9 yıl önce
Vahşi Sevgili filmine yorum yazdı:
Bir Avuç Dolar İçin filmine yorum yazdı:
Diğer iki filme göre çok daha sağlam olduğunu düşünüyorum. Burada ortada dönen bir esas hikaye var, karakterlerin belli, oturmuş özellikleri var. Karakterler kendinden beklenmeyecek, anlamsız, amaçsız işler yapmıyorlar.
Sonraki iki film ise biraz fantaziye kaçmış, oyuncuların sürekli poz kestiği, sürekli uçuk kaçık şeyler yaptığı bir şova dönüşmüş.
Avcı filmine yorum yazdı:
Genel kanının aksine filmin en beğendiğim kısmı ilk bölümdü, özellikle de düğün sahnesi. Çünkü en gerçekçi, en doğal davranışları ve hisleri orada görüyoruz. Hayatın içinden diyebileceğimiz, karakterlerin davranışlarını anlamlandırabileceğimiz görüntüler vardı o düğün sahnesinde. Fakat Vietnam'a gitmeleriyle birlikte film biraz çoka sardı affedersiniz. Hele de finalde söylenen şarkıyla üzerine tüy dikti.
Oradan birlikte kurtulan üç arkadaşın sonradan neden birbirlerinden haberi yok? Mike nasıl oluyor da o rulet oynanan mekana takılabiliyor? Hadi diyelim sonrasında Nick kafayı yedi rulete başladı, Steve de çok üzgündü insan içine çıkmak istemedi, e peki arkadaşını sırtında kilometrelerce taşıyan Mike neden sormadan soruşturmadan döndü memleketine? Kızla aralarındaki ilişki niye bu kadar gelgitli oluyor da sonra bir anda şak diye kendilerini yatakta buluyorlar? Ölümden kıl payı kurtulan üç arkadaşın olduğu bir hikaye nasıl "arkadaşımın aşkısın" ... DevamıGenel kanının aksine filmin en beğendiğim kısmı ilk bölümdü, özellikle de düğün sahnesi. Çünkü en gerçekçi, en doğal davranışları ve hisleri orada görüyoruz. Hayatın içinden diyebileceğimiz, karakterlerin davranışlarını anlamlandırabileceğimiz görüntüler vardı o düğün sahnesinde. Fakat Vietnam'a gitmeleriyle birlikte film biraz çoka sardı affedersiniz. Hele de finalde söylenen şarkıyla üzerine tüy dikti.
Oradan birlikte kurtulan üç arkadaşın sonradan neden birbirlerinden haberi yok? Mike nasıl oluyor da o rulet oynanan mekana takılabiliyor? Hadi diyelim sonrasında Nick kafayı yedi rulete başladı, Steve de çok üzgündü insan içine çıkmak istemedi, e peki arkadaşını sırtında kilometrelerce taşıyan Mike neden sormadan soruşturmadan döndü memleketine? Kızla aralarındaki ilişki niye bu kadar gelgitli oluyor da sonra bir anda şak diye kendilerini yatakta buluyorlar? Ölümden kıl payı kurtulan üç arkadaşın olduğu bir hikaye nasıl "arkadaşımın aşkısın" basitliğine evrilebildi? Nick ölünce niye herkes bir araya geldi ve Amerikan marşlarıyla veda ettiler? Amaç neydi, ne anlayacağız bundan? Bunları düşününce karakterler tam bir yere oturmuyor, biraz gerçekdışı geliyor bu haliyle. Filmin vermek istediği mesaj bulanıyor.
Film güzel, insanda bir şeyler bırakıyor, ama çok temel bir sıkıntısı var: Ne anlattığı belli değil. Bir sürü şeyden bahsetmek istemiş ama karman çorman bir şey çıkmış ortaya. Başlangıçta işçi sınıfından birkaç arkadaşın ilişkilerine odaklanıyor, sonra av sahnelerinde av-avcı, insan-doğa ilişkilerine girecekmiş gibi yapıyor, vietnam'da bir süre klasik bir savaş filmi gibi takılıyor, sonra bir aşk hikayesine meylediyor. Bir ara "savaş sonrası insan psikolojisi"ne gimeye çalışıyor. Aralarda pek çok kez "göçmenlik" vurgusu var. Finale doğru da vatanseverlik duygusu eklenmiş.
Bu yazdığım temaların hepsi işlenebilir, bunda bir problem yok ama hepsi ayrı ayrı, bölük pörçük incelenmiş gibi. Birbiri içine giremiyor bu temalar. Her seferinde farklı bir film izliyor gibi oluyoruz, tam olarak bir konuya odaklanamıyoruz. Dolayısıyla film bittiğinde hiçbir duygunun hiçbir fikrin tam olarak tadı kalmıyor dilimizde. Yarım yamalak bahsedilmiş çeşitli konular kalıyor geriye.
İnsanları Seyreden Güvercin filmine yorum yazdı:
Tiyatro atmosferinde bir film. Mekanlar ve çekimler muhteşem, bir benzerine pek rastlamamışsınızdır, büyük emek harcandığı belli. Kısa kısa hikayeler izliyoruz, bunların bazıları birbiriyle ilgili, uzun bir hikaye oluşturuyor. İnsanın çeşitli hallerini anlatıyor, bir tür insan belgeseli diyebiliriz. Özellikle başlardaki komik bölümlerle film sizi hemen içine alıyor. Çok bir şey anlatmak zor, sıradışı bir film, oldukça orjinal. Ankara'da 23-28 Ekim tarihlerinde MevsimSinema'da izleyebilirsiniz.
Çok güzel bir film, izleyin.
Beyaz Tanrı filmine yorum yazdı:
Hem estetik hem de ideolojik açıdan çok kötü bir film. Filmi izlemeyenler de şu çok ufak spoiler içeren yazıyı okusunlar ve bu filmi izlemesinler istiyorum.
Hikaye inanılmaz basit. Bir sonraki adımda neler olacağını tahmin ediyorsunuz. Irkçılığı anlatmak için aklına gelen ilk fikre atlamış yönetmen/senarist arkadaş. Hiçbir şey eklememiş, o aklına gelen fikri kuru ekmek gibi önümüze koymuş. Tüm karakterlerin içi boş, neyi neden yaptıklarını bilemiyoruz. Karakterlerin birbiriyle ilişkileri hiçbir temele oturmuyor. Hikaye bu kadar yavan olunca, bize izletecek bişey de bulamamışlar. Filmin ilk 50-60 dakikalık bölümü "Beethoven" ile "Evde Tek Başına" filmlerinin bir karışımı gibi. Amerikan çocuk komedisi tadında aşırı uzun kovalamaca sahneleri izliyoruz. Aslında izleyemiyoruz, zira kameranın bi yerinde durduğu yok, sallaya sallaya bir hal olmuşlar. Sanırım daha sonraki köpek dövüş sahnelerinde -gerçekten köpekleri dövüştürecek halleri yok- hareketl ... DevamıHem estetik hem de ideolojik açıdan çok kötü bir film. Filmi izlemeyenler de şu çok ufak spoiler içeren yazıyı okusunlar ve bu filmi izlemesinler istiyorum.
Hikaye inanılmaz basit. Bir sonraki adımda neler olacağını tahmin ediyorsunuz. Irkçılığı anlatmak için aklına gelen ilk fikre atlamış yönetmen/senarist arkadaş. Hiçbir şey eklememiş, o aklına gelen fikri kuru ekmek gibi önümüze koymuş. Tüm karakterlerin içi boş, neyi neden yaptıklarını bilemiyoruz. Karakterlerin birbiriyle ilişkileri hiçbir temele oturmuyor. Hikaye bu kadar yavan olunca, bize izletecek bişey de bulamamışlar. Filmin ilk 50-60 dakikalık bölümü "Beethoven" ile "Evde Tek Başına" filmlerinin bir karışımı gibi. Amerikan çocuk komedisi tadında aşırı uzun kovalamaca sahneleri izliyoruz. Aslında izleyemiyoruz, zira kameranın bi yerinde durduğu yok, sallaya sallaya bir hal olmuşlar. Sanırım daha sonraki köpek dövüş sahnelerinde -gerçekten köpekleri dövüştürecek halleri yok- hareketli görüntülerle aksiyon etkisi katacaklardı ve orada sırıtmasın diye bunu tüm filme yaymışlar. Filmin açılış sahnesinde görkemli bir hava vardı evet, ama daha sonra o sahneyi tekrar izleyince o da fos çıktı, çünkü o sahnede hiçbir şey olmuyor, en ufak bir önemi yok.
Gelelim filmin sakat ideolojisine. Avrupa ve amerikada çekilmiş yüzlerce benzerinde yer alan kurtarıcı beyaz adam ögesi burada da var. Filmin, adındaki "Beyaz Tanrı"ya eleştirel bir bakış getireceğini sanıyoruz ama tam tersine bu beyaz tanrıyı yüceltiyor. Bu tarz filmlerde azınlıklara acınır, güya onların hakları savunur, dertleri dinlenir, ama onları kurtaracak olan da yine hep beyaz adamdır. Çünkü onlar kendi kendilerini kurtaracak güce ve akla asla sahip değillerdir. Bu filmin söylediği de çok açık: "Biz beyazız, biz üstün varlığız. Köpeklere, zencilere, çingenelere, göçmenlere, fakirlere tasmayı takar ve hükmederiz. Ama kötü davranmayalım sakın ha, hep sevelim onları, onlar bizim korumamıza muhtaçlar. Kötü davranırsak kontrolden çıkıp bizden intikam almaya gelirler dikkat edelim. Gerçi bize baş kaldırsalar bile aklımızı, becerimizi ve doğru enstrümanı kullanarak onları tekrar ehlileştiririz.".
İşte böyle bir mesaja sahip olan film oldukça rahatsız edici. Daha da rahatsız edici olansa, bu filmin bu kadar baştacı edilmesi.
30 puan verdim, o da beni çok güzel bir klasik parçadan haberdar ettiği için:
Franz Liszt - Hungarian Rhapsody No. 2
Suçlar ve Kabahatler filmine yorum yazdı:
Bu filmin izlerini, Woody Allen'ın sonraki yıllarda yazıp yönettiği Match Point ve Midnight in Paris filmlerinde de görüyoruz. Özellikle Match Point için bu filmde yer alan hikayelerden birinin yeniden çevrimi diyebiliriz.
Tots TV dizisine yorum yazdı:
98-99 o yıllardı sanırım, bir ingilizce eğitim çılgınlığı başlamıştı. Gazeteler bunların fasiküllerini verirdi, televizyonda da programı yayınlanırdı. Biri Ozmo, biri bu, diğeri de Muzzy. Ben en çok bunu severdim. Her bölümünde bu üç arkadaş bir yerlere gider, oyunlar oynar, başka insanlarla tanışırdı. Bazen birbirlerine küstükleri bile olurdu. Bi de sanırım eşekleri mi ne vardı, bi bölümde ona özel havuçlu yulaflı kek yapıyolardı çok lezzetli gibi gelmişti canım çekmişti hiç unutmuyorum. Anılar anılar anılar.
Kutsal Motorlar filmine yorum yazdı:
Hemen herkes gibi benim de filmin ne anlattığıyla ilgili hiçbir fikrim yok. Belki belirli bir şey de anlatmıyordur, olabilir. Filmin pek çok gönderme ve metaforla dolu olduğunu görünce (Bunu olumlu anlamda söylemiyorum, pek hoşuma gitmeyen bir olaydır), bu yönde fikrim daha da güçlendi. Fakat izlerken çok sıkılmadım. Zaten belli bir zaman sonra da ne anlatmaya çalışıyor diye çok kafa yormadım.
Sokak ortasında bağımsız bir tiyatro ya da sirk gösterisi izlemek gibi bir şey. Bunları izlerken hikayeye, arkadaki anlama odaklanmaktan çok, meraklı gözlerle "Şimdi ne yapacaklar acaba" diyor, keyif almaya çalışıyoruz.
Filmden bana kalan en güzel şey, akordeon sahnesiydi. Çok güzel bir parça, açıp açıp dinliyorum. İsmi de "Let My Baby Ride" imiş.
İtirazım Var filmine yorum yazdı:
B-film değildir, alakası yoktur. Hem zaten b-film denen şey, tarzdan ziyade prodüksiyon ve daha da önemlisi kalite ile ilgili bir tabirdir. Eskiden amerikan sinemasında, asıl filmin yanında izlenen ikinci sınıf filmi ifade eder, kökeni oradan gelir. Düşük bütçeli olması esastır. Büyük çoğunluğu dandiktir. Ya çok popüler tarzda dümdüz komedi, aksiyon, romantizm filan yaparlar, amerikan tv filmleri gibi (Türkiyede dizilerden örnek verirsek daha iyi anlaşılır: Akasya Durağı, Arka Sokaklar vs.) ya da yönetmenin keyfince aşırı deneysel takılırlar. Bunlar ya izlenemeyecek kadar kötü olur unutulur gider ya da çok çok nadiren beklenmedik, farklı ve güzel bir örnek ortaya çıkarırlar Clerks gibi, El Mariachi gibi. B-filmler yönetmenler için ancak bir ilham kaynağı, ya da kendi tarzlarını yakalama sürecinde ilk adımlardan biri olarak önem arz edebilir.
İtirazım Var düşük bütçeli bir film değil. Deneysel değil. Klasik izlemelik bir film diye mütevazı bir söylemi de yok. Ama bak kabul ediyorum, ka ... DevamıB-film değildir, alakası yoktur. Hem zaten b-film denen şey, tarzdan ziyade prodüksiyon ve daha da önemlisi kalite ile ilgili bir tabirdir. Eskiden amerikan sinemasında, asıl filmin yanında izlenen ikinci sınıf filmi ifade eder, kökeni oradan gelir. Düşük bütçeli olması esastır. Büyük çoğunluğu dandiktir. Ya çok popüler tarzda dümdüz komedi, aksiyon, romantizm filan yaparlar, amerikan tv filmleri gibi (Türkiyede dizilerden örnek verirsek daha iyi anlaşılır: Akasya Durağı, Arka Sokaklar vs.) ya da yönetmenin keyfince aşırı deneysel takılırlar. Bunlar ya izlenemeyecek kadar kötü olur unutulur gider ya da çok çok nadiren beklenmedik, farklı ve güzel bir örnek ortaya çıkarırlar Clerks gibi, El Mariachi gibi. B-filmler yönetmenler için ancak bir ilham kaynağı, ya da kendi tarzlarını yakalama sürecinde ilk adımlardan biri olarak önem arz edebilir.
İtirazım Var düşük bütçeli bir film değil. Deneysel değil. Klasik izlemelik bir film diye mütevazı bir söylemi de yok. Ama bak kabul ediyorum, kalitesiz bir film, oradan uyuşuyor.
Sevin, tamam bişey demiyoruz ama filmi eleştirince kafanızdan kavram uydurup "Ama bunun tarzı bu yeaani bilmeyen anlamaz" diye savunmayın. Sırrı'nın lafıya bitireyim: "Yapamamanın tarzı mı olur la?"
Ancak bazı yerlerde de insanın içini ısıtıyor. Birlikte avlandıkları, yüzdükleri, hatta kadının adama çiçek toplayıp götürdüğü sahneler gerçekten güzel. Kadın ve erkeğin birbirine duyduğu saf, ilkel aşkı görmek hoş bir his yaratıyor insanda.