12 yıl önce
Trainspotting filmine yorum yazdı:
Great Balls of Fire! filmine yorum yazdı:
Bu filmi tesadüfen görüp izleyerek, Jerry Lee Lewis gibi üstün bir şahsiyetin varlığından haberdar olduğum için mutluyum.
Fakat filme gelecek olursak... Jerry Lee Lewis gerçek hayatında da mı böyle bir tipti, abartılı hareketleri vardı merak ediyorum. Yoksa oyunculuk mu abartılıydı? Başlarda karaktere ısınmakta bayağı sıkıntı çektim, sonradan alışıyo tabi insan. Myra hanım kızımız da çok tatlıydı, Winona Ryder'ın gençliğini gösterdi sağ olsun.
Bu arada, Winona Ryder'ın 13 yaşındaki Myra'yı canlandırdığı bu filmde, Winona 19 yaşındaymış.
Frequently Asked Questions About Time Travel filmine yorum yazdı:
Filmi 2-2,5 ay önce izlemiştim, o zaman izlediğimde de çok hoşuma gitmişti. Ama dün gece cnbc-e'de denk geldim, 3-5 dakika izleyeyim uyurum sonra diye baktım; baktım ki film bitmiş. Öylesine sürükleyici bi' film. İzlerken hiç sıkılmıyorsunuz, özellikle bilim-kurgu seviyorsanız. Tekrar izlediğimde de birçok detayı yeni fark ettim, bardaki ve tuvaletteki bazı ince detaylar da hoş olmuş. :)
Ama bazı sahnelerde, hata vardı da diyemiyorum tam olarak sonuçta zamanda yolculuk yapıyorlar, gittikleri zamanda bazı değişiklikler olmuş olabilir.
Üçlünün, geçmişteki kendilerini izledikleri sırada kısa bi sahnede oturma yerlerinde bir farklılık vardı gibime geldi.
İlk kez tuvalete gittiklerinde, kabinleri kontrol ederken son kapıyı tam açmıyor, aralıyor gibi sanki. Ama üçlünün o son kabinin içinde olduğu sahnede hem kapıyı sürgülüyor, hem de kapı tam açılıyor.
Neyse ben de yanlış görmüş olabilirim gecenin 2-3'üydü; doğru görmüş olsam bile bilerek yapılmı ... DevamıFilmi 2-2,5 ay önce izlemiştim, o zaman izlediğimde de çok hoşuma gitmişti. Ama dün gece cnbc-e'de denk geldim, 3-5 dakika izleyeyim uyurum sonra diye baktım; baktım ki film bitmiş. Öylesine sürükleyici bi' film. İzlerken hiç sıkılmıyorsunuz, özellikle bilim-kurgu seviyorsanız. Tekrar izlediğimde de birçok detayı yeni fark ettim, bardaki ve tuvaletteki bazı ince detaylar da hoş olmuş. :)
Ama bazı sahnelerde, hata vardı da diyemiyorum tam olarak sonuçta zamanda yolculuk yapıyorlar, gittikleri zamanda bazı değişiklikler olmuş olabilir.
Üçlünün, geçmişteki kendilerini izledikleri sırada kısa bi sahnede oturma yerlerinde bir farklılık vardı gibime geldi.
İlk kez tuvalete gittiklerinde, kabinleri kontrol ederken son kapıyı tam açmıyor, aralıyor gibi sanki. Ama üçlünün o son kabinin içinde olduğu sahnede hem kapıyı sürgülüyor, hem de kapı tam açılıyor.
Neyse ben de yanlış görmüş olabilirim gecenin 2-3'üydü; doğru görmüş olsam bile bilerek yapılmış şeyler de olabilir veya gözden kaçmışsa bile önemli değil, film hakkındaki olumlu fikirlerimde bir etkilenme söz konusu olmaz. Kesinlikle iyi bir filmdi.
Oyuncular çok doğal ve iyiydi, senaryo orijinal, diyaloglar eğlenceli, kurgu akıcı ve sürükleyici. Ayrıca İngiliz aksanıyla konuşuyorlar daha ne olsun, bir filmden beklenebilecek her şey var. (Dram hariç, ona da dizilerimiz programlarımız sağ olsun, doyuyoruz zaten.)
Ayrıca Doctor Who sevenler bu filmi de sevecektir.
Günah Şehri filmine yorum yazdı:
Hakan Günday "Piç" adlı romanında "Bir kitabın iyi olduğunu anlamak için tekrar okuduğumda sıkılıp sıkılmadığıma bakarım. Ayrıca, eğer bir kitabı herhangi bir yerinden açtığımda okumaya sıkılmadan devam edebiliyorsam, o kitap iyidir." gibisinden cümleler kurdurur bir karakterine. Kitabı okuyalı epey oldu, unutmuşum biraz. :)
Neyse gelelim meselemize... İşte Sin City de tam bu tanıma uyan bir film. Tekrar tekrar izlemekten asla sıkılmam. Herhangi bir sahnesini açıp izlemekten asla sıkılmam, izlemeye de devam ederim; hatta bazen gider rastgele bir sahnesini açar izler güne öyle devam ederim. :)
Her cümlesi yoğun bir anlam içeren, insanı -yönetmenin de katkılarıyla- karanlıklara sürükleyen bir film. İzleyip de etkilenmemek elde değil.
İhtiyar Delikanlı filmine yorum yazdı:
Şu filmden üst derecelerde rahatsız olanlar var yahu. Tamam bazı kısımlar, eyvallah, ama abartmayın be. Ben Srpski Film'e "O kadar da yoktu lan aslında." derken,"Tavsiye ederken dikkatli olun" filan diyo adamlar. Bende sorun var sanırım, beynim iğrenç şeylere mi alışkın nedir anlamadım. Milletin rahatsız edici, iğrenç dediği filmleri izledikten sonra "İyi ki izlemişim, kaderde bunları da görmek varmış, Allah tattırmayı da nasip eder inşallah." diyorum. (Gelsin -'ler.)
Bazı yumoşlara cevabımızı verdikten sonra, filme gelelim. İzlemeden önce, Uzakdoğu yapımlarına olan antipatimden ötürü beklentim gayet düşüktü; ama filmi çok beğenmiş olmamın sebebi beklentimin düşük olması değildi eminim. Ne kadar yüksek beklentiler içerisinde olsanız bile, size kendini sevdirecek bir film. Senaryo bir harika, kurgu muhteşem. Müzikler ayrı bir güzel. Şaşırtmayı gayet iyi beceriyor, "Noluyo lan, nolacak, yapma, etme" cümleleriyle izliyosunuz filmi, kendi içine çekmeyi başarıyor.
Ölmeden önce izlenmesi g ... DevamıŞu filmden üst derecelerde rahatsız olanlar var yahu. Tamam bazı kısımlar, eyvallah, ama abartmayın be. Ben Srpski Film'e "O kadar da yoktu lan aslında." derken,"Tavsiye ederken dikkatli olun" filan diyo adamlar. Bende sorun var sanırım, beynim iğrenç şeylere mi alışkın nedir anlamadım. Milletin rahatsız edici, iğrenç dediği filmleri izledikten sonra "İyi ki izlemişim, kaderde bunları da görmek varmış, Allah tattırmayı da nasip eder inşallah." diyorum. (Gelsin -'ler.)
Bazı yumoşlara cevabımızı verdikten sonra, filme gelelim. İzlemeden önce, Uzakdoğu yapımlarına olan antipatimden ötürü beklentim gayet düşüktü; ama filmi çok beğenmiş olmamın sebebi beklentimin düşük olması değildi eminim. Ne kadar yüksek beklentiler içerisinde olsanız bile, size kendini sevdirecek bir film. Senaryo bir harika, kurgu muhteşem. Müzikler ayrı bir güzel. Şaşırtmayı gayet iyi beceriyor, "Noluyo lan, nolacak, yapma, etme" cümleleriyle izliyosunuz filmi, kendi içine çekmeyi başarıyor.
Ölmeden önce izlenmesi gereken filmlerden birisi.
Düşler, Tutkular & Suçlar filmine yorum yazdı:
68 Kuşağına hafiften dokunup geçen, daha çok Theo ve Isa arasındaki ilişkiden bahseden bir film. Ve tesadüfen kendisini bu iki kardeşin garip(ve bana göre masum) ilişkisinin arasında bulmuş Matthew.
Filmin en öne çıkan tarafı, yönetmenin müzikleri ve eski filmleri harika kullanmasıdır. Filmde çalan her şarkının güzel olması bi tarafa; şarkıların çaldıkları yerler, konuyla ve atmosferle çok uyumluydu.
"Bertolucci çok rererö, resmen porno çevirmiş, sapıkça." diyorsanız eğer, olaya önyargılı yaklaşıyorsunuz demektir. Ben bu filmi izlerken pornoyu çağrıştıran herhangi bir şey görmedim. O sevişme sahneleri ve çıplak sahneler sadece cinsel organlara değil, beyne ve kalbe de hitap eden sahnelerdi bana göre. O sahnelerde Theo ve Isabelle arasındaki ilişkiyi anlamaya çalıştım, o ilişkinin aslında ne kadar masum olduğunu görmeye başladım, gerçekten de birbirlerine sonuna kadar bağlı birer ikiz olduklarını, kendi aralarındaki mevcut çıplaklığın cinsellikle değil, birbirlerine sadakatle ve kendi ... Devamı68 Kuşağına hafiften dokunup geçen, daha çok Theo ve Isa arasındaki ilişkiden bahseden bir film. Ve tesadüfen kendisini bu iki kardeşin garip(ve bana göre masum) ilişkisinin arasında bulmuş Matthew.
Filmin en öne çıkan tarafı, yönetmenin müzikleri ve eski filmleri harika kullanmasıdır. Filmde çalan her şarkının güzel olması bi tarafa; şarkıların çaldıkları yerler, konuyla ve atmosferle çok uyumluydu.
"Bertolucci çok rererö, resmen porno çevirmiş, sapıkça." diyorsanız eğer, olaya önyargılı yaklaşıyorsunuz demektir. Ben bu filmi izlerken pornoyu çağrıştıran herhangi bir şey görmedim. O sevişme sahneleri ve çıplak sahneler sadece cinsel organlara değil, beyne ve kalbe de hitap eden sahnelerdi bana göre. O sahnelerde Theo ve Isabelle arasındaki ilişkiyi anlamaya çalıştım, o ilişkinin aslında ne kadar masum olduğunu görmeye başladım, gerçekten de birbirlerine sonuna kadar bağlı birer ikiz olduklarını, kendi aralarındaki mevcut çıplaklığın cinsellikle değil, birbirlerine sadakatle ve kendini ona açmakla, ondan hiçbir şeyi sakınmamakla, ondan utanacak bir şeyin olmamasıyla ilgili olduğunu anladım.
Yönetmen mi beni kandırabilmeyi başardı, yoksa bazı insanlar mı bu gördüklerimi görmemekte ısrarcı bilmiyorum. Ama bu film, büyüsüyle beni etkiledi.
Aralarında çevirdikleri oyunlar da, hala birer çocuk masumluğunda kaldıklarının göstergesiydi.Matthew ve Isabelle randevuya çıkıp eve dönerken, bir dükkanın önünde TV izledikleri sahneyi hatırlayın. Olaylarla ilgili haberler, konuşmalar gösterilirken Isabelle "Theo ve ben asla televizyon izlemeyiz. Biz safız. Saf ve katı." diyor. Bu da kendi içlerindeki dünyaya bağlı yaşadıklarının ve ona bağlı kalmak istediklerinin bir göstergesi.
Film bittikten sonra "Peki neden böyle bir ilişkinin içinde bulmuşlar kendilerini?" diye sorduğumda, kendmi banyo sahnesinde Matthew ve Theo’nun yaptığı konuşmada buldum.
Banyoda Matthew, Theo’ya sinemayla ve yönetmenlerle ilgili bir konudan bahsediyor.
M:Yönetmen bir röntgenci, sapık gibidir. Kamera sanki, anne babanın odasının anahtar deliği gibidir. Ve onları gözetlersin ve iğrenirsin. Ve kendini suçlu hissedersin, ama başka bir yere bakamazsın. Bu da filmleri suç, yönetmenleri de suçlu gibi yapar. Sanki yasadışı olmalıymış gibi.
T:Desene yönetmen olma şansım da yok. Bizimkiler her zaman yatak odası kapısını açık bırakırlar.
Bu konuşmadan şöyle bir çıkarımda bulundum. Çocukluğunda "her zaman açık olan yatak odası kapısından" ebeveynlerini izleyen Theo ve Isabelle, bundan etkilenerek bu karşılıklı çıplaklığa ve cinsel tabulardan uzaklaşmaya başlıyorlar. Bunu tamamen doğal kabul ederek büyüyorlar. Ama Matthew’ün konuşmasının sonlarında dediği "...kendini suçlu hissedersin, ama başka bir yere bakamazsın." cümlesinden; iki kardeşin bu olayı doğallaştırmasına rağmen, Isabelle’in filmin sonlarına doğru intihar etme isteğinin de, içinde kalan bu suç hissinden ötürü olduğunu anlayabiliriz. Ailelerinin yaptığı şeyi izlerken duyduğu rahatsızlık ve suç, içinde bulundukları durumun da bilinçaltında ona suç olduğuna inanmasına sebep olmuş olabilir ve babasının bıraktığı çeki gördüğünde, kendilerinin de izlendiğini anlaması...
Ayrıca, Theo’nun dediği "Bizimkiler her zaman yatak odası kapısını açık bırakırlar." lafından sonra, filmin sonlarında; üçlü, Isabelle’in yaptığı çadırın içindeyken, bu sefer ailelerinin onları tamamen açık bir kapıdan izlemesi de ayrı bir ironi. :)
Ayrıca yönetmen yukarıda Matthew’e yaptırdığı konuşmayla, "Bakın bi film çektim, içinde cinsellik kullandım, rahatsız olabileceğiniz cinsel objeler kullandım. Ama tıpkı anahtar deliğinden izlemek gibi, benim filmimde de suçlu hissetmenize rağmen başka bir yeri izlemeyeceksiniz. Yatak odamın kapısını size sonuna kadar açmışken, filmi izleyin ve benim yarattığım doğallığı izlemenin keyfine bakın." demiş olabilir. Yani, filmin verdiği keyfe odaklanın yeterli.
Sırp Filmi filmine yorum yazdı:
"Çok komik film lan kesin izle!" gibi cümlelerle arkadaş şakasına maruz kalıp yanlışlıkla izlemeyenler dışında, filmden beklentisi iğrençlik olduğu halde "Sakın izlemeyin, çok iğrenç, pişman oldum, nasıl bir kafa bu!?" diyenleri anlamıyorum. Lan zaten iğrenç şeyler görmek, mide kalkması yaşamak için izlemiyo musun?
Bu midenin ağza gelmesi durumundan zevk alan tek kişi ben miyim?(Zevk dediğim "Oh ne güzel biçti lan karıyı helal tosunuma!" manasında değil tabi ki, bu iğrençlikten olumsuz yönde etkilenmekten, iğrenmekten hoşlanmaktan bahsediyorum.) -Parantez içindeki açıklama da pek mantıklı ve normal insanlara göre bir açıklama olmadı, kabul ediyorum.-
Kaldı ki, iğrençlik açısından tatmin edici de değildi bana göre. Cannibal Holocaust bundan daha çok etkilemiştir beni, sonuçta filmdekilerin gerçekten yapılmadığını biliyorsunuz. "Bunun düşüncesi bile kötü!" kafasındaysanız, Wonderland'e alalım sizi. Psikolojik, duygusal konuları işleyen filmler daha ağır darbe vurur bana, böyle fiziksel ... Devamı"Çok komik film lan kesin izle!" gibi cümlelerle arkadaş şakasına maruz kalıp yanlışlıkla izlemeyenler dışında, filmden beklentisi iğrençlik olduğu halde "Sakın izlemeyin, çok iğrenç, pişman oldum, nasıl bir kafa bu!?" diyenleri anlamıyorum. Lan zaten iğrenç şeyler görmek, mide kalkması yaşamak için izlemiyo musun?
Bu midenin ağza gelmesi durumundan zevk alan tek kişi ben miyim?(Zevk dediğim "Oh ne güzel biçti lan karıyı helal tosunuma!" manasında değil tabi ki, bu iğrençlikten olumsuz yönde etkilenmekten, iğrenmekten hoşlanmaktan bahsediyorum.) -Parantez içindeki açıklama da pek mantıklı ve normal insanlara göre bir açıklama olmadı, kabul ediyorum.-
Kaldı ki, iğrençlik açısından tatmin edici de değildi bana göre. Cannibal Holocaust bundan daha çok etkilemiştir beni, sonuçta filmdekilerin gerçekten yapılmadığını biliyorsunuz. "Bunun düşüncesi bile kötü!" kafasındaysanız, Wonderland'e alalım sizi. Psikolojik, duygusal konuları işleyen filmler daha ağır darbe vurur bana, böyle fiziksel bir aşınmayı gösteren filmleriyse en fazla bir hafta sonra unutursunuz. Ki eminim, bu film hakkında "Çok iğrenç, ay çok kötü, pişmanım!" yorumları yapanlar da, bi hafta sonra ya filmi unutmuşlardır, ya da artık o kadar da iğrenç gelmemektedir.
Ha bi de, onu becerdi bunu kesti, onu kesti bunu becerdi, bu iş böyle yürümez, böyle olunca amaçlanan şey de yapmacık gelir. Filmi izlerken bi yerden sonra "Hee tamam, iyi bunu da kesti, hımm iyiymiş, eee?" moduna bile girebiliyosunuz. (Bende öyle oldu)
Ayrıca Cannibal Holocaust'a göre daha az etkilemiş olabilir; fakat kurgusal olarak ondan daha başarılı diyebilirim. "Film sırf iğrençlik!" diyenler neresiyle izliyor anlamıyorum. Olay sıralaması, işlenişi, ana karakterin tanıtımı bana göre gayet iyiydi. Biraz ana karakterin abisine ve Vukmir Vukmir'in geçmiş yaşantısına değinilse daha iyi olurdu gibi geliyor.
Son olarak şunu söyleyebilirim ki; sadece iğrençlikten oluşan bir film asla değildir. Basit de olsa bir altyapısı vardır. Yer yer güldüren konuşmaları bile vardır. Ne çok basite indirgenebilecek, ne iğrenç ötesi denebilecek, ne de güzel bir filmdi denebilecek bir film. Sadece normal bir film.
Klişe olmayan, ilginç bir sonla bitmiş olması da filmin nadir artılarından biriydi, gayet güzel bir sondu.
Uykucu filmine yorum yazdı:
Bu film için "düşünmeden gülünmek istenen bir buçuk saat için iyi bir seçim" demek yanlış bir söylem olurdu sanırım. Hele de "hiçbir şey düşünmeden" demek...... Devamı
Film, güzel bir distopya örneği. Komedi de işin tadı tuzu, eğlencesi oluyor. Güzel bir sistem eleştirisi, yalnızca bir sistemi değil, tüm sistemleri eleştiren bir film. Bazı bölümlerde Chaplin tarzı komedi ögeleri hafif canımı sıkmadı değil(arkadan müzik, sakar bir karakter, komik(!) hareketler filan işte), ama o kısımları çıkardığımızda diyaloglarıyla gayet güldüren, düşündüren, güzel göndermeler yapan bir film.
+I see. you don't believe in science, and you also don't believe that political systems work, and you don't believe in god, huh?
-Right.
+So then, what do you believe in?
-Sex and death -two things that come once in a lifetime... but at least after death, you're not nauseous.
My brain! It's my second favorite organ!Bu film için "düşünmeden gülünmek istenen bir buçuk saat için iyi bir seçim" demek yanlış bir söylem olurdu sanırım. Hele de "hiçbir şey düşünmeden" demek...
Film, güzel bir distopya örneği. Komedi de işin tadı tuzu, eğlencesi oluyor. Güzel bir sistem eleştirisi, yalnızca bir sistemi değil, tüm sistemleri eleştiren bir film. Bazı bölümlerde Chaplin tarzı komedi ögeleri hafif canımı sıkmadı değil(arkadan müzik, sakar bir karakter, komik(!) hareketler filan işte), ama o kısımları çıkardığımızda diyaloglarıyla gayet güldüren, düşündüren, güzel göndermeler yapan bir film.
+I see. you don't believe in science, and you also don't believe that political systems work, and you don't believe in god, huh?
-Right.
+So then, what do you believe in?
-Sex and death -two things that come once in a lifetime... but at least after death, you're not nauseous.
My brain! It's my second favorite organ!
+Miles, do you know that "God" spelled backwards is "dog"?
-So?
+It makes you think.
-Luna, help me push the car.
Ama aklımda kalan şeylerden birisi de şu ki; sıkışma (tuvalet manasında) duygusunu ve ardından gelen rahatlama duygusunu çok güzel işlemiştir. O rahatladığında eminim filmi izleyen herkes de derin bir oh çekmiştir. :)
Filmi izlerken de aklıma direkt olarak Canan Tan’ın Eroinle Dans romanı geldi. Vasat bir romandı kabul, ama şu filmi de görünce insan eroinin başrol oynadığı bir eserin nasıl olması gerektiğini anlıyor.
Filmde çalan şarkılara da şurdan ulaşabilirsiniz:
http://www.youtube.com/playlist?list=PLF472EBE4AAF6DAA9
Film hakkında sö ... Devamı
Ama aklımda kalan şeylerden birisi de şu ki; sıkışma (tuvalet manasında) duygusunu ve ardından gelen rahatlama duygusunu çok güzel işlemiştir. O rahatladığında eminim filmi izleyen herkes de derin bir oh çekmiştir. :)
Filmi izlerken de aklıma direkt olarak Canan Tan’ın Eroinle Dans romanı geldi. Vasat bir romandı kabul, ama şu filmi de görünce insan eroinin başrol oynadığı bir eserin nasıl olması gerektiğini anlıyor.
Filmde çalan şarkılara da şurdan ulaşabilirsiniz:
http://www.youtube.com/playlist?list=PLF472EBE4AAF6DAA9
Film hakkında söylemek istediğim son şey de:
Ulan bebek öldü tamam bize niye gösteriyorsunuz? Hadi gösterdiniz, sonra ağlaya ağlaya tavanda niye gezdiriyorsunuz arkadaş?