10 yıl önce
Possession filmine yorum yazdı:
Yaşamak İçin filmine yorum yazdı:
yani oyunculukların kotu olmasını mı, uçağın bulutlar arasında ucarken ve parçalanırkenki sahneleri mi, yoksa yere dustukten sonra ınsanların suratlarındakı anlamsız ıfadeyi mi yazayım bilemedim... gercekten yasanmıs bır olay olması cok acı tabi, ozellıkle dustukten sonra yasadıkları soğukla mucadeleleri,cıg felaketi, yaralıların hayatta kalma cabaları, ac kalmamak ıcın basvurdukları ınsanın kanını donduran caresizlikleri ve yardım bulma cabaları.. farklı bir teknıkle, daha ıyı bir kadro ve yonetmen ile cekılmıs olsaydı belkı cok guzel bır fılm ortaya cıkabılırdı..
Bir Aradayız, Hepsi Bu filmine yorum yazdı:
uzun ve aglak sahnelerden uzak cok samımı bir hikaye
tam da, bir aradayız hepsi bu :)
Düzenbaz filmine yorum yazdı:
Christian Baleana karakter olmasına karsın fılmı sırtlayan Jeniffer, Amy ve Bradley olmuş. Oyunculukları şapka çıkarılır cinsten gerçekten. Müzikler de çok iyi. Ama filmde bunun dısında oyle abartılacak birşey yok .Hatta cok fazla replik ve karmasık diyaloglardan dolayı film bir yerden sonrasıkıyor.Film için herhangi bir beklenti içine girmeyin derim.
Jeniffer ve Amy Oscar dasanslı olabilir ama Christian Baleiçin aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Kim'in Adası filmine yorum yazdı:
sehrin ortasında ıssız bir ada..
yüzmeyi bilmeyen bir adam intihar etmek için kopruden kendini, adanın da içinde bulunduğu nehire atarsa ne olur ?
o ıssız adaya düşer :)
ölmeyi bile becerememiştir :)
intihar girişimlerine adada devam eder :)
ama yine beceremez, tuvaleti gelir :) (bu sahnede çok güldüm)
kahramanımız ölmeye ara vererek ilk hayatta kalma girişimi olarak, pili bitmek üzere olan telefonuyla yardım ister ama bu cabası bosunadır (Bir ürün satmak için Kim'i arayan satıcı bayan satmaya calıstığı urune o kadar odaklanmıs ki adamın yardım cagrısına otomatık mesaj veren call center gibi cevap verererek onu hayal kırıklığına ugratır. burada kapitalist sistemin kölesi olan çalışanların ne kadar iş odaklı olduğunu, insanlıktan uzaklastıkları ve makinalaştıkları harıka bir şekilde anlatılmış) Birçok girişimi başarısızlıkla sonuçlanan Kim adada mecburi hayatına alışmak zorundadır. Acıkan karnını ilk önceleri agaç altındaki mantar ve çeşitl ... Devamısehrin ortasında ıssız bir ada..
yüzmeyi bilmeyen bir adam intihar etmek için kopruden kendini, adanın da içinde bulunduğu nehire atarsa ne olur ?
o ıssız adaya düşer :)
ölmeyi bile becerememiştir :)
intihar girişimlerine adada devam eder :)
ama yine beceremez, tuvaleti gelir :) (bu sahnede çok güldüm)
kahramanımız ölmeye ara vererek ilk hayatta kalma girişimi olarak, pili bitmek üzere olan telefonuyla yardım ister ama bu cabası bosunadır (Bir ürün satmak için Kim'i arayan satıcı bayan satmaya calıstığı urune o kadar odaklanmıs ki adamın yardım cagrısına otomatık mesaj veren call center gibi cevap verererek onu hayal kırıklığına ugratır. burada kapitalist sistemin kölesi olan çalışanların ne kadar iş odaklı olduğunu, insanlıktan uzaklastıkları ve makinalaştıkları harıka bir şekilde anlatılmış) Birçok girişimi başarısızlıkla sonuçlanan Kim adada mecburi hayatına alışmak zorundadır. Acıkan karnını ilk önceleri agaç altındaki mantar ve çeşitli otları yiyerek geçiştiren Kim, balık tutmaya calısır ama her turlu cabaları sonucsuzdur. Adadaki atıkları toplayıp değerlendirmeye karar verdiğinde artık varolan seylerın tadını cıkarmayı ve adayı sevmeye başlar. İlk gün sahildeki kumlara yazdığı HELP yazısı artık HELLO olmuştur. (Bu arada Güney Kore filminde kullanılan dillin İngilizce olması bana da saçma geldi)
bir taraftan da; odasından uzun zamandır cıkmayan ve insanlardan kaçan butun dunyası internet olan ve orada yasayan, tek hobisi geceleri ay fotosu ceken bir genç kız cıkar ortaya. Bir gun yıne foto cekerken kadrajına adadaki Kim takılır.O andan itibaren insansız yaşamayı tercih eden asosyal kızımızın hayatı değişecektir. Onu uzaylı zanneden genc kız, Kim'in sahile yazdığı hello yazısına, internetten sipariş verdiği bir şişe içine yazdığı hello notuyla cevap veririr ve evden ilk defa dısarı cıkarak şişeyi adaya fırlatır. Kendı yanlızlığını paylaşabileceği kendi gibi birini bulduğunu düşünür.
Birgün yerde bulduğu bir parca erişte sosu Kim'in hayatına farkli bir bakış açısı getirecektir. Fakat eriştesi olmayan bir sos, bugune kadar yemediği erişteleri aklına getirir ve ona azap verir. Adadaki otlardan hamur yapmaya calışır ama beceremez. "Motivasyon insanın kafasını çalıştırıyor" cümlesiyle kendisini ve bizleri de gaza getiren Kim'in artık erişteyi yapabilmek için zekice bir fikri vardır. Erişte onun için artık bir umuttur. Bundan sonra izlediğimiz sahneler senaryonun ve Kim'in oyunculuğunun ne kadar ozgun ve basarılı oldugunu gosterır. Kim'in umut ettiği ve onca uğraştan sonra yapmayı başardığı Börülce soslu erişteyi yerken agladığı sahne beni de ağlattı.
kendi yiyeceğini üretebilmek için tohumun temin edlmesinden başlayarak, tohumdan tahıl üretme çabası , onun buyumesı ıcın gerekli ortamları ve kosulları saglaması, daha saglıklı gubre uretmeliyim derken o an ıhtıyacı olan en onemlı seyın tuz oldugunu farketmesi ve kendi teninden tuz temin etmesi, tahılların buyudugunu gormesı ve ilk mahsulunu gordugu andakı sevıncı ve butun bunların sonucunda umut ettim çabaladım ve erişteyi yapmayı başardım sevinci çok başarılıydı ve bize umut, azim, çaba, yokluk, imkan gibi birçok kavramı sorgulatırken, hayat hakkında yeni bakış açıları da kazandırıyordu.
Kim'in içinde bulunduğu çıkmazdan kendini kurtarmak için başka bir hayat kurmak yerine intihar etmeyi düşünmesi gözünü açtığında adada kendini yapayalnız ve kurtarılmayı bekleyen yine çaresiz bir adam olarak intihara teşebbüslerinin sonuç vermemesi ile aslında buradaki hayatın daha önce kurmuş olduğu hayatlardan daha güzel oldugunu görerek hiç birşeye ihtiyac duymadan hatta insanlardan kaçarak adada yalnız ve asıl istediği hayatın bu olduğunu farketmesi. İşte bu Kim'in hayatının dönüm noktasıydı. Her son yeni bir başlangıçtır.
Çokça güldüren ve nerdeyse her sahnesinde düşündüren; imkansızlıkların ve çaresizliklerin insanın hayatındaki amaçları nasıl birden bire değiştirdiğini gördüğümüz, kapitalizmin insanlara dayattığı tüketim toplumu, insanların yalnızlaşması, çaresizlik gibi kavramları cok iyi işleyen, bazı saçma sahneleri olsa da özgün bir senaryosu ve şahane oyunculukları olan insana yeni bakış açıları kazandıran trajikomik ama eğlenceli bir filmdi
Kırmızı Keman filmine yorum yazdı:
1600 lü yıllarda İtalya?da ünlü keman ustası Nicola Busotti meslek hayatında kusursuz keman yapımıyla ün salmıştır. Bir gün çıraklarından birinin yaptığı bir kemana bakar ınceler cok begenır.ama ?bu keman benim adımı taşıyamaz? der ve çırağın yaptığı kemanı parçalayarak ?bana kızgınlığını eserlerine aktar oğlum, benimle kal ve öğren? diyerek yanından ayrılır ki o kadar kusursuz çalışan tutku dolu ve kaçık biridir. Bir gün en kusursuz kemanını yapar. Hamile olan eşine bu kemanı yeni doğacak oğluna hediye edeceğini söyler. Ancak doğum esnasında karısıyla beraber çocuğunu da kaybeder. Doğum yapmadan önce gittiği falcı kadının kehanetleri bu kemanın bundan sonraki hikayeleri olacaktır. O gece bu kemanın son dokunuşlarını karısının kanıyla hazırladığı cila ile yapar ve kusursuz keman artık hazırdır.
Film, içerisinde seçkin konukların olduğu bir müzayede de başlıyor. Burada dünyaca unlu kemanlar görücüye çıkarken sıra kırmızı kemana gelir. O sırada o ... Devamı1600 lü yıllarda İtalya?da ünlü keman ustası Nicola Busotti meslek hayatında kusursuz keman yapımıyla ün salmıştır. Bir gün çıraklarından birinin yaptığı bir kemana bakar ınceler cok begenır.ama ?bu keman benim adımı taşıyamaz? der ve çırağın yaptığı kemanı parçalayarak ?bana kızgınlığını eserlerine aktar oğlum, benimle kal ve öğren? diyerek yanından ayrılır ki o kadar kusursuz çalışan tutku dolu ve kaçık biridir. Bir gün en kusursuz kemanını yapar. Hamile olan eşine bu kemanı yeni doğacak oğluna hediye edeceğini söyler. Ancak doğum esnasında karısıyla beraber çocuğunu da kaybeder. Doğum yapmadan önce gittiği falcı kadının kehanetleri bu kemanın bundan sonraki hikayeleri olacaktır. O gece bu kemanın son dokunuşlarını karısının kanıyla hazırladığı cila ile yapar ve kusursuz keman artık hazırdır.
Film, içerisinde seçkin konukların olduğu bir müzayede de başlıyor. Burada dünyaca unlu kemanlar görücüye çıkarken sıra kırmızı kemana gelir. O sırada orada bulunan bır cok kısı keman ıle hıkayesı veya bir bağı olan kisilerdir. Bu kişilerin ve bu kemanın İtalya?dan başlayıp New York?a uzanan hikayesini flasbacklerle izlemeye başlarız.
Kemanın ilk yapıldığı yerden manastır sahnesine gelene kadarki; kemanın sabit, çalanın değiştiği sahneler çok güzeldi. Manastırda keman virtüözü olarak yetiştirilen ufaklık Kaspar?ın hikayesi sonu kötü bitse de güzeldi. Diğer hikayeler beni çok etkilemedi. Sadece kötülüğün simgesi olarak açılan tarot kartından çıkan ünlü ve zengin Pope?nin yüzünden kemanın zarar görmesine çok üzülmüştüm.
Özgün ve güzel bir senaryo fakat işleyişinde bazı eksiklikler vardı. Müzikleri haliyle cok guzeldi .Tarot kartlarının açıldığı sahnelerdeki gerilimi daha orijinal,sarsıcı ve tutku dolu bir şekilde işleyebilirlerdi diye düşünüyorum. Finali dağılan hikayeyi toparlamıştır ki finaline bayıldım.
Yeniden Sev Beni filmine yorum yazdı:
Ruyalardakı atmosferler gıbıydı, hep karanlık sanki birazdan uyanacakmıssınız gibi..
Film; sevenden kacarsın, kacanı seversin misali.. Alex, Aimee, Simon ve August nin kesişen hayatları ve 1 gün boyunca yaşadıkları paradokslar olarak ta anlatabiliriz.
filmin başında Alex ve arkadaşı arasında gecen diyalog:
"Geçen gün ruyamda Simon’dan başk bir kız arkadaşım oldugunu gordum. Sanki biraz aptalca bir kırılganlığı vardı. Tuhaf bir şekilde içime onu inciteceğim korkusu yerleşti. Ertesi sabah korkunc bır panıkle uyandım onu ıncıtmıs mıydım? Hiçbir zaman bir başkasını incitmekten bu kadar çok korkmamıştım.."
burdaki konuşmayı Alex’in sevdiğini sandığı kadın için yaptıgı hatanın yani güvensizliğinin yüzleşmesi olarak yorumladım. sevseydi şüphe duymazdı, sevseydi arkasına donup bakmazdı, sevseydi Simon’u opmezdi, sevseydi geç kalmazdı, sevseydi kafası karısmazdı, sevseydi beklerdi bekletmezdi...
Etkileyici bir aşk hikayesi. Çok kafa karıstırıcı kurg ... DevamıRuyalardakı atmosferler gıbıydı, hep karanlık sanki birazdan uyanacakmıssınız gibi..
Film; sevenden kacarsın, kacanı seversin misali.. Alex, Aimee, Simon ve August nin kesişen hayatları ve 1 gün boyunca yaşadıkları paradokslar olarak ta anlatabiliriz.
filmin başında Alex ve arkadaşı arasında gecen diyalog:
"Geçen gün ruyamda Simon’dan başk bir kız arkadaşım oldugunu gordum. Sanki biraz aptalca bir kırılganlığı vardı. Tuhaf bir şekilde içime onu inciteceğim korkusu yerleşti. Ertesi sabah korkunc bır panıkle uyandım onu ıncıtmıs mıydım? Hiçbir zaman bir başkasını incitmekten bu kadar çok korkmamıştım.."
burdaki konuşmayı Alex’in sevdiğini sandığı kadın için yaptıgı hatanın yani güvensizliğinin yüzleşmesi olarak yorumladım. sevseydi şüphe duymazdı, sevseydi arkasına donup bakmazdı, sevseydi Simon’u opmezdi, sevseydi geç kalmazdı, sevseydi kafası karısmazdı, sevseydi beklerdi bekletmezdi...
Etkileyici bir aşk hikayesi. Çok kafa karıstırıcı kurgusu, başlarda anlamakta zorlanıyorsunuz, sonradan filmin içine giriyorsunuz, izlemekten cok yaşıyosunuz. Tıpkı tren garı sahnesınde "lutfen arkana donme" dıye ıcımden sayıklamam gibi ya da Alex barı telefonla aradığında Aimee’nin barda oldugunu soylemeyen barmen e bir kafa cakmak isteyişim gibi :)
ama bir anda püfffff bir toz bulutu, hersey başladığı yere geri donerr ve bütün sihir uçup giderr... (aptal Alex)
malum tren garı sahnesi de Orphe ve Eurydice’nin mitolojik hikayesine güzel bir göndermeydi.
sen benim hayalimsen, ben de senin hayalinim...
bir adam güzel bir kadın ve aşk...
en baştan başlayalım, önce bir adam.
hayır hayır yanlız değil, henüz değil..
bu ilk adım; adam, sonra kahkaha geliyor, kadın aşk...
biz böyle başlıyoruz ama başlangıç bu değil..
bir adam bir bar gelir
çok güzel bir kadın görür.
birbirlerini tanıyorlarmı ?
pek öyle görünmüyor ama yine de birbirlerini tanır gibi gorunuyorlar
kim kimi tanıyor ?
bu bir başlangıç mı yoksa son mu?
işte biz de bunu öğreneceğiz
başlangıç ve son...
aşk ve veda...
bunu soylememe gerek yoktu biliyorum ama yine de hatırlayın..
bunların hepsi bir film bir kurgu ama yine de acı veriyor...
... ve sonra Alex der ki: elveda Amiee ...
Bir Yerde filmine yorum yazdı:
Peter Sellers'ın müthiş oyunculuğu, Jerzy Kosinski'nin müthiş ironisiyle birleşince düşündürücü fazlasıyla absürd bir film ortaya cıkmıs.
Chauncey Gardiner :) havalı bir isim...
o bir aristokrat, tanınmıs bir ailenin bir bireyi, eski bir bürokrat, o soylu bir ailenin iyi eğitim almış bir varisi, hayır o gizli bir ajan :)
Yıllardır bahçevalık yaptığı evin bahçesinde yetıştırdıgı bır ot gıbı yasayan, yemek yiyen ve sadece TV izleyen Chance, ev sahibinin ölmesiyle evi terk etmek ve hiç bilmediği ve görmediği gerçek dünya ile yüzleşmek zorunda kalır.
Sokaklarda - elinde kumanda ile - yürürken ufak bir kaza geçirir şans eseri çok zengin bir bayanla tanısır. Change; olduğu gibi davranan, maskesiz dolaşan, nefret hırs gibi duygulardan uzak ve haliyle huzurlu bir insandır. "Kökler zedelenmedikçe birşey olmaz ve bahçede herşey yolunda gider" Başkanın sorduğu bir soruya, sadece bahcesinde yetiştirdiği bitkilerden yola çıkarak verdiği bu cevap başkanı ... DevamıPeter Sellers'ın müthiş oyunculuğu, Jerzy Kosinski'nin müthiş ironisiyle birleşince düşündürücü fazlasıyla absürd bir film ortaya cıkmıs.
Chauncey Gardiner :) havalı bir isim...
o bir aristokrat, tanınmıs bir ailenin bir bireyi, eski bir bürokrat, o soylu bir ailenin iyi eğitim almış bir varisi, hayır o gizli bir ajan :)
Yıllardır bahçevalık yaptığı evin bahçesinde yetıştırdıgı bır ot gıbı yasayan, yemek yiyen ve sadece TV izleyen Chance, ev sahibinin ölmesiyle evi terk etmek ve hiç bilmediği ve görmediği gerçek dünya ile yüzleşmek zorunda kalır.
Sokaklarda - elinde kumanda ile - yürürken ufak bir kaza geçirir şans eseri çok zengin bir bayanla tanısır. Change; olduğu gibi davranan, maskesiz dolaşan, nefret hırs gibi duygulardan uzak ve haliyle huzurlu bir insandır. "Kökler zedelenmedikçe birşey olmaz ve bahçede herşey yolunda gider" Başkanın sorduğu bir soruya, sadece bahcesinde yetiştirdiği bitkilerden yola çıkarak verdiği bu cevap başkanı ve çevresindeki herkesi çok etkilemiştir ve Change'in hayatını değiştirir ki zaten kurduğu cümleler sadece ıkı üç kelimeden ibarettir. Farkında olmadan yaptığı her konusma insanlara bilgece gelir. Toplum içinde birden ilahlaşır. Ayrıca Chance'in bu tavırları kapitalist düzene bir hiciv niteliğindedir. normal bir hayata yabancılasmıs bır ınsanın, gercek hayatı tiiye alması da diyebiliriz.. illüminatiye selam çakan son sahnesi ve ardından gölün üzerindeki - birçok anlam yüklenebilir- yürüyüşü ve son replik hafızalarda kalacaktır.
"Hayat aklın geçirdiği bir evredir"
Erkekler filmine yorum yazdı:
Fikret Kuşkan nasıl boyle bır filme evet demiş ben hala ordayım ??!!
You Don't Know Jack filmine yorum yazdı:
doktor olum, bir katıl mı yoksa olması gerekeni yapan bir doktor mu.
yaptıgı harıka bır sey mı yoksa o bır serı katıl mı?
bir taraftan da Al Pacıno ne kadar da yaslı ne kadar demekten kendımı alamadım ama muthıs oyunculuguyla da benı buyuledi. susan sarandon cok gereksız sevemedim.
tartışmaya fena halde acık bır fılm.
resmen bir meydan okuma...
Dr. Jack Kevorkian yaptığını,acı ceken caresız hastalara verılen tıbbı bır hızmet olarak goruyordu. karşı olanlar vardı fazlasıyla ama bunu yapmasını ısteyenler de..
Filmde evli olan Anna ve Marc çiftinin evliliklerinin zor bir evreye girdiği bir donem anlatılıyor. Anna, Heinrich adında biriyle birlikte oldugunu ve onunla aşk yaşadığını Marc'a söyledikten sonra sürekli olarak evden kaçmaya başlar. Anna'yı takip ederek neler oldugunu anlamaya çalışan Marc, bir sürü karanlık tuhaf gerçek dışı ve karmaşık olaylar içinde kendini bulur. Filmde kullanılan nesneler, renkler, mekanlar, kavramlar; izlerken bana en cok bunların bize neler anlatmak istediğini anlamak ve anlamlandırmakla gectı. Anna nın duru güzelliği ve birden içinden fırlayan canavar ve Anna'nın tam zıttı olan ve Anna'nın ikizi kadar ona benzeyen bembeyaz kıyafetler içinde Bob'un ögretmeni, sürekli dagınık ev, sürekli aynı elbiseleri giyen karakterler, evdeki ve dıs mekandaki bazı yerlerdeki ... Devamı
Filmde evli olan Anna ve Marc çiftinin evliliklerinin zor bir evreye girdiği bir donem anlatılıyor. Anna, Heinrich adında biriyle birlikte oldugunu ve onunla aşk yaşadığını Marc'a söyledikten sonra sürekli olarak evden kaçmaya başlar. Anna'yı takip ederek neler oldugunu anlamaya çalışan Marc, bir sürü karanlık tuhaf gerçek dışı ve karmaşık olaylar içinde kendini bulur. Filmde kullanılan nesneler, renkler, mekanlar, kavramlar; izlerken bana en cok bunların bize neler anlatmak istediğini anlamak ve anlamlandırmakla gectı. Anna nın duru güzelliği ve birden içinden fırlayan canavar ve Anna'nın tam zıttı olan ve Anna'nın ikizi kadar ona benzeyen bembeyaz kıyafetler içinde Bob'un ögretmeni, sürekli dagınık ev, sürekli aynı elbiseleri giyen karakterler, evdeki ve dıs mekandaki bazı yerlerdeki mavi rengin hakimiyeti, bomboş sokaklar ve terk edilmiş binalar... Anna'nın ıssız bir metroda gecırdıgı kriz sahnesi kendisine Cannes film festivali dahil birçok festivalde ödül getirmiş ki bu sahne ile hem Adjani'ni oyunculuğunu hem de filmin kilit sayılabilecek sahnesini yorumlayarak bu karakterin film boyunca ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyoruz aslında. Ele geçirilmiş bir bedende can cekişen ruhu ve çığlıklarıyla dakikalarca içine giren bir varlığıkla savaşan aslında onu içinde istemeyen ama ona mecbur kalan zevk alan ama zevk aldıkca da acı ceken bir karakteri izliyoruz ve bu sahneler bu filmin en iyi, şu ana kadar izlediğim çeklimesi ve oynanması en zor sahnelerden biri oldugunu düşünüyorum. Önceleri kadının bedenini ele geçirmiş şeytanı bir güç oldugunu düşündüm. Daha sonraları sürekli kaçarak geldiği harabe eve gelen davetsiz misafirlerin kanıyla beslenen bir yaratık cıktı ortaya. Bu yaratıgın ne oldugunu anlamaya calısırken Adjani ile seviştikçe, onun tutkusu ve ölen insanların ruhlarıyla vucut bulan ve son sevısmelerınden sonra bir insan bedenine -eşi Marc'ın aynısı olarak - bürünen bir varlık olduğunu gördük. Filmle ilgili önemli olan birkaç nokta da filmin cekildiği mekanların atmosferi, filmin sinematografisi ve oyunculuklar olarak sayabiliriz. Filmi bu kadar kasvetli yapan unsurların sebebi yonetmenın kullandıgı mekanlar, Berlin'in savastan sonraki kasvetli ve boğucu sokakları ve evleri, kamera açıları ve özellikle Isabella Adjani ve tabi ki Sam Naill'in oyunculuklarıyla birleşince ortaya unutulmaz sekansları içinde barındıran bir film ortaya çıkmış.
Tanrıya İnanır mısın? - Bence Tanrı bir hastalık??