2 yıl önce
Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok filmine yorum yazdı:
Ölümcül Oyunlar filmine yorum yazdı:
Seyirciye Oynanan "Komik Bir Oyun"
Bu sevgili Haneke filmi, benim izlediğim, bildiğimiz klişe gerilim-şiddet filmlerine ithafen yapılmış en iyi "ezber bozan" filmdi. İzlerken ben şahsen biraz Luis Bunuel esintileri aldım. Seyirciye bir şey anlatma gayesi olmaksızın, sadece rahatsız etmek için çekilen bir film. YAZIDA AŞIRI SPOILER VAR, UYARIM BAŞTAN OLSUN :)
"Filmin sonunda iyiler daima kazanır."
Öyle bi’ şey yok işte Haneke dünyasında. Filmin açılış sahnesinde çalan klasik müziğin kesilip, bir anda metal müziğin girmesinden anlıyoruz bunu. Aydın yüzlü bir genç. Gelip 4 tane yumurta istiyor. "Ah" diyoruz işte, aldı ve gidiyor. Gayet de sevimli yüzlü bir genç. Aklınıza psikopat bir manyak olabileceği ihtimali gelmiyor. Çünkü bize alıştırılan tiplemenin çok dışında kalıyor. Sonra pat diye yumurtaların düşme sesini duyuyoruz. Arkasından tekrar 4 tane yumurta daha istiyor. Kadın önce yanaşmıyor ama sonra diğer evladımız diyor ki "Ama gördüm ben sa ... DevamıSeyirciye Oynanan "Komik Bir Oyun"
Bu sevgili Haneke filmi, benim izlediğim, bildiğimiz klişe gerilim-şiddet filmlerine ithafen yapılmış en iyi "ezber bozan" filmdi. İzlerken ben şahsen biraz Luis Bunuel esintileri aldım. Seyirciye bir şey anlatma gayesi olmaksızın, sadece rahatsız etmek için çekilen bir film. YAZIDA AŞIRI SPOILER VAR, UYARIM BAŞTAN OLSUN :)
"Filmin sonunda iyiler daima kazanır."
Öyle bi’ şey yok işte Haneke dünyasında. Filmin açılış sahnesinde çalan klasik müziğin kesilip, bir anda metal müziğin girmesinden anlıyoruz bunu. Aydın yüzlü bir genç. Gelip 4 tane yumurta istiyor. "Ah" diyoruz işte, aldı ve gidiyor. Gayet de sevimli yüzlü bir genç. Aklınıza psikopat bir manyak olabileceği ihtimali gelmiyor. Çünkü bize alıştırılan tiplemenin çok dışında kalıyor. Sonra pat diye yumurtaların düşme sesini duyuyoruz. Arkasından tekrar 4 tane yumurta daha istiyor. Kadın önce yanaşmıyor ama sonra diğer evladımız diyor ki "Ama gördüm ben sanırım 12’li paketti. Hadi bi’ zahmet gidip getiriver" ona da tamam diyoruz, insanlık hali olur, heh bu sefer gidiyor derken onların da kırılma sesine uyanıyoruz. "Eh artık ama yetti" diyoruz. Filmin başında kapıda gördüğümüz o nur yüzlü çocuk geliyor karşımıza. Ve olaylar gelişiyor. Gerçekten bunu yazsam spoiler olur dediğim bir şey yok. Çünkü Haneke filmi izleyenler, biliyor. Filmin sonu asla tahmin ettiğiniz gibi bitmeyecek, olacağını düşündüğünüz hiçbir şey olmayacak ve "asla olmaz" dediğiniz her şey ilk başta olacak. Bu arada başkasına öyle geldi mi ama ben yumurta isteme sahnelerinde çok gerildim neden bilmiyorum.
"Küçük çocuklar ölmez."
Hop, hemen olayları tersine döndüreyim diyor Haneke. İlk başta çocuğu öldürüyor. Çocuk ölürken biz bunu görmüyoruz. Aşağıda Paul gayet normal bir şekilde kendisine yemek hazırlamaya devam ediyor. Bu aslında gayet rutin olan sahneyi seyrediyoruz. Peter çocuğu vurduğunda, televizyondan akan kanlar eşliğinde, araba yarışı seyretmeye devam ediyoruz. Daha sonra tam olarak 4 dakika, aynı planı görüyoruz. Yerde kanlar içinde yatan çocuk. Sanki o an, çerçevelenmiş ve biz de hapsolmuşuz gibi.
Filmi seyrederken, film izlediğini hissettiriyor ve sürekli tekrarlıyor Haneke. Özellikle Paul’un sürekli kameraya dönüp konuşması, en sondaki kameraya attığı psikopat tebessüm. Tam rahatladık diyoruz, Anna Peter’i vurdu, Haneke yine diyor ki "Ahaha not a chance" Paul kumandayı deli gibi aramaya başlıyor, buluyor ve sahneyi biraz geriye sarıyor. Bu sefer Anna’dan önce davranıp Peter’in ölümünü engelliyor. Sonra da Anna’nın kocasını vuruyor. Bu işte. Ben film diye buna derim. Beklediğiniz hiçbir şey gerçekleşmiyor.
O kadar alışmışız ki Hollywood yapımlarına, her zaman kötülerin en sonunda ders alacağını, cezalandırılacağını düşünüp rahatlıyoruz. "Evet bu sefer kaçacak" dedikçe Haneke sanki, bize olmayacak bütün şeyleri tek tek yaşatıyor. Telefon, saatler geçse de kurumuyor. Çocuk kaçmaya çalışırken, çitlere asla tırmanamıyor. Anna kaçarken, hiçbir araba onun için durmuyor. Filmin en başında, çocuk bıçağı tekneye düşürüyor. Diyoruz ki, mutlaka ileride bir yerde karşımıza çıkacak. Sonra o bıçağı teknede görüyoruz, "Galiba bu sefer ellerindeki bantları kesip kurtulacak" diyoruz ve tahmin edebileceğiniz üzere Peter bıçağı alıyor ve Haneke yine onu bizlere yar etmiyor. Hatta Paul bir sahnede kameraya bakıp, "Onların tarafını tutuyorsunuz değil mi?" diye soruyor. Elbette onun tarafını tutuyoruz?! Her sahnede ümitleniyoruz bu sefer oldu diye ama Haneke bunu asla yaşatmıyor.
Filmi ilk seyrettiğimde sonunda şöyle bir şey düşünmüştüm. Acaba Anna yumurtaları mırın kırın etmeden, o 12 tanesini de verseydi bunlar yaşanır mıydı diye sormuştum. Kesinlikle yaşanırdı. Tek amaç, seyirciyi gereksiz yere rahatsız etmek. Haneke kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey vaat etmiyor. Sizin olmasını istediğiniz şeyleri sizden önce düşünüp, onları sizden önce yok ediyor. Sizinle tamamen oyun oynuyor. Haneke’yi işte bu yüzden delice seviyorum. Mükemmel bir Haneke filmi daha Funny Games. Hatta sanırım izleyiciyle oynadığı "komik bir oyun" desem, daha doğru olur.
İyi seyirler.
Karabasan filmine yorum yazdı:
Kötü yorumlara aldırış edemediğim korku-gerilim-psikoloji filmi. Korku unsurlarını bu şekilde kullanarak travmalar ve psikoloji sanırım daha güzel anlatılamazdı. Anne ve çocuğun oyunculuğu çok iyiydi. Bazı sahnelerde gerçekten gözümü kapattığımı hatırlıyorum. Babadook ile kafasında sembolize ettiği nefreti ve öfkeyi dışa vuran çaresiz bir anne ve sevilmeyi bekleyen travmalarla bezenmiş küçük bir çocuk seyrediyoruz aslında. "Öfkeni kitleyebilirsin ama asla yok edemezsin"
Yönetmene gerçekten şapka çıkarmak isterim, böyle ustaca bir kurguyu bizlere sunduğu için.
Masumiyet filmine yorum yazdı:
Kara Sevdanın Sinemaya Yansıması - Kader&Masumiyet
Zeki Demirkubuz’un 1997 yapımı Masumiyet ve 2006 yapımı Kader filmlerinden ve aslında ne kadar derin hikayelere sahip olduklarından bahsedeceğim. Aşağıda yazdıklarım gerçekten aşırı derecede spoiler içeriyor. Eğer izlemediyseniz ve izlemek istiyorsanız, gözünüz kayarsa yüreğinize inebilir, benden söylemesi. Herkesin karakterlerle kendisini bağdaştıracağı bir film ve ben, Zeki Demirkubuz’un yaptığı en iyisi olduğu kanaatindeyim.
Bekir, kara sevdanın sinemadaki en etkileyici görünümlerinden birisi belki de. Aynı mahallede oturduğu Uğur’a genç yaşta aşık olan Bekir, hayatını aşkına bir karşılık bulma umuduyla geçirir ancak kısa zamanda Uğur’un bir başkasına kapıldığını öğrenir. Bu kişi, Bekir’in aşık atamayacağı kadar yükseklerde gördüğü birisidir. Yakışıklılığı kadar şiddet eğilimi ile de dikkat çeken Zagor, aslında Uğur için biçilmiş kaftandır. Her ikisinin de ailelerinden kopuk olması, suça m ... DevamıKara Sevdanın Sinemaya Yansıması - Kader&Masumiyet
Zeki Demirkubuz’un 1997 yapımı Masumiyet ve 2006 yapımı Kader filmlerinden ve aslında ne kadar derin hikayelere sahip olduklarından bahsedeceğim. Aşağıda yazdıklarım gerçekten aşırı derecede spoiler içeriyor. Eğer izlemediyseniz ve izlemek istiyorsanız, gözünüz kayarsa yüreğinize inebilir, benden söylemesi. Herkesin karakterlerle kendisini bağdaştıracağı bir film ve ben, Zeki Demirkubuz’un yaptığı en iyisi olduğu kanaatindeyim.
Bekir, kara sevdanın sinemadaki en etkileyici görünümlerinden birisi belki de. Aynı mahallede oturduğu Uğur’a genç yaşta aşık olan Bekir, hayatını aşkına bir karşılık bulma umuduyla geçirir ancak kısa zamanda Uğur’un bir başkasına kapıldığını öğrenir. Bu kişi, Bekir’in aşık atamayacağı kadar yükseklerde gördüğü birisidir. Yakışıklılığı kadar şiddet eğilimi ile de dikkat çeken Zagor, aslında Uğur için biçilmiş kaftandır. Her ikisinin de ailelerinden kopuk olması, suça meyilli olmuş da olsalar hayatı özgürce yaşamaları Zagor-Uğur arasında bir bağ oluşturmaktadır. Oysa Bekir tam tersi bir rol çizmektedir çünkü babasının kanatları altındadır. Liseyi bitirmiştir, askere gitmiştir ve hatta onun için planlanan görücü usulü bir evlilik bile vardır. Bunların hepsi Bekir’in ataerkil bir yapıya sahip olan ailesine bağımlılığının işaretleridir. Dolayısıyla Uğur’a aşık olmak, Bekir için ailesinin otoritesine karşı çıkışı da temsil eder. Yani aslında Bekir, Uğur’a olan aşkı sayesinde özgürleşmektedir.
Bekir hikayenin daha sonraki aşamalarında kendisini sürekli reddeden Uğur için çeşitli roller oynamayı dener. Zararsız aşıktan, yardımının karşılığını bekleyen çıkarcı bir insana, sonrasında karşılık beklemeksizin imdada koşan bir dosta dönüşür. Gel-gitlerle süren ilişki sırasında Uğur için Bekir bir koruyucu melek olur. Yol arkadaşı, iş ortağı ve hatta çocuk bakıcısı olur. Ama asla Uğur’un "aşığı" olamaz. Bekir bu süreçte Uğur’un Zagor’a duyduğu aşkı izlemiş, evliliğine ve çocuk sahibi oluşuna tanıklık etmiş, fahişelikten para kazanmasına göz yummuş hatta fahişelikle kazanılan parayı korumuştur da. Tüm bunlar Bekir için acı verici deneyimlerdir. Zaman zaman Uğur’u farklı bir hayat kurmaya ikna etmeye çalışsa da, Zagor engeli çıkmıştır hep. Bekir ise bu zamana kadar yaşadığı her şeyi bazen öfkesini kusarak ama genellikle susarak içine atmıştır.
"Masumiyet" filminde, Uğur’la olan ilişkisini henüz tanışmış olduğu Yusuf’a anlatırken şöyle der -ki ayrıca bu tirad, Masumiyet’in en güzel repliğidir-: "Oğlum Bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yol belli; eğ başını, usul usul yürü şimdi. O gün bugün usul usul yürüyorum işte.."
Bekir için hayat, ürettiği, ürettikçe mutlu olduğu, kendi benliğini sevgi ile beslediği bir süreç değildir. Bekir, Uğur’un peşinden usul usul yürüyerek, sadece çilesini doldurmaktadır. İntiharından bir gece önce, Uğur’un Yusuf ile ilişki kurduğundan şüphelenmiş, kurduğu bu düşünce ile sarhoş olmuştur. Bekir, Uğur’un karşısında son kez rol değiştirmiştir. "Bana da vereceksin!" diye çıldırması, salt cinsellik peşindeymiş gibi görünse de, durum bundan daha karışıktır aslında. Bekir son çare olarak kendisini Uğur’un müşterilerinden biri, aslında nefret ettiği, aşık olduğu kadının bedeni üzerinde hüküm süren diğer erkeklerden biri gibi sunmak ister. Bu sunuş, Uğur’a değil, kendisine yönelen bir aşağılamadır. Sonunda en alt basamağa inmiş, bir kaşık suda boğmak istediği adamlardan biri olmuştur. Ki, gecenin sonunda canına kıyması da bu yüzdendir.
Demirkubuz, Bekir’in ölümünün ardından, üzerinden hiç çıkartmadığı gömleği Yusuf’a giydirir ve Bekir’in içerisine düştüğü kara sevdayı, Yusuf’a devreder. Artık Uğur’un peşinden o yürüyecektir. Yusuf Ankara’da, pavyonun önünde "Nesi oluyorsun Uğur hanımın?" diye soran adama "Hiç kimsesi" derken, yürüyeceği yolun zaten farkındadır.
Yazarken yararlandığım çok sevgili hocamın bir makalesi var, eğer linki bulursam onu da paylaşacağım. Demirkubuz’un seyrettiğim ilk ve en etkileyici filmlerinden birisi olan Masumiyet’i ilk izlediğim gün ekranın başından belli bir süre kalkamamıştım. Son sahne ile film arasında bir korelasyon kurmak, bir anda şimşeklerin çakmaya başlaması ve gelen farkındalık ile filme bir kez daha neden hayran kaldığımı anladım. Eğer önce Kader, daha sonrasında üstüne Masumiyet izlenirse tadından yenmez.
Guguk Kuşu filmine yorum yazdı:
Başucu filmlerinden bir tanesi olan Guguk Kuşu sanırım seneler geçse de asla "Her sene 150 milyonuncu kez tekrar izlediğim filmler" listemden çıkmayacak. Enfes, harika , baş yapıt, kült film gibi bütün olumlu sıfatlar ile anlatılabilir ama filmin çekilme hikayesi çok iç ısıtan bir tesadüfe dayanıyormuş. Milos Forman bir röportajında anlatıyor Youtube’da da silinmediyse halen var.
Kirk Douglas, Ken Kesey’in yazdığı Guguk Kuşu kitabının oyun olarak sahnelendiği zaman o oyunda oynamış. Daha sonra da Prag’a yaptığı bir ziyarette Milos Forman’ın bir filmine denk gelmiş. Douglas Forman’ın yanına gelip elinde bir kitap olduğunu, film haklarını satın aldığını ve eğer kabul ederlerse filmi beraber çekebileceklerini söylemiş. Anlaşmışlar ve Forman kitabın gelmesini beklemeye koyulmuş ama tahmin ettiği üzere gelmemiş. Hatta Douglas için aynı röportajda Tahmin ettiğim gibi benim için başka pislik bir Hollywood aktörüydü! demiş. Sonra Kirk Douglas film haklarını oğlu Michael Douglas’a ve Saul Zae ... DevamıBaşucu filmlerinden bir tanesi olan Guguk Kuşu sanırım seneler geçse de asla "Her sene 150 milyonuncu kez tekrar izlediğim filmler" listemden çıkmayacak. Enfes, harika , baş yapıt, kült film gibi bütün olumlu sıfatlar ile anlatılabilir ama filmin çekilme hikayesi çok iç ısıtan bir tesadüfe dayanıyormuş. Milos Forman bir röportajında anlatıyor Youtube’da da silinmediyse halen var.
Kirk Douglas, Ken Kesey’in yazdığı Guguk Kuşu kitabının oyun olarak sahnelendiği zaman o oyunda oynamış. Daha sonra da Prag’a yaptığı bir ziyarette Milos Forman’ın bir filmine denk gelmiş. Douglas Forman’ın yanına gelip elinde bir kitap olduğunu, film haklarını satın aldığını ve eğer kabul ederlerse filmi beraber çekebileceklerini söylemiş. Anlaşmışlar ve Forman kitabın gelmesini beklemeye koyulmuş ama tahmin ettiği üzere gelmemiş. Hatta Douglas için aynı röportajda Tahmin ettiğim gibi benim için başka pislik bir Hollywood aktörüydü! demiş. Sonra Kirk Douglas film haklarını oğlu Michael Douglas’a ve Saul Zaentz’e vermiş. Bu olaydan yıllar sonra Forman’ın kaldığı otel odasına bir zarf gelmiş ve içinde Guguk Kuşu kitabı varmış. Michael Douglas Forman’a filmi beraber çekip çekemeyeceklerini sormuş. Forman da kitabı okuyup okuduğu en güzel edebi şey olduğunu ifade etmiş ve anlaşmışlar. Fakat o zamanlar yıllar önce aynı kitap ile gelen Kirk Douglas’tan habersiz bir şekilde. Üstelik Michael Douglas da bilmiyormuş seneler önce kitabı babasının Forman’a gönderdiğini. Kitap gerçekten de Kirk Douglas tarafından gönderilmiş ama toplumsal olaylardan dolayı el konulmuş, Forman’a o sene asla ulaşmamış. Üçü de bu güzel tesadüfü yıllar sonra fark etmişler.
Herkesin ölmeden önce *en az* 1 kez seyretmesi gereken Forman şaheseri. Eğer elinizde kitabı varsa önce kitabın okunması da bir dost tavsiyesi olsun :)
Mad Max: Fury Road filmine yorum yazdı:
Kelimelerimin kifayetsiz kaldığı bir film.. Beni sanırım görsel olarak bu kadar tatmin eden bir yapım olmamıştı daha önce. 99 kez seyretsem 100.için hadi tekrar başlatın derim.
Enfes ötesi. Tom Hardy zaten canım aşkım. 2 saatlik bir görsel şölene hazır olun.
Çocukluğum olan Tobey'i görünce yüzümdeki gülümseme, Andrew'ın MJ'yi tutmayı başardığında gözlerinin dolması ile benim de gözlerimin dolması, bel kütürdetme sahnesi, 3 spidey'in takım olarak hareket etmeye karar verdikten sonra havadaki eşsiz süzülüşleri ve Willem Dafoe'nin üst düzey oyunculuğu...
Oldukça başarılıydı.