Bu filmin adının Türkçe’ye Deccal olarak çevrilmesi kadar daha saçma bir şey olamaz! Konusunu bu kadar güzel işlemiş bir film olsa da, gişe ve izlenme kaygıları ile Saçma Türkçelendirme kurbanı olmuştur.
trier'in filmlerinden en beğenmediğim neredeyse antichrist. yönetmen zaten depresyondaymış çekimler sırasında. charlotte gainsbourg da daha başında trier'e giderek illa ki bu rolü ben istiyorum demiş.
Lars von Trier korku alemine sert bir giriş yapmış efendim filmde şiddet ve sex fazlasıyla mevcut oyunculuğuna bayıldıgım hatun charlotte bu filmde fazla sapık ve hafiften anarşist hele sonlara doğru müziğin gerilimiyle ve şiddetin artmasılya kasılmaya başlıyoruz kesinlikle izlenmeli çok etkileyici
derdini anlatırken bariz pornoya öykünmese belki başarılı olabilirdi ama bunları göstermedende anlatabilmeliydi yönetmen. olmamış. vajinaya girip çıkan penise zoom + slow motion yapınca anlatılmak istenen nedir az çok tahmin edersiniz.
Filmdeki acıyı baştan sona izleyene geçirebiliyor yönetmen . Arkadaşlarınızla izlediyseniz bitiminde uzunca bir kritik yapmanız mümkün. Kafam dağılsın ,iyi vakit geçireyim düşünceleriyle asla izlememelisiniz ,dahada dağılabilirsiniz. Sonuç olarak bu filme ya hayran kalacaksınızdır yada nefret edeceksinizdir.
(Baştan söylemeliyim ki bu yazı film hakkında bol bol bilgi içermektedir.)
Lars Von Trier, Anti-christ filmi ile mükemmel bir görselliğe cesurca imza atmakla birlikte senaryosu ile biraz kadın nefretini ortaya döküyor.
Doğa imgelemi
Trier filminde güçlü bir doğa (nature)- kültür (culture) karşıtlığı kurarak; doğaya şeytanilik atfediyor. Doğanın, doğal olanın bilinemezliği, bu bilinemezlik üzerinden reel akılla onun kısıtlanması baskı altına alınmasını ; Etimolojik kökeni kırsal emek olan, önceleri terbiye gibi anlam taşıyan ve de XIX. yüzyıldagenel bir entelektüel tinsel ve maddi ilerleme sürecini karşılayan uygarlıkla hemen hemen eş anlama gelen bir kültür* tanımlamasıyla karşılıyor.
Anti-kadın
Kadın karakteri de tam karşı plana ittiği şeytanilik yüklediği doğayla özdeşleştiriyor karakterin her kurduğu cümleyle. Filmin başlangıcında doğadan korkan kadın filmin sonunda doğallaşırken, medeniyetten yani... Devamı
Anti-christliğin Anti-feminize söylemi
(Baştan söylemeliyim ki bu yazı film hakkında bol bol bilgi içermektedir.)
Lars Von Trier, Anti-christ filmi ile mükemmel bir görselliğe cesurca imza atmakla birlikte senaryosu ile biraz kadın nefretini ortaya döküyor.
Doğa imgelemi
Trier filminde güçlü bir doğa (nature)- kültür (culture) karşıtlığı kurarak; doğaya şeytanilik atfediyor. Doğanın, doğal olanın bilinemezliği, bu bilinemezlik üzerinden reel akılla onun kısıtlanması baskı altına alınmasını ; Etimolojik kökeni kırsal emek olan, önceleri terbiye gibi anlam taşıyan ve de XIX. yüzyıldagenel bir entelektüel tinsel ve maddi ilerleme sürecini karşılayan uygarlıkla hemen hemen eş anlama gelen bir kültür* tanımlamasıyla karşılıyor.
Anti-kadın
Kadın karakteri de tam karşı plana ittiği şeytanilik yüklediği doğayla özdeşleştiriyor karakterin her kurduğu cümleyle. Filmin başlangıcında doğadan korkan kadın filmin sonunda doğallaşırken, medeniyetten yani kültürden kadına atfedilen bazı özellikleri hayvanlarla pekiştiriyor; ceylan gibi ürkek, tilki gibi kurnaz ve de karga(kuzgun) gibi. Gibi dedim karga (kunduz) için ama hemen açıklamadım çünkü karga en bilinçlice seçileni gibi durmaktaydı. Özelikle de filmi sonlarına doğru erkek karakterle karganın karşılaşması manidar oldu. Karga, bugünkü Batı uygarlığın esin kaynağı olan Yunan mitolojisinde Apollona yani güneşin aydınlanmanın başka bir deyişle yukarıdaki tanıma göre kültüre kötü haberi getirmesi ile ün salmıştır. Doğalın şeytani olanın yani kadın karakterimizin, erkeği (Christi /Apollon'u) bulması karga ile olmuştur.
Ve Tanrı Edenı yarattı
Erkek karakterimizin, kadın olanın korkusuyla yüzleşmesi için (ki buraya daha önceleri de gelinmiş) getirdiği ve kulübelerinin bulunduğu yerin, ormanın adı Eden; yani Adem ve Havvanın dünyaya düşmeden yaşadıkları cennet. Biliyorsunuz ki tüm patriarkal masallar burada başlar. O güzelim cennet bahçesinden, kadının reel olmayan aklı yüzünden kovuluruz. O yüzden reel olamayanı baskılamak ve dizginlemek gerekir yoksa chaos reigns olur.
Kadın karakterimiz de hep bu noktadan erkek karakterimizi kışkırtır ve ortaçağlarda cadı avı diye bilinen cins soykırımını normalleştirir ve bunu her seferinde erkeğe kanıtlamaya çalışır, yaptıklarıyla; Beni doğa yönetiyor ben şeytaniyim, beni ehlileştir, vur bana, işkence uygula, bedenimi doğa yönetiyor, doğal kalırsam istediğimi yaparım engelle beni, biçimlendir beni reel aklınla
Filmde belli bir süre, kadınla empati kurmaya çalışan erkeğin gözleriyle olan bitenleri takip ederiz. Ama sonlarda empati yitip giderken pratik, araçsal akıl yani doğayı biçimlendiren kültür eril karakterimiz de sonunda dayanamaz ve kadına haddini bildirir. Çünkü o duygusal değildir erkektir, peygamberdir, sorumlulukları vardır, doğayı şeytanı yenmelidir.
Sonsöz
Trier filmini keder, acı, umutsuzluk ve üç dilenci başlıklarıyla dört bölüme ayırmakta. Son kısımda üç dilenci bölümünden sonra çıkan sonsözle belki film boyunca takındığı anti-christlikle, anti-feministliği eşitleme çabasından dönmeyi ya da yumuşatmaya çalıştığını düşünmeme sevk eden bir bitişle çıkmakta seyircinin karşısına. Ortaçağdaki tabloların kurgularını andıran görüntülerle eril karakterimizin etrafından, yüzleri belli olmayan farklı dönemlere ait giysilerle yüzlerce kadın geçer ki bunlar büyük ihtimalle evcilleştirilmeye çalışılmış kadınların ölüleridir. Bu belki de o kadar, kadın karşıtlığın sonucunda bir iade-i itibardır.
* "Kültür Yorumları", Terry Eagleton, Ayrıntı Yayınları
Cesur oyunculuklar, aslında var olmadığını bildiğiniz şiddet içeren sahnelerin sizi germesi ve size gerçekten var olmuş hissi vermesi, müthiş kamera açıları ve son olarak giriş ve aynı zamanda bitiş müziği...
Çok garip bir tat bıraktı bende. Sevdim mi sevmedim mi bilemedim. Belki de bu iki zıt noktanın arasında kalan bir şeydir.
Siyah-beyaz girişiyle etkileyici bir başlangıç yapan, partlar ilerledikçe yavaş yavaş rahatsızlık hissettiren ve son partta cidden rahatsızlık verici sahnelere sahip bir film.
@ziza
14 yıl önce
@muzyfear
14 yıl önce
@john_lennon
14 yıl önce
8 / 10
beynim karıncalandı.
düşünmeye danışmaya ihtiyacım var. izninizle,
-alo, is freud online?
o pity! or lacan?
ok ok, pls let me connect miss haxan?
@lazare_carnot
14 yıl önce
@basak
14 yıl önce
10 / 10
@batanga
14 yıl önce
@prensesinuykusu
15 yıl önce
8 / 10
Filmdeki acıyı baştan sona izleyene geçirebiliyor yönetmen . Arkadaşlarınızla izlediyseniz bitiminde uzunca bir kritik yapmanız mümkün. Kafam dağılsın ,iyi vakit geçireyim düşünceleriyle asla izlememelisiniz ,dahada dağılabilirsiniz. Sonuç olarak bu filme ya hayran kalacaksınızdır yada nefret edeceksinizdir.
@birkafkahikayes
15 yıl önce
(Baştan söylemeliyim ki bu yazı film hakkında bol bol bilgi içermektedir.)
Lars Von Trier, Anti-christ filmi ile mükemmel bir görselliğe cesurca imza atmakla birlikte senaryosu ile biraz kadın nefretini ortaya döküyor.
Doğa imgelemi
Trier filminde güçlü bir doğa (nature)- kültür (culture) karşıtlığı kurarak; doğaya şeytanilik atfediyor. Doğanın, doğal olanın bilinemezliği, bu bilinemezlik üzerinden reel akılla onun kısıtlanması baskı altına alınmasını ; Etimolojik kökeni kırsal emek olan, önceleri terbiye gibi anlam taşıyan ve de XIX. yüzyıldagenel bir entelektüel tinsel ve maddi ilerleme sürecini karşılayan uygarlıkla hemen hemen eş anlama gelen bir kültür* tanımlamasıyla karşılıyor.
Anti-kadın
Kadın karakteri de tam karşı plana ittiği şeytanilik yüklediği doğayla özdeşleştiriyor karakterin her kurduğu cümleyle. Filmin başlangıcında doğadan korkan kadın filmin sonunda doğallaşırken, medeniyetten yani ... Devamı
(Baştan söylemeliyim ki bu yazı film hakkında bol bol bilgi içermektedir.)
Lars Von Trier, Anti-christ filmi ile mükemmel bir görselliğe cesurca imza atmakla birlikte senaryosu ile biraz kadın nefretini ortaya döküyor.
Doğa imgelemi
Trier filminde güçlü bir doğa (nature)- kültür (culture) karşıtlığı kurarak; doğaya şeytanilik atfediyor. Doğanın, doğal olanın bilinemezliği, bu bilinemezlik üzerinden reel akılla onun kısıtlanması baskı altına alınmasını ; Etimolojik kökeni kırsal emek olan, önceleri terbiye gibi anlam taşıyan ve de XIX. yüzyıldagenel bir entelektüel tinsel ve maddi ilerleme sürecini karşılayan uygarlıkla hemen hemen eş anlama gelen bir kültür* tanımlamasıyla karşılıyor.
Anti-kadın
Kadın karakteri de tam karşı plana ittiği şeytanilik yüklediği doğayla özdeşleştiriyor karakterin her kurduğu cümleyle. Filmin başlangıcında doğadan korkan kadın filmin sonunda doğallaşırken, medeniyetten yani kültürden kadına atfedilen bazı özellikleri hayvanlarla pekiştiriyor; ceylan gibi ürkek, tilki gibi kurnaz ve de karga(kuzgun) gibi. Gibi dedim karga (kunduz) için ama hemen açıklamadım çünkü karga en bilinçlice seçileni gibi durmaktaydı. Özelikle de filmi sonlarına doğru erkek karakterle karganın karşılaşması manidar oldu. Karga, bugünkü Batı uygarlığın esin kaynağı olan Yunan mitolojisinde Apollona yani güneşin aydınlanmanın başka bir deyişle yukarıdaki tanıma göre kültüre kötü haberi getirmesi ile ün salmıştır. Doğalın şeytani olanın yani kadın karakterimizin, erkeği (Christi /Apollon'u) bulması karga ile olmuştur.
Ve Tanrı Edenı yarattı
Erkek karakterimizin, kadın olanın korkusuyla yüzleşmesi için (ki buraya daha önceleri de gelinmiş) getirdiği ve kulübelerinin bulunduğu yerin, ormanın adı Eden; yani Adem ve Havvanın dünyaya düşmeden yaşadıkları cennet. Biliyorsunuz ki tüm patriarkal masallar burada başlar. O güzelim cennet bahçesinden, kadının reel olmayan aklı yüzünden kovuluruz. O yüzden reel olamayanı baskılamak ve dizginlemek gerekir yoksa chaos reigns olur.
Kadın karakterimiz de hep bu noktadan erkek karakterimizi kışkırtır ve ortaçağlarda cadı avı diye bilinen cins soykırımını normalleştirir ve bunu her seferinde erkeğe kanıtlamaya çalışır, yaptıklarıyla; Beni doğa yönetiyor ben şeytaniyim, beni ehlileştir, vur bana, işkence uygula, bedenimi doğa yönetiyor, doğal kalırsam istediğimi yaparım engelle beni, biçimlendir beni reel aklınla
Filmde belli bir süre, kadınla empati kurmaya çalışan erkeğin gözleriyle olan bitenleri takip ederiz. Ama sonlarda empati yitip giderken pratik, araçsal akıl yani doğayı biçimlendiren kültür eril karakterimiz de sonunda dayanamaz ve kadına haddini bildirir. Çünkü o duygusal değildir erkektir, peygamberdir, sorumlulukları vardır, doğayı şeytanı yenmelidir.
Sonsöz
Trier filmini keder, acı, umutsuzluk ve üç dilenci başlıklarıyla dört bölüme ayırmakta. Son kısımda üç dilenci bölümünden sonra çıkan sonsözle belki film boyunca takındığı anti-christlikle, anti-feministliği eşitleme çabasından dönmeyi ya da yumuşatmaya çalıştığını düşünmeme sevk eden bir bitişle çıkmakta seyircinin karşısına. Ortaçağdaki tabloların kurgularını andıran görüntülerle eril karakterimizin etrafından, yüzleri belli olmayan farklı dönemlere ait giysilerle yüzlerce kadın geçer ki bunlar büyük ihtimalle evcilleştirilmeye çalışılmış kadınların ölüleridir. Bu belki de o kadar, kadın karşıtlığın sonucunda bir iade-i itibardır.
* "Kültür Yorumları", Terry Eagleton, Ayrıntı Yayınları
@tutaste
15 yıl önce
7.5 / 10
Çok garip bir tat bıraktı bende. Sevdim mi sevmedim mi bilemedim. Belki de bu iki zıt noktanın arasında kalan bir şeydir.
@paranoid13
15 yıl önce
7.4 / 10