12 yıl önce
Dogville filmine yorum yazdı:
Sevmekten korktuğum ya da belki de korkmaktan sevemediğim bir film. Her halükarda acıtır.
Dogville filmine yorum yazdı:
Sevmekten korktuğum ya da belki de korkmaktan sevemediğim bir film. Her halükarda acıtır.
The Hour dizisine yorum yazdı:
2 sezonluk bir dizidir ve hayır, BBC'nin ilan ettiğine göre de, 3.sezonu çekilmeyecek. Ben yarım bir dizi olduğunu bilerek başladım. Romola Garai ve Ben Whishaw'ı görünce "Yarım marım anlamam, izlerim ben bunu." dedim. İzlerken de kendime sövdüm; "Heh başladın da ne oldu? Oyuncular muhteşem, karakterler güzel, senaryo akıcı ortada seni böyle p.ç gibi bıraksınlar da gör bakalım." diye. An itibariyle izledim, bitirdim ve de sevindim ki, adam akıllı bir final yapıp bitirmişler. Yani bunu -2 sezon- toplam 12 bölümden oluşan kısa bir dizi olarak görüp izleyebilirsiniz.
Ayrıntılarından bile bir şeyler öğrenebileceğiniz bir dizidir. "Hiç kimsenin yağmurun bile, böyle küçük elleri yoktur. Bütün güllerden derin, bir sesi var gözlerinin." dizelerini yıllarca Yeni Türkü şarkısı olarak dinleyip aslında şarkının E.E Cummings'in bir şiirinden çeviri olduğunu öğrenmek gibi.
Anna Karenina filmine yorum yazdı:
- Güzel filmlerin hepsi birbirine benzer; kötü filmlerin kötü olma sebepleri ise kendine özgüdür. - (Çakma aforizma) Anna Karenina'nın yeni bir uyarlamasının çekileceğini öğrenince, bir de üstüne Knightley ve Wright isimlerini duyunca "dönem filmi" manyağı olan ben, kendimden geçmiş ve haklı olarak yüksek bir beklenti içine girmiştim.
Fakat o da ne? Film başladıktan kısa bir süre sonra beni "sinema uyarlamasını mı izliyorum yoksa tiyatro mu?" şeklinde dumurlardan dumurlara uğratmış, gerek sinetiyatro tekniğiyle (evet, şimdi uydurdum) gerekse muhteşem set-kostüm tasarımlarıyla, oyuncu performanslarıyla, dans koreografileriyle ruhsal ve fiziksel olarak başımı döndürmüştür. Gözüm çok geçmeden bu yeni dünyaya alıştıktan sonra yönetmenin yenilikçi, farklı olma ve diğer uyarlamalara karışmama çabası güttüğünü anlamam çok da zor olmadı. Üstelik bu tiyatro sahnesinin seyircinin gözüne sokula sokula gösterilmesi senaryoya da katkı sağlamış, onu tamamlamıştı. (Bkz. ikiyüzlü yüksek sosyete - rol ... Devamı- Güzel filmlerin hepsi birbirine benzer; kötü filmlerin kötü olma sebepleri ise kendine özgüdür. - (Çakma aforizma) Anna Karenina'nın yeni bir uyarlamasının çekileceğini öğrenince, bir de üstüne Knightley ve Wright isimlerini duyunca "dönem filmi" manyağı olan ben, kendimden geçmiş ve haklı olarak yüksek bir beklenti içine girmiştim.
Fakat o da ne? Film başladıktan kısa bir süre sonra beni "sinema uyarlamasını mı izliyorum yoksa tiyatro mu?" şeklinde dumurlardan dumurlara uğratmış, gerek sinetiyatro tekniğiyle (evet, şimdi uydurdum) gerekse muhteşem set-kostüm tasarımlarıyla, oyuncu performanslarıyla, dans koreografileriyle ruhsal ve fiziksel olarak başımı döndürmüştür. Gözüm çok geçmeden bu yeni dünyaya alıştıktan sonra yönetmenin yenilikçi, farklı olma ve diğer uyarlamalara karışmama çabası güttüğünü anlamam çok da zor olmadı. Üstelik bu tiyatro sahnesinin seyircinin gözüne sokula sokula gösterilmesi senaryoya da katkı sağlamış, onu tamamlamıştı. (Bkz. ikiyüzlü yüksek sosyete - rol yapma - tiyatro sahnesi) Teknik her ne kadar yenilikçi, estetik, gözlere şenlik olsa da -benim açımdan- büyük bir kusuru da beraberinde getirmiş; filmin içine yeterince girememe, karakterlerle empati sempati kuramama. Teknik, filme inanılmaz bir canlılık ama bir o kadar da yapaylık getirmiş. Öyle ki; olaylara ah, ah, vah, vah diyorsunuz ama ağlayamıyorsunuz, karakterlerin çaresiz olduğunu biliyorsunuz ama bunu hissedemiyorsunuz. Bir tarafım böyle yeni bir teknik denendiği ve farklı bir yapım izlediği için mutlu ama diğer tarafım Knightley - Wright ikilisi keşke klasik yapıdan vazgeçmeyip içimi burksaydı da bu postmodern (!) tekniği başka birileri kullansaydı diyor.
Gel Sevişelim filmine yorum yazdı:
Marilyn Monroe'nun ünlü filmleri "Some Like It Hot" ile "The Misfits" arasına sıkışan ve en az onlar kadar iyi olan gözden kaçmış filmi. Günümüz birçok romantik-komedi filminden daha başarılıydı. Monroe'nun "Bus Stop" filmiyle başlayan oyunculuktaki yükselişi bu filmle de devam etmiş. Keşke bu kadar erken ölmeseydi. Oyunculukta en son geleceği limiti merak ediyor insan.
Dünya Savaşı Z filmine yorum yazdı:
Nefret ettiğim bir şey varsa o da koşan zombilerdir.
Ayı Teddy filmine yorum yazdı:
"Adslkfgjmlglfjhjskadhfgk" diye girizgah yapayım da yanlışlıkla spoiler'ı okumayın canlar.
Havar komşular, havar!!! "Benim olacak fıstık. Binicem üstüne, vurucam kırbacı, vurucam kırbacı!" diyen şişko çocuk karakterini Yeşilçam'dan araklamışlar!!!
Mulholland Çıkmazı filmine yorum yazdı:
Psikolojik-gerilim filmlerini pek bir severim ama bu istisna oldu.
Demek ki; "2:30 saat oradan oraya bağlantısız gibi gözüken olayları göster, son 5 dakikada da bütün filmi açıkla" tarifi ile yapılmış filmler göz-gönül-akıl süzgecimden geçemiyormuş.
David'e bu filmle ilgili söyleyebileceğim tek şey; "Deli kıza cilve yap demişler, kalkmış halının ortasına s.çmış."
İlk ve Son Aşkım filmine yorum yazdı:
Tipik bir Hollywood "göktaşı çarpacaaaakkkk!!!!" filmi Amerikalıların nasıl da inanılmaz bir kahramanlık örneği göstererek, kendilerini ve -elbette tüm dünyayı- kurtardıklarını görsel bir şölenle anlatır ya, hıh işte bu filmin daha ilk dakikasında, o kahramanların görevinde başarısız olduğunu öğrenerek başlıyoruz ve o alışıldık aksiyon efektler yerine de filme komedi-dram hakim. Ayrıca iklimiz de çok enteresan olmuş. Sırf klişeleri yıktığı için bile izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
A Moment to Remember filmine yorum yazdı:
İşin draması bir tarafa, izlediğim filmlerin hiçbirinde bu kadar samimi, doğal bir tanışma sahnesi daha görmemiştim.
Evet, kolalı sahneden bahsediyorum (ve evet, doğallığı kolayı içtikten sonraki tepkiden geliyor). Hayır yani, film izledikten günler sonra bile bünyede CocaCola içerken "Sevdiceğimle her an karşılaşabilirim." duygusu yaratması kendi açımdan pek bir sıkıntılı oldu; hep bir hayalkırıklığı, hep bir yanılsama.
Neyse efenim izleyiniz, izlettiriniz. Aşağıdaki yorumda da paylaşılmış:
Müjde; nur topu gibi bir uyarlamamız oldu.
Yükselen Ay Krallığı filmine yorum yazdı:
Yok, yok olmayacak bu böyle. Denedim olmadı işte. Anlaşamıyoruz biz. En iyisi birbirimizi fazla üzmeden, yormadan ayrılmak. Ama baştan belliydi yürümeyeceği. Hotel Chevalier'de tanıştık, The Life Aquatic with Steve Zissou'da beraber hatrı sayılır zaman geçirdik,The Darjeeling Limited'de birbirimizi anlamadığımızı anladık ve küstük. Ama ben yine de son bir şans vermek istedim bize. Hani olur da belki bir mucize gerçekleşir diye. Olmadı be Anderson! Yine uyuşamadık seninle. Ama laf aramızda; zaten otel odasında tanışılan ve dalgaların gemiyi olduğu kadar midelerimizi de dövdüğü, başımızı döndürdüğü bir ortamda uzunca vakit geçirilen bir ilişkiden de bir cacık olmazdı zaten.