4 yıl önce
Tavşan Jojo filmine yorum yazdı:
Roma filmine yorum yazdı:
Roma, yere göğe sığdırılamadığı için, insan filmden tatmin olmayınca, kendinden şüphe duyuyor.
Şeytan Adasının Kralı filmine yorum yazdı:
ahlak ve dürüstlükten en çok söz edenler, en sahtekar ve namusuz olanlarıdır.Bu hep böyledir... norveç'de olsa türkiye'de olsa fark etmez.!! .. Mutlaka izlenmeli
Yeşil Rehber filmine yorum yazdı:
Hayattaki eksikleri üzerinden birbirlerine kol kanat germe yolculuğunun alçakgönüllü ifadesi olan film, etkileyici bir dostluk ve dönüşüm öyküsü anlatıyor. Ve bir kez daha anlıyoruz ki ırkçılık tedavi edilmesi gereken bir ruh hastalığıdır.
Aşk ve Savaş filmine yorum yazdı:
Kusturicanın en zayıf filmi olmuş , Belluccinin güzelliği bile kurtaramamış filmi
Aşkın Halleri filmine yorum yazdı:
faşist, faşizm, ırkçı kavramlarının esprili bir dille yerin dibine vuruldugu film.izlenmeli
Bir Başka Dünya filmine yorum yazdı:
gerçekçi senaryosu, abartısız oyunculuklar ve sağlam bir kurguya sahip etkileyici bir dram. Tavsiye
Kalan Hayatının İlk Günü filmine yorum yazdı:
Filmin sonunda Perfect Day çalarken ağlatır...
İlk önce Charlie Chaplin, ’Büyük Diktatör’ü (The Great Dictator) yaptı. Hitler, 1940’ta çekilen bu filmde mizahi olarak eleştiriliyordu. Filmdeki balon sahnesini sanırım herkes bilir. Ama filmi Theodor Adorno eleştirmekte gecikmez: ’Faşizmi hafife alıyor, yaşanan vahşeti gizliyor.’
Filmde, Hitler’in ne derece aptal ve boyundan büyük işler yapan bir aciz diktatör özentisi olduğu resmedilmiştir. Ama Chaplin bu filmi yaptığında, ’toplama kampları’ ve insanların gaz odalarında yakılması olgusu ortada yoktu. Chaplin daha sonra, ’kamplarda yapılanları bilseydim, filmi yapmazdım’ demiştir.
Roberto Benigni’nin ’Hayat Güzeldir’ filmi, yirmi iki yıl evvel çekildi, belli bir çerçevede beğenildi de, tartışma canlandı: ’Soykırım bir ’eğlence konusu’ olabilir mi?’
Ernst Lubitsch’nin ’Olmak ya da Olmamak’ filmi (To Be Or Not To Be) bir Nazi kara-komedi filmiydi. Dany Levi’nin Führerim (Mein Führer) filmi de bu türdendir. Artık Hitler’i ’tiye ala ... Devamı
İlk önce Charlie Chaplin, ’Büyük Diktatör’ü (The Great Dictator) yaptı. Hitler, 1940’ta çekilen bu filmde mizahi olarak eleştiriliyordu. Filmdeki balon sahnesini sanırım herkes bilir. Ama filmi Theodor Adorno eleştirmekte gecikmez: ’Faşizmi hafife alıyor, yaşanan vahşeti gizliyor.’
Filmde, Hitler’in ne derece aptal ve boyundan büyük işler yapan bir aciz diktatör özentisi olduğu resmedilmiştir. Ama Chaplin bu filmi yaptığında, ’toplama kampları’ ve insanların gaz odalarında yakılması olgusu ortada yoktu. Chaplin daha sonra, ’kamplarda yapılanları bilseydim, filmi yapmazdım’ demiştir.
Roberto Benigni’nin ’Hayat Güzeldir’ filmi, yirmi iki yıl evvel çekildi, belli bir çerçevede beğenildi de, tartışma canlandı: ’Soykırım bir ’eğlence konusu’ olabilir mi?’
Ernst Lubitsch’nin ’Olmak ya da Olmamak’ filmi (To Be Or Not To Be) bir Nazi kara-komedi filmiydi. Dany Levi’nin Führerim (Mein Führer) filmi de bu türdendir. Artık Hitler’i ’tiye alan’ bir sinema kuşağı olduğunu biliyoruz.
Milyonlarca insanı öldürmüş Hitler rejimi ve Naziler hakkında mizahi filmler yapılabilir mi? Bu, faşizm ve soykırım gibi korkunç suçları sulandırmak ve kurbanların hatırasına saygısızlık olmaz mı? Avrupa ülkelerini yakmış yıkmış, Avrupa’nın ortasında ölüm kampları kurmuş, çocuk kadın yaşlı demeden insanları yakmış, dünyayı kana bulamış, sadece Sovyetler Birliği’nde milyonların ölümüne yol açmış bir barbarlık rejimi, yeni kuşaklara komedi tadında gösterilebilir mi? Bu tip filmler, onu teşhir etme ve gerçek niteliğinin anlaşılmasına katkıda bulunma ihtiyacına zarar vermez mi? Sorular bunlardır.
Dersimli aydınlar buna benzer bir tartışmayı, 1938’i anlatan Dersim adlı romanda, roman yazarının erotik ve pronografik sahneleri sıkça işlemesi nedeniyle yapmışlardı. Dersim aydınları, yazarının ısrarlı itirazlarına rağmen, ’soykırımın pornosunun olamayacağı’ noktasında ekseriyetle birleşmiş gibiydiler. Dersim ’38’in -belgeseller sayılmazsa- henüz filmi yapılmadı.
Şimdi bu netameli konu, yeni bir sinema filmiyle aktüel hale geldi: Rabit Jojo filmi gösterime girdi. Taiki Waititi’nin yeni filminde heyecanla Nazi olan 10 yaşındaki bir çocuğun faşizmle sınavı mizahi olarak resmediliyor. Film, ’nefret karşıtı bir hiciv’ sloganıyla seyirciyle buluşuyor.
Belli ki konu bu defa dünya çapında tartışılacak ve bu tartışma öyle kolay sonlanmayacak.
Bu tür filmler, ilk olarak soykırım meselesini Hitler ve etrafındaki ’bir kaç çılgının’ kişisel kararı olarak göstermiştir. Oysa soykırıma adım adım gidilmiş, Alman ve uluslararası sermaye bu eyleme onay vermiştir. Hitler’in Sovyetler Birliği’ne yönelmesi ve sosyalizmi yıkması, batılıların başta gelen beklentisidir. Normandiya Çıkarması bu yüzden ’gecikmiştir’. İkincisi, bu filmlerde sermaye egemenliğinin bir biçimi ve 1930’larda uluslararası bir devlet yönetim modeli olan faşizm gizlenir. Üçüncüsü, bu filmlerde sınıf mücadelesi yoktur; ’iyiler’ ve ’kötüler’ vardır; Tavşan Jojo’da bu ’iyi’lerdendir. Dördüncüsü, bu filmlerde bir avuç yönetici hariç halk ’masum’dur, oysa ’faşizme halkın verdiği destek ya da göz yumma’ eleştirilmesi gereken bir vakadır. Son olarak, bu filmlerde ’kapitalizm eleştirisi’ bulamazsınız, yalnızca ’kötü adamlar’la alay izlersiniz.
Hitler, Naziler ya da başka soykırım zanlıları ’komik’ değildir, onlar ’korkunç’ insanlardır. Bu sebeplerle ben, ’soykırımın mizahı olmamalı’ görüşüne yakınım.
(Hüseyin Aygün, 1 Şubat 2020, Dersim)