Vakit kaybı, senaryo da ahım şahım değil ve ''ince ayrıntılar'' barındırıyor denilen sahnelerden bile ucuzluk akıyor.Konuşmalardaki yapaylık mı dersin gereksiz tv sahneleri mi dersin tamamen işkence.Nbc bu filmden sonra burjuva sıfatını hak ediyor.Türk sinemasının neden göklere çıkardığını anlamadığım vasat bir filmi.Boş vaktim çok derseniz izleyin.
Köyden İstanbul’a iş aramak için gelen, yeni bir hayata adım atmaya çalışan Yusuf, uzaktan akrabası olan Mahmut’un evinde misafir olarak kalır. İki farklı insan, iki farklı hayat tipi görüyoruz. Yusuf taşra hayatı yaşamış, kadın-erkek ilişkilerinden uzak, şehir yaşamının zorluklarını bilmeyen genç bir adamdır. Mahmut ise kitaplar okuyan, sinemayla ilgilenen, entelektüel bir tiptir. Yönetmenin filme koyduğu sahnelerin hiçbiri boş değil. Ceylan’ın düşündürmeye sevk ettiği, insanı iç dünyasına yönelttiği tipik filmlerden biri. Sonunda yakaladıkları farenin acı dolu çığlıklarını dinleyip onun çırpınışını izlemeleri aslında kendilerini izlemesidir. Kovanın dışında kalan ve çırpınan balık Yusuf’un özellikle dikkatini çeker ve onu izler burada kendini bağdaştırması muhtemel, en azından böyle düşündürülmeye çalışılmış. Yavaş ilerleyen, sakin ve az diyalog içeren bir film.
İlk 60dk civarı sıkılsamda sonlara doğru o sıkıcı olduğunu düşündüğüm sahnelerin anlam kazandığını görmek her şeyi sildi attı ve yerini güzel bir film izlediğini hissetme duygusuna bıraktı.
Mahmut özünden kopmuş, kentli olmayı gözünde yüceltmiş hem yalnızlıktan muzdarip hem yalnızlığa mahkum bir karakter. Yusuf, hamlığıyla kente gelmiş taşralı. Mahmut özünden o kadar uzaktır ki Yusuf, mutfağında yaşayan fare gibidir. İstemediği halde evinde yaşayan... Bu filmde her şey birbirine uzak. Başta karakterler... Yaşanılan yerler, çalan müzikler, kadınlara bakış açısı, yaşam şekli... Her şey uzak.
filmde, yönetmenin anlatmak istediğini çok iyi bir dil ve görsellikle ifade etmesini bir kenara koyarsak -ki detaylarda gerçekten de harika göndermerler var ve sahnelerin yalınlığı içindeki doluluk tartışılamaz- ’yalnızlık’ ’yabancılaşma’ hatta ’yozlaşma’ temalarının şehir ve taşra üzerinden bu kadar yüzelsel tartışılması ödüle giden en kısa yol gibi geliyor bana. Şu şehirde hepimiz çok yalnız ve yozlaşmış durumdayız ama taşralı hala insancıl duygularını koruyor yaklaşımı ile çekilen filmlerin ödül almasıyla oscarda özürlülerin hayatının anlatıldığı filmlerin ödül alması arasında fark yok benim için. Tabi film 2002 yapımı. ve yönetmenin her çektiği filmin bir öncekinden daha iyi olması detayını düşünürsek benim bu filmi bugün izleyerek eleştirmem benim ayıbım oluyor.
@sineperest
10 ay önce
3.5 / 10
@umitakcali
3 yıl önce
@melihkaya
3 yıl önce
@notoriyas
4 yıl önce
8.8 / 10
@fmf86
5 yıl önce
@saade
5 yıl önce
@senadir
8 yıl önce
@bernausanmaz
9 yıl önce
@neleus
10 yıl önce
9.5 / 10
@looking_califor
10 yıl önce
Öyle ki yapışıp kalan mahmut fareye dokunamaz bile. tüm olanların ardından denize nazır sigara yakar şapşalca.
Yeni yetme yusuf o fareyi alır, kedilere yem etmeden öldürür bırakır.
Aynen ne gemilere ne damlara kendini yar etmeden memleketine dönmesi gibi.