11 yıl önce
Benim Dünyam filmine yorum yazdı:
Cehennem Melekleri 2 filmine yorum yazdı:
Oynadıkları filmlerde her daim başrol olan oyuncuları tek bir çatı altında toplamak büyük bir risk doğrusu. İlk film beklentilerimin ötesinde olmadı tabi ki.Sylvester Stallone hem yönetmen hem senarist hem de başrol oyuncusu olmanın tadını Ramboda almıştı ama Expendables (2010)da bunun zorluğunu da tatmış olacak ki ikinci filmde yönetmen koltuğunu Con Air ve Lara Croft:Tomb Raiderın kadrosundan hatırlayacağınız Simon Weste devretmiş. İsabetli de bir karar olmuş doğrusu.
Aşina olduğumuz bir konu, aşina olduğumuz sonuçlar bu filmde konunun pek bir önemi de yok zaten. Eski aksiyon seyircisini filme bağlayacak olan bu filmin konusu değil, diyalogları olacaktır. Efsanelerin kendileriyle ve birbirleriyle dalga geçmeleri ihtiyaç duyulan mizahın ana maddesini oluşturuyor;Willisin,The Terminatorserisinegöndermeyle sürekli Geri döneceğim(Ill be back) diyen Schwarzeneggere laf atması gibi, ki Arnold muhteşem dönüşler yapmış. Ayrıca hayatımda gördüğüm en güzel uçan tekmeyi de Van Damme atıyor. En ... DevamıOynadıkları filmlerde her daim başrol olan oyuncuları tek bir çatı altında toplamak büyük bir risk doğrusu. İlk film beklentilerimin ötesinde olmadı tabi ki.Sylvester Stallone hem yönetmen hem senarist hem de başrol oyuncusu olmanın tadını Ramboda almıştı ama Expendables (2010)da bunun zorluğunu da tatmış olacak ki ikinci filmde yönetmen koltuğunu Con Air ve Lara Croft:Tomb Raiderın kadrosundan hatırlayacağınız Simon Weste devretmiş. İsabetli de bir karar olmuş doğrusu.
Aşina olduğumuz bir konu, aşina olduğumuz sonuçlar bu filmde konunun pek bir önemi de yok zaten. Eski aksiyon seyircisini filme bağlayacak olan bu filmin konusu değil, diyalogları olacaktır. Efsanelerin kendileriyle ve birbirleriyle dalga geçmeleri ihtiyaç duyulan mizahın ana maddesini oluşturuyor;Willisin,The Terminatorserisinegöndermeyle sürekli Geri döneceğim(Ill be back) diyen Schwarzeneggere laf atması gibi, ki Arnold muhteşem dönüşler yapmış. Ayrıca hayatımda gördüğüm en güzel uçan tekmeyi de Van Damme atıyor. En kızdığım konu ise Jet Linin çok çok erken ayrılması oldu. Filmin neredeyse bütün çekimleri bittikten sonra sete katılan Li bu filmin biraz dışında kalmış. İnanılmaz altyazı hatalarını da saymazsak (son zamanların en kötü çevirisiyle izledik bu filmi, eğer ingilizce biliyorsanız altyazılara gözünüz hiç kaymasın) üzerine söyleyecek pek bir şey kalmıyor.
Güzel bir aksiyon sahnesiyle başlayıp güzel bir aksiyon sahnesiyle biten film kalan zamanı 80ler esprileriyle süslemiş, eski seyircilere göz kırpmıştır. Simon West seçiminin isabetli olduğunu yineleyerek aksiyon seyircileri için tekrar tekrar izlenebilecek sahneleri ile The Expendables 2, bu kez 3ü bekletecek diyorum.
Cehennem Melekleri 2 filmine yorum yazdı:
The Expendables 2
Küçüklüğümden beri babamla izlediğimiz filmlerde verdiğimiz karar şu idi; çok fazla ünlü ve iyi oyuncuyu bünyesinde barındıran filmden fazla bir şey bekleme, hepsini oynatacağım derken ipin ucunu kaçırırlar.
2010da Expendables çıktığında izlemeden önce ipin ucunu gerçekten kaçırmışlar bu kez dedim. Oynadıkları filmlerde her daim başrol olan oyuncuları tek bir çatı altında toplamak büyük bir risk doğrusu. İlk film beklentilerimin ötesinde olmadı tabi ki.Sylvester Stallone hem yönetmen hem senarist hem de başrol oyuncusu olmanın tadını Ramboda almıştı ama Expendables (2010)da bunun zorluğunu da tatmış olacak ki ikinci filmde yönetmen koltuğunu Con Air ve Lara Croft:Tomb Raiderın kadrosundan hatırlayacağınız Simon Weste devretmiş. İsabetli de bir karar olmuş doğrusu.
Gelelim filmin bahsettiğimiz o büyük kadrosuna. Filmin senaristi ve tabi ki başrol oyuncusu olarak gördüğümüzSylvester Stallone,Jason Statham(her filmini severek i ... DevamıThe Expendables 2
Küçüklüğümden beri babamla izlediğimiz filmlerde verdiğimiz karar şu idi; çok fazla ünlü ve iyi oyuncuyu bünyesinde barındıran filmden fazla bir şey bekleme, hepsini oynatacağım derken ipin ucunu kaçırırlar.
2010da Expendables çıktığında izlemeden önce ipin ucunu gerçekten kaçırmışlar bu kez dedim. Oynadıkları filmlerde her daim başrol olan oyuncuları tek bir çatı altında toplamak büyük bir risk doğrusu. İlk film beklentilerimin ötesinde olmadı tabi ki.Sylvester Stallone hem yönetmen hem senarist hem de başrol oyuncusu olmanın tadını Ramboda almıştı ama Expendables (2010)da bunun zorluğunu da tatmış olacak ki ikinci filmde yönetmen koltuğunu Con Air ve Lara Croft:Tomb Raiderın kadrosundan hatırlayacağınız Simon Weste devretmiş. İsabetli de bir karar olmuş doğrusu.
Gelelim filmin bahsettiğimiz o büyük kadrosuna. Filmin senaristi ve tabi ki başrol oyuncusu olarak gördüğümüzSylvester Stallone,Jason Statham(her filmini severek izlemesem de oyuncu olarak sevdiğim isimlerden biri ve bu kez şovunu yapmış diyebilirim),Jet Li(eğer çocukluğunuz benim gibi aksiyon ve uzakdoğu filmleriyle geçtiyse anlayacaksınız Jet Liye olan hayranlığımı, keşke bu filmde daha çok görebilseydim diyorum ama bir dakikalığına bile olsa özlemimi dindirmiş oldu), aksiyon filmlerinin kötü adamıDolph Lundgren, başarısız filmlerin oyuncusu olsa da karate dünyasının efsanelerindenChuck Norris, her daim hastası olduğumuzBruce Willis, karizmasını ve hepsinden ayrılığını kullandığı silahla bile kanıtlayanArnold Schwarzenegger(bunu filmin seyrinde göreceksiniz tabi),Terry Crews,Randy Couture,Liam Hemsworth,Scott AdkinsveNan Yu. Tabiilk filmin ardından seyircilerin sesini duymuş olacaklar ki kadroya beklediğimiz ismi de almışlar Jean-Claude Van Damme.
Filmin konusu şöyle,Arnavutluk sınırları içindeki bir dağlık bölgeye saklanmış ve nükleer silah temel maddesi beş ton plütonyumun uluslararası piyasaya satılmaması için müdahale ediyor kahramanlarımız. Aşina olduğumuz bir konu, aşina olduğumuz sonuçlar bu filmde konunun pek bir önemi de yok zaten. Eski aksiyon seyircisini filme bağlayacak olan bu filmin konusu değil, diyalogları olacaktır. Efsanelerin kendileriyle ve birbirleriyle dalga geçmeleri ihtiyaç duyulan mizahın ana maddesini oluşturuyor;Willisin,The Terminatorserisinegöndermeyle sürekli Geri döneceğim(Ill be back) diyen Schwarzeneggere laf atması gibi, ki Arnold muhteşem dönüşler yapmış. Ayrıca hayatımda gördüğüm en güzel uçan tekmeyi de Van Damme atıyor. En kızdığım konu ise Jet Linin çok çok erken ayrılması oldu. Filmin neredeyse bütün çekimleri bittikten sonra sete katılan Li bu filmin biraz dışında kalmış. İnanılmaz altyazı hatalarını da saymazsak (son zamanların en kötü çevirisiyle izledik bu filmi, eğer ingilizce biliyorsanız altyazılara gözünüz hiç kaymasın) üzerine söyleyecek pek bir şey kalmıyor.
Güzel bir aksiyon sahnesiyle başlayıp güzel bir aksiyon sahnesiyle biten film kalan zamanı 80ler esprileriyle süslemiş, eski seyircilere göz kırpmıştır. Simon West seçiminin isabetli olduğunu yineleyerek aksiyon seyircileri için tekrar tekrar izlenebilecek sahneleri ile The Expendables 2, bu kez 3ü bekletecek diyorum.
Herkese iyi seyirler
Çıldırış filmine yorum yazdı:
The Jacket (2005)
Körfez Savaşında ABD deniz kuvvetlerinde Yüzbaşı olarak görev yapan Jack Starks (Adrien Brody) başına aldığı ağır kurşun yarasıyla ölü ilan edildikten sonra hayata geri dönmeyi başarır. Gidecek yeri ve akrabası olmadığı için Vermonta dönmeye karar verir. Ancak beklenmedik olaylar sonucu kendini cinayet zanlısı olarak bulur, bulanık zihni yüzünden suçlanamayan Jack akıl hastanesine gönderilir. Buradan sonra kahramanımızın asıl hikayesi başlamaktadır. 12 Maymundan daha az kaçık bir yer hayal edebilirsiniz.Hastanede bolca rastlayacağımız bir diğer karakter ise Dr. Becker (Kris Kristofferson) Jack Starksın üzerinde deneyler yapmaya başlar. Bazı ilaçlar vererek üzerine deli gömleğine benzer bir ceket giydirir ve bir hazneye kapatır. Jackin burada gördüğü sanrılar değişik bir hal almaya başlıyor ve işte film burada normal seyrinden çıkıp fantastik bir şekle bürünüyor. Zamanda ileri giden Jack ölümünün asıl sebebini aramaya başlar.
... DevamıThe Jacket (2005)
Körfez Savaşında ABD deniz kuvvetlerinde Yüzbaşı olarak görev yapan Jack Starks (Adrien Brody) başına aldığı ağır kurşun yarasıyla ölü ilan edildikten sonra hayata geri dönmeyi başarır. Gidecek yeri ve akrabası olmadığı için Vermonta dönmeye karar verir. Ancak beklenmedik olaylar sonucu kendini cinayet zanlısı olarak bulur, bulanık zihni yüzünden suçlanamayan Jack akıl hastanesine gönderilir. Buradan sonra kahramanımızın asıl hikayesi başlamaktadır. 12 Maymundan daha az kaçık bir yer hayal edebilirsiniz.Hastanede bolca rastlayacağımız bir diğer karakter ise Dr. Becker (Kris Kristofferson) Jack Starksın üzerinde deneyler yapmaya başlar. Bazı ilaçlar vererek üzerine deli gömleğine benzer bir ceket giydirir ve bir hazneye kapatır. Jackin burada gördüğü sanrılar değişik bir hal almaya başlıyor ve işte film burada normal seyrinden çıkıp fantastik bir şekle bürünüyor. Zamanda ileri giden Jack ölümünün asıl sebebini aramaya başlar.
Akıl hastanesinde geçen filmler şimdiye kadar hep ilgimi çekmiştir. Filmin kendi konusunun dışına çıkıp karakterlere takılıp kalıyorum akıl hastanelerinde. Hasta karakterlerin oyunculukları ana karakterin önüne geçiyor hep gözümde. Mekan değiştikçe aklım geride kalıyor hep. Bu filmde hastanedeki hasta karakterler çok su yüzünde olmadığı için ana konunun dışına saplanıp kalmadım pek. Jack Starks rolü için Adrien Brody çok başarılı bir seçim olmuş. Brodyi oldum olası severim, mimiklerinden acı ve dehşet ifadesini okuyabiliyoruz her defasında.Keira Knightleyin filmdeki yerinden bahsedemiyorum, filmin bazı kilit noktalarında yer aldığı için hakkında pek bilgi vermek istemiyorum. Ama her karakterde aynı role bürünmesi beni rahatsız ediyor açıkçası. Dudağını ısırıp seksi bir gülüş atması dışında hiç bir rolü yok benim için filmlerde. Korkak seksi bir kız çocuğundan başka bir role giremediği için mi yoksa başka bir nedenden midir bilmem değişik bir rolde göremiyoruz Knightleyi.
Açıkçasımuhteşem bir film olduğunu söyleyemem amahayal kırıklığına uğramayacağınız bir filmThe Jacket. Bittikten sonra kulaklarınızdaThat was the first time I diedsözü yankılanacak.
Guguk Kuşu filmine yorum yazdı:
One Flew Over the Cuckoo’s Nest (1975)
Geçmiş yıllarda Oscar alan filmlere bakarken rastladım tekrarOne Flew Over the Cuckoos Neste (bildiğimiz adı ile Guguk Kuşu). Yazıların arasına Guguk Kuşunu katmazsam içimin rahat etmeyeceğini anladım ve işte buradayız.One Flew Over the Cuckoos NestOscar tarihinde Big Five yapan üç filmden biri. Big Five dediğimiz şey ise En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Senaryo ödülleri.It Happened One NightveThe Silence of the Lambsdışında Big Five yapan Guguk Kuşundan izlemeyenler için (olurya gözden kaçmıştır) kısaca bahsedelim.
One Flew Over The Cuckoos Nest:Deli diyarından biri geçti anlamına gelen 1975 yapımlı Milos Forman filmi, Ken Keseyin 1962 de yayınlamış olduğu romanın film uyarlamasıdır.Randle P. McMurphy (Jack Nicholson) tutuklu olduğu cezaevinden kurtulmak için deli taklidi yapan bir mahkumdur. Tavırları cezaevi otoritesinin gözüne batmaya başlayınca bi ... DevamıOne Flew Over the Cuckoo’s Nest (1975)
Geçmiş yıllarda Oscar alan filmlere bakarken rastladım tekrarOne Flew Over the Cuckoos Neste (bildiğimiz adı ile Guguk Kuşu). Yazıların arasına Guguk Kuşunu katmazsam içimin rahat etmeyeceğini anladım ve işte buradayız.One Flew Over the Cuckoos NestOscar tarihinde Big Five yapan üç filmden biri. Big Five dediğimiz şey ise En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Senaryo ödülleri.It Happened One NightveThe Silence of the Lambsdışında Big Five yapan Guguk Kuşundan izlemeyenler için (olurya gözden kaçmıştır) kısaca bahsedelim.
One Flew Over The Cuckoos Nest:Deli diyarından biri geçti anlamına gelen 1975 yapımlı Milos Forman filmi, Ken Keseyin 1962 de yayınlamış olduğu romanın film uyarlamasıdır.Randle P. McMurphy (Jack Nicholson) tutuklu olduğu cezaevinden kurtulmak için deli taklidi yapan bir mahkumdur. Tavırları cezaevi otoritesinin gözüne batmaya başlayınca bir süre sonra teşhis için akıl hastanesine gönderilir ve orada kalmasına karar verilir.Randle burada da kurallara uymaması ve çevresiyle olan ilişkisi ile dikkatleri üzerine çeker. Kısa süre içinde soğuk tavırlı, otoriter bir görevli olan hemşire Ratched(Louise Fletcher)Randleı yakın takibe alır ve her hareketini izlemeye başlar.Randle hastanede hayatına girdiği her hastanın tedavisine de katkıda bulunmaya başlar.
Çek yönetmen Milos Forman, filmdeki hastaneyi Sovyetler Birliği metaforu olarak kullandığını belirtmiş olup, bu anlamda filmin politik göndermesinin açıkça altını çizmektedir.Erkek oyuncu seçiminde ise McMurphy rolü için James Caan önerilmiş ve hatta Marlon Brando ve Gene Hackman gibi isimler düşünülmüş ama Jack Nicholsonda karar kılınmış. Tam da isabetli karar verilmiş diyebilirim, toplum ve sistemde kabul görmeyen davranışları nedeniyle toplumdan bir süreliğine uzaklaştırılmasına ya da diğer bir ifade ile toplumun huzuru için kafese kapatılmasına karar verilen bir karakteri en iyi şekilde Nicholsondan izledik.
Ayrıca filmi yeni izleyecek olanlar için söylüyorum görünce şaşıracağınız karakterler de mevcut.Danny DeVito,Christopher LloydveBrad Dourifgibi başarılı isimler mevcut. Hatta Brad Dourifin ilk rol aldığı film olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım. Fimde hayran olduğum bir başka karakter olan Chief Bromdenı iseWill Sampsonoynuyor. Hayata erken veda eden Sampsonı daha fazla izlemeyi isterdim doğrusu. Kısacası izleyenlerin benimle hemfikir olacağı gibi izlemekten bıkmayacağım, yine olsa yine izlerim dediğim filmlerden biri Guguk Kuşu. Gözünüzden kaçmış ya da yaş itibariyle ancak izleyecek iseniz bu filmi listenizin en üst sırasına taşımanızı tavsiye ederim.
Herkese iyi seyirler
Kitaptan;
Kimseden yardım görmeden masaya çıkıyor ve gölgeye kendini uydurmak için kollarını iki yana açıyor. El ve ayak bileklerine tasmalar geçiriliyor. Bir el bileğinden saatini alıyor. Scanlondan kazandığı saat bu. Saat yere atılınca içindeki vidalar, yaylar,aletler yerlere saçılıyor. Saatin zembereği oradan oraya sıçrıyor. Hiç de korkmuş görünmüyor. Durmadan bana gülümsüyor. Grafit kabloyu şakaklarına yerleştiriyorlar. Bu da nedir? diye soruyor. Teknisyen ieltici diye cevap veriyor.
Sürücü filmine yorum yazdı:
Her ne kadar durgun su gibi görünse de bu film bir an olsun gerginliği elden bırakmıyor. Bir diğer yandan Ryan Gosling'in oyunculuğu da on numara olmuş.
The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore filmine yorum yazdı:
Şimdiye kadar izlediğim en güzel kısa animasyonlardan biri. Eğer ki kitaplara da aşkınız büyükse duygulanıyorsunuz bile.
Oskarı hakederek almış.
Yaban Çilekleri filmine yorum yazdı:
siyah ve beyazın dansını anlatır bu film. görsellik, kamera kullanımı, görüntü açıları, ışıklandırma açısından gelinebilecek son noktalardan biridir. Ayrıca"Yaban Çilekleri" İsveççe bir deyimin parçasıymış.Gizli bir sığınağınız, ’yeryüzünde bir cennetiniz’ varsa, ona ’bu benim yaban çileği bahçemdi’, diyormuşsunuz.çünkü yaban çilekleri, gerçek hayatta, aniden karşınıza çıkıp sadece size sunulan bir hediye gibi ellerinize bırakıyormuş kendisini. Onun için isveçliler, gizli tuttukları anılar ve başkalarıyla paylaşmadıkları hazineleri için bu deyimi kullanıyorlarmış.
Düşler Bahçesi filmine yorum yazdı:
Hayattan sıkılıp bunaldığınızda, etrafınızdaki herşey sizi yeni bir sayfa açmaya ittiğinde belki siz de bir çılgınlık yapıp bir hayvanat bahçesi satın alırsınız.
Paris'te Gece Yarısı filmine yorum yazdı:
Midnight in Paris
Paris aşıklarını sevindirecek bir film çıkıyor burada karşımıza.Woody Allenın yönetmenliğini yaptığı Midnight in Paris, aşıklar şehrinin büyüleyici güzelliğini ilginç bir açıdan ele alıyor.
Kırsaldan Parise geldikten sonra Bu şehirde her şey bir garip, ama hiç bir şey şaşırtıcı değil diyor Jean Jacques Rousseaunun Julie yahut yeni Heloise romanının başkahramanı Saint-Preux geride bıraktığı sevgilisi Julieye. Allen da filminin baş kahramanı Gili (Owen Wilson) şehrin tüm garipliklerinin ortasına atıyor ve bize de zevkle izlemek kalıyor
BİRFLANEURHİKAYESİ
Ahmet Cemal, Flaneur sözcüğünün Fransızcada avare gezgin anlamına geldiğini ve avare dolaşırken aynı zamanda çevrenin izlenimleriyle düşünce üreten kişi demek olduğunu yazıyor. Biz de burada tam anlamıyla Allenın sembolikflaneurunu izliyoruz. Turist olarak geldiği Parisin sokaklarında amaçsızca dolaşan Amerikalı yazar Gil bizimflaneurumuz. Artık 76 yılı geride bırakan Woody A ... DevamıMidnight in Paris
Paris aşıklarını sevindirecek bir film çıkıyor burada karşımıza.Woody Allenın yönetmenliğini yaptığı Midnight in Paris, aşıklar şehrinin büyüleyici güzelliğini ilginç bir açıdan ele alıyor.
Kırsaldan Parise geldikten sonra Bu şehirde her şey bir garip, ama hiç bir şey şaşırtıcı değil diyor Jean Jacques Rousseaunun Julie yahut yeni Heloise romanının başkahramanı Saint-Preux geride bıraktığı sevgilisi Julieye. Allen da filminin baş kahramanı Gili (Owen Wilson) şehrin tüm garipliklerinin ortasına atıyor ve bize de zevkle izlemek kalıyor
BİRFLANEURHİKAYESİ
Ahmet Cemal, Flaneur sözcüğünün Fransızcada avare gezgin anlamına geldiğini ve avare dolaşırken aynı zamanda çevrenin izlenimleriyle düşünce üreten kişi demek olduğunu yazıyor. Biz de burada tam anlamıyla Allenın sembolikflaneurunu izliyoruz. Turist olarak geldiği Parisin sokaklarında amaçsızca dolaşan Amerikalı yazar Gil bizimflaneurumuz. Artık 76 yılı geride bırakan Woody Allen filmlerinde baş karakteri canlandıramadığı için baş karakterler onu canlandırıyor. Bir yönetmen ve oyuncu olarak Allenı tanıyanlar Gil karakterinin aslında Woody Allenın ta kendisi olduğunu hemen anlayacaklardır.
Filmin açılış sekansı ise aynı Manhattan (1979) filmi gibi şehrin çeşitli görüntüleri ile başlar. Bu kez New Yorkta yaşamak değil Pariste turist olmak var ön planda.
Romantik Amerikalı yazar Gil romanında eskiden kalma eşyalar satan bir dükkandan bahsediyor ve eski zamanlarda yaşamanın hep daha iyi olacağını düşünüyor. Romanı üzerinde çalışırken de şehrin büyüsüne kapılıyor. Gilin Parise birlikte geldiği nişanlısı Inez (Rachel McAdams) ve sinir bozucu ailesi ne Paristen ne de Gilin şehirde durmadan dolaşıp ilham almasından hoşnutturlar. Gil de Inezin çok bilmiş arkadaşıyla vakit geçirmekten hoşlanmadığı için git gide birbirlerinden kopmaya başlarlar. Gil her gece çıkıp şehirde dolaşıyor ve gündüzleri de romanının üzerinde çalışıyordur. Fakat geceleri nereye kaybolduğu ise filmin en muzip noktası. Ancak şunu söyleyebiliriz ki Cannes Film Festivalinde bu kadar yoğun ilgi görmesi bu muziplikte gizli.
Tekrar başa dönersek; Bu şehirde her şey bir garip, ama hiçbir şey şaşırtıcı değil.Pariste Gece Yarısı kesinlikle kaçırılmayacak Woody Allen klasiklerinin arasında yerini aldı.
Simdiye kadar en etkilendigim filmlerin basinda olan Black'ten sonra Benim Dunyam'i izledigimde hayal kirikligina ugrayacagimi sanmistim ama tam tersi oldu. Oyuncularimizla bir kez daha gurur duydum. Sinemamizin her gecen gun daha da gelistigini gormek gercekten cok guze