2 yıl önce
The Matrix Resurrections filmine yorum yazdı:
https://youtu.be/FN0zHR27Q5E
Pera Palas'ta Gece Yarısı dizisine yorum yazdı:
Tarihi bilim kurgu... Alternatif tarih hep ilgi çeker. Bunu fantastik öğelerle sunmak farklı bir deneyim vadediyor. The man in the high castle gibi yapımlar da janranın kendi tutkun kitlesini besliyor. Pera Palas'ta gece yarısı'nın tarih dozu biraz yetersizdi sanki. Sekiz bölüme yeterince malzeme sığdıramamışlar gibi... Yine de izlemeden önce tereddütlü idiysem de zamanıma değdi diyebilirim. Yorumlar biraz acımasız. İzlemenizi öneriyorum.
Son Umut filmine yorum yazdı:
russell crowe'un, afyon'u işgal eden yunan çetelerini kriket sopasıyla dövdüğü bir film. ancak karizmatik hollywood çocuğunun, başka bir ülkeye gidip indiana jones'a bağladığı konsepte sahip filmlerden değil kesinlikle. derinliği olan ve sondaki açıklamaların gerçekten hakkını veren samimilikte bir iş olmuş. sanırım senaryonun en büyük artısı, hikayeyi iki perspektiften yansıtması ve bunu yaparken azami ölçüde objektif olup hiçbir kötü niyetli altgönderimsel amaç gütmemesi. bu, filmi, avustralya sinema camiasında kendisi ile çokça karşılaştırılan 1981 yapımı gallipoli filminden ayıran temel nitelik. ayrıca melodramatik olmaktan uzak, muhlis karakterler, bunun mümkün olmasına büyük katkı sağlamış. bu noktada oyuncu seçimlerinin çok isabetli olduğunu belirtmeliyim. bunun yanı sıra çokça eleştirilen, dublajla ilgili birkaç rahatsız edici ayrıntı dışında, farklı diller kullanılması ve iki kültürün de tanındığını belli eden fikirlerle yoğrulmuş senar ... Devamırussell crowe'un, afyon'u işgal eden yunan çetelerini kriket sopasıyla dövdüğü bir film. ancak karizmatik hollywood çocuğunun, başka bir ülkeye gidip indiana jones'a bağladığı konsepte sahip filmlerden değil kesinlikle. derinliği olan ve sondaki açıklamaların gerçekten hakkını veren samimilikte bir iş olmuş. sanırım senaryonun en büyük artısı, hikayeyi iki perspektiften yansıtması ve bunu yaparken azami ölçüde objektif olup hiçbir kötü niyetli altgönderimsel amaç gütmemesi. bu, filmi, avustralya sinema camiasında kendisi ile çokça karşılaştırılan 1981 yapımı gallipoli filminden ayıran temel nitelik. ayrıca melodramatik olmaktan uzak, muhlis karakterler, bunun mümkün olmasına büyük katkı sağlamış. bu noktada oyuncu seçimlerinin çok isabetli olduğunu belirtmeliyim. bunun yanı sıra çokça eleştirilen, dublajla ilgili birkaç rahatsız edici ayrıntı dışında, farklı diller kullanılması ve iki kültürün de tanındığını belli eden fikirlerle yoğrulmuş senaryo unsurları filmi başarılı kılıyor. connor'un karısının öldüğü an ve oğlunu bulduğu an gibi duygu yoğunluğunun en yüksek olması gereken sekanslar biraz yavan olmuş. tüm hissi altyapının güzel hazırlanmış olmasına rağmen, püf noktalarda duygu akışını pek tesirli bulmadım. bunu, yönetmen olarak ilk defa görücüye çıkan crowe'un, önemli ayrıntıları gözünden kaçırması olarak yorumladım ben. tüm dokunaklı olay örgüsü bir tarafa, beni en çok heyecanlandıran ve tüylerimi diken diken eden yegane sahneler, mustafa kemal'in adının geçtiği birkaç an idi. mamafih, bir başyapıt olmasa da, özveri ve tutkuyla yapılmış bir film olduğu çok belli. diviner, kahin demek. kocaman arazide suyun yerini bulan, gelibolu'da ve afyon'da oğullarını bulan connor'un bu meziyetleri zaten filmin merkez öğeleri. o yüzden bu noktada gerçekçilikle ilgili bir hoşnutsuzluk dile getirmek çok anlamlı değil. ancak yukarıda belirttiğim gibi, daha ayrıntılı kurgulanması gereken sekanslardan olmalıydı bunlar da. return of the king'in görüntü efektlerinde imzasını taşıyan rising sun pictures, yine şaşalı bir iş çıkarmış. süresi az ama görsel dozu fazla olan savaş sahnelerini başarılı buldum.
Bir Gün filmine yorum yazdı:
anne hathaway'in aksanını arada yadırgasam da çok samimi bir iş çıkardığını belirtmeliyim. dexter için karakter seçimi de çok isabetli olmuş. kitabı okuduktan sonra uyarlamasını izlemek genel olarak bir filmi izleyip sonra fragmanını izlemek etkisi yaratır bende. bu noktada yönetmene 'romanı bir kere okuyup aklında kalanla mı çektin filmi adam?' diye sorasım gelse de, scherfig'in -fazla eksilti de olsa- iyi bir uyarlamayı kotardığını ve nicholls'un yarattığı samimiliği izleyiciye yansıtabildiğini söylemek gerekir. ha bir de david nicholls jeux d'enfants'dan etkilenmiş bence. doğru söyle david kızmayacam.
L.A. Without a Map filmine yorum yazdı:
romantik komedi olmaktan daha ziyade büsbütün romantik ve komik. mübalağalı bir iş çıkaran finli yönetmen Mika Kaurismaeki'nin special screening'de arzı endam eylediğini belirtelim. basmakalıp olmaktan uzak, çok zevkli bir aşk hikayesi. Vincent Gallo düşkünleri kaçırmasın, öyle ki filmi underrated kılan en önemli unsurlardan kendileri. müzikler de çok lezzetli.
Koruyucu filmine yorum yazdı:
Ev arkadaşımla aramızda geçen diyalog:
- Aga ne izliyon ?
+ Fil filmi
- Nası lan ?
+ İşte herifin filini çalıyolar..
- Eee
+ O da intikam almaya gidiyo.
- Hea tamam devam et sen.
Omg Bak'tan aldığım tadı büyük ölçüde yakaladım. Zaten fazla bi' şey vadetmiyor film, kemikler kırılsın, kanlar dökülsün, muay thai, muay thai, aksiyon.
Her şey iyi hoş da sondaki mesaj olmasaymış olurmuş.
Aslında Taylandlılar barışı çok sever, ama bizimle uğraşırsanız kıçınıza tekmeyi yersiniz
Filimizi çalmayın diyor yani.
Bir filsever olarak 63/100'le uğurluyorum.
Çanakkale 1915 filmine yorum yazdı:
Yarı belgesel formunda bir yapım olduğu için diyalogların ve olay örgüsünün etraflıca olmamasını ve özensiz olmasını eleştirmek doğru olur mu bilmiyorum. Bazı sahnelerde görsel efektler çok dandik. Fetih 1453'teki gibi. Seyit onbaşı hikayesi yanlış aktarılmış. Sayın yönetmen 57. alayın hepsi nasıl şehit oldu? Savaş sahneleri doyurucu olmaktan uzak. İkinci Anafartalar savaşı iyi bir final bekleyen izleyiciyi hayal kırıklığına uğratma misyonunu omuzlamış. Bir de müttefik kuvvetlerden de birkaç karakter olsaydı filmde hani fena olmaz mıydı ? Bottan inip bozkır aksanıyla "clear" diyen elemandan bahsetmiyorum, senaryoda aktif bi hikayeden söz ediyorum. Yahu en azından Hamilton'un bir yüzünü görseydik. Ya da bir Fransa lafı geçseydi mesela, veya bir tek fransızca kelime duysaydık. Koskoca çanakkale savaşını anlat, tek bir "Frans" bile geçmesin. Müslüman, Senegalli , Hint sömürge askerleri falan nerde? Film genelinde duygu aktarımı adilane başarılı, ancak yukarıdaki unsurlar ve başkaları male ... DevamıYarı belgesel formunda bir yapım olduğu için diyalogların ve olay örgüsünün etraflıca olmamasını ve özensiz olmasını eleştirmek doğru olur mu bilmiyorum. Bazı sahnelerde görsel efektler çok dandik. Fetih 1453'teki gibi. Seyit onbaşı hikayesi yanlış aktarılmış. Sayın yönetmen 57. alayın hepsi nasıl şehit oldu? Savaş sahneleri doyurucu olmaktan uzak. İkinci Anafartalar savaşı iyi bir final bekleyen izleyiciyi hayal kırıklığına uğratma misyonunu omuzlamış. Bir de müttefik kuvvetlerden de birkaç karakter olsaydı filmde hani fena olmaz mıydı ? Bottan inip bozkır aksanıyla "clear" diyen elemandan bahsetmiyorum, senaryoda aktif bi hikayeden söz ediyorum. Yahu en azından Hamilton'un bir yüzünü görseydik. Ya da bir Fransa lafı geçseydi mesela, veya bir tek fransızca kelime duysaydık. Koskoca çanakkale savaşını anlat, tek bir "Frans" bile geçmesin. Müslüman, Senegalli , Hint sömürge askerleri falan nerde? Film genelinde duygu aktarımı adilane başarılı, ancak yukarıdaki unsurlar ve başkaları malesef bunu büyük oranda baltalamış. Zannımca 94 yapımı binlerce figüranla çekilmiş "Kurtuluş" üçlemesi malesef hala temasında en iyisi. 67/100 ile uğurluyoruz, o da filmin adına hürmeten.
Vahşetin Çağrısı filmine yorum yazdı:
önemli bir başyapıt olan eserin nispi başarılı uyarlaması. bir diğer önemli jack london kitabının sinema uyarlaması için bkz.