sahneler o kadar güzeldi ki film aktı gitti. renkler, kameranın görüş alanı, karakterlerin yarışır gibi diyalogları.. tablo gibi bir film. insan izlerken dahil olmak istiyor yormadan yumuşak bir şekilde aksiyonu, koşuşturmayı, gizemi naif bir biçimde vermiş.
karakterler için oyuncu seçimi ayrıca çok iyi, gerçekten M. Gustave için başka bir oyunucu düşünemedim tam üzerine oturmuş Ralph Fiennes in.
masalsı bir gerçeklik bence izleyin kaçırmayın bu filmi.
Öncelikle şunu söyleyeyim, filmin nasıl geçtiğini anlamadım. Sahne geçişlerindeki dinamiklik, diyaloglarda ve akıştaki hız, gökkuşağı gibi renk cümbüşünün varlığı her an pür dikkat filme bağlayarak izafiyeti yaşatıyor. Aksiyon olmayıp da film sonunda bu denli tatlı bir yorgunluk bırakan film açıkçası bilmiyorum. Sanırım bu Wes Anderson'a yabancı kalmamdan kaynaklanıyor. Araştırdıkça tarzı konusunda fikir edinmemle beraber filmi izlerken adını koyamasam da sahnelerdeki 'merkezleme' ve simetri olayını öğrenmem ayrıca hoşuma gitti.
Tabi böyle pozitif özelliklere kısa kısa da olsa iyi oyuncular eklenince Mendl's kekleri gibi ne yemeye kıyabilirsin ne de gardiyan gibi kesmeye. Yine de özellikle Başrol için Ralph Fiennes çok uymuş, Willem Dafoe ise karanlık kostümü çok güzel giymiş.
Bazı küçük enstantanelerde ise çok eğlendim:
Miras sahnesindeki seri yumruklamalarla tren sahnesindeki seri bakışmalar çok güldürdü.
Anlaşılan Wes Anderson film... Devamı
Öncelikle şunu söyleyeyim, filmin nasıl geçtiğini anlamadım. Sahne geçişlerindeki dinamiklik, diyaloglarda ve akıştaki hız, gökkuşağı gibi renk cümbüşünün varlığı her an pür dikkat filme bağlayarak izafiyeti yaşatıyor. Aksiyon olmayıp da film sonunda bu denli tatlı bir yorgunluk bırakan film açıkçası bilmiyorum. Sanırım bu Wes Anderson'a yabancı kalmamdan kaynaklanıyor. Araştırdıkça tarzı konusunda fikir edinmemle beraber filmi izlerken adını koyamasam da sahnelerdeki 'merkezleme' ve simetri olayını öğrenmem ayrıca hoşuma gitti.
Tabi böyle pozitif özelliklere kısa kısa da olsa iyi oyuncular eklenince Mendl's kekleri gibi ne yemeye kıyabilirsin ne de gardiyan gibi kesmeye. Yine de özellikle Başrol için Ralph Fiennes çok uymuş, Willem Dafoe ise karanlık kostümü çok güzel giymiş.
Bazı küçük enstantanelerde ise çok eğlendim:
Miras sahnesindeki seri yumruklamalarla tren sahnesindeki seri bakışmalar çok güldürdü.
Anlaşılan Wes Anderson filmleri özel ilgiyi hak ediyor, Farklı bir film deneyimi için şiddetle tavsiye ederim.
Muhteşem görselliğinden bahsetmek için filmi izlemeye gerek yok. Afişi, fragmanı, çok küçük bir sahneden bir görüntü bile bunu ispat ediyor. İzleyince ise gerçekten "büyülü bir dünya" izlenimi veriyor. Ben mizahına da bayıldım. Zero karakterine de öyle. Oyuncu kadrosu ise bir başka izleme sebebi. Tabi ki makyaj ve kostümler de çok başarılı. Zira ünlü isimlerden hangisini seçemedim diye düşündüm; evet çok dikkatle izlememe rağmen Bill Murray'i gözden kaçırmış olduğumu farkettim. Tanımlamak için en net kelime ise "samimi" olur. Oldukça samimi ve sıcak. 7,5/10
yönetmen filmi nasıl olur? işte tam da böyle. film değil masal sanki. fantastik, samimi, rengarenk ve sımsıcak bir masal. soğuk bir kış akşamı geçin yorganın altına ve uyumadan önce wes anderson'un büyülü dünyasına misafir olun.
Kesinlikle bu film için kullanılacak tabirlerden birisi de "mütevazi" olduğudur. Rengarenk bir film. O kadar ünlü oyuncuya rağmen kotarabilmiştir ayrıca. Güzel başlayıp güzel bitmiştir. Fakat eksik olan bir şey var bu filmde, hani izledikten sonra üzerinizde etki bırakan o his var ya onu yakalayamadım işte. Zaten o da olsa başucu filmim olurdu buna rağmen kesinlikle güzel bir film.
eleştirmenlerin kıymetlisi wes andersondan politik bir masal. öyle filmler vardır ki acı dolu bir geçmişin izinde sürükler de sonunda hayata tanıklık etmenin mutluluğuna bırakır bizi. insanlık tarihi inancın her rengini kan kırmızısı bir acıya dönüştüredursun, yinede sanatçı duyarlılığı o acıdan insana kan çiçekleri sunacaktır. her köşesinde kanayan bir hatıra olsada zerre mutsuzluk barındırmıyorbudapeşte oteli. umut konusunda hırçın bir film, çünkü ona ulaşmayı insanın görevi sayıyor, ama kaybedilmiş sevgilere dair fazlasıyla melankolik.
hikayemiz hayali bir avrupa ülkesinde geçiyor, üstelik 20. yüzyılın en vebalı zamanında iki dünya savaşının tam ortasında. normalmiş gibi görünmeyi misyon seçen büyük budapeşte otelinin sorumlusu Gustave ve onun alter egosu Zero'nun hiç de normal olmayan öyküsü bizi bekliyor. Zero'nun hayatın gerçekliğini değiştiremediği için kendi gerçekliğini değiştiren Gustave'den öğreneceği çok şey vardır, ama ikisinin de bu eğitim için çok kısıtlı zamanı vardır... Devamı
eleştirmenlerin kıymetlisi wes andersondan politik bir masal. öyle filmler vardır ki acı dolu bir geçmişin izinde sürükler de sonunda hayata tanıklık etmenin mutluluğuna bırakır bizi. insanlık tarihi inancın her rengini kan kırmızısı bir acıya dönüştüredursun, yinede sanatçı duyarlılığı o acıdan insana kan çiçekleri sunacaktır. her köşesinde kanayan bir hatıra olsada zerre mutsuzluk barındırmıyorbudapeşte oteli. umut konusunda hırçın bir film, çünkü ona ulaşmayı insanın görevi sayıyor, ama kaybedilmiş sevgilere dair fazlasıyla melankolik.
hikayemiz hayali bir avrupa ülkesinde geçiyor, üstelik 20. yüzyılın en vebalı zamanında iki dünya savaşının tam ortasında. normalmiş gibi görünmeyi misyon seçen büyük budapeşte otelinin sorumlusu Gustave ve onun alter egosu Zero'nun hiç de normal olmayan öyküsü bizi bekliyor. Zero'nun hayatın gerçekliğini değiştiremediği için kendi gerçekliğini değiştiren Gustave'den öğreneceği çok şey vardır, ama ikisinin de bu eğitim için çok kısıtlı zamanı vardır; çünkü peşlerinde yeter sayıda kötü adam vardır.
insanlık tarihinin en kanlı yüzyılı olan 20 yüzyılın kanlı tarihi başka bir yönetmenin elinde bu kadar sevimli bir forma dönüşemezdi; Wes anderson kurgu aşamasında yine filmin hikayesinin geçtiği yıllarda karamsarlığına yenilip karısıyla beraber intihar eden büyük yazar stefan zweig'in romanlarından esinlenmiş. kuşkusuz bizim sinema estetiği içerisinde izlediğimiz öyküler zamanında hiçte estetik doyumlar vermiyordu insanlığa. ama acıları ve kayıpları telafi edemeyiz, bize düşen tarihe sanatın aynasından bakarak gereken toplumsal bağışıklıkları kazanmak. yoksa onca kan boşa akmış olacak.
renkler,görüntüler,kostüm,müzik,oyunculuk her şey çok büyüleyici ama filmde eksik olan bir şey var ki onu çözemedim.İzlerken kısa bir süre tat veriyor sonra aniden bayıyor.Sonra bir ara gene toparlar gibi olup yine bayıyor.Ben herhalde bu yönetmenin filmlerini sevemicem.Her seferinde büyük hevesle başlayıp sıkılarak bitiriyorum.
@selmass
9 yıl önce
8 / 10
karakterler için oyuncu seçimi ayrıca çok iyi, gerçekten M. Gustave için başka bir oyunucu düşünemedim tam üzerine oturmuş Ralph Fiennes in.
masalsı bir gerçeklik bence izleyin kaçırmayın bu filmi.
@requiem_1
10 yıl önce
8.5 / 10
Tabi böyle pozitif özelliklere kısa kısa da olsa iyi oyuncular eklenince Mendl's kekleri gibi ne yemeye kıyabilirsin ne de gardiyan gibi kesmeye. Yine de özellikle Başrol için Ralph Fiennes çok uymuş, Willem Dafoe ise karanlık kostümü çok güzel giymiş.
Bazı küçük enstantanelerde ise çok eğlendim:
Miras sahnesindeki seri yumruklamalarla tren sahnesindeki seri bakışmalar çok güldürdü.
Anlaşılan Wes Anderson film ... Devamı
Tabi böyle pozitif özelliklere kısa kısa da olsa iyi oyuncular eklenince Mendl's kekleri gibi ne yemeye kıyabilirsin ne de gardiyan gibi kesmeye. Yine de özellikle Başrol için Ralph Fiennes çok uymuş, Willem Dafoe ise karanlık kostümü çok güzel giymiş.
Bazı küçük enstantanelerde ise çok eğlendim:
Miras sahnesindeki seri yumruklamalarla tren sahnesindeki seri bakışmalar çok güldürdü.
Anlaşılan Wes Anderson filmleri özel ilgiyi hak ediyor, Farklı bir film deneyimi için şiddetle tavsiye ederim.
@stiff
10 yıl önce
7.5 / 10
@mementomori23
10 yıl önce
8 / 10
@sanrrr
10 yıl önce
7.7 / 10
77/100
@rinustalarin
10 yıl önce
9.9 / 10
Sadece müzikleri ve sahneleri yeter, gerisi hiç ama hiç önemli değil.
99/100
Saygılar.
@whitebeard
10 yıl önce
8.5 / 10
@zeytin_tanesi
10 yıl önce
9 / 10
@faj
10 yıl önce
hikayemiz hayali bir avrupa ülkesinde geçiyor, üstelik 20. yüzyılın en vebalı zamanında iki dünya savaşının tam ortasında. normalmiş gibi görünmeyi misyon seçen büyük budapeşte otelinin sorumlusu Gustave ve onun alter egosu Zero'nun hiç de normal olmayan öyküsü bizi bekliyor. Zero'nun hayatın gerçekliğini değiştiremediği için kendi gerçekliğini değiştiren Gustave'den öğreneceği çok şey vardır, ama ikisinin de bu eğitim için çok kısıtlı zamanı vardır ... Devamı
hikayemiz hayali bir avrupa ülkesinde geçiyor, üstelik 20. yüzyılın en vebalı zamanında iki dünya savaşının tam ortasında. normalmiş gibi görünmeyi misyon seçen büyük budapeşte otelinin sorumlusu Gustave ve onun alter egosu Zero'nun hiç de normal olmayan öyküsü bizi bekliyor. Zero'nun hayatın gerçekliğini değiştiremediği için kendi gerçekliğini değiştiren Gustave'den öğreneceği çok şey vardır, ama ikisinin de bu eğitim için çok kısıtlı zamanı vardır; çünkü peşlerinde yeter sayıda kötü adam vardır.
insanlık tarihinin en kanlı yüzyılı olan 20 yüzyılın kanlı tarihi başka bir yönetmenin elinde bu kadar sevimli bir forma dönüşemezdi; Wes anderson kurgu aşamasında yine filmin hikayesinin geçtiği yıllarda karamsarlığına yenilip karısıyla beraber intihar eden büyük yazar stefan zweig'in romanlarından esinlenmiş. kuşkusuz bizim sinema estetiği içerisinde izlediğimiz öyküler zamanında hiçte estetik doyumlar vermiyordu insanlığa. ama acıları ve kayıpları telafi edemeyiz, bize düşen tarihe sanatın aynasından bakarak gereken toplumsal bağışıklıkları kazanmak. yoksa onca kan boşa akmış olacak.
@otlu_kek
10 yıl önce