--- spoiler --- ’’hep kendimi tuhaf hissederim, çünkü asla bu şekilde devam edemem. insanlar birşeyler yaşar, hatta ciddi ilişkiler ayrılırlar ve unuturlar. sanki kullandıkları mısır gevreğini değiştirmişçesine devam ediyorlar. ben birlikte olduğum kimseyi unutamadığımı hissediyorum. çünkü herkesin kendine özgü nitelikleri vardır. kimseyi kimsenin yerine koyamazsın. kayıp olan kayıptır. biten her ilişki bana cidden zarar veriyor. asla tam toparlayamıyorum. bu yüzden biriyle aşk ilişkisine girerken çok dikkat ediyorum çünkü çok can yakıyor çünkü o kişinin en dünyevi şeylerini özlüyorum. küçük şeylere takmam gibi. küçük şeyler. bu insanlar için de aynı sanırım. onlarda her biri kendine özgü, beni şaşırtan, özlediğim ve özleyeceğim küçük detaylar görürüm. kimsenin yerine kimseyi koyamazsın çünkü herkes çok güzel,özel detaylardan oluşur.’’ --- spoiler ---
Gevezeliklerine bayılıyorum. İlişkilerine ortak olmayı seviyorum. Kafa ütülemenin hakkını vermeleri bir harika. Hem bu denli konuş, hem sinema duygusunu iyi yansıt hem de alttan alta derinlikli söylemlere sahip ol. Eğer bu ikisinin coşkusunu paylaşabilen insanlar varsa ne mutlu onlara. Birbirlerini, hayatı iğnelemeleri bile birbirleri olduğu müddetçe çekilir. Sinemada mekan ve diyalog kullanımının da önemli filmlerinden.
romantik bir aşk filmi ya da hareketlilik bekliyorsanız hiç yanaşmayın. çok duragan ilerleyen, daha çok ilişkilere felsefi yönlerden yaklaşan ve neredeyse sadece başrol oyuncularının diyaloglarından oluşan bir film. Oyuncular, özellikle Julie Delpy, o kadar samimi ve doğallar ki, filmin tüm durağanlığına rağmen izleyiciyi ekrana bağlamayı başarıyorlar.
tek eleştirebileceğim nokta şu olabilir ; ilk film Viyana ve bu film de Paris de geçiyor. belki bu güzel iki şehir,bolca görselliğe yer verilerek gösterilebilinirdi. hem böylece duragan olan bazı sahneler telafi edilmiş olunurdu.
özetle,bir erkek ve kadın arasındaki etkileşimin yalnızca seks veya büyük bir aşk veya büyük acılardan ibaret olmadıgını anlatan çok sıcak ve samimi bir film
Bu filmi izledikten sonra pek çok şey hakkında yeniden düşünmek durumunda kalacaksınız.Bitmesini hiç istemediğiniz bazı filmler vardır ya hani bu tam da o filmlerden.
Before sunrise ı hep duyardım.Dün karar verip izlememle uykuyu bırakıp before sunset e geçiş yaptım.Durağan anlatımlı bir film ama konuşmalar yeterli.Çok derin olan anlatılıyor bence.Özellikle bottayken Celine in konuşması doğruydu.Sıkılmıyorsun,merak ediyorsun ve iyi bir aşk filmi izliyorsun.. Tabi yine ucu açık bitti,bitişi beni gülümsetti.. Aşk filmini cinselliğe bulaşmadan anlatabilmekte ayrı başarıdır.İzleyin yani
diyaloglar uyduruk, hikaye zaten amerikan tarzı gerçi idare eder diyelim hikayeye, ethan hawke çok pasif kalmış, delpy’nin bohem ayakları da kabak tadı veriyor. imdb 8.0 varmış allahım yarabbim.
bu amerikalılar sadece romantik komedi çeksinler:)
(benim bu filmi ve before sunrise'ı izlememe neden olan) ece temelkuran'ın film hakkındaki güzel yazısı (12 temmuz 2004 / milliyet)
Güneş doğmadan önce
En anlaşılmadan, en 'tadında' kalan aşklardır 'güneş doğmadan önce' yaşananlar. Çünkü, aynı yerden, aynı ışığıyla iki kez geçmez gözler. En güzel aşklar, güneş doğmadan biter...
Bir şehri terk etmek üzeresindir. Belki gitmenin kendi büyüsündendir; kalanların göremeyeceği ışıklarını yakar sana şehir. Bu yüzden herhalde, o en güzel serüvenler, karşılaşmalar, tesadüfler son gün başına gelir. En mucizevi insanlar hep o en son günü bekler karşına çıkmak için. Belki o insandır mucizevi olan, belki de zaten son gün başına çok tuhaf bir şey geleceğini beklediğin için, onu büyülü hale sen getirirsin. Bu dünya tarihinde çözülememiş tuhaflıklardan bir tanesidir.
Sonra, konuşmaya başlarsın birden, sonu gelmeyecek gibidir. Oysa sabah o şehirden gideceksin ve bir daha o insanı görmeyeceksindir. Acaba bir daha görmeyeceğin için mi eşsizdir o, yoks... Devamı
(benim bu filmi ve before sunrise'ı izlememe neden olan) ece temelkuran'ın film hakkındaki güzel yazısı (12 temmuz 2004 / milliyet)
Güneş doğmadan önce
En anlaşılmadan, en 'tadında' kalan aşklardır 'güneş doğmadan önce' yaşananlar. Çünkü, aynı yerden, aynı ışığıyla iki kez geçmez gözler. En güzel aşklar, güneş doğmadan biter...
Bir şehri terk etmek üzeresindir. Belki gitmenin kendi büyüsündendir; kalanların göremeyeceği ışıklarını yakar sana şehir. Bu yüzden herhalde, o en güzel serüvenler, karşılaşmalar, tesadüfler son gün başına gelir. En mucizevi insanlar hep o en son günü bekler karşına çıkmak için. Belki o insandır mucizevi olan, belki de zaten son gün başına çok tuhaf bir şey geleceğini beklediğin için, onu büyülü hale sen getirirsin. Bu dünya tarihinde çözülememiş tuhaflıklardan bir tanesidir.
Sonra, konuşmaya başlarsın birden, sonu gelmeyecek gibidir. Oysa sabah o şehirden gideceksin ve bir daha o insanı görmeyeceksindir. Acaba bir daha görmeyeceğin için mi eşsizdir o, yoksa hakikaten lanet olası son günü mü bekler bu insanlar ortaya çıkmak için? Ne ise ne, konuşmak, bakmak, gülmek her şey hiç akmadığı kadar "akar". Sanki tam da odur aşık olacağın kişi, tam sana göre olandır o son gece karşılaştığın. Ya da bir daha görmeyeceğin biriyle konuşmak, hiç kimseyle konuşmayacağın kadar canlı yapıyordur seni ve onu. En anlaşılmadan, en "tadında" kalan aşklardır bu "güneş doğmadan önce" yaşananlar. Hiç bozulmayacağını bildiğin için kendini akıtıverdiğin...
Yeniden buluşmak?
İçin gider gelir; yeniden buluşmalı mıdır? Başka bir şehirde devam edilmeli midir? Bu mucizeyi gerçeklerin dünyasına getirmeye çalışmak iyi bir şey midir? Olabilir mi? "Bir yıl sonra, aynı gün, aynı yerde" derken bile kırılır için; bilirsin ki, öyle olmayacaktır. Gözlerindeki bu ışığı bir daha aynı yerde bulamamaktan öyle çok korkarsın ki, vazgeçersin söz vermekten. Belki yeterince gençsen... Belki yeterince hayal kırıklığı yaşamamışsan... Yani belki o zaman diyebilirsin: Bir yıl sonra, aynı gün, aynı yerde... Gelir mi? Ben gelmek ister miyim? Yeniden konuştuğumuzda şehir bizim için yine o kimseye yakmadığı ışıklarını yakar mı?..
Yeryüzü şehirlerinde kaç tane böyle bir gecelik aşk vardır acaba? Sabah olunca ışıklarını söndürüp sonsuza dek yok olan...
9 yıl önce, tam da onların yaşındaydım. "Güneş Doğmadan Önce" filminde oynayan çocukla kızın yaşında. Bir şehirde sabaha kadar deli gibi dolaşıp konuşup hayattan ve aşktan bahsedip birbirlerine belki hiç kimseye aşık olmayacakları gibi aşık olup, bir daha kimseye anlatmayacakları şeyleri anlatıp güneş doğduğunda şehri başka yönlere doğru terk eden iki insanın yaşındaydım.
Filmin devamı
Hala aynı yaştayız ve yönetmen bu iki insanı yeniden buluşturmaya karar vermiş. Küçücük bir filmdi, belki kimse hatırlamaz. Ama hatırlayanlar heyecanlanacaktır. Böyle bir gece, böyle bir mucizeyle kendisi de karşılaşmış olanlar, "filmin devamını" merak edeceklerdir. Yeniden olup olmayacağını? O buluşma sözünü kendileri tutsalardı neler olacağını görmek isteyeceklerdir. O geceki mucizenin devam ettirilip ettirilemeyeceğini... Merak edeceklerdir yani.
"Durduğumuz" hayatlar bozuyor büyüyü; gitmek akıtıyor içimizi. O yüzden gitmeden önceki halimiz oluyor en güzel halimiz. Terk edeceğimiz insanlar bu yüzden en güzel; bir daha görmeyeceğimiz için. Bırakıp giderkendir en güzel hali bir şehrin... Mucizeler bu yüzdendir. Sözlerin tutulmaması bu yüzden. Bilirsin çünkü, aynı yerden, aynı ışığıyla iki kez geçmez gözler. En güzel aşklar, güneş doğmadan önce biter...
İki film arasındaki en büyük fark Ethan Hawke' ın inanılmaz yaşlandığı,Julie Delpy ' in ise hala su gibi duru olduğudur.Keşke ikinci film için bu kadar beklemeselermiş dedirtiyor insana.Ama bu filmin kötü olduğu manasına gelmiyor . İzlenebilir :)
neden bir şeylerin bitmemesi için uğraşarak, onlar bitmeyecekmiş gibi yaşarız?
film o kadar duru o kadar yapmacıksız ki, umarım çekimi tamamlanan ’before midnight’ ta, "ta ta ta, mutlu soon, evlendiler ve hep mutlu oldular" tarzı bi yaklaşımla seriye son vermezler. insan bu filmi izlediği zaman bir şeylerin güzel ya da doğru olması için illa sonsuz olması gerekmediğini kavrıyor, bazı şeyler yaşandıkları ’an’larda güzel, o anların hiç yaşanmayacak olması veya bitmesi o anları kötü ya da yanlış yapmıyor. insan mizacı sıkılgan, uzandığın an ne kadar dokunamazsan o, o kadar değerli o yüzden bu film içerdiği diğerlerine göre kısmen minimum cinsellikle onların klişeliği arasında çogzel bi yere sahip.
@herseyyolunda
11 yıl önce
@cemal_erdem
11 yıl önce
7.6 / 10
@smh_sarp
11 yıl önce
7.5 / 10
tek eleştirebileceğim nokta şu olabilir ; ilk film Viyana ve bu film de Paris de geçiyor. belki bu güzel iki şehir,bolca görselliğe yer verilerek gösterilebilinirdi. hem böylece duragan olan bazı sahneler telafi edilmiş olunurdu.
özetle,bir erkek ve kadın arasındaki etkileşimin yalnızca seks veya büyük bir aşk veya büyük acılardan ibaret olmadıgını anlatan çok sıcak ve samimi bir film
@az87
11 yıl önce
@ezgi_ozturk
11 yıl önce
@dithem
11 yıl önce
8.1 / 10
@lazare_carnot
11 yıl önce
3 / 10
bu amerikalılar sadece romantik komedi çeksinler:)
@benjamin
12 yıl önce
Güneş doğmadan önce
En anlaşılmadan, en 'tadında' kalan aşklardır 'güneş doğmadan önce' yaşananlar. Çünkü, aynı yerden, aynı ışığıyla iki kez geçmez gözler. En güzel aşklar, güneş doğmadan biter...
Bir şehri terk etmek üzeresindir. Belki gitmenin kendi büyüsündendir; kalanların göremeyeceği ışıklarını yakar sana şehir. Bu yüzden herhalde, o en güzel serüvenler, karşılaşmalar, tesadüfler son gün başına gelir. En mucizevi insanlar hep o en son günü bekler karşına çıkmak için. Belki o insandır mucizevi olan, belki de zaten son gün başına çok tuhaf bir şey geleceğini beklediğin için, onu büyülü hale sen getirirsin. Bu dünya tarihinde çözülememiş tuhaflıklardan bir tanesidir.
Sonra, konuşmaya başlarsın birden, sonu gelmeyecek gibidir. Oysa sabah o şehirden gideceksin ve bir daha o insanı görmeyeceksindir. Acaba bir daha görmeyeceğin için mi eşsizdir o, yoks ... Devamı
Güneş doğmadan önce
En anlaşılmadan, en 'tadında' kalan aşklardır 'güneş doğmadan önce' yaşananlar. Çünkü, aynı yerden, aynı ışığıyla iki kez geçmez gözler. En güzel aşklar, güneş doğmadan biter...
Bir şehri terk etmek üzeresindir. Belki gitmenin kendi büyüsündendir; kalanların göremeyeceği ışıklarını yakar sana şehir. Bu yüzden herhalde, o en güzel serüvenler, karşılaşmalar, tesadüfler son gün başına gelir. En mucizevi insanlar hep o en son günü bekler karşına çıkmak için. Belki o insandır mucizevi olan, belki de zaten son gün başına çok tuhaf bir şey geleceğini beklediğin için, onu büyülü hale sen getirirsin. Bu dünya tarihinde çözülememiş tuhaflıklardan bir tanesidir.
Sonra, konuşmaya başlarsın birden, sonu gelmeyecek gibidir. Oysa sabah o şehirden gideceksin ve bir daha o insanı görmeyeceksindir. Acaba bir daha görmeyeceğin için mi eşsizdir o, yoksa hakikaten lanet olası son günü mü bekler bu insanlar ortaya çıkmak için? Ne ise ne, konuşmak, bakmak, gülmek her şey hiç akmadığı kadar "akar". Sanki tam da odur aşık olacağın kişi, tam sana göre olandır o son gece karşılaştığın. Ya da bir daha görmeyeceğin biriyle konuşmak, hiç kimseyle konuşmayacağın kadar canlı yapıyordur seni ve onu. En anlaşılmadan, en "tadında" kalan aşklardır bu "güneş doğmadan önce" yaşananlar. Hiç bozulmayacağını bildiğin için kendini akıtıverdiğin...
Yeniden buluşmak?
İçin gider gelir; yeniden buluşmalı mıdır? Başka bir şehirde devam edilmeli midir? Bu mucizeyi gerçeklerin dünyasına getirmeye çalışmak iyi bir şey midir? Olabilir mi? "Bir yıl sonra, aynı gün, aynı yerde" derken bile kırılır için; bilirsin ki, öyle olmayacaktır. Gözlerindeki bu ışığı bir daha aynı yerde bulamamaktan öyle çok korkarsın ki, vazgeçersin söz vermekten. Belki yeterince gençsen... Belki yeterince hayal kırıklığı yaşamamışsan... Yani belki o zaman diyebilirsin: Bir yıl sonra, aynı gün, aynı yerde... Gelir mi? Ben gelmek ister miyim? Yeniden konuştuğumuzda şehir bizim için yine o kimseye yakmadığı ışıklarını yakar mı?..
Yeryüzü şehirlerinde kaç tane böyle bir gecelik aşk vardır acaba? Sabah olunca ışıklarını söndürüp sonsuza dek yok olan...
9 yıl önce, tam da onların yaşındaydım. "Güneş Doğmadan Önce" filminde oynayan çocukla kızın yaşında. Bir şehirde sabaha kadar deli gibi dolaşıp konuşup hayattan ve aşktan bahsedip birbirlerine belki hiç kimseye aşık olmayacakları gibi aşık olup, bir daha kimseye anlatmayacakları şeyleri anlatıp güneş doğduğunda şehri başka yönlere doğru terk eden iki insanın yaşındaydım.
Filmin devamı
Hala aynı yaştayız ve yönetmen bu iki insanı yeniden buluşturmaya karar vermiş. Küçücük bir filmdi, belki kimse hatırlamaz. Ama hatırlayanlar heyecanlanacaktır. Böyle bir gece, böyle bir mucizeyle kendisi de karşılaşmış olanlar, "filmin devamını" merak edeceklerdir. Yeniden olup olmayacağını? O buluşma sözünü kendileri tutsalardı neler olacağını görmek isteyeceklerdir. O geceki mucizenin devam ettirilip ettirilemeyeceğini... Merak edeceklerdir yani.
"Durduğumuz" hayatlar bozuyor büyüyü; gitmek akıtıyor içimizi. O yüzden gitmeden önceki halimiz oluyor en güzel halimiz. Terk edeceğimiz insanlar bu yüzden en güzel; bir daha görmeyeceğimiz için. Bırakıp giderkendir en güzel hali bir şehrin... Mucizeler bu yüzdendir. Sözlerin tutulmaması bu yüzden. Bilirsin çünkü, aynı yerden, aynı ışığıyla iki kez geçmez gözler. En güzel aşklar, güneş doğmadan önce biter...
http://www.milliyet.com.tr/2004/07/12/yazar/temelkuran.html
@streetspirit
12 yıl önce
@lethaia
12 yıl önce
9 / 10
film o kadar duru o kadar yapmacıksız ki, umarım çekimi tamamlanan ’before midnight’ ta, "ta ta ta, mutlu soon, evlendiler ve hep mutlu oldular" tarzı bi yaklaşımla seriye son vermezler. insan bu filmi izlediği zaman bir şeylerin güzel ya da doğru olması için illa sonsuz olması gerekmediğini kavrıyor, bazı şeyler yaşandıkları ’an’larda güzel, o anların hiç yaşanmayacak olması veya bitmesi o anları kötü ya da yanlış yapmıyor. insan mizacı sıkılgan, uzandığın an ne kadar dokunamazsan o, o kadar değerli o yüzden bu film içerdiği diğerlerine göre kısmen minimum cinsellikle onların klişeliği arasında çogzel bi yere sahip.