3 ay önce
Galaksi Savaşçıları filmine yorum yazdı:
Ricky Gervais: Armageddon filmine yorum yazdı:
"Şok edici mizah"ın baygınlık geçirttiği şov. Ne yazık ki Gervais de artık kendisinin başarısız taklitlerini yapmaya başladı. SuperNature felaket bir şovdu. Armageddon daha iyi ama yine vasatı aşamıyor.
Gervais eskiden eleştireceği konuyu seçer ve onun üzerine odaklı bir şekilde giderdi. Artık çok dağınık. Ve şakalarını sürekli olarak açıklama gereği duyuyor. "Woke" eleştirisi adında yaptığı, pek de bir yere varmayan - yer yer keyif aldığım - şakalarının sonunda veya başında bunun bir kurgu olduğunu hatırlatan söylemleri çok sık kullanıyor. E ama ben salak değilim ki? Gervais izleyen seyircilerin geneli de salak değildir. Bu şovun Netflix tarafından kırpılacağı şakaları da bayıyor. Kırpılmayacak, sözleşme yapmışsınız çoktan.
Hassasiyetlerin damarına basma işini iyi yapıyor, stili de hep bu oldu. Fakat esprilerin hepsi mi aynı kışkırtıcı mantıkla yazılır? Bazen zeki bir espri duymak istiyorum. Ama yok. "Olabildiğince sert şeyler söyleyeyim ve seyirci şaşkınlıkla gülsün" mantığından ... Devamı"Şok edici mizah"ın baygınlık geçirttiği şov. Ne yazık ki Gervais de artık kendisinin başarısız taklitlerini yapmaya başladı. SuperNature felaket bir şovdu. Armageddon daha iyi ama yine vasatı aşamıyor.
Gervais eskiden eleştireceği konuyu seçer ve onun üzerine odaklı bir şekilde giderdi. Artık çok dağınık. Ve şakalarını sürekli olarak açıklama gereği duyuyor. "Woke" eleştirisi adında yaptığı, pek de bir yere varmayan - yer yer keyif aldığım - şakalarının sonunda veya başında bunun bir kurgu olduğunu hatırlatan söylemleri çok sık kullanıyor. E ama ben salak değilim ki? Gervais izleyen seyircilerin geneli de salak değildir. Bu şovun Netflix tarafından kırpılacağı şakaları da bayıyor. Kırpılmayacak, sözleşme yapmışsınız çoktan.
Hassasiyetlerin damarına basma işini iyi yapıyor, stili de hep bu oldu. Fakat esprilerin hepsi mi aynı kışkırtıcı mantıkla yazılır? Bazen zeki bir espri duymak istiyorum. Ama yok. "Olabildiğince sert şeyler söyleyeyim ve seyirci şaşkınlıkla gülsün" mantığından çıkamıyor. Dolayısıyla öneremiyorum.
The Fabric of the Human Body filmine yorum yazdı:
"Ölmek istiyorum."
İlk paragrafı bir uyarıyla açmak doğru olur diye düşünüyorum. Bu film gerçek bir hastane dokümanı ve ağır tıbbi hizmetlerin detaylı, sansürsüz görüntülerini içeriyor. Teknik tıbbi hizmetlerin yanı sıra hastaların çektiği acıların doğrudan yansımalarını ve hastane çalışanlarının yaşadığı duygusal zorlukları yansıtıyor. Yani tüm hassasiyetinize karşı gelen bir gerçeklikle yüz yüze kalacaksınız.
Tıbbi eğitim ulaşılması zor ve öğrenimi zor olduğu için, sektör dışındaki bizler için bir gizem. Hastane yazılımlarıyla ilgilendiğim için yoğun bakım servislerini ve ameliyatları az da olsa görme fırsatım oluyor. Fakat elbette işlemin detaylarını, gereken kas gücünü, cerrahların rutinleri içerisindeki duygu durumlarını tam olarak anlamam mümkün olmuyor. Bu film hem mesleğe dair saygıyı pekiştirirken hem de potansiyel bir hasta olmanın korkutuculuğunu gözler önüne seriyor. Doğum ve ölümün canlı tanıkları olmamıza da fırsat tanıyarak, içinde bulunduğumuz ama çok yabancılad ... Devamı"Ölmek istiyorum."
İlk paragrafı bir uyarıyla açmak doğru olur diye düşünüyorum. Bu film gerçek bir hastane dokümanı ve ağır tıbbi hizmetlerin detaylı, sansürsüz görüntülerini içeriyor. Teknik tıbbi hizmetlerin yanı sıra hastaların çektiği acıların doğrudan yansımalarını ve hastane çalışanlarının yaşadığı duygusal zorlukları yansıtıyor. Yani tüm hassasiyetinize karşı gelen bir gerçeklikle yüz yüze kalacaksınız.
Tıbbi eğitim ulaşılması zor ve öğrenimi zor olduğu için, sektör dışındaki bizler için bir gizem. Hastane yazılımlarıyla ilgilendiğim için yoğun bakım servislerini ve ameliyatları az da olsa görme fırsatım oluyor. Fakat elbette işlemin detaylarını, gereken kas gücünü, cerrahların rutinleri içerisindeki duygu durumlarını tam olarak anlamam mümkün olmuyor. Bu film hem mesleğe dair saygıyı pekiştirirken hem de potansiyel bir hasta olmanın korkutuculuğunu gözler önüne seriyor. Doğum ve ölümün canlı tanıkları olmamıza da fırsat tanıyarak, içinde bulunduğumuz ama çok yabancıladığımız döngüyü özümsememizi sağlıyor.
Tıbbi görüntüleme teknolojileri hakkında yüksek bir bilgi sahibi değilim. Bu nedenle belgeselin teknik yönünün ne kadar benzersiz olduğunu ölçemem. Fakat beynin atımını, penisin içini vb. görebildiğimiz çekimleri filmleştirmek ciddi bir teknik çaba gerektiriyor olsa gerek. Vücut içerisinden alınan görüntülerdeki ses tercihleri de muazzamdı.
De Humani Corporis Fabrica, gerçek görüntülerden oluşan, vücut ve hastane içerisinde gezindiğimiz bir Gaspar Noe filmiydi. Hassasiyetlerinizle baş edecek gücünüz var ise muazzam bir deneyim olabilir.
Bir Düşüşün Anatomisi filmine yorum yazdı:
Bir başyapıt. 2023'ün en iyi filmlerinden biri. Zıtlıkların beslediği duygu değişimlerini ustalıkla aktaran bir sinema eylemi. İzlediğim en güçlü mahkeme draması.
Samuel, yaşadıkları lüks dağ evinin rahatlatıcı kar manzarasını, yazar ailenin sosyokültürel gelişmişliğine yakıştıramayacağımız şekilde kırmızıya boyuyor. Peki intihar mı etti? Yoksa onu, karısı Sandra mı öldürdü? Ve tüm bu yargı süreci, engelli oğulları Daniel'i nasıl etkileyecek?
Çiftin evlilik problemlerini dava aşamasıyla açma fikri çok çok zekice. Zira film Samuel'in ölümü ile açılıyor ve biz anlam veremediğimiz ayrıntılar görüyoruz. Ayrıntılar şok edici ve kafa açıcı yargı bulgularıyla yerlerine oturuyorlar. Ancak bu ayrıntılar basit bir dedektiflik filminin barındırdığı üzere "gerçekleri onaylamak" üzerine gitmiyorlar. Bir evlilik üzerine, cinsiyet kalıpları üzerine, çocukluk üzerine, engellilik üzerine, edebi etik üzerine sorgular geliştirmemizi sağlıyorlar. Filme olan ilgimiz ve izleme motivasyonumuz sonuca ... DevamıBir başyapıt. 2023'ün en iyi filmlerinden biri. Zıtlıkların beslediği duygu değişimlerini ustalıkla aktaran bir sinema eylemi. İzlediğim en güçlü mahkeme draması.
Samuel, yaşadıkları lüks dağ evinin rahatlatıcı kar manzarasını, yazar ailenin sosyokültürel gelişmişliğine yakıştıramayacağımız şekilde kırmızıya boyuyor. Peki intihar mı etti? Yoksa onu, karısı Sandra mı öldürdü? Ve tüm bu yargı süreci, engelli oğulları Daniel'i nasıl etkileyecek?
Çiftin evlilik problemlerini dava aşamasıyla açma fikri çok çok zekice. Zira film Samuel'in ölümü ile açılıyor ve biz anlam veremediğimiz ayrıntılar görüyoruz. Ayrıntılar şok edici ve kafa açıcı yargı bulgularıyla yerlerine oturuyorlar. Ancak bu ayrıntılar basit bir dedektiflik filminin barındırdığı üzere "gerçekleri onaylamak" üzerine gitmiyorlar. Bir evlilik üzerine, cinsiyet kalıpları üzerine, çocukluk üzerine, engellilik üzerine, edebi etik üzerine sorgular geliştirmemizi sağlıyorlar. Filme olan ilgimiz ve izleme motivasyonumuz sonuca olan merakımızdan değil, sebeplere olan merakımızdan dolayı sürüyor. Ne olduğu önemsiz. Neden olduğu veya olmadığı önemli.
Film muazzam bir sinematografiye ve ses kullanımına sahip. Özellikle nefes seslerinin kullanımı, duygu değişimlerinin aktarımı için iyi bir yol. Sandra Hüller'in oyunculuk şovu, çocuk oyuncu Milo'nun yaşından 20 yıl olgun oyunculuğu ve yargıç rolündeki Antoine Reinartz'ın performansı mükemmel.
Anatomy of a Fall, içerisinden birçok travmayı ayıklayıp olgunlaşmaya bırakacağınız, dolu dolu bir eser. Ve 50 Cent'in P.I.M.P. şarkısı kadar da rahatsız edici. Bu rahatsızlık sizi konfor alanınızdan itekleyip düşünmeye sevk edecek.
Rebel Moon - Part One: A Child of Fire filmine yorum yazdı:
Yanılmamış olmanın verdiği üzüntüyle katlanmaya çalıştığım 134 dakikalık bir işkence. Bolca yükleme ekranı barındıran, RPG olmayı deneyip olamamış bir açık dünya oyunu. Hatta kurgu ve senaryonun hiçe sayıldığı, oyun fragmanlarının peş peşe sıralandığı bir görüntüler geçidi. Snyder'ın işi yetiştiremeyip senaryoyu ChatGPT'ye yazdırdığını umut ediyorum. Gerçekten kendisi yazdıysa durum çok vahim. Genel izleyici beğensin diye tüm ucuz numaraları deneyen filmin, genel izleyiciden de rezalet puanlar alması her şeyi özetliyor zira.
Filmin ilk 15 dakikası inanılmaz iyi görünerek ve umut vererek açılıyor. Geniş ve açık arazilerde çekilmiş sahneler muazzam görünüyor. Ama 15 dakikanın ardından Zack Snyder şaşırtmıyor ve filmi kapalı alanlara hapsedip müzik klibi parçaları çekmeye koyuluyor. Ben sahiden görüntü yönetmenliğiyle bu kadar övülüp de böyle kötü görüntü yönetmenliği yapan bir başka isim hatırlamıyorum. Köşelere ve arka plana atılan blurların tek sebebi setlerdeki açıkları kapatmak. Ay ... DevamıYanılmamış olmanın verdiği üzüntüyle katlanmaya çalıştığım 134 dakikalık bir işkence. Bolca yükleme ekranı barındıran, RPG olmayı deneyip olamamış bir açık dünya oyunu. Hatta kurgu ve senaryonun hiçe sayıldığı, oyun fragmanlarının peş peşe sıralandığı bir görüntüler geçidi. Snyder'ın işi yetiştiremeyip senaryoyu ChatGPT'ye yazdırdığını umut ediyorum. Gerçekten kendisi yazdıysa durum çok vahim. Genel izleyici beğensin diye tüm ucuz numaraları deneyen filmin, genel izleyiciden de rezalet puanlar alması her şeyi özetliyor zira.
Filmin ilk 15 dakikası inanılmaz iyi görünerek ve umut vererek açılıyor. Geniş ve açık arazilerde çekilmiş sahneler muazzam görünüyor. Ama 15 dakikanın ardından Zack Snyder şaşırtmıyor ve filmi kapalı alanlara hapsedip müzik klibi parçaları çekmeye koyuluyor. Ben sahiden görüntü yönetmenliğiyle bu kadar övülüp de böyle kötü görüntü yönetmenliği yapan bir başka isim hatırlamıyorum. Köşelere ve arka plana atılan blurların tek sebebi setlerdeki açıkları kapatmak. Aynı şekilde doğal olmayan ışıklar da gözünüzü manipüle etmek için kullanılıyor. Bir nevi göz dolandırıcılığı.
Hikaye ise korkunç. İsyancılar gemiyle gezegen gezegen gezip asker arıyorlar. Bulunan NPC ile 5 dakikalık bir sekans işleniyor ve sonra yükleme ekranı... Hop! NPC artık crew'a katılmış bir şekilde gemide. Kılıç ustası bir karaktere katılma teklifi yapılıyor, başını ve sonunu zerre bilmediğimiz bir boss fight izliyoruz...Yükleme ekranı... Hop! Karakter gemide mavi yakalı gibi dolanıyor. Dolayısıyla zerre karakter gelişimi yok. Çünkü biz bu karakterlerin hiçbirini tanımıyoruz. Hepsinin hikayelerini bir cümlede anlatabilirim, o kadar vasat bir kalem var.
Filmin aksiyon sekanslarında da berbat yazılmış koreografilerle karşılaşacaksınız. Artık "popoya dayanan kazık" sonrası gelişen klişe dövüş sahnelerinden baydıysanız, -Marvel sağ olsun- film bu konuda da elde kalıyor.
Sonuç olarak; Rebel Moon ile geçireceğiniz kıymetli vaktinizi beğendiğiniz oyun fragmanlarını izleyerek geçirebilirsiniz. Veya partlara bölünmüş komplike bir hikayenin (Rebel Moon komplike de değil) nasıl anlatılacağını görmek için Dune Part One izleyebilirsiniz. Korkunç, korkunç.
Kara Cuma filmine yorum yazdı:
Güncel Scream filmlerinden daha iyi bir Scream filmi yapmak mümkün mü? Ama Ghostface olmadan. Eli Roth yeni filmiyle bunu mümkün kılmış.
Klişe bir "yaşanan elim olay sonrası intikam için doğan katil" hikayesi Roth'un Thanksgiving isimli kısa filminin atmosferiyle birleştirilmiş. Sabit slasher öğelerinin etrafına Scream ile özdeşleşmiş espri anlayışı eklenmiş. Keza karakter yaratımları da Scream'den epey örnek alınarak yapılmış. Ve ortaya şimdiden kült olan bir tür filmi çıkmış.
Şükran Günü için bedava waffle tavası veren bir market zincirinde gerçekleşen ve ölümlere sebep olan izdihamın 1 yıl sonrasını anlatan film, katliam sahneleri de dahil olmak üzere ciddiyetini korumak istemiyor. Bu da nefis ve abartılı şiddet sahneleri görmemize yol açıyor. Filmin güzelliği de bu kafa yapısında zaten.
Bottoms filmine yorum yazdı:
Kurduğu gerçekdışı dünyasının içerisine gerçek dertleri yediren absürt filmleri oldum olası sevmişimdir. Bottoms da bu yıl bu iddia ile çıkış yaptı ve epey de ses getirdi. Fakat bana kalırsa 2. boyutu aşamayan basit bir eğlence olmaktan kurtulamamış. Birçok bölümünü epey başarısız buldum. Dallanıp budaklanmak yerine gittikçe yüzeyselleşen bir iş.
Fight Club referanslarıyla kazığını sağlam yere çakmaya çalışan işin sağlam da bir kalemi var. Değinilen yerler özenle seçilmiş, karakterler çok doğru noktalara konumlandırılmış. Ama kalemin ötesindeki uygulamada ciddi problemler var. Özellikle doğru seçilen bu karakterlerden iki tanesi üzerine fazla fazla gidiliyor ve hikayenin dengesi allak bullak oluyor. Haliyle üzerine düşülen bu iki baş karakter de yeterince etkili olamıyorlar.
Bottoms ağızda bayat bir tat bırakan iyi bir deneme. Ve eğlenceli. Ötesi değil. Popülaritesi ise American Pie kültünden geliyor olabilir. Yoksa pek kimselerin filmden büyük anlamlar yakalayabildiğini sanmıy ... DevamıKurduğu gerçekdışı dünyasının içerisine gerçek dertleri yediren absürt filmleri oldum olası sevmişimdir. Bottoms da bu yıl bu iddia ile çıkış yaptı ve epey de ses getirdi. Fakat bana kalırsa 2. boyutu aşamayan basit bir eğlence olmaktan kurtulamamış. Birçok bölümünü epey başarısız buldum. Dallanıp budaklanmak yerine gittikçe yüzeyselleşen bir iş.
Fight Club referanslarıyla kazığını sağlam yere çakmaya çalışan işin sağlam da bir kalemi var. Değinilen yerler özenle seçilmiş, karakterler çok doğru noktalara konumlandırılmış. Ama kalemin ötesindeki uygulamada ciddi problemler var. Özellikle doğru seçilen bu karakterlerden iki tanesi üzerine fazla fazla gidiliyor ve hikayenin dengesi allak bullak oluyor. Haliyle üzerine düşülen bu iki baş karakter de yeterince etkili olamıyorlar.
Bottoms ağızda bayat bir tat bırakan iyi bir deneme. Ve eğlenceli. Ötesi değil. Popülaritesi ise American Pie kültünden geliyor olabilir. Yoksa pek kimselerin filmden büyük anlamlar yakalayabildiğini sanmıyorum. Yakaladılarsa bile bu filmin iyi olmasından ötürü değil, iyi niyetli seyircinin etrafa dökülen parçaları toplama isteğindendir.
Geride Kalanlar filmine yorum yazdı:
Hayatın gerçekleri zoraki olarak bomboş bir okula sıkışıyorlar. Birbirlerine zıt olsalar da tanışıp kaynaşmanın ve samimiyet edinmenin zamanı çoktan gelmiş olabilir. Bu gerçekler gösterdiklerinden ziyadesiyle fazlasını barındırıyorlar. Tek gereken el sıkışmak. Ölümün yaşamla el sıkışması da dahil.
Okulun gıcık öğretmeni, hayatla barışamamış Paul Hunham tatilde evlerine dönemeyen çocukların gözetimine veriliyor. Paul Giamatti bu rolle belki de kariyerinin en iyi performansını veriyor. Sorunlu öğrenci Angus'u ise ilk sinema deneyimini yaşayan Dominic Sessa başarıyla canlandırıyor. Mary Lamb karakteri de olmak üzere üç kişi etrafında yoğunlaşan film, karakter gelişimlerini kilidi sıkışmış bir kutuyu açarcasına işliyor. Zor yoldan ve ses çıkarta çıkarta. Ama zeki diyaloglarla. Bu da Holdovers'ı herkese hitap eden bir konuma getiriyor.
Alexander Payne'in gözünü epey beğendim. Sinematografideki uğraşıyla yalnızlığı ve kalabalığı, zıt duyguların çarpışmasını hoş karelerle gösteriyor. ... DevamıHayatın gerçekleri zoraki olarak bomboş bir okula sıkışıyorlar. Birbirlerine zıt olsalar da tanışıp kaynaşmanın ve samimiyet edinmenin zamanı çoktan gelmiş olabilir. Bu gerçekler gösterdiklerinden ziyadesiyle fazlasını barındırıyorlar. Tek gereken el sıkışmak. Ölümün yaşamla el sıkışması da dahil.
Okulun gıcık öğretmeni, hayatla barışamamış Paul Hunham tatilde evlerine dönemeyen çocukların gözetimine veriliyor. Paul Giamatti bu rolle belki de kariyerinin en iyi performansını veriyor. Sorunlu öğrenci Angus'u ise ilk sinema deneyimini yaşayan Dominic Sessa başarıyla canlandırıyor. Mary Lamb karakteri de olmak üzere üç kişi etrafında yoğunlaşan film, karakter gelişimlerini kilidi sıkışmış bir kutuyu açarcasına işliyor. Zor yoldan ve ses çıkarta çıkarta. Ama zeki diyaloglarla. Bu da Holdovers'ı herkese hitap eden bir konuma getiriyor.
Alexander Payne'in gözünü epey beğendim. Sinematografideki uğraşıyla yalnızlığı ve kalabalığı, zıt duyguların çarpışmasını hoş karelerle gösteriyor. Komedinin ince tonlarında gezen sakin ve görece uzun bir dram filmi olmasına karşın ekranın başında olmak gocundurmuyor.
The Holdovers bana kalırsa yılın en iyi yapımlarından biri. Ve tüm zamanları baz aldığımız zaman izleyebileceğiniz en anlamlı ve harika Noel filmlerinden. Zamanla Breakfast Club gibi kültlerin yanında yer bulacaktır. Groundhog Day sıcaklığını da muhafaza ederek unutulmayacaktır. 2023'ün sinema isimlerinden bir tanesi Holdovers.
Napolyon filmine yorum yazdı:
Muazzam savaş sahnelerinin el arabasında taşıdığı karanlık bir tünel yolu Napoleon filmi. Hem sinematografik olarak hem espri tonuyla hem de barındırdığı yolculuk şekliyle Kubrick'in Barry Lyndon'ına benzemeye çalışıyor. Başarılı sinematografisi elbette Kubrick ile yarışamıyor ama güzel görünmeyi beceriyor. Fakat yolculuğun getirdiği anlamları yapıştırmak için tutkalı bir türlü bulamıyor, eline yüzüne bulaştırıyor.
Ridley Scott sinemaya çok vurucu işler bıraksa da kalite sürekliliği hiç yok. The Last Duel'den sonra House of Gucci gibi bir garabeti çekti ve kariyeri hep bu iniş çıkışlarla dolu. Napoleon, House of Gucci'den sonra gelen soğuk bir su gibi. Evet, çok çok iyi bir iş değil. Ama genelin karar verdiği kadar da kötü bir film değil. Kaldı ki Napoleon'u anlatan bir Ridley Scott filminin bu kadar hype ile beklenmesi beni epey şaşırtmıştı. Sinemayla yakın bağı olmayan arkadaşlarımın dahi bu filmi bekliyor olması garipti. Üstelik Türkiye'de.
Filmden alacağınız keyif neyi alma ... DevamıMuazzam savaş sahnelerinin el arabasında taşıdığı karanlık bir tünel yolu Napoleon filmi. Hem sinematografik olarak hem espri tonuyla hem de barındırdığı yolculuk şekliyle Kubrick'in Barry Lyndon'ına benzemeye çalışıyor. Başarılı sinematografisi elbette Kubrick ile yarışamıyor ama güzel görünmeyi beceriyor. Fakat yolculuğun getirdiği anlamları yapıştırmak için tutkalı bir türlü bulamıyor, eline yüzüne bulaştırıyor.
Ridley Scott sinemaya çok vurucu işler bıraksa da kalite sürekliliği hiç yok. The Last Duel'den sonra House of Gucci gibi bir garabeti çekti ve kariyeri hep bu iniş çıkışlarla dolu. Napoleon, House of Gucci'den sonra gelen soğuk bir su gibi. Evet, çok çok iyi bir iş değil. Ama genelin karar verdiği kadar da kötü bir film değil. Kaldı ki Napoleon'u anlatan bir Ridley Scott filminin bu kadar hype ile beklenmesi beni epey şaşırtmıştı. Sinemayla yakın bağı olmayan arkadaşlarımın dahi bu filmi bekliyor olması garipti. Üstelik Türkiye'de.
Filmden alacağınız keyif neyi almak istediğinizle alakalı. Phoenix'in parlayabileceği bir alan yok. Ayakları sağlam basan bir kurgu/olay bağdaştırması da yok. Ama geri kalan her şey ortalamanın üzerinde.
Dolunay Katilleri filmine yorum yazdı:
Kendi vicdanının kimliğini bir başkasına emanet etmek. Bu sayede vicdansızlığından sıyrılıp kendini azat etmek. Kendine yalan söylemek. Ernest Burkhart buna rağmen sonsuza dek vicdansız biri olacak.
Scorsese'nin son işi, illa bir tanımlama yapmam gerekirse Oppenheimer ile There Will Be Blood arasında duruyor. Kurgusunun sürükleyiciliği ve diyalogları Oppenheimer kadar kendinden kopartmıyor. Fakat There Will Be Blood kadar tüm seyircinin ilgisini de kapsayamıyor. Kendinizi kaptırabilmeniz için biraz sağduyuya, sinematografiye, müziklere ve oyunculuklara olan ilgiye ihtiyacınız var. Tüm bunlardan keyif almayı biliyorsanız filmin 3 saatten fazla olması hiç mi hiç önemli değil. Zira iki güne bölerek izlerim fikriyle başına oturduğum eseri mola vermeden bitirdim.
Film zamanında çok ses getiren "Osage Indian murders" olayını değişimlere yer vermeden, olabildiğince gerçekleriyle anlatıyor. Fakat Scorsese, Osage halkının ruhani tarafını yaratıcı sahneleriyle anlatıya ekliyor. Bu da ger ... DevamıKendi vicdanının kimliğini bir başkasına emanet etmek. Bu sayede vicdansızlığından sıyrılıp kendini azat etmek. Kendine yalan söylemek. Ernest Burkhart buna rağmen sonsuza dek vicdansız biri olacak.
Scorsese'nin son işi, illa bir tanımlama yapmam gerekirse Oppenheimer ile There Will Be Blood arasında duruyor. Kurgusunun sürükleyiciliği ve diyalogları Oppenheimer kadar kendinden kopartmıyor. Fakat There Will Be Blood kadar tüm seyircinin ilgisini de kapsayamıyor. Kendinizi kaptırabilmeniz için biraz sağduyuya, sinematografiye, müziklere ve oyunculuklara olan ilgiye ihtiyacınız var. Tüm bunlardan keyif almayı biliyorsanız filmin 3 saatten fazla olması hiç mi hiç önemli değil. Zira iki güne bölerek izlerim fikriyle başına oturduğum eseri mola vermeden bitirdim.
Film zamanında çok ses getiren "Osage Indian murders" olayını değişimlere yer vermeden, olabildiğince gerçekleriyle anlatıyor. Fakat Scorsese, Osage halkının ruhani tarafını yaratıcı sahneleriyle anlatıya ekliyor. Bu da gergin olaylar bütününde halkla daha çabuk bağdaşmamızı sağlıyor.
Lily Gladstone çok yetenekli ve güzel bir kadın. Rolüne öyle sıkı tutunmuş ki DiCaprio ve Deniro'nun yanından sıyrılıp filmin asıl yıldızı oluyor. Deniro manipülatif değer satıcısını tüm sakinliğiyle muazzam oynuyor. DiCaprio ise filmin 2. yarısında biraz absürt görünmeye başlıyor ve bence potansiyelini yansıtamıyor.
Killers of the Flower Moon vicdana, sevgiye, hırsa, değerlere yaptığı sorgular ve çağrılarla yılın, son yılların en iyi filmlerinden biri olmayı başarıyor.
Star Trek altyapısını kullanan bu bilim-kurgu komedisinin karakterleri de özenle yazılmış. Hepsi abartılı gerçeklikler. Yıllar önce canlandırdığı kaptan karakterinin ardından kariyeri yokuş aşağı çakılan Jason Nesmith, çocuk oyunculuğunun ötesine geçememiş küçük Tommy, oynadığı karakterden ve hayranlarından nefret eden Alexander, sadece göğüsleri için sevilmesinden bıkmış Gwen ve figüran olmanın ötesine geçmek isteyen Guy. Ama en farklıları, hayatın tadını çıkartmanın yolunu bulmuş Fred.
Esprileri yer yer 99 yılının bile gerisinde, bayat bir tat al ... Devamı
Star Trek altyapısını kullanan bu bilim-kurgu komedisinin karakterleri de özenle yazılmış. Hepsi abartılı gerçeklikler. Yıllar önce canlandırdığı kaptan karakterinin ardından kariyeri yokuş aşağı çakılan Jason Nesmith, çocuk oyunculuğunun ötesine geçememiş küçük Tommy, oynadığı karakterden ve hayranlarından nefret eden Alexander, sadece göğüsleri için sevilmesinden bıkmış Gwen ve figüran olmanın ötesine geçmek isteyen Guy. Ama en farklıları, hayatın tadını çıkartmanın yolunu bulmuş Fred.
Esprileri yer yer 99 yılının bile gerisinde, bayat bir tat alıyor. Fakat dizilerin anlamsız ve kötü yazıldığı anlara dair espriler, uzaylı varlıkların spesifik davranışlarının komikliği ile gülümsetiyor.
Televizyonda olmak bir anlam ifade etmeli. Bir koridora yerleştirilmiş gereksiz bubi tuzakları olmamalı. Televizyonda olmanın tek manası güzel görünmek olmamalı.