11 yıl önce
Kolya filmine yorum yazdı:
Cennetin Çocukları filmine yorum yazdı:
Ali ve Zehra?nın yürek burkan hikayesi, Zehra?nın bir çift ayakkabısının kaybolmasıyla başlar. O kadar yoksuldurlar ki, Ali kendi ayakkabısını kardeşi Zehra ile paylaşmak zorunda kalır. Ama bu hiç te kolay olmaz...
Bu durumu anne ve babalarından gizlemek zorundadırlar ve her ikisinin de okula gitmesi gerekmektedir. Günlerce Ali?nin ayakkabısını dönüşümlü giyerek okula gitmeye çalışırlar. Zehra için bu hiç kolay olmaz; çok utanır, hep ayakkabılarını gizlemeye çalışır. Dönüşümlü ayakkabıyı değiştirmeleri Ali nin de istemeden okulu aksatmasına sebep olur. Bir gün Ali okulda ödüllü bir yarışma düzenleneceğini öğrenir. Hemen katılmak ister ama amacı birinci değil, üçüncü olmaktır çünkü 3.lük ödülü bir çift ayakkabıdır. Amacı sadece üçüncü olmak olan Ali için büyük yarış başlar?
İki kardeş arasındaki küçük sır, onca çaresizlik içinde hiç kaybetmedikleri umutları, çocukların masumiyeti ve olaylara bakış açıları ve sorunlarını kendi başlarına çö ... DevamıAli ve Zehra?nın yürek burkan hikayesi, Zehra?nın bir çift ayakkabısının kaybolmasıyla başlar. O kadar yoksuldurlar ki, Ali kendi ayakkabısını kardeşi Zehra ile paylaşmak zorunda kalır. Ama bu hiç te kolay olmaz...
Bu durumu anne ve babalarından gizlemek zorundadırlar ve her ikisinin de okula gitmesi gerekmektedir. Günlerce Ali?nin ayakkabısını dönüşümlü giyerek okula gitmeye çalışırlar. Zehra için bu hiç kolay olmaz; çok utanır, hep ayakkabılarını gizlemeye çalışır. Dönüşümlü ayakkabıyı değiştirmeleri Ali nin de istemeden okulu aksatmasına sebep olur. Bir gün Ali okulda ödüllü bir yarışma düzenleneceğini öğrenir. Hemen katılmak ister ama amacı birinci değil, üçüncü olmaktır çünkü 3.lük ödülü bir çift ayakkabıdır. Amacı sadece üçüncü olmak olan Ali için büyük yarış başlar?
İki kardeş arasındaki küçük sır, onca çaresizlik içinde hiç kaybetmedikleri umutları, çocukların masumiyeti ve olaylara bakış açıları ve sorunlarını kendi başlarına çözmeye çalışmaları, mutluluğun ne kadar küçük, gerçeklerinse tokat gibi yüzümüze çarptığı; kelimelere sığmayan ifadelerin, bakışlarla en güzel anlatımıdır Majidi?nin Cennetin Çocukları.
Acı filmine yorum yazdı:
Duk filmlerinin içinde en iyisi diyemeyeceğim ama bolce şiddet içeren bir intikam filmi olmasının yanında; içinde merhamet, şefkat, sevgi, sevgisizlik, konularının da işlendiği, diyaloğu diğer filmlerine nazaran daha çok olan oldukça sert bir film diyebilirim.
Diğer filmlerini izlemeyenlere bu film cok zor gelecektir. Zaten Duk filmleri ve filmlerinin atmosferleri çok zordur, bazen sizi saatlerce günlerce esir alabilir.
Filmin ilk yarısı oldukça kasvetli; karanlık mekanlarda, torna atölyelerinde esas oğlanın haraç toplamaya çalıştığı birtakım insanlara yaptığı işkenceleri izleyerek geçiyor. Sonra evine donuyor yatıyor uyuyor. Her gün bu saçma hayata uyanıyor ve aynı şeyleri yaparak yaşıyor. Bir gün bir kadın çıkıyor ve ben senin annenim diyor ve tabi esas oğlanın vurdumduymazlığı yüzünden annenin bunu oğluna inandırması oldukça zor oluyor. Filmin anne ? oğul arasında geçen sahnelerinde çok konuşulacak şeyler var. Annesine tecavüz sahnesi inanı ... DevamıDuk filmlerinin içinde en iyisi diyemeyeceğim ama bolce şiddet içeren bir intikam filmi olmasının yanında; içinde merhamet, şefkat, sevgi, sevgisizlik, konularının da işlendiği, diyaloğu diğer filmlerine nazaran daha çok olan oldukça sert bir film diyebilirim.
Diğer filmlerini izlemeyenlere bu film cok zor gelecektir. Zaten Duk filmleri ve filmlerinin atmosferleri çok zordur, bazen sizi saatlerce günlerce esir alabilir.
Filmin ilk yarısı oldukça kasvetli; karanlık mekanlarda, torna atölyelerinde esas oğlanın haraç toplamaya çalıştığı birtakım insanlara yaptığı işkenceleri izleyerek geçiyor. Sonra evine donuyor yatıyor uyuyor. Her gün bu saçma hayata uyanıyor ve aynı şeyleri yaparak yaşıyor. Bir gün bir kadın çıkıyor ve ben senin annenim diyor ve tabi esas oğlanın vurdumduymazlığı yüzünden annenin bunu oğluna inandırması oldukça zor oluyor. Filmin anne ? oğul arasında geçen sahnelerinde çok konuşulacak şeyler var. Annesine tecavüz sahnesi inanılmaz gereksizdi, çocuğun kendini tatmin ettiği sahnelerde annesinin onu gözlemlemesi ve yardım eder gibi onun da buna dahil olmasına ben de bir anlam veremedim,saçma geldi bana.. Sonra bir de balık sahnesi vardı.Neyse? Annesi olduğuna inandığımızda ise esas oğlanın daha iyi daha merhametli olduğunu, artık yalnız olmadığı için mutlu olduğunu izliyoruz. Tam bu noktada annesinin planı işlemeye başlıyor. Annenin neden bu kadar ısrarcı olduğunu da öğrenmiş oluyoruz ki burda filmin bizi götürdüğü yerde beynimden vurulmuşa döndüm. Esas oğlanın annesine kavuşmasına sevinemeden kaçırıldığı için kahrolmasına mı üzülelim, annenin oğullarından birinin diğer oğlunu katlettiğinin acısını mı yaşayalım. Ve finaldeki mezar sahnesi bizi bu sorularla başbaşa bırakarak sona eriyor.
Bazı hatalar ve gereksiz diyaloglar haricinde beni memnun eden bir film olduğunu söylemeliyim.
Duk filmlerini sevdiğim için tavsiye edebilirim fakat ilk duk filminiz bu olmasın:)
Hayır filmine yorum yazdı:
No, kulak aşinalığı olduğum fakat filmi izledikten sonra çok yönlü araştırmama sebep olan Şili rejimini anlatıyor.
General Pinochet 1973 yılında Allende hükümetini askeri darbe ile devirerek ülke yönetimini devralmıştır. 1981 yılına kadar ülkeyi dikta rejimi ile yöneten Pinochet?in bir 8 yıl daha ülkeyi yönetebilmesi için bir referandum yapılacaktır. Evet yönetsin diyenler Si, hayır diyenler ise No oyu verecektir. Referanduma 27 gün kalmış ve tv de bu iki taraf için 15?er dk reklam yapmalarına izin verilmiştir. Referandum, kapitalist sistemin en büyük aracı olan reklamcıların gözüyle anlatılacaktı ve asıl acıklı olan da buydu.. Yandaş bir kurumda reklamcı olarak çalışan Gael Garcia Bernal, No tarafının reklam kampanyasına verdiği ilhamla, sosyalistler ve aydınların da desteğiyle zor şartlar altında baskıcı bir ortamda hazırladıkları reklam kampanyası için çalışmaktadır. Fakat her kapitalist düzende olduğu gibi susturulmuş medya, yandaş kesimler ... DevamıNo, kulak aşinalığı olduğum fakat filmi izledikten sonra çok yönlü araştırmama sebep olan Şili rejimini anlatıyor.
General Pinochet 1973 yılında Allende hükümetini askeri darbe ile devirerek ülke yönetimini devralmıştır. 1981 yılına kadar ülkeyi dikta rejimi ile yöneten Pinochet?in bir 8 yıl daha ülkeyi yönetebilmesi için bir referandum yapılacaktır. Evet yönetsin diyenler Si, hayır diyenler ise No oyu verecektir. Referanduma 27 gün kalmış ve tv de bu iki taraf için 15?er dk reklam yapmalarına izin verilmiştir. Referandum, kapitalist sistemin en büyük aracı olan reklamcıların gözüyle anlatılacaktı ve asıl acıklı olan da buydu.. Yandaş bir kurumda reklamcı olarak çalışan Gael Garcia Bernal, No tarafının reklam kampanyasına verdiği ilhamla, sosyalistler ve aydınların da desteğiyle zor şartlar altında baskıcı bir ortamda hazırladıkları reklam kampanyası için çalışmaktadır. Fakat her kapitalist düzende olduğu gibi susturulmuş medya, yandaş kesimler ve kişisel hayata baskılar onun işini zorlaştıracaktır. Si tarafı baskı ve korkuyla anlatmaya çalıştığı kampanyasını, No tarafı insanların huzurlu ve mutlu olduğu bir toplumu yansıtmaya çalışıyor. Film, tarihte de olduğu gibi No tarafının %56 oy alarak zor da olsa başarmalarıyla sonlanır. Reklam çekimindeki bir ayrıntı dikkatimi çekti. Piknik yapan mutlu aileleri çekerlerken piknik sepetinde Fransa?nın meşhur baget ekmeğini çıkarıp, yerine koy ekmeği koymaları gerektiği vurgusu işlenmiş. Güzel bir ayrıntıydı. Dikta rejimi ile yöneten kapitalist düzen ve ona hizmet eden kişi ve kurumlar, ezilen zulum gören tek istediği özgürce yaşamak olan halk.
Yıllar geçmiş olsa da hala hiçbirşeyin değişmemiş olduğunu görmek çok üzücü. Sanki yakın zamandaki tarihe ayna tutulmuş gibiydi.
No, Şili tarihini çok ajite etmeden butun çıplaklığıyla Gael Garcia Bernal'in oyunculuğunun da çok sivrilmediği ama filmin seyrinde önemli bir yeri olduğu bir film olmuş.
Motosiklet Günlüğü filmine yorum yazdı:
23 yaşındaki tıp öğrencisi Ernesto Che Guevara ve 29 yaşındaki biyokimyaci arkadaşı Alberto Granado, Güney Amerika yı keşfetmek için eski bir motorsikletle yola çıkarlar. Motorları bozulur ve otostopla yola devam etmek zorunda kalırlar. İki gencin bu toprakların halklarını ve gerçekliğini daha yakından tanımak için çıktıkları bu yolculuk onların tüm yaşamlarını etkileyecek değerleri belirler.
Che?nin siyasi kimliğini kazanmadan önceki yaşamını anlatan kendi anılarından yola çıkılarak kendi arkadaşlıklarının da anlatıldığı güzel bir yol filmi olmuş.
Arjantin, Şili, Brezilye ve Peru'da geçen filmin atmosferive müzikleri çoketkileyici.
Che?nin filmin sonundaki bu repliğine filmin özeti diyebiliriz:
?Bu bir kahramanlık öyküsü değil. Bir süre paralel ilerleyen hayatların hikayesi. Amaçlarımız ve hayallerimiz ortaktı. Bakış açımız çok mu dardı, önyargılı ve aceleciydi. Vardığımız sonuçlar çok mu katıydı. Belki? Bizim Amerika?mızı dolaşmak beni çok değiştirdi, artık eski ben değilim. En a ... Devamı23 yaşındaki tıp öğrencisi Ernesto Che Guevara ve 29 yaşındaki biyokimyaci arkadaşı Alberto Granado, Güney Amerika yı keşfetmek için eski bir motorsikletle yola çıkarlar. Motorları bozulur ve otostopla yola devam etmek zorunda kalırlar. İki gencin bu toprakların halklarını ve gerçekliğini daha yakından tanımak için çıktıkları bu yolculuk onların tüm yaşamlarını etkileyecek değerleri belirler.
Che?nin siyasi kimliğini kazanmadan önceki yaşamını anlatan kendi anılarından yola çıkılarak kendi arkadaşlıklarının da anlatıldığı güzel bir yol filmi olmuş.
Arjantin, Şili, Brezilye ve Peru'da geçen filmin atmosferive müzikleri çoketkileyici.
Che?nin filmin sonundaki bu repliğine filmin özeti diyebiliriz:
?Bu bir kahramanlık öyküsü değil. Bir süre paralel ilerleyen hayatların hikayesi. Amaçlarımız ve hayallerimiz ortaktı. Bakış açımız çok mu dardı, önyargılı ve aceleciydi. Vardığımız sonuçlar çok mu katıydı. Belki? Bizim Amerika?mızı dolaşmak beni çok değiştirdi, artık eski ben değilim. En azından eskisi gibi değilim??
Ölüm Yolunda filmine yorum yazdı:
Rahibe Helen Prejean?in yaşadığı gerçek bir olaydan yola çıkarak; senarist, yapımcı, oyuncu ve yönetmen olan Tim Robbins ile kaleme aldıkları film; idam cezası almış bir mahkumun (Matthew Poncelete), bir rahibeye (Helen Prejean) yardım için mektup yazması ve rahibenin bu yardımı kabul etmesi üzerine gelişir.
Sister Helen mahkumu anlamaya ve onunla empati kurmaya cabalar, hatta kendisinden beklenenden öteye geçerek Poncelete?in idam cezasını muebbete cevirmek için onu anlayabilecek bir avukat ile birlikte birtakım temaslarda bulunur. Mahkuma duyduğu fazlaca ıyı nıyet ve sevkat ile mahkumun asıl gerçeği arasında sıkışan sister Helen, suç ceza, merhamet, ırkçılık, sevgi ve sevgisizlik gibi birtakım kavramları kendi yaşamıyla birlikte sorgulamaya başlayacaktır.
Birçok kavramla başbaşa kaldığımız, oldukça objektif ve mesaj kaygısından uzak anlatılan bu film, hayata dair yasadığınız pişmanlıkları hatırlatıyor ve sorgulatıyor.
Film eleştirisi olarak ... DevamıRahibe Helen Prejean?in yaşadığı gerçek bir olaydan yola çıkarak; senarist, yapımcı, oyuncu ve yönetmen olan Tim Robbins ile kaleme aldıkları film; idam cezası almış bir mahkumun (Matthew Poncelete), bir rahibeye (Helen Prejean) yardım için mektup yazması ve rahibenin bu yardımı kabul etmesi üzerine gelişir.
Sister Helen mahkumu anlamaya ve onunla empati kurmaya cabalar, hatta kendisinden beklenenden öteye geçerek Poncelete?in idam cezasını muebbete cevirmek için onu anlayabilecek bir avukat ile birlikte birtakım temaslarda bulunur. Mahkuma duyduğu fazlaca ıyı nıyet ve sevkat ile mahkumun asıl gerçeği arasında sıkışan sister Helen, suç ceza, merhamet, ırkçılık, sevgi ve sevgisizlik gibi birtakım kavramları kendi yaşamıyla birlikte sorgulamaya başlayacaktır.
Birçok kavramla başbaşa kaldığımız, oldukça objektif ve mesaj kaygısından uzak anlatılan bu film, hayata dair yasadığınız pişmanlıkları hatırlatıyor ve sorgulatıyor.
Film eleştirisi olarak ayrı parantez açarsak; Helen bir rahibe olarak o kadar şefkatli ve sıradısı ki zaten idam mahkumunun tarafında bulunmasının enteresanlığı filmde bolca belirtilmiş. Rahibenin katile karşı aşırı duygu yoğunluğu içinde olması izleyiciyi nerdeyse mahkumla aşk yasayacaklarını düşünmeye sevk ediyor. Filmin son 15-20 dakikası kuşkusuz filmin en ürpertici ve etkileyici sahneleridir. İdamdan birkaç saat önce aile ile acık görüşme, annesiyle son telefon görüşmesi, Sister Helen?in Poncelete?inişlediği suca dair pişmanlık duyduğunu itiraf ettirdiği sahneler, idam sahnesindeki sedyede idam edilişinin ayrıntılı görüntüleri, sanık aileye pişmanlığını belirttiği sahne, flashbacklerle cinayet anlarını serpiştirerek duygunun tavan olmasını başarmışlardır. Hapishanedeki rahibin, idama mahkumu hazırlayan hemşirenin, mahkumun başından ayrılmayan gardiyanların soğukkanlılığı kanınızı donduracak..
Sean Penn ve Susan Sarandon?un karşılıklı diyalogları ve oyunculuklarının tartışmasız olduğu bu filmde her iki oyuncu Oscara? a aday olmuşlardır. Susan Sarandon Akademi ödülünü almıştır.
Nusrat Fateh Ali Khan ?ın müthiş ezgilerinin katkılarını da unutmayalım.
Filmdeki son vuruş, mahkum Matthew Poncelete?in şu repliğiyle olmuştur.
’Bu dünyadan kalbimde nefret duygusuyla gitmek istemiyorum, yaptığım şey için bağışlanmayı diliyorum. Umarım ölümüm biraz içinizi rahatlatır. Öldürmek yanlış bir şey, kim yaparsa yapsın yanlış. Ben, siz ya da devlet fark etmez.’
Kimseye Söyleme filmine yorum yazdı:
Yıllar once; bu filmi -niye aldığımı bile bilmeden- oturup izlediğimde, klasik bir fransız filmi ve sıkıcı olabileceği düşüncesiyle önyargıyla başlayıp, büyük bir heyecanla soluksuz izleyip bitirdiğimi hatırlıyorum.
6-7 yaşlarında göl kenarındaki oyunları ile başlayanküçük saf aşıklar, yetişkinlik dönemlerinde hala devam eden bu büyük aşkla hayatlarını birleştirmiş tatlı bir çift olarak karşımıza çıkar. Başta herşey normal gibi görünse de yine bir gün göl kenarında yüzerlerken Margot'unaniden kaybolması ve ölüm haberinin gelmesi ile Alex yıkılmıştır. Aradan 8 yıl geçer, Alex?e bir mail gelir. Maildeki videoya tıkladığında bir kalabalık içerisinde ölen eşini görür. Bu mailler sürekli gelmeye başlar, soruşturma tekrar açılır. Margot gizli gizli eşiyle bağlantı kurma çabasındadır . Alex eşinin yaşadığını düşünmeye başlar . Ama Margot?un istediği bir şey vardır. ?Kimseye Söyleme? ?. der. Bunca yıldır niye ortadan kaybolmuştur ? Neden öldüğü söylenm ... DevamıYıllar once; bu filmi -niye aldığımı bile bilmeden- oturup izlediğimde, klasik bir fransız filmi ve sıkıcı olabileceği düşüncesiyle önyargıyla başlayıp, büyük bir heyecanla soluksuz izleyip bitirdiğimi hatırlıyorum.
6-7 yaşlarında göl kenarındaki oyunları ile başlayanküçük saf aşıklar, yetişkinlik dönemlerinde hala devam eden bu büyük aşkla hayatlarını birleştirmiş tatlı bir çift olarak karşımıza çıkar. Başta herşey normal gibi görünse de yine bir gün göl kenarında yüzerlerken Margot'unaniden kaybolması ve ölüm haberinin gelmesi ile Alex yıkılmıştır. Aradan 8 yıl geçer, Alex?e bir mail gelir. Maildeki videoya tıkladığında bir kalabalık içerisinde ölen eşini görür. Bu mailler sürekli gelmeye başlar, soruşturma tekrar açılır. Margot gizli gizli eşiyle bağlantı kurma çabasındadır . Alex eşinin yaşadığını düşünmeye başlar . Ama Margot?un istediği bir şey vardır. ?Kimseye Söyleme? ?. der. Bunca yıldır niye ortadan kaybolmuştur ? Neden öldüğü söylenmiştir ? Bu noktadan sonra film durağanlıktan çıkarak gerilim, süphe, ve aksiyon üçlemesiyle seyirciyi başbaşa bırakır.
Guillaume Canet?in ilk yönetmenlik denemesi olan, Harlan Coben?in,dünya çapında 27 ayrı dile tercüme edilen ve 6 milyondan fazla satan aynı adlı çok satan kitabından uyarlanan ?Kimseye Söyleme? Fransız Oscarları olarak görülen Cesar Ödülleri?nde ?en iyi yönetmen? ve ?en iyi erkek oyuncu? dahil dört dalda ödül kazanmıştır.
Sıradan bir film olarak aldığım ama izlediğimde hem oyunculukları, hem görüntülerin gerçek kadar güzelliği ve müzikleriyle beni etkileyen bir film olmuştu. Final sahnesinde François Cluzetin muhteşem oyunculuk performansına hayran kalmıştım ve bu sahnede çalan müzik beynime kazınmıştı... Fransız filmi diye uzak kalmayın, izlemenizi tavsiye ederim. 8/10
Yeraltı filmine yorum yazdı:
Yine -rahatsız edici- bir karakter sinemasıyla birlikteyiz..
Zeki Demirkubuz?un sineması, Yeraltı ile daha yalın ve diyaloğu en fazla film halini almıştır
Onun sinemasında kamera kullanımı, karakterlere her zaman yakındır ama hiçbir zaman onu deşifre etmez.
O kadar sade ama gerçektir ki o evde Muharrem?le birlikte siz de yaşarsınız.
Hatta izleyici Muharrem?in yalnızlığını o kadar benimser ki bir yerden sonra ona acımaya bile başlar.
Filmin en sarsıcı anı şüphesiz, yuvarlak masada mürekkep yalayan arkadaşlarıyla (!) benlik çatışmasının yaşandığı yemek sahnesidir..
---spoiler---
Muharrem kendini zorla davet ettirdiği bu yemekte, arkadaşlarına karşı beslediği ve yıllarca içinde barındırdığı tüm nefretini ve kinini bir bir kusmaktadır.
Filmin başlarında gördüğümüz aylak, tek düze, evden işe işten eve, tek kelime konuşmadan içine kapanık yaşayan memur Muharrem?den çok; akıllıca kelimelerle kurduğu zekice cümleleri bir bir kınından çıkardığı kılıç gibi arkadaşlarına saplayan, hiçbirş ... DevamıYine -rahatsız edici- bir karakter sinemasıyla birlikteyiz..
Zeki Demirkubuz?un sineması, Yeraltı ile daha yalın ve diyaloğu en fazla film halini almıştır
Onun sinemasında kamera kullanımı, karakterlere her zaman yakındır ama hiçbir zaman onu deşifre etmez.
O kadar sade ama gerçektir ki o evde Muharrem?le birlikte siz de yaşarsınız.
Hatta izleyici Muharrem?in yalnızlığını o kadar benimser ki bir yerden sonra ona acımaya bile başlar.
Filmin en sarsıcı anı şüphesiz, yuvarlak masada mürekkep yalayan arkadaşlarıyla (!) benlik çatışmasının yaşandığı yemek sahnesidir..
---spoiler---
Muharrem kendini zorla davet ettirdiği bu yemekte, arkadaşlarına karşı beslediği ve yıllarca içinde barındırdığı tüm nefretini ve kinini bir bir kusmaktadır.
Filmin başlarında gördüğümüz aylak, tek düze, evden işe işten eve, tek kelime konuşmadan içine kapanık yaşayan memur Muharrem?den çok; akıllıca kelimelerle kurduğu zekice cümleleri bir bir kınından çıkardığı kılıç gibi arkadaşlarına saplayan, hiçbirşey olan Muharrem birden şaha kalkmıştır. Ama dışlanmaktan ve sürekli hor görülmekten yine kendini alıkoyamaz ve başladığı yere geri dönmüştür.
NOT: Filmdeki bir sahneye fena şekilde takıldım...Muharrem'in sürekli elinden düşürmediği patates ne anlama geliyor acaba?
Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda filmine yorum yazdı:
Sinema adına bir şey beklemeyin tabi ki :) :)
Ama sadece gülmek, güzel beyler güzel bayanlar, pahalı mekanlar ve şık kıyafetler görmek istiyorsanız; Gürgen Öz sayesinde çekilir kılınan Gossip Girl kıvamındaki bu film size göre.
Çerezlik kategorisi ile vakit kaybı kategorisi arasında sıkışıp kalmış bir film..
Pi'nin Yaşamı filmine yorum yazdı:
Pi'nin okuduğu okulda, her derste, uzun ve değişik olan ismini eğlenceli bir şekilde acıklaması, pasifikte Richar Parker ile olan önceleri korkulu sonraları da duygusal bağı ve yaşama karsı verdiği zekice mücadele inanılmazdı. Kaplan Richar Parker'ın sırtlanı yuttuğu sahne koltuktan fırlamama neden oldu :)))
Uçan balık sürüsü, denizde birden beliren ve su yüzeyine çıkan dev balina, sualtı çekimlerinin gerçeğe çok yakın oluşu, gece denizin içinin parlamasıyla denizin içinde yaşayan tüm balıkların ve organizmaların tablo gibi görünmesi gibi fotografik kareler çok çok başarılıydı.
Müthiş görsel şölenin hakkını verebilmek için 3D seçeneği ile izlemenizi tavsiye ederim.
benim notum 9/10
Slav ırklarının savaşını, Çeklerin Ruslara bakış açısı -bunu en cok Louka’nın annesıyle olan diyaloglarında goruyoruz- sosyalis rejimin hayatlarını nasıl etkilediğini yonetmen sıyası gon ... Devamı
Slav ırklarının savaşını, Çeklerin Ruslara bakış açısı -bunu en cok Louka’nın annesıyle olan diyaloglarında goruyoruz- sosyalis rejimin hayatlarını nasıl etkilediğini yonetmen sıyası gondermeler yaparak anlatmıs.
Filmin sıcak ve samımı havası izleyeni çok fazla içine cekıyor. Mimikleri, kucucuk yasına ragmen buyuk oyunculuguyla kendısıne hayran oldugum Kolja’nın kuvette babuşkasıyla(babaannesiyle) konusuyormus gıbı yaptıgı ve ağladıgı sahne benı çok aglattı ve fılmın kesınlıkle en dokunaklı sahnesıydı. Louka’nın Kolja’ya yeni bir çift ayakkabı aldığı mutluluğu, Metroda birbirlerini kaybettikleri zaman Kolja’nın yuruyeyen merdivenlerdeki korkulu ve bir o kadar komik anları, Louka’nın Kolja’yı metroda buldugu andaki heyecanı ve sevinci, havaalanında vedalaşırken Kolja’nın annesıne gitmek istemeyişi ve Louka’ya sarılışı en dokunaklı sahnelerdi.
Ve benim oscarım kesinlikle Kolja karakterini oynayan ufaklığagidiyor :)