Lise yıllarımda Can Yücel'in çevirisiyle okuduğum Muhteşem Gatsby romanı bana çok burjuva gelmişti ve sanırım sonuna kadar öfleye pöfleye gitmiştim. Sonradan tarihe olan ilgim ve bir yandan da edebiyat-sinema konularındaki gelişimim tekrardan okumaya itti kitabı.
F. Scott Fitzgerald'ın kaleminden (Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi de abimize aittir.) 1920'li yıllar ve özellikle '24 sonrası tüm çıplaklığıyla anlatılıyor. Tarihsel açıdan baktığımızda 1. Dünya Savaşı'nın ABD tarafından eski kıtaya "özgürlük" götürerek sona ermesi, ABD'de servetin, ekonominin(tabi ki balondu) feci derecede artması. Sonra prohibition dönemi(alkol yasağı)...
Tabi biliyoruz ki, yasağın olduğu yerde korkunç karlar döner ki ABD'de aynısı olmuş. Ve Caz Çağı. Her şey bol, her yer para, eğlence. Sonra da büyük çöküş. '29 Büyük Buhran.
Şimdi romana-filme tarihsel bir süreçle bakmalıyız. Doğru olan bu.
Filmimiz temiz çocuk Nick'in hem kısa bir giriş niteliğinde o dönemi anlatarak hem de kendisinin nasıl yazar ol... Devamı
Lise yıllarımda Can Yücel'in çevirisiyle okuduğum Muhteşem Gatsby romanı bana çok burjuva gelmişti ve sanırım sonuna kadar öfleye pöfleye gitmiştim. Sonradan tarihe olan ilgim ve bir yandan da edebiyat-sinema konularındaki gelişimim tekrardan okumaya itti kitabı.
F. Scott Fitzgerald'ın kaleminden (Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi de abimize aittir.) 1920'li yıllar ve özellikle '24 sonrası tüm çıplaklığıyla anlatılıyor. Tarihsel açıdan baktığımızda 1. Dünya Savaşı'nın ABD tarafından eski kıtaya "özgürlük" götürerek sona ermesi, ABD'de servetin, ekonominin(tabi ki balondu) feci derecede artması. Sonra prohibition dönemi(alkol yasağı)...
Tabi biliyoruz ki, yasağın olduğu yerde korkunç karlar döner ki ABD'de aynısı olmuş. Ve Caz Çağı. Her şey bol, her yer para, eğlence. Sonra da büyük çöküş. '29 Büyük Buhran.
Şimdi romana-filme tarihsel bir süreçle bakmalıyız. Doğru olan bu.
Filmimiz temiz çocuk Nick'in hem kısa bir giriş niteliğinde o dönemi anlatarak hem de kendisinin nasıl yazar olmak isterken Wall Street "çocuğu" olmasını anlatıyor. Çünk bu fani dünyada biliyoruz ki paran varsa, cemiyet hayatına girebilirsin ve sen de nimetlerinden faydalanabilirsin. Scott Fitzgerald bu konuda Nick karakterini sertçe eleştirmiyor, bir yerde teşvik ediyor da diyebiliriz. (Mesela Rus Edebiyatından bir örnek seçecek olursam Anna Karenina olur. Tolstoy, kadın karaktere çok sert ve muhafazakar düzlemde yüklenmiştir.)
Nick'in kuzeni Daisy ve uzatmalı sevgilisi, kimilerine göre Kayzer Wilhelm'in yeğeni, Jay Gatsby.
Fakir ne kadar değişse de sonunda fakirdir. Bunun farkında olmamızı öğretiyor bana kalırsa film. O güzel partiler, patlatılan şampanyalardan geriye işlemediği bir suç yüzünden hayatının sona ermesi ve cenazesinin bomboş olması kalıyor. Acıklı bir son diyebiliriz bir yer de, hem de Romeo ve Juliet'inki kadar. Ama yalnızca bir farkla Juliet'inki (Daisy'nin aksine) gerçek bir sevgiydi. Saygılar, sevgiler.
F. Scott Fitzgerald'ın romanı Muhteşem Gatsby'i yıllar önce okumuştum. Aslında biliriz ki, kitapların sevilmesinin bir nedeni de bize uçsuz bucaksız bir hayal dünyasını aralamasıdır. Çünkü filmlerdeki gibi bir kısıt yoktur, yazarın tanımlamalarıyla o dünyayı baştan yaratırız gözümüzde. İşte o romandan da aklımda kalan Gatsby'nin hayata tutunma çabasıydı.
Filmi geçen gün izledim. Öncelikle kendi görüşlerime geçmeden önce, romanın/filmin geçtiği dönem hakkında birkaç kelam etmek gerektiğini düşünüyorum.
Muhteşem Gatsby, 1920'li yılların New York'unda geçiyor. O dönem için, biliyoruz ki 1. Dünya Savaşı yeni sona ermiş ve ABD, Wilson ile birlikte eski kıtaya "özgürlük" götürmüştü. Tabii bu savaşın ABD açısından olumlu sona ermesi, ekonomisinin de yükselişe geçtiğinin habercisiydi, özellikle Wall Street için. 1920'li yıllara "Caz Çağı" denilmektedir, zenginler servetlerine s... Devamı
"Muhteşem" Gatsby Üzerine
Not: Bu yazı eser miktarda bilgi içermektedir.
F. Scott Fitzgerald'ın romanı Muhteşem Gatsby'i yıllar önce okumuştum. Aslında biliriz ki, kitapların sevilmesinin bir nedeni de bize uçsuz bucaksız bir hayal dünyasını aralamasıdır. Çünkü filmlerdeki gibi bir kısıt yoktur, yazarın tanımlamalarıyla o dünyayı baştan yaratırız gözümüzde. İşte o romandan da aklımda kalan Gatsby'nin hayata tutunma çabasıydı.
Filmi geçen gün izledim. Öncelikle kendi görüşlerime geçmeden önce, romanın/filmin geçtiği dönem hakkında birkaç kelam etmek gerektiğini düşünüyorum.
Muhteşem Gatsby, 1920'li yılların New York'unda geçiyor. O dönem için, biliyoruz ki 1. Dünya Savaşı yeni sona ermiş ve ABD, Wilson ile birlikte eski kıtaya "özgürlük" götürmüştü. Tabii bu savaşın ABD açısından olumlu sona ermesi, ekonomisinin de yükselişe geçtiğinin habercisiydi, özellikle Wall Street için. 1920'li yıllara "Caz Çağı" denilmektedir, zenginler servetlerine servet katmış, partiler daha bir şaşaalı olmuştur o dönemde. Bir de tabi Prohibition yani alkol yasağının olduğunu varsayarsak muhtemelen yasadışı yollardan piyasaya içki arz edenler köşeyi dönmüştür. Ve son olarak, bu on yılın bitişine bakalım, büyük trajedi: 1929 Büyük Buhran'ı. Wall Street en büyük çöküşlerinden birini yaşadı, milyonlarca kişi işsiz kaldı.
Şimdi filme gelecek olursak... Film boyunca, hikayeyi Nick Callaway'in gözünden takip ediyoruz. Yazar olma hayalleri ile okumuş ancak borsanın tavan yaptığını görünce Wall Street'deki "parlak" çocuklar arasına katılan bir genç. New York'un East Egg muhitinde kendisine küçük ama şirin bir evde kiralıyor. Her şey, yan komşusu hakkında ilk önce dedikodular, sonra da onu tanımasıyla başlıyor. Malum, yan taraftaki büyük malikanede oturan kişi, Jay Gatsby. Kimilerine göre, Kayzer Wilhelm'in yeğeni, kimilerine göre alman casusu... Bay Gatsby zaten kim olduğuyla değil ne yaptığıyla biliniyor. Yaz günleri, o muhteşem malikanesinde şahane partiler veriyor, bütün New York sosyetesi ona akıyor.
Tabi hikaye ilerledikçe Nick'in Long Island'da yaşayan kuzeni Daisy olaya dahil oluyor ki bu genç hanım New York'un en köklü ailelerinden biri olan Buchanan'ların varisi ile evli. Ama eski yamuklusu, bizim marur Bay Gatsby.
Oyunculuklara gelecek olursak, Leonardo Di Caprio, romandaki Gatsby'nin kişiliğini çok güzel bir biçimde yansıtmış, özellikle karakterin saplantılı ruh halini. Daisy rolünde oynayan Britanyalı aktrist Carey Mulligan'ı ise eski işlerine bakarak tanımlayabiliriz sanırsam.Pride & Prejudice, An Education, Public Enemies, Never Let Me Go ve Shame. Özellikle son filmi Shame'de çok beğenmiştim kendisini. Bu filmde de yükü ağır olmasına rağmen üstünden kalkmasını bilmiş.
Filmle ilgili küçük bir ayrıntı vereyim. Filmde Gatsby'nin malikane kapısının üzerinde armasını görüyoruz ki altında latince bir deyiş var. "Ad finem fidelis" yani "Sonuna kadar sadık" anlamına geliyor. Belki de saplantılı aşkını anlatıyordur, ne dersiniz?
Kitapta(Can Yücel'in çevirisi) Gatsby'nin sürekli kullandığı "old sport" sözü "mirim" olarak tercüme edilmiş. Ben nedense filmdeki çeviri "azizim"i beğenmedim.
Hani bazı şeyler sadece kitaplarda olur ya, öyle bir şeyler var bu filmde, kitabını okumadım filmin önceki versiyonlarını da izlemedim, ama bu film beni mest etti resmen. Dış sesle anlatımdan olsa gerek masalsı bir havası var, çekimler çok güzel, kostümler, dekorlar inanılmaz. Sahne şovları olsun, atmosfer olsun her şey mükemmel. Zaten adı üstünde "Muhteşem".
Tüm o görkemi ve gösterişli dekorlarının arkasında naif bir hikaye karşılıyor bizi ve bu o kadar tamamlıyorki olan biteni, birden kendinizi gatsby'nin dünyasının bir parçasıymış gibi hissediyorsunuz... izlenmeli..
çok başarılı bulduğum ve moulin rouge ile benzerlikleri çok olan bir film.azizim kelimesinin sıkca kullanıldığı ve son sahnesinde ağlatabilcek özellikde olan bir film.
Roman gibi film. Zaten kitaptan uyarlanmış. Yönetmenin ismine hiç dikkat etmemiştim ama filmlerinin çoğunu izlemişim. Gördüğüm kadarıyla çümbüşü, revü şovlarını, şaşalı şeyleri, doğayı ve dramatik aşk hikayelerini seven bir yönetmen. Filmdeki görsellik ve oyunculuklar da iyidi. Yönetmenın yarattığı farklı ortamlarla hikayeye renk katılmış. Klasik Hollywood filmlerin geldiği son nokta bu film olsa gerek. Görsel hikaye izlemek isteyenler için ideal.
3 boyutlu izlemeyin gözlerim yoruldu. ayrıntıları yakalamaya çalışırken herşey bulanıklaşıyor. kitabını okumadığım için bir değerlendirme yapmak istemiyorum ama film biraz karnaval havasında geçti. ayrıca o kızın saçını başını yonasım var.
Sanırım kitabın bir uyarlamasını izlemek isteyenler Robert Redford'lı filme yönelmeli. Buraya da biraz yüzeysel, "üç boyutlu" ve holivudlaştırılmış bir Great Gatsby izlemeye gelebilirler.
Ben müzikleri çok övemeyeceğim ama sırıtmıyor pek. Genel olarak filmde biraz sahte bir hava var çünkü.
Ama abartıyı, renkleri ve cümbüşü bu olanaklarla, böyle korkunç gösterebilmek de güzel tabi. Böyle de bir Gatsby uyarlaması olmuş yani, neden olmasın...
@blitzkrieg
11 yıl önce
8 / 10
F. Scott Fitzgerald'ın kaleminden (Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi de abimize aittir.) 1920'li yıllar ve özellikle '24 sonrası tüm çıplaklığıyla anlatılıyor. Tarihsel açıdan baktığımızda 1. Dünya Savaşı'nın ABD tarafından eski kıtaya "özgürlük" götürerek sona ermesi, ABD'de servetin, ekonominin(tabi ki balondu) feci derecede artması. Sonra prohibition dönemi(alkol yasağı)...
Tabi biliyoruz ki, yasağın olduğu yerde korkunç karlar döner ki ABD'de aynısı olmuş. Ve Caz Çağı. Her şey bol, her yer para, eğlence. Sonra da büyük çöküş. '29 Büyük Buhran.
Şimdi romana-filme tarihsel bir süreçle bakmalıyız. Doğru olan bu.
Filmimiz temiz çocuk Nick'in hem kısa bir giriş niteliğinde o dönemi anlatarak hem de kendisinin nasıl yazar ol ... Devamı
F. Scott Fitzgerald'ın kaleminden (Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi de abimize aittir.) 1920'li yıllar ve özellikle '24 sonrası tüm çıplaklığıyla anlatılıyor. Tarihsel açıdan baktığımızda 1. Dünya Savaşı'nın ABD tarafından eski kıtaya "özgürlük" götürerek sona ermesi, ABD'de servetin, ekonominin(tabi ki balondu) feci derecede artması. Sonra prohibition dönemi(alkol yasağı)...
Tabi biliyoruz ki, yasağın olduğu yerde korkunç karlar döner ki ABD'de aynısı olmuş. Ve Caz Çağı. Her şey bol, her yer para, eğlence. Sonra da büyük çöküş. '29 Büyük Buhran.
Şimdi romana-filme tarihsel bir süreçle bakmalıyız. Doğru olan bu.
Filmimiz temiz çocuk Nick'in hem kısa bir giriş niteliğinde o dönemi anlatarak hem de kendisinin nasıl yazar olmak isterken Wall Street "çocuğu" olmasını anlatıyor. Çünk bu fani dünyada biliyoruz ki paran varsa, cemiyet hayatına girebilirsin ve sen de nimetlerinden faydalanabilirsin. Scott Fitzgerald bu konuda Nick karakterini sertçe eleştirmiyor, bir yerde teşvik ediyor da diyebiliriz. (Mesela Rus Edebiyatından bir örnek seçecek olursam Anna Karenina olur. Tolstoy, kadın karaktere çok sert ve muhafazakar düzlemde yüklenmiştir.)
Nick'in kuzeni Daisy ve uzatmalı sevgilisi, kimilerine göre Kayzer Wilhelm'in yeğeni, Jay Gatsby.
Fakir ne kadar değişse de sonunda fakirdir. Bunun farkında olmamızı öğretiyor bana kalırsa film. O güzel partiler, patlatılan şampanyalardan geriye işlemediği bir suç yüzünden hayatının sona ermesi ve cenazesinin bomboş olması kalıyor. Acıklı bir son diyebiliriz bir yer de, hem de Romeo ve Juliet'inki kadar. Ama yalnızca bir farkla Juliet'inki (Daisy'nin aksine) gerçek bir sevgiydi.
Saygılar, sevgiler.
@cansukorkmaz
11 yıl önce
10 / 10
@blitzkrieg
11 yıl önce
8 / 10
Not: Bu yazı eser miktarda bilgi içermektedir.
F. Scott Fitzgerald'ın romanı Muhteşem Gatsby'i yıllar önce okumuştum. Aslında biliriz ki, kitapların sevilmesinin bir nedeni de bize uçsuz bucaksız bir hayal dünyasını aralamasıdır. Çünkü filmlerdeki gibi bir kısıt yoktur, yazarın tanımlamalarıyla o dünyayı baştan yaratırız gözümüzde. İşte o romandan da aklımda kalan Gatsby'nin hayata tutunma çabasıydı.
Filmi geçen gün izledim. Öncelikle kendi görüşlerime geçmeden önce, romanın/filmin geçtiği dönem hakkında birkaç kelam etmek gerektiğini düşünüyorum.
Muhteşem Gatsby, 1920'li yılların New York'unda geçiyor. O dönem için, biliyoruz ki 1. Dünya Savaşı yeni sona ermiş ve ABD, Wilson ile birlikte eski kıtaya "özgürlük" götürmüştü. Tabii bu savaşın ABD açısından olumlu sona ermesi, ekonomisinin de yükselişe geçtiğinin habercisiydi, özellikle Wall Street için. 1920'li yıllara "Caz Çağı" denilmektedir, zenginler servetlerine s ... Devamı
Not: Bu yazı eser miktarda bilgi içermektedir.
F. Scott Fitzgerald'ın romanı Muhteşem Gatsby'i yıllar önce okumuştum. Aslında biliriz ki, kitapların sevilmesinin bir nedeni de bize uçsuz bucaksız bir hayal dünyasını aralamasıdır. Çünkü filmlerdeki gibi bir kısıt yoktur, yazarın tanımlamalarıyla o dünyayı baştan yaratırız gözümüzde. İşte o romandan da aklımda kalan Gatsby'nin hayata tutunma çabasıydı.
Filmi geçen gün izledim. Öncelikle kendi görüşlerime geçmeden önce, romanın/filmin geçtiği dönem hakkında birkaç kelam etmek gerektiğini düşünüyorum.
Muhteşem Gatsby, 1920'li yılların New York'unda geçiyor. O dönem için, biliyoruz ki 1. Dünya Savaşı yeni sona ermiş ve ABD, Wilson ile birlikte eski kıtaya "özgürlük" götürmüştü. Tabii bu savaşın ABD açısından olumlu sona ermesi, ekonomisinin de yükselişe geçtiğinin habercisiydi, özellikle Wall Street için. 1920'li yıllara "Caz Çağı" denilmektedir, zenginler servetlerine servet katmış, partiler daha bir şaşaalı olmuştur o dönemde. Bir de tabi Prohibition yani alkol yasağının olduğunu varsayarsak muhtemelen yasadışı yollardan piyasaya içki arz edenler köşeyi dönmüştür. Ve son olarak, bu on yılın bitişine bakalım, büyük trajedi: 1929 Büyük Buhran'ı. Wall Street en büyük çöküşlerinden birini yaşadı, milyonlarca kişi işsiz kaldı.
Şimdi filme gelecek olursak... Film boyunca, hikayeyi Nick Callaway'in gözünden takip ediyoruz. Yazar olma hayalleri ile okumuş ancak borsanın tavan yaptığını görünce Wall Street'deki "parlak" çocuklar arasına katılan bir genç. New York'un East Egg muhitinde kendisine küçük ama şirin bir evde kiralıyor. Her şey, yan komşusu hakkında ilk önce dedikodular, sonra da onu tanımasıyla başlıyor. Malum, yan taraftaki büyük malikanede oturan kişi, Jay Gatsby. Kimilerine göre, Kayzer Wilhelm'in yeğeni, kimilerine göre alman casusu... Bay Gatsby zaten kim olduğuyla değil ne yaptığıyla biliniyor. Yaz günleri, o muhteşem malikanesinde şahane partiler veriyor, bütün New York sosyetesi ona akıyor.
Tabi hikaye ilerledikçe Nick'in Long Island'da yaşayan kuzeni Daisy olaya dahil oluyor ki bu genç hanım New York'un en köklü ailelerinden biri olan Buchanan'ların varisi ile evli. Ama eski yamuklusu, bizim marur Bay Gatsby.
Oyunculuklara gelecek olursak, Leonardo Di Caprio, romandaki Gatsby'nin kişiliğini çok güzel bir biçimde yansıtmış, özellikle karakterin saplantılı ruh halini. Daisy rolünde oynayan Britanyalı aktrist Carey Mulligan'ı ise eski işlerine bakarak tanımlayabiliriz sanırsam.Pride & Prejudice, An Education, Public Enemies, Never Let Me Go ve Shame. Özellikle son filmi Shame'de çok beğenmiştim kendisini. Bu filmde de yükü ağır olmasına rağmen üstünden kalkmasını bilmiş.
Filmle ilgili küçük bir ayrıntı vereyim. Filmde Gatsby'nin malikane kapısının üzerinde armasını görüyoruz ki altında latince bir deyiş var. "Ad finem fidelis" yani "Sonuna kadar sadık" anlamına geliyor. Belki de saplantılı aşkını anlatıyordur, ne dersiniz?
Kitapta(Can Yücel'in çevirisi) Gatsby'nin sürekli kullandığı "old sport" sözü "mirim" olarak tercüme edilmiş. Ben nedense filmdeki çeviri "azizim"i beğenmedim.
Saygılar, sevgiler.
@mryz
11 yıl önce
8.2 / 10
@timetowakeup
11 yıl önce
7.9 / 10
@nickkalmamisoc
11 yıl önce
@nkarasu
11 yıl önce
@crowfuu
11 yıl önce
7.5 / 10
@landark
11 yıl önce
@slartibartfast
11 yıl önce
7 / 10
Ben müzikleri çok övemeyeceğim ama sırıtmıyor pek. Genel olarak filmde biraz sahte bir hava var çünkü.
Ama abartıyı, renkleri ve cümbüşü bu olanaklarla, böyle korkunç gösterebilmek de güzel tabi. Böyle de bir Gatsby uyarlaması olmuş yani, neden olmasın...