8 yıl önce
Marslı filmine yorum yazdı:
Bizim Büyük Çaresizliğimiz filmine yorum yazdı:
Ankara'da yaşayanların hayatına "bizim büyük çaresizliğimiz parkı", bizim büyük çaresizliğimiz açısı" gibi deyişler sokmuş, arkadaş arasında tartışmalara da yol açabilmiş filmdir.
Bir de Sakin'dir.
Serseri Aşıklar filmine yorum yazdı:
1. Bertolucci'nin The Dreamers filminde alıntılanmış olan filmlerden biridir. "New York Herald Tribune"
2. Filmin yönetmeni Jean-Luc Godard, yakın arkadaşıFrançois Truffaut'a -Jules and Jim- afişiyle ilk filminden selam çakar.
3. soundtrack: http://www.youtube.com/watch?v=y8YmTh8TZ38
Aylaklar filmine yorum yazdı:
http://www.openculture.com/2013/07/stanley-kubricks-list-of-top-ten-films.htmlkaynağına göre Kubrick'in en sevdiği filmdir "I vitelloni".
Hayat Güzeldir filmine yorum yazdı:
Bir çocuğun kalbinde korku duymaması, bir adamın hayatından bile önemli olabilir. Ama başka başka adamlar, kalplerindeki korkuyu sadece daha başka adamların hayatlarını alarak dindirmeye çalışırlar.
Ve savaşlar böyle başlar.
Frida filmine yorum yazdı:
Frida 20'lerde keşke benim kullandığım silgiyi kullanıyor olmasaydı
2001: Uzay Macerası filmine yorum yazdı:
Filmin başlangıcı fonda klasik müzik eşliğinde simsiyah bir ekrandır. Eğer filmin akışıyla ilgili kontrol sizdeyse muhtemelen burada ileri sarmak isteyeceksinizdir (!). İlk kısım insanoğlunun şafak vaktidir ve mükemmel şafak vakti doğa manzaraları, sarp kayalıklar, engin ufuklar görsellikleriyle donatılmıştır ilk dakikalar. Ardından mükemmel tavır senkronu ve makyajlarıyla gerçek olabileceklerini düşünebileceğiniz maymunsular görmeye başlarız, bunlara primatlar demek daha doğrudur. Kubrick’in evrim teorisini benimser şekilde bu maymunsuları insanın öncülleri olarak kullandığı aşikardır. insan öncülü maymunsuların yabanilikleri içinde kabile halinde yaşayışlarını ve teritoryalarını savunmalarını, otla beslenmelerini izleriz.
Bir sabah tüm bu yabanıl ilkel dokuya tamı tamına zıt bir mükemmellikte parlak pürüzsüz bir prizmatik "taş", dikey konumda maymunsuların karşısına çıkar. Öncesindeki tüm doğa görselleri, taşın kusursuzluğunu-mükemmelliğini ... DevamıFilmin başlangıcı fonda klasik müzik eşliğinde simsiyah bir ekrandır. Eğer filmin akışıyla ilgili kontrol sizdeyse muhtemelen burada ileri sarmak isteyeceksinizdir (!). İlk kısım insanoğlunun şafak vaktidir ve mükemmel şafak vakti doğa manzaraları, sarp kayalıklar, engin ufuklar görsellikleriyle donatılmıştır ilk dakikalar. Ardından mükemmel tavır senkronu ve makyajlarıyla gerçek olabileceklerini düşünebileceğiniz maymunsular görmeye başlarız, bunlara primatlar demek daha doğrudur. Kubrick’in evrim teorisini benimser şekilde bu maymunsuları insanın öncülleri olarak kullandığı aşikardır. insan öncülü maymunsuların yabanilikleri içinde kabile halinde yaşayışlarını ve teritoryalarını savunmalarını, otla beslenmelerini izleriz.
Bir sabah tüm bu yabanıl ilkel dokuya tamı tamına zıt bir mükemmellikte parlak pürüzsüz bir prizmatik "taş", dikey konumda maymunsuların karşısına çıkar. Öncesindeki tüm doğa görselleri, taşın kusursuzluğunu-mükemmelliğini vurgulamak içindir. doğada rastlayacağımız hiçbir kaya hiçbir taş bu "monolith"e benzememektedir. maymunsuların monolith’i herhangi bir kayadan ayırarak, garipsemesi ve ondan korkması bundandır. doğada bulunur cinsten bir düzensiz şekilli meteor oraya düşse maymunsular monolith’e verdikleri tepkiyi vermeyecekti. Taş (monolith) mükemmelliğiyle Tanrı dışı bir takım varlıklar tarafından gönderilmiş metayı değil, Tanrı’nın kendisini simgeliyor bana göre. bu yabancı cisimden korkan maymunsular, güçlü merak duygularına korkuya rağmen engel olamayıp ona dokunabilmeye başlıyorlar. Burada maymunsu ilk defa mükemmelliği gördü, bir anlamda tanrının bir yüzünü görmüş oldu ve onunla tanışınca ona imrendi. Kendi yabaniliği içinde, o "mükemmel" e yaklaşma arzusu, güçlü olma ve gücü kullanma dürtüsüne dönüştü. Monolith sahnesinden hemen sonra kemiklerle oynayan maymunun içlerinden birini silah (alet) olarak kullanabilmesi bu dürtüyle gerçekleşmiş oldu. O aleti teritorya savaşında karşı kabileye karşı kullandı ve kazandı. Alet kullanabilen maymunsu, kullanamayan kabileyi yenip su kaynağı olan bölgeyi kazanınca hayatta kalma ve türünü sürdürme şansı ona ait oldu. Gücü keşfeden maymunsuların artık ot yerine devasa cüsseli memelileri öldürüp etlerini yediğini görüyoruz. Bu, evrimsel açıdan da güçlenmenin sembolüydü. Kemiği yani ona gücü tattıran aletini havaya fırlatış sahnesinden uzay aracına geçiş, ilk aleti kullanan insan öncüsünün kademe kademe ilerleyen ateş, yazı, tarım, barut, dişli çark vs. serüveninin son halkası olan uzay çağına birkaç saniyede geçmek demekti ve dahiceydi. o kemik havada dönerken 6 milyon yıl katetti. o sırada uzay aracı dışında süzülen çark ise makineleşmenin başlangıç imi olarak gösterebileceğimiz basit dişli çarkın teknolojide bir mihenk taşı olup bu uzay serüvenine varan ileri teknolojiye onun sayesinde gelindiğini hatırlattı bize. ilerleyen bölümlerde basit olanın önemine yapılan başka vurgular da göreceğiz.
insanoğlu mükemmele (tanrıya) olan imrenişiyle geçen 6 milyon yıl içinde bir basit aletten uzayda yolculuğun sıradanlaştığı en ileri teknoloji seviyesine gelmiştir. fakat uzayda hayat insanı yüceltir cinsten değildir çünkü uzaydaki hayat insanın doğasına uyumsuzdur ve insan buna uymaya çalıştıkça aslında küçük düşer. yürüme, yemek yeme, tuvalet alışkanlığı gibi en temel davranışlarını bile yeniden düzenlemeli ve öğrenmelidir. Bunların yanında, sevgi de artık dünyada kalmıştır. Profesörün kızıyla konuşmasında ve astronotun ailesinin doğum günü kutlaması videosunu izleyişinde bunu görüyoruz. Mükemmelliğe erişme çabası, insanoğlunu uzaya kadar götürebilmiştir ama insan artık orada gücünün eriştiği son yerde yalnız ve acizdir.
İnsanoğlu monolith ile bu kez Ay’da karşılaşır. Maymunsuların milyonlarca yıl önce onu gördüğünde verdiği şaşırma, garipseme ve korkma tepkileri vermez. Çünkü dünyası mekanikleşmiş doğadan kopmuştur. kusursuz parlak ve pürüzsüz cisimlerle doludur etrafı. korkmadan dokunabiliyor ona. insan tanrının mükemmelliğine karşı artık kayıtsızdır. taş karşısında heyecanlanmaz, onu tuhaf bulmazlar. 6 milyon yıldır o mükemmele karşı ivmeyle yaklaşan insan, kibir sahibi olmuştur çoktan. astronotların monolith önünde fotoğraf çekinmesinden bunu görebiliyoruz.
18 ay sonrası Jüpiter yolcuğundayız. HAL, son teknoloji, hatasız çalıştığına inanılan, düşünebilen, muhakeme yeteneği olan, sorgulayan ve yargılara varabilen, kendi zekası olan bir bilgisayardır. Uzay gemisi HAL tarafından kontrol edilir, HAL her yeri görebilecek ve duyabilecek teknolojiye sahiptir. İnsan, tanrıya özenmesinin sonucunda, tanrıcılık oynarken kendine hükmeden bir tanrı yaratır eliyle, HAL. Yalnız burada bir sorun vardır, mükemmel olmayan insan becerisiyle geliştirilen bilgisayar elbette ki hata verir. Bunu fark eden insan, HAL’ı etkisiz hale getirmeye çalışır fakat HAL’ın zihin gücü insanı bile geçer. insan, kendi eliyle ürettiği bilgisayara malup olur. (hem satranç sahnesinde hem de HAL’ın dudak okuyarak astronotların planını bozmasında görüyoruz.) Teknoloji ile insan arasında savaş burada başlar. Tanrı rolünü insan bilgisayara kaptırmıştır. HAL Jüpiter görevini tamamlamaya programlanmıştır ve bunun için astronotları yok etmeye karar verir. Kendi hakimiyeti ve kontrolünde olan astronotları öldürür. son astronot gözünü karartır ve bu dev teknolojiyi en basit aletle, tornavidayla yener. basit olanın karmaşık olana karşı üstünlüğü burada yine vurgulanır.
Teknolojiye karşı savaşını kazanan insan mükemmellik tutkusunun, tanrıya imrenişin sonucunu görür. gelişimini borçlu olduğu bu hırs, kendi varlığının en büyük tehditi olmuştur. Uzayda süzülen monolith’i görürüz. İnsan burada artık kendi egosuna karşı mahçup, uzayda hiçbir şeyin kontrolü altında değil ve çaresiz, eve dönme özlemi yaşıyor. Monolith bir karadelik olup astronotu zamansızlığın ve mekansızlığın içinden geçirerek, o sembolik "ev"e götürüyor. burada astronotun yaşlı olması, zaman kavramının yitmesi esnemesi olarak düşünülebilir. çok reel bakmak istenirse de, Jüpiter’in yörüngesinde bir tam tur tamamlamak dünya yörüngesinde tamamlamaktan çok çok daha uzun sürer. 1 Jüpiter yılı ile 1 dünya yılı karşılaştırılırsa, Jüpiterde geçen bir saat bile dünyada onlarca yıla denk gelebilir. benim varsayımıma göre astronot uzaydan dünyadaki bir "ev" e dönüş yaptıysa, Jüpiterde (uzayda) geçirdiği vakte karşılık dünyada yaşlanmış olması beklenirdir. Kendini yemek yerken görür masada, uzaydaki acizliğini hatırlar doğasının gereği gibi yenilecek yemeği bile özlemiştir, mükemmelleşmeye çalışırken kendinden uzaklaşmıştır. Çok yaşlı olmasına rağmen hareketlerinin pek yavaş olmaması da başka bir zaman katmanında aslında yaşlanmadan yaşlandığını göstermek ister gibidir.
bardağın kırılışı semboliktir. kırılan bardak parçalara ayrılır artık birleşemez ama doğada kaybolmaz da. insan bedenini temsil eder. beden çürür, parçalara moleküllere ayrılır, başka canlılarda ya da cansızlarda var olmaya devam eder. şimdiye kadar makro düzeyde baktığımız evrende insan tanrıya ona benzemeye çalışarak varmaya çalışıyordu ve bunu başaramadı . camın kırılmasıyla algı mikro evrene geçer. bedenin ayrışıp moleküler düzeyde var olmaya devam etmesiyse hiçlik düzeyinde ancak mükemmele varılacağını gösterir insana. zaman kavramı yitmiş olan bu odada, iyice yaşlanmış olan astronotu görürüz yatakta. bu aynı zamanda yemek yiyen yaşlının da gördüğüdür. mükemmele varışın yolunu keşfetmesi, onun ölüme en yakın halini getirir odaya. Ve monolith’i son kez görüşümüzdür. yaşlı astronot, Ay’daki meraksız meslektaşlarına zıt olarak, merakla ve ilgiyle monolith’e dokunmak ister, ona doğru doğrulur. bu artık bilinmeyene merak değil, bilinmeyenin bilinmezliğine teslim oluştur. Uzaydaki çaresiz astronotun eve dömek istemesine benzer ama daha derin şekilde, başlangıca, en başa dönmek ister. Bu ana rahmine dönüş isteğidir. Bedenin ömrü son bulmuş, moleküler düzeye parçalanmıştır. mikro evrendeki moleküler varlığın devamına eş olarak makro evrende de bilincin zaman mekan ötesinde varlığını sembolize etmek üzere saf bilinci temsil eden embriyoyu bir yıldızmış gezegenmiş gibi görüyoruz. aynı zamanda ana rahmine dönüşün, sonsuzluğun, mükemmelliğin karşılığıdır.
İnsanın milyonlarca yıllık tanrıya varma çabasının uygarlığın gelişmesindeki temel itici güç olduğunu ve vardığı en son noktada insanların tanrıya (mükemmele) nasıl varacaklarını anlattığını düşündüğümden bu filmi tanrıyı sorgulayan ya da inkar eden bir eser olarak göremiyorum. Ne evrimi savunup tanrıyı inkar ediyor ne de insan öncülü manymunsuları yok sayıyor. tanrı eliyle idare edilip geliştirilen bir kontrollü evrimi anlatmak istemiş diye düşünüyorum. (yoruma çok açık bir kısım) Ama düşünme zincirimi farklı bir noktadan başlatsam belki o noktaya da varabilirdim. Bu filmin değeri de buradadır belki de herkese kendi anlama yolunu yaratmada özgürlük tanımıştır. Yukarıda yaptığım tüm yorumlar kendi görüşüm ve hissiyatımdır.
Filmin sahnelerinin yavaşlığı, uzun uzun detayların verilmesi ve baştaki o birkaç dakikalık karanlık ekran aslında sabırsızlığımızla yüzleşmemiz için Kubrick tarafından hassasiyetle düşünülüp planlanmıştır diye düşünüyorum. Çünkü biz o maymunsulardan 6 milyon yıl sonraki, teknolojisiyle tanrıcılık oynayan, her şeyi kontrol etmek isteyen, sabırsız, kibirli insanoğluyuz.
Büyük Diktatör filmine yorum yazdı:
ben bir lise öğretmeni olsaydım öğrencilerimi bu filmi izlemeden mezun etmezdim. İster bu filmden gerçekten bir "fikir" kapsın, ister Dünya Savaşı gibi dev bir dram nasıl mizahla anlatılır bunu görsün, isterse sadece komik adamın haline tavrına gülsün, ister savaşı gücü ve insanlığı sorgulasın, isterse bir sinema dahisini tanımasına vesile olsun, isterse 60-70 yıl öncesinin sinamasına bir örnek olarak alıp hem eş zamanlılarıyla hem bugünün bazı paçavralarıyla karşılaştırma şansı bulsun.. neresinden tutarsak tutalım genç bir insan için bu kadar çeşitli kazanım sağlayabilecek başka bir film benim aklıma gelmiyor.
Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda filmine yorum yazdı:
evlenme teklifinin ardından öpüşülmeyen görüp görebileceğimiz tek film olması (thanks to Arda Turan) dışında yazmaya değer bir özelliği olmayan filmdir.
İntihar Dükkânı filmine yorum yazdı:
Filmi festival kapsamında (If Ankara, uluslarası bağımsız filmler festivali) izledim, büyük bir sinema salonunda ilk defa en ön sırada bile boş yer olmaksızın doldurulmuş bir salon gördüm. Diğer filmlerde salonların durumu nasıldı bilmiyorum ama; bu dopdolu olma hali, filmin festival filmleri arasından sıyrılıp en çok ilgi çekenlerden biri olduğunu rahatlıkla gösterdi,
Hem 3 boyutlu animasyon olması hem de melankolik konusuyla gerçekten hoş bir animasyon olacağı izlenimi vermesine ve salonu tıklım tıkış doldurmasına rağmen 6larda puan görmesinin sebebi belki animasyonu cazibeli kılacak böyle tatlı bir konuyu bulmuşken daha iyi işlenmesini beklememizdendir ve müzikal tadı bazılarını sıkmış olabilir. Bunun dışında, filmimiz fransızca olmasaydı, filmin başında sonunda Pixar vs. amblemlerini görseydik 7den aşağı puan vermeye gönlümüz el vermezdi diye düşünüyorum. bağımsız film olmanın ceremesi de burada mıdır ?
filmdeki ensest temalar ilgi çekmiş ... DevamıFilmi festival kapsamında (If Ankara, uluslarası bağımsız filmler festivali) izledim, büyük bir sinema salonunda ilk defa en ön sırada bile boş yer olmaksızın doldurulmuş bir salon gördüm. Diğer filmlerde salonların durumu nasıldı bilmiyorum ama; bu dopdolu olma hali, filmin festival filmleri arasından sıyrılıp en çok ilgi çekenlerden biri olduğunu rahatlıkla gösterdi,
Hem 3 boyutlu animasyon olması hem de melankolik konusuyla gerçekten hoş bir animasyon olacağı izlenimi vermesine ve salonu tıklım tıkış doldurmasına rağmen 6larda puan görmesinin sebebi belki animasyonu cazibeli kılacak böyle tatlı bir konuyu bulmuşken daha iyi işlenmesini beklememizdendir ve müzikal tadı bazılarını sıkmış olabilir. Bunun dışında, filmimiz fransızca olmasaydı, filmin başında sonunda Pixar vs. amblemlerini görseydik 7den aşağı puan vermeye gönlümüz el vermezdi diye düşünüyorum. bağımsız film olmanın ceremesi de burada mıdır ?
filmdeki ensest temalar ilgi çekmiş ve gereksiz bulunmuştur. şaşırtmayan şekilde intihar kötüdür mesajının nakli ve intihar edenlerin pişmanlık şarkısı sonunda hayat bayram olmuş film tadını damağa bırakıp nihayet bulmuştur
yüzeysel (psikoloji ve insan faktörü sıfır, Mars’ta yalnız bir insan ve insana dair sıfır detay.)
Viva la USA(insan canı çok değerli, 1 kişi için dünya seferber, Amerika harika bir yer ve hep kazanır, hı hı.. ok.)
Science kısmı etkileyici değil, gerçekten. Bilim kurguda bir ikna edicilik gereklidir, ikna olmak isteyerek izler onu bulur ve koparsın, o dünyaya dalarsın. burada o yok.
Overrated.