Dreams
Rüyalara ait karakteristiği olan saçmalıklarıyla, abartılı uzun sahneleri ve renk cümbüşüyle aklımda kalacak bir film Dreams. Anladığım kadarıyla Kurosawanın rüyalarından oluşuyor. İnsan içten içe ne güzel rüyalar görenler var diye düşünüyor. Yani ben kendimi bir düşünüyorum da şahsen rüyayı hatırlarsam ne ala. Ama üstat rüyalarında dünya sorunları, etik konular, çevre problemleri ve hatta çözümlerini görüyormuş. Biraz kör gözüme parmak olsa da önemli sorunlara değinip, bunu güzel ve kendine has çekim teknikleriyle yapmış. Filmle ilgili dikkatimi çeken birkaç nokta var. Film genel yapısıyla bence kronolojik bir sıra izliyor gibiydi. İlk rüyalar Kurosawanın çocukluğunda gördüğü şeyler. İlk rüya tam olarak bir çocuğun görebileceği ve etkilenebileceği komiklikte mesela. Sonradan gittikçe olgunlaşıyor ve yetişkinlik dönemi rüyaları başlıyor. Bu noktadan itibaren daha çok savaşlar, nükleer reaktör patlaması gibi kaygılarını görüyoruz. Temalar bir rüyadan çok kabusa dönüşmeye (zehirli gazlar, grotesk yaratıklar) başlıyor. Son olarak olgunluk veya yaşlılık dönemine ait olabilecek sakin bir rüya ile bitiyor.
Açıkçası filme çok ayılıp bayılmadım. Ne düşündüğüme bile birkaç gün karar veremedim. Ama geriye baktığımda fena değildi diyebilirim. Beklentiyi yükseltmemekte fayda var. Güzel afişine kanmamalı (gelin itiraf edelim,afişe oy verdik :D ).
Yazıdan taşan : Van Goghu Martin Scorsese oynuyormuş. Filmde bir görev üstlendiğini baştaki credits ekranında görmüştüm. Ama olsa olsa yapımcı falan olur diye düşündüm. Sahnede de görünce çakmadım. Sonradan IMDB sağolsun Sanatın, sanatçının dostusun Scorsese :D