En Çok Katılımın Beklendiği Suare ya da İşte Öyle Bir Şey
Oy vermeyi unutuyordum neredeyse. Ortalık karışmış,son anda Yeşilimtrak düzeltmiş. Ne yapsam,tekrar ateşe mi atsam :D
Yok yok,ben de meşgulüm şu ara. Tek film yaz sıcağında yeter. Dünya Kupası maçları da var zaten.
Sling Blade diyerek fişi çekiyorum (sanırım) :D
"Belirsiz Gece Suare No:65 - Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar"
Hiç Almodovar filmi izlemedim ben. Denk gelmedi, ilgimi çekmedi veya afişler kötüydü :D Benim için tam bir kapalı kutuydu film. İzlemek için epey nazlandım. Ayrıca odam öğleden sonra epey güneş alıyor ve sıcak. Zor başladım. Ama açıkça söylemek gerekirse garip bir şekilde eğlendim izlerken. Odamın ısısı yükseldikçe kendimi daha çok İspanyada hissetmem de önemli bir etken tabi. Film birçok yönüyle yeşilçam filmlerini hatırlattı bana. Mizansen tadında sahneler, abartılı oyunculuklar ve olmayacak tesadüfler kendi sinemamızdan aşina olduğumuz haller bence. Üstüne İspanyolcanın o hoş peltek tınısı ve cafcaflı renkler gelince zaten kısa olan film sizi sıkmadan akıp gidiyor. Ancak ne yazık ki film çok üstün meziyetler taşımıyor. İzleyip geçilebilecek "cheesy" bir yapım diyebilirim ancak. Filmin ardından Almodovar konusunda daha açığım ben. Yanlış anlaşılmasın, çok değil ama. Denk gelirse,ilgimi çekerse, afişini seversem .D
Belirsiz Gece Suare No:64 - Akira Kurosawa filmleri: Dreams & Rashomon
Dreams
Rüyalara ait karakteristiği olan saçmalıklarıyla, abartılı uzun sahneleri ve renk cümbüşüyle aklımda kalacak bir film Dreams. Anladığım kadarıyla Kurosawanın rüyalarından oluşuyor. İnsan içten içe ne güzel rüyalar görenler var diye düşünüyor. Yani ben kendimi bir düşünüyorum da şahsen rüyayı hatırlarsam ne ala. Ama üstat rüyalarında dünya sorunları, etik konular, çevre problemleri ve hatta çözümlerini görüyormuş. Biraz kör gözüme parmak olsa da önemli sorunlara değinip, bunu güzel ve kendine has çekim teknikleriyle yapmış. Filmle ilgili dikkatimi çeken birkaç nokta var. Film genel yapısıyla bence kronolojik bir sıra izliyor gibiydi. İlk rüyalar Kurosawanın çocukluğunda gördüğü şeyler. İlk rüya tam olarak bir çocuğun görebileceği ve etkilenebileceği komiklikte mesela. Sonradan gittikçe olgunlaşıyor ve yetişkinlik dönemi rüyaları başlıyor. Bu noktadan itibaren daha çok savaşlar, nükleer reaktör patlaması gibi kaygılarını görüyoruz. Temalar bir rüyadan çok kabusa dönüşmeye (zehirli gazlar, grotesk yaratıklar) başlıyor. Son olarak olgunluk veya yaşlılık dönemine ait olabilecek sakin bir rüya ile bitiyor.
Açıkçası filme çok ayılıp bayılmadım. Ne düşündüğüme bile birkaç gün karar veremedim. Ama geriye baktığımda fena değildi diyebilirim. Beklentiyi yükseltmemekte fayda var. Güzel afişine kanmamalı (gelin itiraf edelim,afişe oy verdik :D ).
Yazıdan taşan : Van Goghu Martin Scorsese oynuyormuş. Filmde bir görev üstlendiğini baştaki credits ekranında görmüştüm. Ama olsa olsa yapımcı falan olur diye düşündüm. Sahnede de görünce çakmadım. Sonradan IMDB sağolsun Sanatın, sanatçının dostusun Scorsese :D
En Çok Katılımın Beklendiği Suare ya da İşte Öyle Bir Şey
Valla eksi aldım mı almadım mı hiç bilmiyorum :D Ben hala yorum yazmaya devam ediyorum geçen haftanın film başlıklarına. Siz de yazmaktan imtina etmeyin dostlar, "bazı eziklere kapak olsun" deyin "Ultrahobo'ya o konuda ben de çok kırgınım" deyin :D Eksi dediğin nedir şunun şurasında.
He bide The Last Detail diyorum
Belirsiz Gece Suare No:64 - Giuseppe Tornatore filmleri: 1900 Efsanesi & La migliore offer
La Migliore Offerta
Her anı ile çok keyif aldığım bir film oldu La Migliore Offerta. Geoffrey Rush gerçekten iyi bir aktör. Kariyeri hakkında etraflıca araştırma yapmadan sallayacağım şimdi. Beyaz perdede 80ler sonrasında gözükmeye başladığını ve yaşını düşünürsek sanırım tiyatro çıkışlı. Yani öyle olmalı,buna inanmak istiyorum :D En kötü müzayedeci olsun bari! Filmdeki rolü kendisine o kadar uyumluydu ki böyle düşünmek hoşuma gidiyor. Karakterin tüm inceliklerini, huysuz, yalnız ve yaşlı bir adamın aşık olunca geçirdiği tüm değişiklikleri overacting olayına girmeden izleyiciye hissettirebilmek gerçekten takdire değer.
Filmin atmosferi o kadar güçlü ki derin nefes aldığımda o tozlu havayı soluyabiliyordum. Sanki 2 küsür saat boyunca rutubetli bir odada vakit geçirmiş gibi hissettim. Kamera açıları, müzik kusursuzdu. Tüm mecralarda sonu konuşulmuş. Evet katılıyorum, sonu gece karanlığındaki Las Vegas ışıkları kadar barizdi . Ama görmek isterseniz :D Ben görmek istemedim, Virgilin Clairee kendini teslim etmesi gibi kendimi filme teslim ettim. Ben sonunda şaşırdım, Virgil hayatında ilk kez ilişkiye girdi. Neyse ehm :D
Sonuç olarak çok başarılı bir film izlediğime inanıyorum. Tornatore bu rüzgarı sürdürürse gelecekte gayet hoş filmler sunabilir. Uzun zamandır eser vermekte olmasına rağmen yaşı fazla değil. Gelecek projelerini takip etmekte fayda var.
Belirsiz Gece Suare No:64 - Giuseppe Tornatore filmleri: 1900 Efsanesi & La migliore offer
Guiseppe Tornatorenin bu suareye kadar sadece Nuovo Cinema Paradiso filmini izlemiştim. İki kere izledim, iki seferinde de son sahnesinde gözyaşlarımı tutamadım. Arada hala o sahneyi açıp izlerim ve aynı hislerle dolarım. Emin olmamakla beraber şu kısa hayatımda mutluluktan ilk kez ağlamış bile olabilirim. Şimdi düşününce aklıma gelmiyor zira. (İlgili sahne http://www.youtube.com/watch?v=TflvNm22cpk)
Yönetmenle tanışıklığım bu kadar az ama öz olduğu için kendisinin seçilmesini çok olumlu karşıladım. 2 adet hiç izlemediğim Tornatore filmi daha. Bu hafta için daha ne istenir ki. Filmleri izledikten sonra kenara notlar almama hatasında bulunduğum için genel hislerimi ve nacizane gözlemlerimi aklıma geldikçe yazacağım. İzleme sıramdan gidersek
1900 Efsanesi
Yönetmenin modern bir masal tadında çektiği film güzel sinematografisiyle ve harika müzikleriyle hoş bir seyirlikti benim için. Ancak bazı sebeplerden dolayı bir türlü filme ısınamadım. 1900ün bir Afroamerikalı tarafından büyütülmesine rağmen İngiliz aksanıyla konuşmasını, temel eğitim almamasına rağmen muazzam piyano çalmasını masalsı anlatımına yorarak sorun etmedim. Böyle detaylara takılmak bu filmde yersizdi. Ama trompetçi Maxin 1900den bahsederken takındığı isimsiz efsane, asla bahsedilmemesi gereken sır tavırlarını bir türlü bir yere koyamadım. Zira yaptığı müziği bir kenara koyarsak 1900ün karakteri bana o kadar pasif ve ulaşılamaz geldi ki asla kendisine bir yakınlık kuramadım.
Yönetmen bizden umutsuzca onun yarattığı hikayede 1900ün tercihinden şiirsel anlamlar çıkarmamızı istiyor. En son sahnede ise belki anlamamışlardır diye tüm mesajı tek sahnede boca etmeye çabalıyor. 1900 belki tüm film o sahnedeki kadar konuşmamış olabilir. Bu tip sebeplerden dolayı filme ve karakterlere asla ısınamadım. Ancak ne olursa olsun bu bir Tornatore filmi (suare sonunda onu daha yakından tanıdığıma inanıyorum :D ). Film çok güçlü bir his ile çekilmiş. Yapımındaki coşku ve şevk oldukça yoğun olarak hissediliyor. Bu da filmin izlenilebilirliğini çok yukarıya çekiyor. Bir Sicilyalı olan yönetmen, İtalyanın yakın tarihinde önemli yer tutan Amerika göçünü çok naifçe ve güzel anlatmış. Bir tiyatro veya müzikal sahnesi gibi gözükse de insanların Özgürlük Heykelini gördükleri andaki tepkileri filmi izlemek için yeterli sebep. Güvertede bir yerde küçük Vito Corleone aramadı değil gözlerim ( Mesela yani :D http://1.bp.blogspot.com/-SMm6DYXoNoU/UXb1EWIYDkI/AAAAAAAAbCA/TquIJpkEUG8/s1600/vitocorleone.png)
Çok ısınamasam da akıcı bir film. Akılda kalıcı sahneler içeriyor. Tüm İtalyan filmlerinin müziklerini yapma gayesiyle kariyerini sürdüren Ennio Morricone (daha daha uzun ömür dileriz kendisine,şikayetimiz yok. O bestelesin biz dinleyelim) ise film için önemli bir artı.
La Migliore Offertayı yazarım daha. Üşendim şimdi :D