2 ay önce
Succession dizisine yorum yazdı:
Game of Thrones'un beyaz yakalılar için uyarlanmış versiyonu.
Succession dizisine yorum yazdı:
Game of Thrones'un beyaz yakalılar için uyarlanmış versiyonu.
Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim filmine yorum yazdı:
2010 yapımı kısa metraj versiyonu için;
Oppressed Majority:
https://www.youtube.com/watch?v=V4UWxlVvT1A
Bir Düşüşün Anatomisi filmine yorum yazdı:
Adil bir insan olup olmadığınızı ortaya çıkaran filmdir benim için.
Derdi, hayatın gri alanı olan filmleri seviyorum. Hayat çoğunlukla bu alanda geçer çünkü. Bir olayı, durumu ya da insanı tüm yönleriyle kavrayabilmek lükstür çoğu zaman. Hayatın bu durumunu, hukuk gibi sınırları net çizilmiş ve günün sonunda objektif bir karar alınması zorunlu bir zemine çektiğinizde insanın, hayat içerisindeki bu açmazını daha net görebiliyorsunuz.
Derdi, seyirci olan filmleri seviyorum. Anatomisi çıkarılan şey sadece bir düşüş veya evlilik değil, aynı zamanda insanın karar alma mekanizması. Seyirciye bir davanın hakimi olma rolünü verip nasıl karar alabildiğini ve bunu yaparken adil olup olmadığını göstermesi açısından kurduğu senaryo çok başarılı.
Bu filmi izleyip de Sandra’nın suçlu olduğu yönünde hüküm veren insandan korkarım ve adaletine kalmak istemem. Çünkü Sandra’nın beraat kararının nedeni; masum olduğunun düşünülmesi değil, delil yetersizli ... DevamıAdil bir insan olup olmadığınızı ortaya çıkaran filmdir benim için.
Derdi, hayatın gri alanı olan filmleri seviyorum. Hayat çoğunlukla bu alanda geçer çünkü. Bir olayı, durumu ya da insanı tüm yönleriyle kavrayabilmek lükstür çoğu zaman. Hayatın bu durumunu, hukuk gibi sınırları net çizilmiş ve günün sonunda objektif bir karar alınması zorunlu bir zemine çektiğinizde insanın, hayat içerisindeki bu açmazını daha net görebiliyorsunuz.
Derdi, seyirci olan filmleri seviyorum. Anatomisi çıkarılan şey sadece bir düşüş veya evlilik değil, aynı zamanda insanın karar alma mekanizması. Seyirciye bir davanın hakimi olma rolünü verip nasıl karar alabildiğini ve bunu yaparken adil olup olmadığını göstermesi açısından kurduğu senaryo çok başarılı.
Bu filmi izleyip de Sandra’nın suçlu olduğu yönünde hüküm veren insandan korkarım ve adaletine kalmak istemem. Çünkü Sandra’nın beraat kararının nedeni; masum olduğunun düşünülmesi değil, delil yetersizliğidir. Hepimizin diline pelesenk olan ve klişe olduğu kadar doğru da olan “suçu kanıtlanıncaya kadar masumdur” sözüdür. Çünkü suçlu birini salmaktan daha kötü bir şey varsa o da masum birini hapse atmaktır.
Kramer Kramer'e Karşı filmine yorum yazdı:
İlk bakışta bir ayrılık hikayesi olarak görülse de -aslında- filmin anlattığı bir keşif hikayesidir.
Joanna nasıl bir insan olduğunu, yeteneklerini, bu dünyada sadece kendi olarak ne anlam ifade ettiğini bilmez. Ebeveynlik rolü o kadar baskındır ki diğer her şey, bu rolün altında ezilerek yok olmaya mahkumdur. O sadece bir annedir. Joanna'nın kendini keşfetmek için gidişi, ironik olarak işkolik, kariyerini her şeyin önüne koyan -kendini tanımakla ve kendi değerini yaratmakta hiçbir problemi olmayan- Ted'in de "baba" olmayı keşfetmesini sağlayacaktır. Tüm film boyunca Ted'in ebeveynliğini keşfedişini izleriz. Joanna'nın da kendini keşfettiğini, filmin mahkeme sahnelerindeki konuşmalarından anlarız.
Filmi izlerken şunu fark ettim ki benim için daha haklı veya haksız taraf yoktu. Karakterlerin geldikleri nokta, filmin sonunda aynıydı; bireysel kimliklerinin ve ebeveyn rollerinin farkında olan ve çocukları için en iyisini isteyen iki insan. ... Devamıİlk bakışta bir ayrılık hikayesi olarak görülse de -aslında- filmin anlattığı bir keşif hikayesidir.
Joanna nasıl bir insan olduğunu, yeteneklerini, bu dünyada sadece kendi olarak ne anlam ifade ettiğini bilmez. Ebeveynlik rolü o kadar baskındır ki diğer her şey, bu rolün altında ezilerek yok olmaya mahkumdur. O sadece bir annedir. Joanna'nın kendini keşfetmek için gidişi, ironik olarak işkolik, kariyerini her şeyin önüne koyan -kendini tanımakla ve kendi değerini yaratmakta hiçbir problemi olmayan- Ted'in de "baba" olmayı keşfetmesini sağlayacaktır. Tüm film boyunca Ted'in ebeveynliğini keşfedişini izleriz. Joanna'nın da kendini keşfettiğini, filmin mahkeme sahnelerindeki konuşmalarından anlarız.
Filmi izlerken şunu fark ettim ki benim için daha haklı veya haksız taraf yoktu. Karakterlerin geldikleri nokta, filmin sonunda aynıydı; bireysel kimliklerinin ve ebeveyn rollerinin farkında olan ve çocukları için en iyisini isteyen iki insan. Filmin sonunu, "mutlu son" olarak algılama nedenim ise çocuğun velayetinin babasında kalması değildi. Keşiflerini tamamlayan karakterlerimizin, hukuk sisteminin verdiği kararı bir kenara itip, kendi farkındalıklarıyla çocuklarının iyiliği için kendi kararlarına varmış olmalarıydı. Filmin bir de buruk bir tadı var ki o da "Birlikteyken de bu keşifleri yapamazlar mıydı sanki?" sorusuna verilen hayır cevabından geliyor.
Otopsi filmine yorum yazdı:
İlk yarısı body horror olarak başlayan, ikinci yarısını ise paranormal horror olarak tamamlayan film. Filmin ilk yarısı, görselliğin gerçekçiliği ve yaratılan gizem ile birlikte etkileyiciyken, ikinci yarısı korku filmi klişelerinin kullanılmasıyla, bu etkiyi aşağıya çekerek hayal kırıklığı yaratıyor. Ancak üzerine biraz düşününce, filmin önemli açılardan korku türüne yenilik getirdiğini düşünüyorum.
1. Çağlar boyunca psikolojik ve fizyolojik anlamda şiddet gören kadının intikamı (lanet olayına feminist duruş/bakış),
2. Kurban ve ayin ilişkisine getirilen bakış açısı farklılığı,
İkinci maddeyi biraz açmam gerekirse; karakterin sorduğu “Neden biz?” sorusu ve verilen cevap önemli. “Çünkü yoluna biz çıktık, sebebi bu işte. Onun durduğu bir durağız o kadar.” Hayatta da böyle değil midir? Başımıza gelen çoğu şey, orada, o anda olduğumuz için başımıza gelir, o kadar. Çoğu zaman, kurban olmanın özel bir sebebi yoktur. Paranormalliğin içerisind ... Devamıİlk yarısı body horror olarak başlayan, ikinci yarısını ise paranormal horror olarak tamamlayan film. Filmin ilk yarısı, görselliğin gerçekçiliği ve yaratılan gizem ile birlikte etkileyiciyken, ikinci yarısı korku filmi klişelerinin kullanılmasıyla, bu etkiyi aşağıya çekerek hayal kırıklığı yaratıyor. Ancak üzerine biraz düşününce, filmin önemli açılardan korku türüne yenilik getirdiğini düşünüyorum.
1. Çağlar boyunca psikolojik ve fizyolojik anlamda şiddet gören kadının intikamı (lanet olayına feminist duruş/bakış),
2. Kurban ve ayin ilişkisine getirilen bakış açısı farklılığı,
İkinci maddeyi biraz açmam gerekirse; karakterin sorduğu “Neden biz?” sorusu ve verilen cevap önemli. “Çünkü yoluna biz çıktık, sebebi bu işte. Onun durduğu bir durağız o kadar.” Hayatta da böyle değil midir? Başımıza gelen çoğu şey, orada, o anda olduğumuz için başımıza gelir, o kadar. Çoğu zaman, kurban olmanın özel bir sebebi yoktur. Paranormalliğin içerisindeki bu normallik bakış açısını çok şık buldum.
Karakterin bir diğer sorguladığı şey ise; “Neden bizi hemen, şimdi öldürmüyor?” Benim için bu sorunun cevabı, sadece bu filme değil, tüm korku sinemasına olan bakış açımı değiştirdi. “İntikam istiyor, bu da onun ayini.” Ruhun intikam istemesi yeni bir şey değil ama “Öldüreceksen öldür, bu tatava nedir yahu?”nun açıklaması için inanılmaz bir bakış açısı. Korku türünde, bunun açıklamasının daha önce yapılmayışı bir yana, buna bir de yaşayanlarla aynı bakış açısının getirilmesi takdire şayan olmuş. Tüm o “korku filmi klişeleri” dediğimiz şeylerin klişe olmasının da nedeni buymuş. Bütün o öldürmeden önceki psikolojik şiddet içeren korkutmalar; bir görünüp kaybolmalar, duyulan sesler/çığlıklar, kıpraşan floresan lambaları, aynada bir anda beliren suretler vs. Bunların tamamı intikam ayininin bir parçası olarak ele alınmış. Peki… hepimizin bildiği üzere neredeyse her ayinin olmazsa olmazı nedir? Evet, kurbandır. :)
Baba karakteri, tam bir Faust. Ruhunu şeytana satarak anlaşma yapabileceğini sanıyor ama kaybedeceği ve intikamdan başka kazanacağı bir şeyi olmayan bir varlıkla anlaşma yapamazsın. Bu gerçeği ben de ıskalamış olacağım ki oğlanın düştüğü duruma ben de düştüm. Dolayısıyla finalini de başarılı buldum.
The Menu filmine yorum yazdı:
İntikam, soğuk yenen bir yemektir ama bazen, Michelin yıldızlı bir menü olarak da sunulabilir.
Hayatını, sunduğu yemekleri mükemmelleştirmeye adayan bir şefin, günün sonunda kendisine ve işine yabancılaştığını acı bir şekilde fark ettiğinde, kariyerini mutfak tezgahına yatırıp buna neden olan çarkı simgeleyen herkesin yıkımını içeren bir menü oluşturma fikri, takdire şayan.
Film bittiğinde fark ediyorsunuz ki biz de seyirciler olarak “veren” değil, “alan” olarak konumlanmış durumdayız. Yönetmen, seyircilerini de o sandalyelere oturtuyor ve 1 saat 47 dakika boyunca kalkmalarına izin vermiyor. Sahneler önümüze belirli bir estetikte ve tatta / duyguda sunulurken, hak ettiğimizden daha fazlasını elde etsek de arzuladığımızdan daha azını bulduğumuz için asla tatmin olmuyoruz. Bir eleştirmen egosuyla filmdeki anlamlandıramadığımız şeyleri saçma bulduğumuz, filmin mesajı, karakterlerin motivasyonları da dahil, her şeyin bize servis tepsisinde eks ... Devamıİntikam, soğuk yenen bir yemektir ama bazen, Michelin yıldızlı bir menü olarak da sunulabilir.
Hayatını, sunduğu yemekleri mükemmelleştirmeye adayan bir şefin, günün sonunda kendisine ve işine yabancılaştığını acı bir şekilde fark ettiğinde, kariyerini mutfak tezgahına yatırıp buna neden olan çarkı simgeleyen herkesin yıkımını içeren bir menü oluşturma fikri, takdire şayan.
Film bittiğinde fark ediyorsunuz ki biz de seyirciler olarak “veren” değil, “alan” olarak konumlanmış durumdayız. Yönetmen, seyircilerini de o sandalyelere oturtuyor ve 1 saat 47 dakika boyunca kalkmalarına izin vermiyor. Sahneler önümüze belirli bir estetikte ve tatta / duyguda sunulurken, hak ettiğimizden daha fazlasını elde etsek de arzuladığımızdan daha azını bulduğumuz için asla tatmin olmuyoruz. Bir eleştirmen egosuyla filmdeki anlamlandıramadığımız şeyleri saçma bulduğumuz, filmin mesajı, karakterlerin motivasyonları da dahil, her şeyin bize servis tepsisinde eksiksiz ve hazır sunulmasını istediğimiz, her şeyin mükemmel olmasını arzuladığımız tatminsiz bir hedonist sürüsü olduğumuz yüzümüze vuruluyor. Bu filmi izleyen çoğu kişinin, şefin aşağıdaki ricasını yerine getiremediğini görmek üzdü.
“Sizden tek bir ricam var. Ufacık bir rica. Yemeyin. Tadın. Haz alın… Anın içinde olun…”
Prima Facie filmine yorum yazdı:
Başka Sinema ek gösterim koydukça tekrar ve tekrar izlemeye devam edeceğim Suzie Miller oyunu.
Tek bir oyuncuyla bu kadar akışkan, dinamik, seyircinin ilgisini ateş altındaymış gibi her an uyanık tutan bir oyun yazmak herkesin harcı değil. Üstelik, insanların konuşmaktan imtina ettiği travmatik bir konuyu ele alıp, sistemin içinden (ceza avukatı Tessa) ve sistemin dışından (mağdur Tessa) iki farklı bakış açısını çarpıştırıp sistemin çarpıklığını yüzümüze vurması da cabası. Bu kadar zor bir şeyi başarabildiği için benden Suzie Miller’a kocaman bir alkış. Yazarlık kariyeri öncesinde kendisinin avukat olduğu bilgisini de buraya iliştireyim.
Jodie Comer’da nasıl bir akciğer, diyafram ve dalak üçlüsü var hala çözebilmiş değilim ama böyle bir maraton koşarken bir taraftan da bu koşuya duygu katabilmek için sadece yetenekli olmanız yetmez, azim ve çalışkanlığa da sahip olmanız gerekir. İlk sahne deneyimini bu kadar zor bir oyunla ve performansla göstermesi tüm bunlara sahip olduğunu kan ... DevamıBaşka Sinema ek gösterim koydukça tekrar ve tekrar izlemeye devam edeceğim Suzie Miller oyunu.
Tek bir oyuncuyla bu kadar akışkan, dinamik, seyircinin ilgisini ateş altındaymış gibi her an uyanık tutan bir oyun yazmak herkesin harcı değil. Üstelik, insanların konuşmaktan imtina ettiği travmatik bir konuyu ele alıp, sistemin içinden (ceza avukatı Tessa) ve sistemin dışından (mağdur Tessa) iki farklı bakış açısını çarpıştırıp sistemin çarpıklığını yüzümüze vurması da cabası. Bu kadar zor bir şeyi başarabildiği için benden Suzie Miller’a kocaman bir alkış. Yazarlık kariyeri öncesinde kendisinin avukat olduğu bilgisini de buraya iliştireyim.
Jodie Comer’da nasıl bir akciğer, diyafram ve dalak üçlüsü var hala çözebilmiş değilim ama böyle bir maraton koşarken bir taraftan da bu koşuya duygu katabilmek için sadece yetenekli olmanız yetmez, azim ve çalışkanlığa da sahip olmanız gerekir. İlk sahne deneyimini bu kadar zor bir oyunla ve performansla göstermesi tüm bunlara sahip olduğunu kanıtlıyor. Kendisine zaten büyük bir sevgim var ama derin bir saygı da duydum.
WeCrashed dizisine yorum yazdı:
Bu mini diziyi çeşitli nedenlerle izlemek isteyebilirsiniz; girişimcilik dünyasını anlamak, bir girişimcide olması/olmaması gerekenleri görmek veya bir startup’ın başlangıçtan itibaren hangi aşamalardan geçtiğine dair az buçuk fikir sahibi olmak gibi… Ama dizinin birinci bölümünde bir replik var ki az önce saydığım nedenlerin hiçbiri olmasaydı da sırf o repliğe rastlayıp derin bir oha çekebilmek için bile bu diziyi izlerdim.
(Üniversite öğrencilerine hitaben) “… Size küçük bir sır vereceğim. Hayatınızın çoğunu, şu an sahip olduğunuz şeyi tekrar elde etmeye harcayacaksınız.” (Özel sektörde çalışan birisi olarak acı acı gülümsemekle yetindim.)
Bence en etkileyici sırlar gizli kapaklı olanlar değil, göz önündekiler. Bir dizideki karakter söyleyinceye kadar bildiğinizi zannediyorsunuz.
Wednesday dizisine yorum yazdı:
Wednesday, küflü kekim! Ruhun içinden emilip alınmış bakışların, tahnit sevdan, morg soğukluğunu andıran cana yakınlığın, hayatın tüm renklerine ve içindekilere olan tahammülsüzlüğünle beni sancılar içerisinde kıkırtılara sevk ettin. Ne iyi ettin. Dikeni seven gülüne katlanır diyor ve 2.sezonu beklerken günleri öldürüyorum.
Kim Bu Aile filmine yorum yazdı:
Güney Kore sinemasından uyarlanan bir film daha. Orijinali için bkz. Geukhanjikeob / Extreme Job: https://www.sinefil.com/title/yq90ldg