9 yıl önce
Rastgele Balthazar filmine yorum yazdı:
Yurttaş Kane filmine yorum yazdı:
IMDB aksini söylese de, Sinema Tarihinde, Yurttaş Kane’den daha iyi 45 adet film olduğuna aslında kimse inanmaz. Belki kendimizi zorlarsak bir ya da iki film olabilir, ama üçüncüyü ya bulamayız ya da bulmakta aşırı zorlanırız. Muhafazakar Forrest Gump’ın, en iyi 20 filmden biri olamayacağı bir sağduyu ortamı hala mümkün olmalı.
Varsayalım ki, Edebiyat eserlerinin Demokratik bir ortamda puanlandığı IMDB benzeri bir site var. Emin olabiliriz ki, Paulo Coelho, Stephen King, J.K.Rowling, Paul Auster, Yann Martel ve benzeri yazarların kitaplarının performansı Savaş ve Barış, Ecinniler, Kayıp Zamanın İzinde, Middlemarch, Kasvetli Ev, Moby Dick, Eyüp Kitabı, Kayıp Cennet, Görünmez Kentler, Ekmeğimi Kazanırken, Midak Sokağı gibi Dev Yapıtların üzerinde olacaktır. Okunamaz olsa da asla saçmalamayan Finnegans Wake ise Top 250 listesine dahi giremeyecektir. Bu kitaplar asla huzur vermez. İyi filmler de insanları kandırmazlar. Başucunda su bardağı ya da elma falan olur. Sanat ise emektir. Neyse k ... DevamıIMDB aksini söylese de, Sinema Tarihinde, Yurttaş Kane’den daha iyi 45 adet film olduğuna aslında kimse inanmaz. Belki kendimizi zorlarsak bir ya da iki film olabilir, ama üçüncüyü ya bulamayız ya da bulmakta aşırı zorlanırız. Muhafazakar Forrest Gump’ın, en iyi 20 filmden biri olamayacağı bir sağduyu ortamı hala mümkün olmalı.
Varsayalım ki, Edebiyat eserlerinin Demokratik bir ortamda puanlandığı IMDB benzeri bir site var. Emin olabiliriz ki, Paulo Coelho, Stephen King, J.K.Rowling, Paul Auster, Yann Martel ve benzeri yazarların kitaplarının performansı Savaş ve Barış, Ecinniler, Kayıp Zamanın İzinde, Middlemarch, Kasvetli Ev, Moby Dick, Eyüp Kitabı, Kayıp Cennet, Görünmez Kentler, Ekmeğimi Kazanırken, Midak Sokağı gibi Dev Yapıtların üzerinde olacaktır. Okunamaz olsa da asla saçmalamayan Finnegans Wake ise Top 250 listesine dahi giremeyecektir. Bu kitaplar asla huzur vermez. İyi filmler de insanları kandırmazlar. Başucunda su bardağı ya da elma falan olur. Sanat ise emektir. Neyse ki böyle bir site yok ve olmayacak. Olsaydı bile Edebiyat bir zarar görmezdi. Sinema için de aynısı geçerli. Zarar gören ise İnsanlık olacaktır. Yeni ve korkunç bir çağa giriliyor. Artık insanlar görsel kültürün etkisi ile eskisi kadar kitap okumayacaklar ve dolayısı ile iyi filmleri seyretmeyecekler. Sözel ve Görsel Kültür, Yazılı olan her kıymeti tarihe gömecek. Okunabilir olan Resim sanatı dahi tükenmek üzere. Bugün Gılgamış kimsenin umurunda değil ve olacak gibi de görünmüyor. Kapitalist Hegemonya kültürü yok etti ve kitleleri terbiye etme misyonu, şimdi vardığı duraktan dönüş imkanı bırakmayan, büyük bir başarı öyküsü olarak tüm hikayeleri unutturmayı becerdi. Yine de Sinema; Eisenstein, Dreyer, Welles, Bresson, Ozu, Tarkovski gibi kıymetleri çok kısa bir zaman için de olsa bize sunmayı başarmıştır. Onları öldürüyorsak, bu kimin suçu acaba? Belki de geri dönüşü olmayan çıkmazlardan bahsetmemeliyiz. Bozgunculuk da bir nevi tahakküm aracı olduğuna göre, en azından tehlikenin boyutunu, kapsamını, güncel ve geleceğe dönük etkisini belirtmekle yetinelim ve Kasavet çektiren ortama daha fazla katkıda bulunmayalım.
Çılgın Kalabalıktan Uzak filmine yorum yazdı:
Çılgın Kalabalıktan Uzak
Evvel zaman içinde bir film vardı ki ne filmdi öyle! Çok güzel, çok özel bir filmdi. Böyle bir filme de özel bir sinema salonu yakışırdı. Bu da öyle bir salondu ki içine sonsuz sayıda izleyiciyi sığdırabiliyordu ama ne hikmetse sadece tek bir gişeden bilet satılıyordu. Belki de gişe memuru emeğinden tasarruf etmek için düşünülmüş bir tedbir idi, kim bilir? Ne de olsa herkes bu filmi görmek isteyecekti. Böylece gişenin önünde öyle bir kuyruk uzadı ki, kuyruğun sonunda kimin olduğunu kimsecikler, hiçbir zaman öğrenemedi. Doğal olarak, tek sıra halinde dizilmiş sonsuz sayıda izleyici uzun süre ayakta dikilmekten eninde sonunda usanıp, sabırsızlığa kapılacaktı ve öyle de oldu. Bir süre sonra huysuzlanıp, nahoş bir halet-i ruhiyye'ye büründüler. Hepsi birden, bir arkasındaki tarafından öne doğru itilip kakılıyordu ve aynı şeyi düşündüklerinden habersiz bir biçimde içlerinden söyleniyorlardı. "Bu insanların neyi var böyle? Sa ... DevamıÇılgın Kalabalıktan Uzak
Evvel zaman içinde bir film vardı ki ne filmdi öyle! Çok güzel, çok özel bir filmdi. Böyle bir filme de özel bir sinema salonu yakışırdı. Bu da öyle bir salondu ki içine sonsuz sayıda izleyiciyi sığdırabiliyordu ama ne hikmetse sadece tek bir gişeden bilet satılıyordu. Belki de gişe memuru emeğinden tasarruf etmek için düşünülmüş bir tedbir idi, kim bilir? Ne de olsa herkes bu filmi görmek isteyecekti. Böylece gişenin önünde öyle bir kuyruk uzadı ki, kuyruğun sonunda kimin olduğunu kimsecikler, hiçbir zaman öğrenemedi. Doğal olarak, tek sıra halinde dizilmiş sonsuz sayıda izleyici uzun süre ayakta dikilmekten eninde sonunda usanıp, sabırsızlığa kapılacaktı ve öyle de oldu. Bir süre sonra huysuzlanıp, nahoş bir halet-i ruhiyye'ye büründüler. Hepsi birden, bir arkasındaki tarafından öne doğru itilip kakılıyordu ve aynı şeyi düşündüklerinden habersiz bir biçimde içlerinden söyleniyorlardı. "Bu insanların neyi var böyle? Sanki ittirince sıra daha çabuk gelecek!" Elbette ittirmek, sıranın size daha çabuk geleceği anlamına gelmez diye düşündü her biri haklı olarak ve tam olarak aynı anda. Bu ittiren hıyarlar ne düşünüyorlarsa kesinlikle yanlış düşünüyorlardı. Tabii ki akıl pazarda satılmadığı için, her bir birey bu sağduyu sahibi düşüncenin yalnız kendisine mahsus bir fikir olduğuna inanıyordu. Çünkü hepimiz, doğru olmadığını bilsek dahi herkesin salak, kendimizin de içlerinde en akıllıları olduğunu düşünmekten hoşlanırız. Hele ki kalabalığın içinde iken ve az biraz sinirlendiğimizde daha belirgin şekilde duyumsarız bunu. Bu uçsuz bucaksız gişe kuyruğunu oluşturan kalabalığı meydana getiren bireyler de, arkadan ittirilme sorunu hakkında, işte tam olarak bu şekilde düşünüyorlardı. Eyleme yol açan aptallığın yanında saygısızlık da var işin içinde. Terbiye aileden alınır hem. Devlet ne yapsın? Peki, bireyler, şahsi olarak ele alındığında, düşüncelerinde haklı mıydılar? Eğer bu kadar popüler bir film olmasa idi, belki o esnada kuyruğu dışarıdan izleyen bir gözlemci, sigarasından bir nefes çekip, zihninde oluşan berraklıkla şöyle bir akıl yürütebilirdi : Hayır. Birey haksız ve yanlış düşünüyor, çünkü haklı ve doğru düşünüyor olsaydı eğer, arkasında bekleyen herkes haksız ve yanlış düşünüyor olmalıdır. Bunun tartışılacak bir yönü yok. Zira şu da kesin ki, kuyrukta başka bireyler de var ve herhangi bir birey önündeki ile aynı şekilde düşünüyor olabilir. Hatta ve hatta hepsi birden, birbirlerinden habersiz olarak aynı şeyi düşünüyor dahi olabilirler. Bireyin haklı ve doğru düşünüyor olması için arkasındaki herkes haksız ve yanlış düşünüyor olmalı. Yoksa ittirmezlerdi. Peki bireyin arkasındaki birey de haklı ise ne olacak? O zaman bireyin arkasındaki birey de haklı ve arkasındaki herkes haksız olmalı. Bu da olamayacağına göre demek oluyor ki kuyruktaki bireylerin hepsi sırası ile haklı ve doğru düşünüyorlar. E ama doğru olduğunu tespit ettiğim düşünceleri ne idi peki? Neydi neydi? Hah! Bireylerin her biri de itilip kakılırken arkasındaki kalabalığı oluşturan terbiyesiz bireylerin haksız olduğunu ve yanlış düşündüklerini haklı olarak düşündüğüne göre ? çünkü ittirmek sıranın çabuk geleceği anlamına gelmez - ve hepsi de sırayla, tek tek ele alındıklarında haklı olduğuna göre o zaman hepsi, tekmili birden, kesinlikle haksız olmak zorunda. Ortada bir itiş kakış var nitekim. Herhangi biri haklıysa bir sorun var ve herkes haksız olmalı. Eğer hiçbiri haklı değilse yine bir sorun var çünkü hepsi haklı olmalı. Eğer var olsaydı, bu gözlemci, özellikle de kendini çılgın kalabalıktan uzak tutabilen birisi olacağı için, eskilerin "kalender" dediği türden bir adam olurdu ve sıranın sonundaki muzip adamı bulmaya asla kalkışmazdı.
Kaspar Hauser Meselesi: Herkes Kendine, Tanrı Herkese Karşı filmine yorum yazdı:
Düşünen İnsanın Trajedisi olarak film, Tüm filmin katalizörü olarak tek bir sahne :
Bir köyde her koşulda doğru söyleyen kişiler yaşar. Komşu köyde ise her koşulda yalan söyleyen kişiler yaşar. İki köyden ayrılan yollar bir kavşakta buluşur. Kavşakda rastladığınız kişinin hangi köyden geldiğini öğrenmeniz gerekmektedir ve zamanınız kısıtlı olduğu için, ona tek bir soru sorarak doğruya ulaşmanız zorunludur. Bu kişiye hangi soruyu sormak zorundasınız ? Mantık Profesörüne göre, ona Her koşulda doğru söyleyen köyden mi geliyorsun ? ya da Her koşulda yalan söyleyen köyden mi geliyorsun ? sorularını soramazsınız, çünkü yalancı sizin doğruya kavuşmanızı engelleyecektir. Gerçeğe ulaşmak için, Mantıksal çıkarsamanın Tümdengelim Yöntemi ile dayattığı tek bir soru olabilir : Eğer diğer köyden geliyor olsaydın, sana -yalancılar köyünden mi geliyorsun ?- diye sorduğum zaman bana hayır cevabını mı verirdin ? Çifte Olumsuzlama vasıtasıyla, yalancı her koşulda kendini ele vermek ve gerçeği açığa vurm ... DevamıDüşünen İnsanın Trajedisi olarak film, Tüm filmin katalizörü olarak tek bir sahne :
Bir köyde her koşulda doğru söyleyen kişiler yaşar. Komşu köyde ise her koşulda yalan söyleyen kişiler yaşar. İki köyden ayrılan yollar bir kavşakta buluşur. Kavşakda rastladığınız kişinin hangi köyden geldiğini öğrenmeniz gerekmektedir ve zamanınız kısıtlı olduğu için, ona tek bir soru sorarak doğruya ulaşmanız zorunludur. Bu kişiye hangi soruyu sormak zorundasınız ? Mantık Profesörüne göre, ona Her koşulda doğru söyleyen köyden mi geliyorsun ? ya da Her koşulda yalan söyleyen köyden mi geliyorsun ? sorularını soramazsınız, çünkü yalancı sizin doğruya kavuşmanızı engelleyecektir. Gerçeğe ulaşmak için, Mantıksal çıkarsamanın Tümdengelim Yöntemi ile dayattığı tek bir soru olabilir : Eğer diğer köyden geliyor olsaydın, sana -yalancılar köyünden mi geliyorsun ?- diye sorduğum zaman bana hayır cevabını mı verirdin ? Çifte Olumsuzlama vasıtasıyla, yalancı her koşulda kendini ele vermek ve gerçeği açığa vurmak zorunda bırakılır.
Ancak, Kaspar Hausere göre, insanlar ona karşı kurtlar gibidir, kendisi ise bu dünyaya düşmüş, çakılmıştır ve Profesöre, doğruya ulaştıran başka bir soru daha bildiğini söyler : Sen bir ağaç kurbağası mısın ? Ancak Profesör, tanımlama, betimleme yoluna gittiği ve Mantıksal soyutlama geleneğine aykırı yöntem ile gerçeğe ulaştığı için Kasparı reddeder.
Kaspar ise Dini ya da Mantıksal olsun, son kertede manasız soyutlamaların evreninde, hurafelerin, dayatmaların, toplumsallaştırılmış itaat ve ataletin burgacında savrulup kaybolan ve kör topal yolunu bulmaya çalışan somut bir insan olduğu için, hakikate ulaşmak için harcadığı her çaba sonucu daha da yalnızlaşır ve kendisini köydekilerden farksız gözlerle izleyen bizlere, nasıl da ölü, en küçük ve zararsız gayretlerle de olsa aydınlanma ve ilerlemeden nasibini alma niyeti olmayan mahlukatlar olduğumuzu, öncesinde en katışıksız haliyle yaşayarak ve maruz bırakıldığı etkileşim sonucu nihayetinde yok olarak kanıtlar.
The Dante Quartet filmine yorum yazdı:
Dante, tüm zamanların en büyük şairi olmakla birlikte, Shakespearein kendinden önce ya da sonra gelenler içinde üstesinden gelemediği yegane sanatçıdır. Bir şahsiyet ki, Yalnızların en yalnızı ve insanlığa zihnini ve yüreğini tüm genişliği ve dipsiz derinliği ile utanmadan açan biricik egomanyak. Peygamber olmadan Kutsal Kitap yazmaya girişmek için samimiyetin ve içtenliğin en yüksek mertebesine ulaşmak ve lanetlenmek pahasına Dünya ile iletişime geçmenin gerekliliğini ertelenemez bir biçimde duyumsamak gerekir. Bugün, içinde yaşadığımız, olabilecek dünyaların en kötüsünün ve uhrevi olsun olmasın, yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan umudun biricik özgesi olan cennet idealinin imgesini asıl olarak Kutsal Kitaplardan ve Dinlerin resmiyet perdesini acımasızca yırtan Rönesansın yitik prensi Duranteden edindik. Aslında ne Vergilius, ne de Beatrice, ozanın yaşamında elle tutulur, gözle görülür ya da nesnel bir yer işgal etti. Virgil zihnin kabiliyetlerinin efendisi ise, Beatrice de, yüreğin ya ... DevamıDante, tüm zamanların en büyük şairi olmakla birlikte, Shakespearein kendinden önce ya da sonra gelenler içinde üstesinden gelemediği yegane sanatçıdır. Bir şahsiyet ki, Yalnızların en yalnızı ve insanlığa zihnini ve yüreğini tüm genişliği ve dipsiz derinliği ile utanmadan açan biricik egomanyak. Peygamber olmadan Kutsal Kitap yazmaya girişmek için samimiyetin ve içtenliğin en yüksek mertebesine ulaşmak ve lanetlenmek pahasına Dünya ile iletişime geçmenin gerekliliğini ertelenemez bir biçimde duyumsamak gerekir. Bugün, içinde yaşadığımız, olabilecek dünyaların en kötüsünün ve uhrevi olsun olmasın, yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan umudun biricik özgesi olan cennet idealinin imgesini asıl olarak Kutsal Kitaplardan ve Dinlerin resmiyet perdesini acımasızca yırtan Rönesansın yitik prensi Duranteden edindik. Aslında ne Vergilius, ne de Beatrice, ozanın yaşamında elle tutulur, gözle görülür ya da nesnel bir yer işgal etti. Virgil zihnin kabiliyetlerinin efendisi ise, Beatrice de, yüreğin ya da gönlün ecesi, yozlaşmamış, içgüdüden ve cinsellikten bağımsız, saf ilk sevginin, kirlenmemiş çocuksu bağlılığın manasıdır. Bugün, insanlık olarak idrak ettiğimiz soyut ve ulaşılmaz birliğin anlamına, hiçbir devirde olmadığı kadar yabancılaştık ve gülünç, bireysel, sözde acılarımızın zincirine vurulmuş bir biçimde haybeye debelenirken, geniş düzlüklerinde devindiğimiz Araf Dağının Vadilerinde, bize seslenen basit bir günahkarın dizelerini dinliyoruz. Adi bir tesellinin ötesinde, yüzyılların aşındırıcı, acımasız yükünü dirayetle sırtlanan, Ölümsüz Kelamın verdiği cesaretle, sonsuzca dünyevi bir diyarda, Edebi bir İlahiyatla silahlanmış olarak, sefil, acınası yaşamlarımıza somut bir gerilimi, teslim edilemeyecek bir kavrayışın bilincini sunan asal yazar ile yazgımıza sofuca, yenilmişliğimizin üstesinden geleceğimiz günün düşü ve kesin, sarsılmaz inancı ile direniyoruz. Karl Marx, Das Kapitalin önsözünü boş yere bu dizelerle nihayete erdirmedi : Sen bildiğin yoldan şaşma, bırak ne derlerse desinler
Segui il tuo corso, e lascia dir le genti. ( Version Marx )
"Vien dietro a me, e lascia dir le genti." ( Version Dante )
Film mi? Başyapıt, ama unutmadan, ne var ise Edebiyatta Avant-garde, Dante ve Cervantesdir
Gertrud filmine yorum yazdı:
Şahit olduğum kadarına indirgeyeceğim Sinema Tarihinde, Eisenstein'ın Korkunç İvan serisi ile birlikte, hiçbir sınıflandırmaya sığdıramadığım benzersiz film, Dreyer'in Gertrud'udur. Sadece 57 çekimden oluşan eserde, tıpkı Sergey Mihayloviç'in Stalinist Paranoya ile birarada kendi yaratım mücadelesini ve örtük otobiyografisini filme aktarması gibi, Carl Theodor da kahramanının taviz vermez tutumu ile kendi sanatsal prensiplerini, on yılda bir film çekme pahasına koruması arasında paralellik kurar. Özgür irade ile yaşamına sahip çıkmak ve bilinçdışının kişinin trajik alınyazısını belirlemesi arasındaki gerilimin, yüzeyde çelişik görünen ama derin diyalektik analizde açığa vurulan birliği, yönetmenin tüm kariyeri boyunca uzlaşmayı reddetmesinin ya da gönül indirememesinin sırlarını, perdeye yansıyan ışık ve gölge havuzları gibi hem aydınlatır, hem de kolaycı bir çözümlemeyi reddederek karartır. Belli belirsiz kamera hareketleri filminde karakterlerini nasıl kuşatırsa, Dreyer' de kendisini ... DevamıŞahit olduğum kadarına indirgeyeceğim Sinema Tarihinde, Eisenstein'ın Korkunç İvan serisi ile birlikte, hiçbir sınıflandırmaya sığdıramadığım benzersiz film, Dreyer'in Gertrud'udur. Sadece 57 çekimden oluşan eserde, tıpkı Sergey Mihayloviç'in Stalinist Paranoya ile birarada kendi yaratım mücadelesini ve örtük otobiyografisini filme aktarması gibi, Carl Theodor da kahramanının taviz vermez tutumu ile kendi sanatsal prensiplerini, on yılda bir film çekme pahasına koruması arasında paralellik kurar. Özgür irade ile yaşamına sahip çıkmak ve bilinçdışının kişinin trajik alınyazısını belirlemesi arasındaki gerilimin, yüzeyde çelişik görünen ama derin diyalektik analizde açığa vurulan birliği, yönetmenin tüm kariyeri boyunca uzlaşmayı reddetmesinin ya da gönül indirememesinin sırlarını, perdeye yansıyan ışık ve gölge havuzları gibi hem aydınlatır, hem de kolaycı bir çözümlemeyi reddederek karartır. Belli belirsiz kamera hareketleri filminde karakterlerini nasıl kuşatırsa, Dreyer' de kendisini usulca sıkıştıran, sınırlandırıp törpülemeye çalışan sistemle olan kavgasını en hayret verici incelik ve yücelikte bir başyapıt üreterek, en ağır bedeli ödeme pahasına zaferle noktalamıştır. Bu bedel ise tüm yüksek sanat üstadları gibi zamanının ilerisinde olup, sağlığında layığı ile anlaşılamamaktır.
Şeytanın Tangosu filmine yorum yazdı:
Vakti zamanında, soylu bir hanımefendi, Kont Tolstoya, Anna Kareninayı kastederek, romanında aslında ne anlatmak istediğini sormuş, cevap olarak da kendisinden, tüm kitabı baştan sona size okumam gerekir yanıtını almıştı. Gerçek bir Sinemaseverin de ki kast ettiğim sinemayı ciddiye alıp, bir sanat olarak değerini tanıyan kimselerdir. Satantango gibi bir filmi izlerken, değil yorulup yarısında bırakmak, aralıklarla seyretme ayartısına kapılmasına dahi imkan veyahut ihtimal yoktur. Bozguna uğramış bir insanlık alt kümesi üzerinden, çağdaş sinema dahil, sosyal iletişim medyasının dışarıda bırakmak için tüm imkanlarını seferber ettiği, salt, hatta kozmik denebilecek bir gerçekliği, tüm katışıksız yadsınamazlığı içerisinde bağlamından soyutlamadan anlatabilen yapıt, bunu ancak, sonu gelmez çamur deryalarında devinen, tinsel bir güz mevsiminin pis yağmurunda, iç organlarına, kemiklerine kadar ıslanmış, üzerini sürekli pusuda bekleyen örümceklerin atalet ağları örmüş, umutsuzluğunun devasız a ... DevamıVakti zamanında, soylu bir hanımefendi, Kont Tolstoya, Anna Kareninayı kastederek, romanında aslında ne anlatmak istediğini sormuş, cevap olarak da kendisinden, tüm kitabı baştan sona size okumam gerekir yanıtını almıştı. Gerçek bir Sinemaseverin de ki kast ettiğim sinemayı ciddiye alıp, bir sanat olarak değerini tanıyan kimselerdir. Satantango gibi bir filmi izlerken, değil yorulup yarısında bırakmak, aralıklarla seyretme ayartısına kapılmasına dahi imkan veyahut ihtimal yoktur. Bozguna uğramış bir insanlık alt kümesi üzerinden, çağdaş sinema dahil, sosyal iletişim medyasının dışarıda bırakmak için tüm imkanlarını seferber ettiği, salt, hatta kozmik denebilecek bir gerçekliği, tüm katışıksız yadsınamazlığı içerisinde bağlamından soyutlamadan anlatabilen yapıt, bunu ancak, sonu gelmez çamur deryalarında devinen, tinsel bir güz mevsiminin pis yağmurunda, iç organlarına, kemiklerine kadar ıslanmış, üzerini sürekli pusuda bekleyen örümceklerin atalet ağları örmüş, umutsuzluğunun devasız acısını alkol ve yavan halk ezgilerinin hipnotik ritimleri ile bastırmış, körelmiş benliğinin henüz felç olmamış son uzvu olan mesnetsiz yanılsamaları, sanki varlığın yasasının değişmez teamülü emredermişçesine, bağrından acımasızca sökülüp kopartılmış, acınası sözde karakterlerinin zaman ve mekan algısına, türlü biçimsel niteliklerle vakanüvisini izlemeyi cebren dayattığı seyircisini ortak ederek başarabilirdi. Sığırların ve tavukların dahi daha baştan pes edip, terk-i diyar eylediği bir dekorda, Dantenin Cehennemin katmanlarını dolaşırken edindiği bilgelikle şahit olduğu üzere, Anlamın arkeolojisi " nin sunduğu bilgi, üzerini örten ölü toprağın itina ile ayıklanması ile ve tıpkı tablosunda evrenin tözünü yakalayan ressamın fırça darbeleri gibi, tekniğin, ustalığın ama en çok, ayyaş doktor karakterimizin, ölme riskini göze alarak, ardında bırakacağı eserini tamamlayabilmesi için kendisine dayanma gücü verecek olan bir testi içki uğruna çıktığı epik yolculuktaki sabrın, kararlılığın ve ne yazık ki, son kertede kime ne faydası olduğu şüpheli olan beyhude bir adanmışlığın sonucunda edinilir.
The House Is Black filmine yorum yazdı:
Hane Siyah, şüpheye yer bırakmadan, radikal tavırla çekilmiş en insancıl film olduğu gibi, yetenekli bir sanatçının farklı türlerde de başyapıt üretebileceğinin sarsılmaz bir kanıtıdır. Şiir ve Film Tekniklerinin sentezlenmesi açısından, Sanat Tarihinde eşdeğer başka bir örnek yoktur ve görüşüme göre bu özellik, eseri özgünlük kıstası temelinde ulaşılmaz bir zirveye yerleştirir. İran Sinemasında, Peliküle aktarılan özne ya da madunların, kamera gözü ile nesneye indirgenmemesi prensibini kullanıma sokan Ferruhzad, bu çabası ile Dünya Sinemasına yaptığı katkıyı, aynı zamanda Şiir Külliyatına, uyuşmaz ve hatta aykırı görünen bir formda eklediği, biçimsel bir yenilik, umulmadık bir armağan sunarak pekiştirmiştir.
The Dream of a Ridiculous Man filmine yorum yazdı:
Hitchcock'dan Tarkovski'ye dek, aklı başında hiçbir sanatçı, çok derin biçimde arzulamasına karşın Dostoyevski'ye bulaşmak istemedi. Bir keresinde üstat Alfred, Suç ve Ceza'yı uyarlamak istemiş, ancak eserde bütünlüğü sağlayan bileşenlerin sıkı dokunmuş örgüsü nedeniyle, filmin uzun saatler boyunca akmasının gerekliliği ve projenin doğası gereği katlanılması gereken zamansal ve maddi külfet sebebiyle gözü arkada kalarak, bu cesur girişimden caymıştı. Bahsettiğimiz ustalar kadar büyük bir sinema sanatçısı olmamasına karşın Petrov, edebi bir canavar - bir nevi Goliath ( Calut ) - olan Fyodor Mihayloviç'in, görünüşte mütevazı gözüken bir öyküsünü uyarlamak istemiş ve kesinlikle emin olunabilir ki, cahil cesaretinden kaynaklanan gözü kara motivasyondan, üretim süreci içinde binlerce kez pişman olmuştur. Nihayetinde becerdiği iş, hiç şüphesiz ki, çalışmaya başlarken üstesinden gelmeyi umduğu sanatsal kaygı ve arzuların çok ötesine geçmiş ve asıl hikayenin devindiği Metafizik Düzlemin kapıla ... DevamıHitchcock'dan Tarkovski'ye dek, aklı başında hiçbir sanatçı, çok derin biçimde arzulamasına karşın Dostoyevski'ye bulaşmak istemedi. Bir keresinde üstat Alfred, Suç ve Ceza'yı uyarlamak istemiş, ancak eserde bütünlüğü sağlayan bileşenlerin sıkı dokunmuş örgüsü nedeniyle, filmin uzun saatler boyunca akmasının gerekliliği ve projenin doğası gereği katlanılması gereken zamansal ve maddi külfet sebebiyle gözü arkada kalarak, bu cesur girişimden caymıştı. Bahsettiğimiz ustalar kadar büyük bir sinema sanatçısı olmamasına karşın Petrov, edebi bir canavar - bir nevi Goliath ( Calut ) - olan Fyodor Mihayloviç'in, görünüşte mütevazı gözüken bir öyküsünü uyarlamak istemiş ve kesinlikle emin olunabilir ki, cahil cesaretinden kaynaklanan gözü kara motivasyondan, üretim süreci içinde binlerce kez pişman olmuştur. Nihayetinde becerdiği iş, hiç şüphesiz ki, çalışmaya başlarken üstesinden gelmeyi umduğu sanatsal kaygı ve arzuların çok ötesine geçmiş ve asıl hikayenin devindiği Metafizik Düzlemin kapılarını aralayarak izleyicilerine daha önce çok ender tanık oldukları bir Estetik Tatmin ve Doyumu duyumsatmayı başarmıştır.
Ölü Adam filmine yorum yazdı:
Kayıptı Blakein ruhu,
Devinmeye mahkumdu Arafda, ebediyen.
Kimsenin umrunda değildi bu, ama hiç kimse tanıdı onu;
Kararlıydı ki götürmeye, gök ile denizin birleştiği yere,
Bulsun diye yerini, aidini,
Peşine düştüler Öldürmek için.
Ama bir kez zayi ise beden, ruh da yitmişse,
Nasıl olur da ele geçirir yaşayanlar,
Hiç kimseyle yol tepen ölü bir adamı ?
Görmezler, ki bilemezlerse izini, tinini
Artık böyle filmler yok eskiden var mıydı sanki yoo eski filmleri de gördüm ama bunun gibi yoktu öyle ise özgün bir film herhalde peki nerden aklına gelmiş herifin bildiğin eşek sonuçta yav eşek de rol yapmıyor ki nasıl yapsın neyle yönetebilirsin eşeği eşek eşektir bi de kız koyarsın film olur diye duymuştum zamanında godard mı ne demişti ondan seyrettim zaten yoksa ne seyredecem ne işim olur başkası koysa böyle olmaz hayır kesin olmaz adamsan bi eşek bi de kızla film çekersin deseler gaza gelsen gece gündüz düşünsen kıçını yırtsan gene olmaaz olmaz adamlar para harcıyor da hayvanat cinsi rol yapıyor vay be diyorsun ki ben görmedim eşeğe para verip de yatırım yapıp film çekeni masrafını kurtarmaz yediği otu kurtarmaz hayvanın demek para pul değil derdi şan şöhret hiç değil hatta yapılmamışı yapayım da namım yürüsün arş-ı ala'ya yazılsın adım göktaşı falan bulurlarsa başıboş isim bulacaz diye yırtınıyor garipler benim adımı koyarlar da taş ü ... Devamı
Artık böyle filmler yok eskiden var mıydı sanki yoo eski filmleri de gördüm ama bunun gibi yoktu öyle ise özgün bir film herhalde peki nerden aklına gelmiş herifin bildiğin eşek sonuçta yav eşek de rol yapmıyor ki nasıl yapsın neyle yönetebilirsin eşeği eşek eşektir bi de kız koyarsın film olur diye duymuştum zamanında godard mı ne demişti ondan seyrettim zaten yoksa ne seyredecem ne işim olur başkası koysa böyle olmaz hayır kesin olmaz adamsan bi eşek bi de kızla film çekersin deseler gaza gelsen gece gündüz düşünsen kıçını yırtsan gene olmaaz olmaz adamlar para harcıyor da hayvanat cinsi rol yapıyor vay be diyorsun ki ben görmedim eşeğe para verip de yatırım yapıp film çekeni masrafını kurtarmaz yediği otu kurtarmaz hayvanın demek para pul değil derdi şan şöhret hiç değil hatta yapılmamışı yapayım da namım yürüsün arş-ı ala'ya yazılsın adım göktaşı falan bulurlarsa başıboş isim bulacaz diye yırtınıyor garipler benim adımı koyarlar da taş üstüne taş koymuş zamanında ki taşa ismini vermişler der insanlar vay be ne adammış rahmetli büyük adamdı rahmetli derler diye yapmış desem başıma gökten taş yağar yıldırımlar paratoner diye tepeme iner bastığın yeri toprak diye geçersin toprak seni tanımaz düşer kırarsın kafayı gözü o zaman neymiş derdi adamın deli mi kovaladı birine mi kızdı para istedi de vermediler mi ben de o zaman kuşlarla film çekerim diyen bir adam vardı alfred ona mı özendi hayır hiç alakası yok alfred de ondan çekmemişti o filmi esasen öyle dediyse bile o yüzden çekmemişti ciddi adamlar böyle motive olmaz yine ciddi bi kasıntı amca vardı bergman diye o da anlamamış bu filmi zaten ulan ben bi defa seyrettim içime oturdu daş gibi dayı diyor ki bana kamuoyuna diyor tabi ki beni görse tanımaz selam vermez diyor ki yani bana ne eşeğin ızdırabından sen koy sarışın hatunları boy pos İskandinav podyum film diye tiyatro çek sonra sinemanın şaftını kaydıran ustama çemkir kendi çekmedi ya beğenmez muhterem yedirmem efendi sana sen de iyisin hoşsun ama senin filmin senin derdin senin derdin seni ilgilendirir beni ırgalamaz beyaz beyaz dertler tasalar ben onbeş dakka sonra ne olacam bilmiyorum buralarda akdeniz burası sen biraz uyuz kaçarsın ha bu diyarda eşeğin derdi yok eşek eşeklik içinde doğar yaşar ölür varoluşmuş da sıkıntıymış da daralmışmış yok onda mutlu da olmaz o mutsuz da kızı da görmezsin sen efendi kız figüran zaten insan değil bi defa da piyon gibi görme şu insancıkları gönül gözü mü dalak kulağı mı nedir bi işit bi duy duyarlı ol biraz isveçde norveçde niye film çekerler anlamadım anlatsın biri para pul zebil ziyan ben olsam yerim içerim yaban çilekleri iyiydi ama bak bizde yalan yok sjöström tüyo mu verdi sakal mı attı sana başrol verdin diye güzel çekmişsin sonra bozdun sen bak hacı ben böyle film görmedim herhalde bi daha da böylesini çekmez kimse yaşam kendi halinde bir yaşam yuvarlanır gider ne olacaksa olur sonra da biter gider canım hayat zaten zor robert bey sorsaydı önceden millete bakın böyle bir film çekeceğim ama hayatınız nasıl ise öyle olacak film seyrettiğinizi bile anlamayacaksınız ama yalan söylemeyeceğim kimseye bu filmden önceki her film yalandı bundan sonra sonsuza kadar çekilecek her film de yalan şarlatanların soytarıların palavraları olacak deseydi istiyorsanız çekeceğim yoksa çekmem ne dersiniz deseydi abi çekme sana mı düştü hayatın nabzını tutmak sen misin bu alemin delisi kim istedi senden böyle bişey yaa git rahat bırak bizi biz yalanlarımızla illüzyonlarımızla mutluyuz biz sirke gidecez eğlenecez madem baştan soruyorsun çeksen de seyretmeyeceğiz ne halin varsa hayrını gör bizden uzak ol derdi ahali yeminlen bu nedenle kimseye sormadı zaten çekti filmini soktu gösterime hayatını kararttı milletin ne güzel rüya görüyorduk la naaptın sen?
Çay yok mu çay?