Memoria Yorumları

Memoria filmi detayları

@kburcu

1 yıl önce

9.6 / 10

Film, bir kadının bomba patlaması veya bir kütlenin sertçe yere çarpması gibi bir ses duyulduktan sonra uykusundan uyanmasıyla başlıyor. İlerleyen sahnelerde kadının bu sesi tarif edebilmek için bir müzik stüdyosuna gitmesini ve tarifini ‘’ denizlerle çevrili metalik bir kuyunun içine düşen yuvarlak bir beton top’ diye tanımlamasına tanık oluyoruz ki bence filmde beni meraklandıran ve devamını izlemek istememe neden olan sahne bu. Sesi neden duyduğunu film boyunca kadınla birlikte merak ediyoruz ve bir süre sonra ben kadının bir çeşit akıl hastalığından muzdarip olduğunu düşünmeye başlıyorum. Filmde bir olay örgüsü yok, kadının zaman ve mekan algısı da çok fazla kaymış durumda. Doktora gittiği sahnede doktor ‘’eşinizde bir rahatsızlık var mı?’’ diye sorduğunda kadın sadece sessizce beklerken ‘’Eşi mi varmış?’’ sorusuna yanıt almayı bekliyoruz ama yine sonuç hüsran oluyor. Sesi tarif etmek için gittiği stüdyoda çalışan Hernan’ın bir anda yok olduğunu (belki de aslında hiç olmadığını) gö
... Devamı
Film, bir kadının bomba patlaması veya bir kütlenin sertçe yere çarpması gibi bir ses duyulduktan sonra uykusundan uyanmasıyla başlıyor. İlerleyen sahnelerde kadının bu sesi tarif edebilmek için bir müzik stüdyosuna gitmesini ve tarifini ‘’ denizlerle çevrili metalik bir kuyunun içine düşen yuvarlak bir beton top’ diye tanımlamasına tanık oluyoruz ki bence filmde beni meraklandıran ve devamını izlemek istememe neden olan sahne bu. Sesi neden duyduğunu film boyunca kadınla birlikte merak ediyoruz ve bir süre sonra ben kadının bir çeşit akıl hastalığından muzdarip olduğunu düşünmeye başlıyorum. Filmde bir olay örgüsü yok, kadının zaman ve mekan algısı da çok fazla kaymış durumda. Doktora gittiği sahnede doktor ‘’eşinizde bir rahatsızlık var mı?’’ diye sorduğunda kadın sadece sessizce beklerken ‘’Eşi mi varmış?’’ sorusuna yanıt almayı bekliyoruz ama yine sonuç hüsran oluyor. Sesi tarif etmek için gittiği stüdyoda çalışan Hernan’ın bir anda yok olduğunu (belki de aslında hiç olmadığını) görüyoruz. İşte bu varlıkla yokluk arasındaki tüm belirsizlikler, kadının (Tilda Swinton) sürekli uzaklara bakarak ve nefes almıyormuşçasına dalışları bizi gerçekten başka bir boyuta sürüklüyor. Filmin gizemli,mistik ve aşırı sessiz havası beni gözlerimin açık olduğu bir uykuya yatırdı ve belki de hayatımda ilk kez hipnoz olmuşçasına meditasyon nasıl yapılır anladım. Başkasına çok sıkıcı gelebilecek bu film, beni gerçekten içine çekti. Uykuyla uyanıklık arasında filmin güzel görüntüleri eşliğinde dingin dingin sürüklendim. Sonu nasıl bitecek diye düşünmeden, sadece diyaloglardan ve görüntülerden keyif aldım. Ayrıca bol bol düşündüm.
Jessica’nın şehirden kırsala doğru gittiği ve bir dereye eğildikçe patlama sesini daha çok duyduğu sahne çok ilginçti. O yere eğildikçe, aslında doğanın sesini duyduğunu, dağlarla taşlarla ağaçlarla konuştuğunu ve ‘’gerçekten onları dinlediğini’’ hissettim. Daha sonra, Hernan adlı bir adam balık temizlerken Jessica’yı gördü ve birlikte oturup sohbet etmeye başladılar. Hernan köyünden hiç çıkmamış bir adamdı. Jessica’ya bir hikaye anlattı.
Yerden taşı eline aldı ve bir adamın hikayesini taştan anladığını söyledi. Adam o taştı. ‘’Bir gün arkadaşlarıyla yemek yerken arkadaşları onu döver ve kolyesini çalarlar, yemeği de çok güzel görünüyor onu da alalım derler. Adam onları yakalamaya çalışırken bir kez daha dayak yer.’’ Jessica, Hernan’a adamı tanıyor muydun diye sorar. Adam da ‘’bu çok uzun zaman önceydi’’ der, ‘’ama titreşimler burada,bu taşın içinde gömülü. Bu taş, üzerinde olduğu kayanın bir parçasıydı. Kayalar,ağaçlar,beton. Her şeyi emerler. Ben de vücudumda depolanan titreşimleri hissedebiliyorum. Yediğim her şeyi hatırlıyorum. Her bir günün havasını da. Elimin hareketi bu balığın üzerinde. Hiçbir yere gitmek gibi bir arzumun olmadığını anladım. Deneyimler zararlıdır. Hafızama şiddetli bir telaş salıyorlar. Bu yüzden arazide çalışıyorum. Balıkları tartıyorum. ‘’
Bu konuşma açıkçası beni derinden sarstı çünkü ben bu hayatta en önemli şeyin ‘’deneyim’’ olduğunu düşünen bir insanım. Deneyimlediğim insanlarla,olaylarla var olduğum görüşündeyim. Ama Hernan’ın kurduğu ‘’Deneyimler zararlıdır…’’ cümlesi beni tam kalbimin ortasından vurdu çünkü bunca deneyimi elde edeceğim diye çektiğim acılar, yaşadığım panikler, çok düşünmekten çaresiz kalmalarım, ‘’zaman dursun ve ben düşünmeyeyim’’ isteklerim, kendimden nefret etmelerim, yargılamalarım, her şeyin aşırı komplike oluşu ve her olayda her deneyimde basitliğe ulaşma çabam aslında bu cümlenin bana bir yandan doğru da olduğunu gösterdi. Okuduğum kitapları,izlediğim şeyleri hatırlamamam,duvarların (tüm insanlığın deneyimini emen betonların) üstüme üstüme gelmesi belki de az zamanda çok fazla şeye maruz kalmamdandı. Basit bir hayat, az insan çok doğa, belki de denemem gereken bir şeydir. Belki de böyle bir hayat beni ben yapacaktır. Zihnimi ve bedenimi sakinleştirecektir.
Ayrıca titreşimlerin doğada bulunması, yani ‘’adamın yaşanmışlığının taşın içerisinde titreşimler yoluyla hissedilmesi’’ kolektif hafıza kavramını çağrıştırdı bana. En sonda da, Jessica’nın aslında Hernan’ın anılarını hissettiği ve yaşadığı ortaya çıktı ve bu da insanlığın birbirine ne kadar bağlı olduğunu, derinlerden yüzyıllar öncesinden gelen duygu ve düşüncelerin hala bizim belleğimizde bir yerde saklı olduğunu ve onu ortaya doğa ile çıkarabileceğimiz hissiyatı oluştu içimde. Bu hissiyatı Jessica’nın bir arkeologla tanıştığı sahnede de almıştım. Kafatası delinmiş 6000 yıllık bir kız çocuğu iskeletine bakıyorlardı. Arkeolog,muhtemelen bir ayin sırasında kafatasının kötü ruhları çıkarmak için delindiğini söylüyordu. Jessica’nın parmağını o deliğe değdirdiği ve yine kafasında bir şeyler işleniyormuş gibi donup kaldığı sahne etkileyiciydi. Sanki o kız çocuğunun tüm yaşanmışlıkları,korkuları ve acıları o dokunuş sayesinde Jessica’nın beynine doldu ve ‘’hatırlattı’’ bir anda.
‘’Müzik’’ kavramı da fazlasıyla ilgimi çekti ve bence film boyunca vurgusu yapıldı. Jessica’nın ne zaman bir müzik dinlese donup kalması ve uzaklara dalması ona belki çok uzak geçmişten bir şeyler hatırlatıyordu, belki de sadece onun meditasyon yapmasını sağlıyordu bilemiyorum. Ama kendini kaybetmiş ve yok olmuş görüntüsü, onun çok derinlere gittiğini gösteriyordu sanki bana.
Genel itibariyle, filmin yaşattığı duygu ve o uyanık uyumuşluk hali, insanın atalarına ve ‘’eski’’lere merakım,onların bize sunduğu gizem ve mistisizm bu filmde beğendiğim şeylerdi. Dikkati bu kadar çabuk dağılan ben bile, 10 dakikadan fazla süren sessizlik ve tek mekan çekimli sahnelerde hiçbir şey düşünmeden anı yaşayabildim ve bu benim uzun süredir yapmaya çalıştığım bir şeydi. Bir çeşit meditasyondu. Film boyunca huzursuz hissettiğim çok an da oldu. Özellikle Hernan’ın ‘’hiç rüya görmeden’’ gözleri açık ve nefes almadan uyuduğu o sahnede nefesim daraldı. Bazı insanların uykuyu sevmemesi çünkü ‘’uyku ve ölümü’’ aynı şey gibi görmelerini hatırlattı bu bana. Belki de onların her gece yatağa girdiklerinde hissettiği huzursuzluğu o sahne bana öğretti.
Bana bir şeyler katan, daha doğrusu bendekileri güzelce ifade edebilmemi sağlayan bu filme çok teşekkür ederim.

@ustilago

1 yıl önce

elle tutulur bir dünyada, mutlu olamayacağını 5 yaşındayken anlamış olmalıydın küçük hanım.

@spinsteinhawton

1 yıl önce

7 / 10

Meşhur psikiyatr Carl Gustav Jung'un dediği gibi ''dışa bakan rüya görür içe bakan uyanır.''

Ökült ve mistisizm temalı bir film olan Memoria bizi Jessica adlı bir kadınla beraber bir arayışa çağırıyor. Bu arayışta Carl Jung'un deyimi ile ''uyanmak''.

Kolektif bilinç Carl Jung'un ortaya attığı oldukça ses getiren fikirlerinden birisi. Öznel bilincimizin ötesinde bir de kolektif bilincimizin olduğunu yani benzer veya aynı deneyimlerin insanlığın ortak bilincinde var olduğu söyler Jung. Film de anlatılmak istenen ana konu bu. Film bize bir seyirden çok bir deneyim,hissetme vermeyi amaçladığı için çok yavaş akan bir şekilde ilerliyor.

Memoria oldukça zor bir film olsa da üzerine düşünmek için güzel bir iş.

@volkk

2 yıl önce

1.1 / 10

Şu hayatta en nefret ettiğim şey "Yaptım oldu. Siz anlamadıysanız benim sorunum değil" dir. Ne bu şimdi? Saçma sapan. Hikaye yok, senaryo yok. Hiç bir şey yok. Çöp. "Kral çıplak" sendromuna sahip olanlar bile ortada anlayacak bir şey bulamamışlar alabildiğine saçmalamışlar yorumlarda. Çok acıklı.
SPOILER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL