösterdiği film.

Son dönemin en iyi filmlerinden.

@ekooo

11 yıl önce

Çook güzel bir film. Direk başucu listeme attım
T

@timeofgypsies

11 yıl önce

"Utanç bellediğini isteyemezsin.Aslında neyi isteyeceğini seçemezsin.İsteklerin patalojiktir." diyen film.
B

@blitzkrieg

11 yıl önce

8.5 / 10

Steve McQueen'in ikinci filmi Utanç. İlk filmi Açlık'ta vücudu üzerinden doğru bildiklerini savunan-savunmaya çalışan- mücadele eden bir ismi konuk ediyordu objektifine: Bobby Sands, İrlanda Cumhuriyet Ordusu(IRA)'nın lideri. Tabi o çocukluğundaki İrlanda'nın alabildiğine uzanan kırlarında koşucu olarak değil, son dönemlerinde hapishanede açlık grevinde.

İkinci filmi Utanç'da ise Brandon ile tanıştırıyor bizi. Muhtemelen çocukluk yıllarında aile ferdi ya da başka biri tarafından cinsel istismara uğramış bir birey. Çocukluk zamanındaki bu travma, kendi cinselliğini tamamen metalaştırmış, karşı cinsi ise "sömürme" amacına götürmüştür.

Sonra tabi kardeşi ile tanışıyoruz, öyle bir kardeş ki abisinin patronuyla tanışalı yarım saat olmasına rağmen yan odada işi pişiren cinsten.

Tabi Brandon'ın bu cinsellik-saplantılı ruh durumu kardeşine karşı ne hissedeceğini bilememesine ve bir taraftan da kardeşinin davranışlarına tahammül edememesine yol açıyor.

Michael Fassbender ve Carry Mulligan b
... Devamı
Steve McQueen'in ikinci filmi Utanç. İlk filmi Açlık'ta vücudu üzerinden doğru bildiklerini savunan-savunmaya çalışan- mücadele eden bir ismi konuk ediyordu objektifine: Bobby Sands, İrlanda Cumhuriyet Ordusu(IRA)'nın lideri. Tabi o çocukluğundaki İrlanda'nın alabildiğine uzanan kırlarında koşucu olarak değil, son dönemlerinde hapishanede açlık grevinde.

İkinci filmi Utanç'da ise Brandon ile tanıştırıyor bizi. Muhtemelen çocukluk yıllarında aile ferdi ya da başka biri tarafından cinsel istismara uğramış bir birey. Çocukluk zamanındaki bu travma, kendi cinselliğini tamamen metalaştırmış, karşı cinsi ise "sömürme" amacına götürmüştür.

Sonra tabi kardeşi ile tanışıyoruz, öyle bir kardeş ki abisinin patronuyla tanışalı yarım saat olmasına rağmen yan odada işi pişiren cinsten.

Tabi Brandon'ın bu cinsellik-saplantılı ruh durumu kardeşine karşı ne hissedeceğini bilememesine ve bir taraftan da kardeşinin davranışlarına tahammül edememesine yol açıyor.

Michael Fassbender ve Carry Mulligan baş rollerde parlıyor.

Soundtrack'i çok güzel parçalarla dolu olan bir film. Chet Baker da var, J.S. Bach'ın dinlemeye doyamadığım Goldberg Çeşitlemeleri'nden Arya'sı da.

http://www.youtube.com/watch?v=rCuALWK6ZNg&list=PLE2AECE74C0B05D09

@meydan_larousse

11 yıl önce

7 / 10

belirtmek isterim ki porno film falan değildir.filmde çok az diyalog bulunuyor.öyle haldır haldır altıyazı falan okumuyorsunuz.çok durağan geliyor ilk an sonra alışıyorsunuz duruma.filmde genellikle soğuk renklerin kullanılması karakterlerin ruh dünyasındaki pesimistliğin ve yalnızlığın çok iyi bir göstergesi bence.brandon karakteri her fırsatta seks yapan bir karakter.duygusal birşeyler hissetmemek için bir zırh giymiş adeta.zırhını indirdiğini gördüğümüz tek kadın iş yerinde beraber çalıştığı o siyahi kadındı,onunla da sevişemedi zaten.kardeşiyle aralarındaki bağa gelince sadece abi-kardeş olmadığı aşikar.bence ikisinin de birbirlerine karşı hisleri var ve brandon bundan rahatsızlık duyuyor.bütün sinirini de kardeşini hırpalayarak çıkarıyor zaten.kız kardeşi de duygularının farkında ama o brandon gibi agresif değil.bunun o kadar da kötü bir şey olmadığını,toplumun tabu olarak gördüğünü düşünüyor ve intihar etmeden önce son bıraktığı sesli mesa
... Devamı
belirtmek isterim ki porno film falan değildir.filmde çok az diyalog bulunuyor.öyle haldır haldır altıyazı falan okumuyorsunuz.çok durağan geliyor ilk an sonra alışıyorsunuz duruma.filmde genellikle soğuk renklerin kullanılması karakterlerin ruh dünyasındaki pesimistliğin ve yalnızlığın çok iyi bir göstergesi bence.brandon karakteri her fırsatta seks yapan bir karakter.duygusal birşeyler hissetmemek için bir zırh giymiş adeta.zırhını indirdiğini gördüğümüz tek kadın iş yerinde beraber çalıştığı o siyahi kadındı,onunla da sevişemedi zaten.kardeşiyle aralarındaki bağa gelince sadece abi-kardeş olmadığı aşikar.bence ikisinin de birbirlerine karşı hisleri var ve brandon bundan rahatsızlık duyuyor.bütün sinirini de kardeşini hırpalayarak çıkarıyor zaten.kız kardeşi de duygularının farkında ama o brandon gibi agresif değil.bunun o kadar da kötü bir şey olmadığını,toplumun tabu olarak gördüğünü düşünüyor ve intihar etmeden önce son bıraktığı sesli mesajda belli ediyor bunu.film son sahnesi metro'da daha önce karşılaştığı evli kadının peşinden giden brandon bu sefer kadının peşine takılmıyor.toplumun kurallarına göre hareket etmeye başlayacağını anlıyoruz ve film orada bitiyor.

@ledddd

11 yıl önce

9.4 / 10

Shame: Kimin Utancı?

Belki de Özcan Alper sayesinde daha erken bir süre içerisinde tanıma fırsatı bulduğumuz, bize ilk filmi Hunger'la (Açlık) "İşte yeni bir usta geldi" dedirten, Steve Mcqueen adıyla bazılarının ilk duyduklarında kafalarını da bir güzel karıştıran bu genç ustanın ikinci filmi Shame (Utanç) üçüncü filmi öncesi ilkinden çok daha fazla umut vermekte.

Hemen filme geçersek filmdeki kurulan en kusursuz yapı; Brandon özelinde edeceğimiz tüm lafların diğer incelenen karakterler için de(biri hariç) aynı olması. Farklı yollardan diğer bütün karakterlerin(Patron David, Kardeş Sissy ve Bardaki sarışın Elizabeth) aslında birer Brandon olması gerçekten ilginç. Bunu bozan karakter ise daha etik değerleri sahip görünen karakter Marianne. Zaten Brandon'ın allak bullak olmasının bir sebebi de Marianne'e aşık olması değil, ondan korkması. Brandon katıksız bir materyalist. Filmin kapitalizm eleştirisi de işte burada başlıyor. Brandon para verip
... Devamı
Shame: Kimin Utancı?

Belki de Özcan Alper sayesinde daha erken bir süre içerisinde tanıma fırsatı bulduğumuz, bize ilk filmi Hunger'la (Açlık) "İşte yeni bir usta geldi" dedirten, Steve Mcqueen adıyla bazılarının ilk duyduklarında kafalarını da bir güzel karıştıran bu genç ustanın ikinci filmi Shame (Utanç) üçüncü filmi öncesi ilkinden çok daha fazla umut vermekte.

Hemen filme geçersek filmdeki kurulan en kusursuz yapı; Brandon özelinde edeceğimiz tüm lafların diğer incelenen karakterler için de(biri hariç) aynı olması. Farklı yollardan diğer bütün karakterlerin(Patron David, Kardeş Sissy ve Bardaki sarışın Elizabeth) aslında birer Brandon olması gerçekten ilginç. Bunu bozan karakter ise daha etik değerleri sahip görünen karakter Marianne. Zaten Brandon'ın allak bullak olmasının bir sebebi de Marianne'e aşık olması değil, ondan korkması. Brandon katıksız bir materyalist. Filmin kapitalizm eleştirisi de işte burada başlıyor. Brandon para verip de satın almadığı hiçbir şeyden haz almıyor. Günümüzün en büyük tüketicisi belki de o. Marianne karşında dağılmasının, değişme çabalarının ve cinsel ilişki sırasında o çok güvendiği iktidarını kaybetmesinin ve ardından duyduğu büyük utancının temelinde bunu keşfetmesi yatıyor. Brandon her ne kadar değişmeye çalışsa da bir yönüyle bunu reddediyor. Otel odasında tüm şifrelerini çözen Marianne karşından hissetiği o müthiş utancı bir hayat kadınıyla para karşılığı yaptığı seksle unutmaya çalışıyor. Her zamanki gibi yine, varlığını özetleyen parasıyla haz satın alıyor. Tüketerek unutmaya çalışıyor. İlk on dakikalık mükemmel giriş bölümü Brandon'ın günlük rutinini de defalarca gözler önüne seriyor. Ruhsuzca izlediği porno filmler, satın aldığı bedenler ve kusursuzca döşenen pahalı apartman dairesinde kendi sosyal hayatına kimseyi sokmayışı Brandon'ın içinde bulunduğu derin çukuru özetliyor.

Bir şeyleri unutmaya çalışan ve Brandon'in aksine değişmek konusunda daha ısrarcı bir diğer karakter ise Sissy. Film boyunca birçok kez ima edilen ensest yapı, kardeşlerin birbirlerine duydukları cinsel aşktan çok şefkat eksikliği. İki kardeş arasında olmayan bedensel yakınlık çok keskin verilmiş yönetmen tarafından. Brandon birçok sahnede Sissy'ye dokunmaktan kaçınıyor, hatta bundan tiksiniyor. Sissy bu konuda daha rahat görünse de onun da bu konuyla nasıl başa çıkamadığını hissediyor ve görüyoruz. Birbirlerine dokunamayan bu iki kardeşin ilişkisini direk ensest olarak açıklamak kolaycılık olur. Brandon'ın kendi evinde kardeşi Sissy'yle patronunun sevişmesine tanık olduğu sahne önemli. Dikkat edilirse Brandon'ın hissettiği şeyler kıskançlıktan çok sahip olamadığı kardeşine duyduğu çocukça nefret. Sahip olamadığı şeyler sonucu Brandon'ın nasıl yıkımlar yaşadığını biliyoruz(Metro sahnesinde elinden kaçırdığı kadın, sahip olamadığı diğer kadın Marianne ve tabiki bunların temelinde en çok sahip olmak istediği kişi kardeşi Sissy) Sissy de Brandon gibi bedensel tatmin yaşayarak unutmak isteyen bir karakter ama Brandon'ın aksine bağlanmak onun için önemli. Şefkat eksikliği bu noktada Sissy için bağlanmak ve kabul görmek ekseninde anlam buluyor. Abisi tarafından hiçbir zaman kabul görmeyen Sissy diğer erkeklerin yataklarında kabul görmeyi bekliyor. Bu sebeple Sissy'nin doğru ya da yanlış, bir çıkış yolu aradığı ve değişmek konusundan Brandon'dan daha istekli olduğu söylenebilir ama Brandon da bir noktadan sonra bu hayatına dayanamıyor ve değişmek için her şeyi deniyor. Bir barda, kendi kutsal bedenini dövdürüyor, eşcinsel ilişkiye giriyor ve finalde kendi porno filminin içinde biz diğer izleyicilerin yüzüne bakıyor. Brandon'ın tükendiğini anladığı an bu. Belki binlercesini izlediği o filmlerin içinde kendi grup sex filmini çekiyor ve kameraya, kendine, kendi tükenmişliğini izleyen Brandon'a bakıyor.

Sissy'nin değişme çabası finalde abisiyle ettiği kavga sonucu bir kez daha hüsranla sonuçlanıyor ve artık varoluşuna, daha önceki denemeleri gibi yeniden son vermeyi seçiyor. Sissy temelinde bu bir yardım çağrısından çok bir son veriş. Telefonunu kapatmış Sissy artık aranmak ve kabul görmek istemiyor. Bıraktığı intihar notu film boyunca iki kardeşin geçmişlerine dair duyduğumuz tek veri. Aileleri tarafından sevilmediklerini anladığımız bu iki kardeşin şefkat açlığının nedenlerini de bir şekilde öğrenmiş oluyoruz. Sevilmemiş bu iki kardeşin de sevmeyi bilmediklerini, ikisinin de şefkati farklı yollardan aradıklarını anlıyoruz. Sevgisiz kalmışlardan büyük olan abi madde düşkünü olup tüketmiş, kız kardeşi ise ironik bir şekilde başkaları tarafından tüketilen olmuş. Karşınızda iki büyük modern kaybeden.

Finaldeki hastane sahnesini ahlakçı bir tutum olarak yorumlamak yanlış olur. Değişmeye kararlı iki karakter için de anlamlı bir son olmuş. Belki umut dolu olduğu söylenebilir en fazla.

Filmin yaratıcısı McQueen ikinci filmiyle en iyi işini yapmış şimdilik. Uzun kesintisiz tek plan çekimleri ve film içindeki bazı küçük flashforward'lar artık onun imzası gibi. Görüntü yönetimi konusunda zaten artık bir usta olduğunu söylemek zor değil. Filmdeki tek planlar gerçekten enfes. Koşu sahnesi, Yemekteki sohbet ve yemek sonrası yürüyüş sahneleri, Carey Mulligan'ın New York New York yorumu ve finaldeki abi kardeş monoloğu enfes. Sevişme sahnelerinin renkler ve açılar konusunda şimdilik benzeri yok.

Bazı filmleri iyi şekilde izlemenin insana vizyon kazandırdığı görüşündeyim. Shame de bu bakımdan, tüm benliğinizle açık bir şekilde izlerseniz sizlere bir şeyler katabilecek ya da bir şeyleri fark etmenizi sağlayabilecek derinlikte bir film.

@ozan_taylan

11 yıl önce

bi film insana bitince bir şey verir, bi haz verir, bi an verir... hiç bir şey olmasa bir tek kare aklınıza kazılı kalır. ama bu film o kadar iteleyerek yapılmışki. anlamsız duraksamalar beklemeler. gereksiz yere uzayan sevişme sahneleri. geçmişinden kaçan mı yoksa bağımlılığından kurtulmaya çalışan bi adamın dramı mı? ve son derece basit son söz seyirciye kalsın der gibi bir bitiriş. zannedersem hollywood cannes a özenince ortaya böyle bir sonuç çıkıyor. ve nuri bilge ceylan ve onun gibi iyi yönetmenleri bi kez daha anıyorum zira senaryo yazmak ve çekmek zeka işidir . kullanılmış tuvalet kağıdı kadar değersiz olan bu filmi izledikten sonra bunu bir kez daha anlıyorum.
SPOILER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL