Gerçeğin Ötesinde Yorumları

Gerçeğin Ötesinde filmi detayları

@rashomon

7 yıl önce

6 / 10

Aklımda çılgınca sorular.Eddie ne oldu nereye gitti gittiğine değdi mi ? Evren,evrim,yaşam içten dışa herşeye girilmiş,sonuç kocaman bir hiçlik !! derin felsefi diyaloglardan sonra böyle bir son ıhggg bi yerden sonra Kafka'nın dönüşümü gerçekleşecek sandım tutmadı (:

@yejades

7 yıl önce

Ahahah bir ben mi çok eğlendim bu filmde acaba?

@mavininacigi

8 yıl önce

film hakkında genelde yönetmen üzerine yorumlar yapılmış. fakat o zamanın düşünceleri içerisinde varoluşçuluk ve nihilistlik hatta üzerine materyalistlik fikirlerinin ekilip genel formatın dışına çıkarak -görsellik o kadar harika olmasa da- kavramları görsellerle anlatmayı bilmişler. görselliği bir kenara bırakacak olursam, asıl konu diyaloglar arasında dikkatli seyirci için olayın nerelerden başlayıp, nerelere gidebileceğinin sinyalleri var.

ne dersiniz, aslında hepimiz bir yokoluşun yansıması olamaz mıyız?

@parfenrogojin

10 yıl önce

Bu filmi Ken Russell çekmiş olabilir mi? İnsan inanamıyor. Neden? Çünkü Ken Russell bu filmiyle klasik Hollywood filmleri gibi, sorunlar problemlerle yüzleşerek onu atlatmayı başaran ve finalde tekrar bir araya geleceklerini anladığımız bir karı kocayı anlatıyor, yani aileyi yüceltiyor. Bu, bir Ken Russell teması değil. Hollywood'da çektiği filmlerde böyle bir tarzın ortaya çıkması şaşırtıcı olmasa gerek. Etkileyici görselliğinin, Ken Russell'ın olmazsa olmazsa baş döndürücü sekansların, kurgunun burada da karşımıza çıktığını görüyoruz, ancak yönetmenin genel tarzının tersine örneğin insanı rahatsız edici derecede, dikkat dağıtan müzik kullanımının azaldığı da dikkat çekiyor, yönetmene müdahale edildiği ortada. Ayrıca öykü anlatımı daha sade ve daha düz. Hollywood'da çektiği ilk filminde yönetmeni isteyen stüdyo Russell'ın görselliğe hakimiyetinden memnunmuş. Altered States çok beğenilmesini Ken Russell'ın büyük tavizler vererek yarattığı görselliğine borçlu. The Devils'ı, Dance of the
... Devamı
Bu filmi Ken Russell çekmiş olabilir mi? İnsan inanamıyor. Neden? Çünkü Ken Russell bu filmiyle klasik Hollywood filmleri gibi, sorunlar problemlerle yüzleşerek onu atlatmayı başaran ve finalde tekrar bir araya geleceklerini anladığımız bir karı kocayı anlatıyor, yani aileyi yüceltiyor. Bu, bir Ken Russell teması değil. Hollywood'da çektiği filmlerde böyle bir tarzın ortaya çıkması şaşırtıcı olmasa gerek. Etkileyici görselliğinin, Ken Russell'ın olmazsa olmazsa baş döndürücü sekansların, kurgunun burada da karşımıza çıktığını görüyoruz, ancak yönetmenin genel tarzının tersine örneğin insanı rahatsız edici derecede, dikkat dağıtan müzik kullanımının azaldığı da dikkat çekiyor, yönetmene müdahale edildiği ortada. Ayrıca öykü anlatımı daha sade ve daha düz. Hollywood'da çektiği ilk filminde yönetmeni isteyen stüdyo Russell'ın görselliğe hakimiyetinden memnunmuş. Altered States çok beğenilmesini Ken Russell'ın büyük tavizler vererek yarattığı görselliğine borçlu. The Devils'ı, Dance of the Seven Veils'ı, Music Lovers'ı, Womenin Love'ı çekebilmiş bir yönetmeni ehlileştirme küstahlığının sonucu bu. Saniyenin üçte biri kadar bir zaman aralığıyla görülen bazı görseller için 30 bin dolar harcanmış. Filmin görselliği için harcanan emek ve çabaların, ödenen paraların karşılığı alınmış olmalı. Russell 1981 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda Hollywood'dan nefret etmeyi beklerken tam tersinin olduğunu söylüyor. Senaristle büyük sorun yaşamış, diyalogları yönetmede kötü olduğu düşünülürken kendisi bile beklenenden daha iyi bir sonuç aldığını söylemiş. Bütün bunlar gerçeği değiştirmiyor.

Farklı koşullar altında Altered States'in bambaşka bir filme, daha kışkırtıcı bir esere dönüşeceğini tahmin etmek hiç zor değil.

@karamat

12 yıl önce

İzlerken filmin gösterim senesini de göz önünde bulundurmak gerek; zira efektler, ışıklar bu döneme göre basit gelebilir ancak çok etkileyici. Ayrıca enter the void’ e kesinlikle ilham kaynağı olduğunu düşünüyorum, arada benzerlikler var baya. Hatta filmde uyuşturucunun nasıl etki vermeye başladığını anlatmak için "enter the void" i içeren bir cümle geçiyor.

@beriberibulue

14 yıl önce

enter the void'i izleyip hemen ardından bu filme de bir göz atmamak olmazdı.derin tahlillere girmek niyetinde değilim ancak filmin kendisinden önceki yapımlara yaptığı göndermeler(Faust,2001:a space odyssey) ve sonrasında etkiledikleri(Enter the void,Fringe) göz önünde bulundurulursa mutlaka arşivinizde ve zihninizde bulunması gerektiğini düşünüyorum. evet,kesinlikle patates bir sona sahip filmimiz, varoluşun temelinde yatan hiçliği din-bilim çatışması üzerine kurmaya çalışıyor ama bazı noktalarda söylemler havada kalıyor nedense.

uyuşturucu bazlı filmlerin en az iki kez izlenmesi fikrine kesinlikle katılıyor(bkz. ekşisözlük) saygılar sunuyorum.

@foolmood

14 yıl önce

6 / 10

Ken Russell sinema çevrelerinde mistik olarak adlandırılıyor yanılmıyorsam.Şahsına münhasır bir kişiliğe sahip Russellla tanışmam Ali Murat Güvenin Tommy kritiğini okuduktan sonra başladı.1980 de çektiği Altered States üzerinden yönetmeni değerlendirelim.Karşımızda var oluş sancısı çeken ve bu dünyada niçin bulunduğunu anlamaya çalışan bir karakter var.William Hurtün canlandırdığı Prf. Eddie Jessup.Şizofreni hastalığına teşhis bulmaya çalışırken içsel bir yolculuğa çıkıyor Jessup ve bizi de kendisiyle bu yolculuğa ortak ediyor.

Russellın video klip estetiğini kullandığı mizansenler filmde oldukça geniş yer buluyor.Yönetmenin alamet-i farikası niteliğindeki bu imajlar galerisi gözümüzün önünden geçerken din , insanlık , cehennem , cinsellik üzerine düşünceye sevk ediyor bizi ancak tüm bu sorulara verdiği cevap yetersiz kalıyor bence.Evet Russellın hristiyanlıkla bir derdi var ve dine karşılık bilimi önemsediğini çıkartabiliyoruz filmden ancak bu sığ tutumu anlamakta güçlük çekiyorum be
... Devamı
Ken Russell sinema çevrelerinde mistik olarak adlandırılıyor yanılmıyorsam.Şahsına münhasır bir kişiliğe sahip Russellla tanışmam Ali Murat Güvenin Tommy kritiğini okuduktan sonra başladı.1980 de çektiği Altered States üzerinden yönetmeni değerlendirelim.Karşımızda var oluş sancısı çeken ve bu dünyada niçin bulunduğunu anlamaya çalışan bir karakter var.William Hurtün canlandırdığı Prf. Eddie Jessup.Şizofreni hastalığına teşhis bulmaya çalışırken içsel bir yolculuğa çıkıyor Jessup ve bizi de kendisiyle bu yolculuğa ortak ediyor.

Russellın video klip estetiğini kullandığı mizansenler filmde oldukça geniş yer buluyor.Yönetmenin alamet-i farikası niteliğindeki bu imajlar galerisi gözümüzün önünden geçerken din , insanlık , cehennem , cinsellik üzerine düşünceye sevk ediyor bizi ancak tüm bu sorulara verdiği cevap yetersiz kalıyor bence.Evet Russellın hristiyanlıkla bir derdi var ve dine karşılık bilimi önemsediğini çıkartabiliyoruz filmden ancak bu sığ tutumu anlamakta güçlük çekiyorum ben kendi adıma.Şimdi burada Din ile bilimin karşıt kavramlar olmadığını , Rasyonalizmin 18.yüzyılda kalan gerici bir akım olduğunu ve günümüzde-hele Einsteindan sonra- artık bu Din-Bilim kavgasının geride kaldığını belirtmekle yetinelim.Benim asıl anlatmak istediğim akla ve mantığa aykırı teslis inancını benimsemekte zorlanan batılı aydın,filozof ki en meşhuru Nietzschedir- sanatçı , edebiyatçı ve sinemacı kişilerin neden kolay yola saptıkları Dini toptan yok saydıkları düşüncesidir.Tembellikten midir yoksa dünyanın sadece kendi etraflarında döndüğüne inanmalarından mıdır bilinmez ama tüm sorunlarını kökünden çözecek ve onları bu derin bunalımlarından çıkaracak cevap belki de başka diyarlardadır ;ancak onlar araştırma zahmetine bile katlanmazlar her nedense.Ömür boyu buhranlar içinde yaşayıp göçerler bu dünyadan

Filmde bu Batı dışındaki medeniyetlere kapalı tutumu Jessupun karısı ve antropolog rolünde rolünde oynayan Blair Brown üzerinden kolaylıkla görebiliyoruz.Afrika yerlileriyle güya var olan (!) primatları bir tutan ve filme katkısı Evrim Teorisini doğrulamaktan öteye geçmeyen propagandist sekanslarda Russellin bir kez daha doğru sorular sorduğunu ancak bu sorulara yanlış cevaplar verdiğini görüyoruz.Halbuki biz insanı Eşref-i mahlukat sanıyorduk.Meğer yanılmışız. Jessupun çocukken başından geçen bir olaydan yola çıkan ve ölüm korkusu-bizden bir mistik olan Mevlana ölümü boşuna Şeb-i Arus olarak nitelemiş.- içine işlemiş bu adamın Tanrıyı reddedip kendi benliğini aramaya çıktığı bu yolculuk Blair Brownın canlandırdığı Emily Jessup la birlikte bir Adem-Havva öyküsüne dönüşüyor.Yönetmen dini kabul etme-reddetme konusunda gelgitler yaşıyor sanki.Jessus u çağrıştırdığı bariz Jessup bilimsel olduğu şüpheli yolu kullanarak yaratılışın ilk anına o ilk insana ulaşmaya çalışıyor.

İkonik kültür somut ,elle tutulur, gözle görülür bir şey olmadığı sürece inanmayı red eder.Jessupun da amacı dünyaya niçin ve nasıl geldiğini bulmaya çalışmak.Bunu yaparken Çatlak bilim adamı olarak görünmekten çekinmiyor ve bu uğurda ailesini de itibarını da kaybetmeyi göze alıyor. Transa geçtiği bir deney sonrasında Jessup aradığı sorulara bulduğu yanıtlardan hoşlanmıyor ve neticede geldiği noktada çaresiz bir kabullenme var.Aklı karışık yönetmen A ha! şimdi hayatın anlamını verecek beklentisi içine girdiğimiz anda bildiğimiz yola sapıyor ve tüm soruları cevapsız bırakarak filmi noktalıyor.

Altered States iki yıldızdan fazlasını hak etmiyor bence.Maalesef auter yönetmenimiz vasat bir iş çıkarıyor.Sistemle uyum sorunu yaşadığını anladığımız yönetmeni yargılamadan önce diğer filmlerinin de izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.Ancak şu kadarını söylemekten de kendimi alamıyorum. Ferrarisini satan bilgeye mistik diyorsanız Russella da mistik diyebilirsiniz rahatlıkla
SPOILER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL