Noir tarzıyla politik yozlaşmaya ve sistematik ırkçılığa değinirken güç ve statü kavramlarına da perspektif sunuyor. Fondaki etkileyici jazz müziği zaman kapsülüne doğallık kazandırmada önemli bir rol oynamış. Bunun haricinde Tourette sendromlu baş karakter bana kalırsa hikayenin görece daha az ilgi çekici bir yönüydü.
edward norton bir dahidir, sinema da çalışma alanıdır. sendromu dramatize ederek karakteri sevdirmek hafif klişe ama keyifli bi numara; karakter içinde olduğu yalnızlıktan tek çıkış kapısını daha filmin başında kaybeder ve olaylar gelişir, filmin geçtiği dönem ve kurgu açısından The Irishman’in bi alternatifi diyebilirim.
Tahmin edilebilir birçok detayı olsa da Edward Norton’ın şahane oyunculuğuyla bir nefeste ve tebessümle izlenen, harika müziklere, çok iyi repliklere sahip bir roman uyarlaması. İçinde köprüler, otobanlar, yollar yapan halk düşmanı bir halk kahramanı barındırıyor film. New York’u kentsel dönüşümle (ve inşaata dair ne karın ağrısı varsa onunla) dev bir şantiyeye çevirmenin peşindeki büyük adam, benden evvel insanlar sıçanlar gibi dağılıyordu şehre, diyor. Sonra ben geldim ve köprü yaptım, diyor, yol yaptım, otoban yaptım diyor, tüneller yaptım. Ben, diyor, yasaların önündeyim. Yasalar bana adapte olacak. Sene 1950lerin ortası. Bu da bir kurgu. İşte böyle...
@ekopyen
4 yıl önce
7.5 / 10
@musax_guy
4 yıl önce
9.2 / 10
@korgan
4 yıl önce
7.2 / 10
İçinde köprüler, otobanlar, yollar yapan halk düşmanı bir halk kahramanı barındırıyor film. New York’u kentsel dönüşümle (ve inşaata dair ne karın ağrısı varsa onunla) dev bir şantiyeye çevirmenin peşindeki büyük adam, benden evvel insanlar sıçanlar gibi dağılıyordu şehre, diyor. Sonra ben geldim ve köprü yaptım, diyor, yol yaptım, otoban yaptım diyor, tüneller yaptım. Ben, diyor, yasaların önündeyim. Yasalar bana adapte olacak.
Sene 1950lerin ortası. Bu da bir kurgu. İşte böyle...
Lionel aşırı sevimliydin, aşırı!