11 yıl önce
Karanlıktan Gelen filmine yorum yazdı:
Onur Savaşı filmine yorum yazdı:
Jagten aslında olayların başlangıcı yönünden yönetmenin Festen filmine benziyor. Jagten de küçük kız abisinin arkadaşlarının gösterdiği pornografik resmi öğretmeni Lucas'a uyarlayıp yalan söylüyor. Daha sonra her ne kadar yalan söylediğini dile getirse de çevresindekiler bunu korkudan yaptığını düşünüyor. Festen'deki kutlamada da adamın babası tarafından küçükken tacize uğradığını söylemesi çevresindekiler tarafından sinir bozucu derecede olağan karşılanıyordu. Jagten'e dönersek küçük kız "böyle olmasını istememiştim" diyor. Yani işlerin bu noktaya geleceğini tahmin edemiyor. İki filmi de bu yönlerden ele alırsak çocuk tacizini eylemsel olarak ortaya atma konusunda adeta taciz sıradanlaştırılıyor. Jagten de kızı bu noktaya götüren aile mi medya mı -kendince- küçük bir oyun mu bilemiyoruz.
Tacizcinin ifşa edilmesinden sonra tacizciye yönelik tacizler başlıyor. İnsanlar ahlaksızlığa karşı kendi adaletlerini uygulama hatta bunu lince vardırma konu ... DevamıJagten aslında olayların başlangıcı yönünden yönetmenin Festen filmine benziyor. Jagten de küçük kız abisinin arkadaşlarının gösterdiği pornografik resmi öğretmeni Lucas'a uyarlayıp yalan söylüyor. Daha sonra her ne kadar yalan söylediğini dile getirse de çevresindekiler bunu korkudan yaptığını düşünüyor. Festen'deki kutlamada da adamın babası tarafından küçükken tacize uğradığını söylemesi çevresindekiler tarafından sinir bozucu derecede olağan karşılanıyordu. Jagten'e dönersek küçük kız "böyle olmasını istememiştim" diyor. Yani işlerin bu noktaya geleceğini tahmin edemiyor. İki filmi de bu yönlerden ele alırsak çocuk tacizini eylemsel olarak ortaya atma konusunda adeta taciz sıradanlaştırılıyor. Jagten de kızı bu noktaya götüren aile mi medya mı -kendince- küçük bir oyun mu bilemiyoruz.
Tacizcinin ifşa edilmesinden sonra tacizciye yönelik tacizler başlıyor. İnsanlar ahlaksızlığa karşı kendi adaletlerini uygulama hatta bunu lince vardırma konusunda çok hevesliler gerçekten. Lucas gerçekten tacizci olsaydı; marketteki adamlar, köpeğini öldürenler de onunla benzer suçlara sahip olurlardı. Taciz -hele ki çocuk tacizi- gibi bir şey yakınlarımızda meydana geldiğinde sağlıklı davranmamız çok zor. Amiyane tabirle çamur at izi kalsın durumu geçerli. Şöyle düşünelim kızınız gelip bir adamın kendisine penisini gösterdiğini söylüyor. Sanırım kızın babası kadar bile sakin olamayız. Başka türlü düşünelim: bir kız bir adam tarafından tacize uğradığını söylüyor, çocuğunuzu o adama emanet eder miydiniz? Çocuk tacizi konusu maalesef sağlıklı düşünüp sağlıklı davranamayacağımız kadar korkunç bir konu.
Bu filmi izlerken adam iftiraya uğradı diye sinirlenenlerin eminim bir çoğu, benzer bir olay başlarına gelse tacizci olduğu söylenen kişiye karşı en azından önyargıyla yaklaşırlardı. Böyle bir olayın içinde olmakla, dışarıdan bir gözle izlemek inanın çok farklı şeyler. Finaliyse bence Lucas için artık geriye dönülemeyeceğini söylüyor. Ama yine de böyle derinlikli bir filme göre finali hafif kalmış. Yine de Jagten eşelediği konular için bile izlenebilecek bir film. Mads Mikkelsen'in harika oyunculuğu da cabası.
Tepenin Ardı filmine yorum yazdı:
Sinemada metafor kullanımı yerinde olduğu sürece çok başarılıdır. Bir karakterle olsun, bir objeyle olsun metafor yaratılabilir. Tepenin ardı, metaforunu karakteri üzerinden yaratmayı seçiyor gibi gözüküyor, ama karakteri metafor üzerinden yaratmak gibi bir hataya düşüyor. Tüm karakterler sanki bir metafora hizmet etmek için varlar, bir karakter değiller. Yaşlı adamın mutlak adaleti metaforize etmesi için kullanılması, bir başkasının otorite kimdeyse onun yancısı olan ikiyüzlüğünü metaforize etmek için kullanılması vs. Sinemada dil böyle kurulmaz. Diğer yandan tecavüzün es geçilmesini kabullenemeyenlerdenim. Kadın susup tecavüzü kabulleniyor gibi bir durum var ortada. Hikayende iktidarın, otorite baskısının tüm türlerin inceleyip de tecavüz söz konusu olduğunda es geçemezsin. Değinmek zorunda değilsin elbette, ama değindiğinde sessiz kalman kabul edilemez bir durumdur. Atilla dorsay’ın deyişiyle ’sinema bir ahlak kitabı değildir.’ Tecavüzü gösterip daha sonra tecavüz kötüdür demek zoru ... DevamıSinemada metafor kullanımı yerinde olduğu sürece çok başarılıdır. Bir karakterle olsun, bir objeyle olsun metafor yaratılabilir. Tepenin ardı, metaforunu karakteri üzerinden yaratmayı seçiyor gibi gözüküyor, ama karakteri metafor üzerinden yaratmak gibi bir hataya düşüyor. Tüm karakterler sanki bir metafora hizmet etmek için varlar, bir karakter değiller. Yaşlı adamın mutlak adaleti metaforize etmesi için kullanılması, bir başkasının otorite kimdeyse onun yancısı olan ikiyüzlüğünü metaforize etmek için kullanılması vs. Sinemada dil böyle kurulmaz. Diğer yandan tecavüzün es geçilmesini kabullenemeyenlerdenim. Kadın susup tecavüzü kabulleniyor gibi bir durum var ortada. Hikayende iktidarın, otorite baskısının tüm türlerin inceleyip de tecavüz söz konusu olduğunda es geçemezsin. Değinmek zorunda değilsin elbette, ama değindiğinde sessiz kalman kabul edilemez bir durumdur. Atilla dorsay’ın deyişiyle ’sinema bir ahlak kitabı değildir.’ Tecavüzü gösterip daha sonra tecavüz kötüdür demek zorunda değil, elbette. I spit on your grave tarzı intikam filmlerinin temeline tecavüzün cezasız kalmayacağı mesajı vardır. Bu tarz ana akım olmayan filmlerbile ciddi suçlarda toplumsal mesajı filminin eksenine koyarken Tepenin Ardı derdi bu olduğu halde sessiz kalıyor. Tepenin ardı, ciddi şeyler söylediğini sanan ama sinema dili kurma da çok beceriksiz bir film. Paranoya, bir düşman yaratma, iktidar, otorite ciddi sorunlar olabilir ama bu sorunları başarıyla harmanlayabilmektir önemli olan. Bu sorunları ele almak bir filmi iyi yapmak için yeterli değildir. Son olarak, tepenin ardı senaryo olarak da başarısız, zorlama bir şekilde ilerliyor film. Doğasına ters düşen bir temposu var. Entelektüel söylemlere giren ve sanatsal bir dil kurmaya çalışan her filmin başarılı olmayacağını kabullenebilsek keşke.
Grabbers filmine yorum yazdı:
Yaratık filmlerine yeni bir yorum getirecek diye beklerken oldukça klişe bir korku komedi filmiyle karşılaştım. Bir kaç güzel espiri var ama bunlar zaten tüm korku komedilerde olan şeyler. Tam anlamıyla vakit kaybı.
Cadı Treni filmine yorum yazdı:
El tren de la bruja 18 dakikalık bir şahaser. Milgram deneyini hatırlatan film, otoriteye itaat konusunu korku ögeleriyle ele alıyor. Milgram'a dönersek bir insana sorduğumuz soruyu bilemedi diye elektirik vermek korkunçtur ama bize bunun bir kural olduğu belirtildiğinde 'benim elimde olan bir şey değil' tavrını benimsiyoruz. Benzer şekilde ülkemizde bürokrasi söz konusu olduğunda 'emir böyle' yaklaşımıylaher türlü ahlaki ilkeleri bir kenara bırakıyoruz. Kısacası ortada bir emir varsa, sorumluluğu biz değil de bir başkası alacaksa veya otorite bize son derece yetkin görünüyorsasuçu bir başkasına atıp 'iyi'yi bir kenara bırakıp itaatkar davranıyoruz. Otoriteye itaat söz konusu olduğunda şiddete yaklaşımımız üzerine ciddi ve başarılı söylemlerini 18 dakikaya sığdıran nefis bir film gerçekten.
Would You Rather filmine yorum yazdı:
Para alabilmek için bir zenginin evinde toplanan bir grup insan kendilerini birbirlerine şiddet uygulamak zorunda kalacakları bir oyunun içerisinde buluyorlar. Para kazanmak için birbirlerini elemeleri gerekecektir.
Filmi sırf Sasha Grey var diye izlemiştim açıkçası ama beklemediğim kadar iyi çıktı. The Divide, Das Experiement gibi baskı altında insanların neler yapabileceklerini anlatan filmleri çok beğeniyorum. The Divide da malesef genel izleyici tarafından pek beğenilmemişti. Ortada ciddi bir baskı olmadan, baskı altındayken nasıl davranabileceğimizi bilemeyeceğimizi düşünüyorum. İnsanın şiddete karşı pasif kalmasının elbette bir sınırı var. Straw Dogs örneğinde olduğu gibi şiddet tek çareye dönüşebilir. Filmde bir kurbana ilk şiddet uygulamada ciddi tereddütler yaşanırken daha sonrakilerde 'nasıl olsa başladık' şeklindeki yaklaşımlarla şiddetin sıradanlaşmasını vurgu yapılması harika. Sanırım şiddet ortaya çıktıktan sonra, devam ettirme konusunda daha rahat davranıyoruz. Bu tür i ... DevamıPara alabilmek için bir zenginin evinde toplanan bir grup insan kendilerini birbirlerine şiddet uygulamak zorunda kalacakları bir oyunun içerisinde buluyorlar. Para kazanmak için birbirlerini elemeleri gerekecektir.
Filmi sırf Sasha Grey var diye izlemiştim açıkçası ama beklemediğim kadar iyi çıktı. The Divide, Das Experiement gibi baskı altında insanların neler yapabileceklerini anlatan filmleri çok beğeniyorum. The Divide da malesef genel izleyici tarafından pek beğenilmemişti. Ortada ciddi bir baskı olmadan, baskı altındayken nasıl davranabileceğimizi bilemeyeceğimizi düşünüyorum. İnsanın şiddete karşı pasif kalmasının elbette bir sınırı var. Straw Dogs örneğinde olduğu gibi şiddet tek çareye dönüşebilir. Filmde bir kurbana ilk şiddet uygulamada ciddi tereddütler yaşanırken daha sonrakilerde 'nasıl olsa başladık' şeklindeki yaklaşımlarla şiddetin sıradanlaşmasını vurgu yapılması harika. Sanırım şiddet ortaya çıktıktan sonra, devam ettirme konusunda daha rahat davranıyoruz. Bu tür insanın sınırlarını ölçen, şiddet, baskı kavramlarını insan doğası kapsamında ele alan filmlerin çok önemli sözler söylediğine inanıyorum.
3 Aptal filmine yorum yazdı:
Okul müdürünün, iki öğrencinin ölümüne (hatta sanırım kendi oğlunun da, böylece 3 oluyor) neden olması ama filmin finalindeki doğum sahnesinde gülmesi, yer yer dans etmesi böylece seyirciye sevimli gösterme çabası rahatsız edici. Ne sevimli katiller var demeyi bırakıp meslekler, hayattaki tercihleri, arayışlar gibi ana hikayeye devam etse çok daha iyi olurmuş.
Küçük Kasap filmine yorum yazdı:
Sinemada dengesiz bir karakter yaratmak kolaydır ve genelde dengesiz rollerdeki performanslar çok beğenilir. Sanırım bu konuda The Shining'deki Jack'i koyabiliriz zirveye. Hikaye akışı içinde inanılmaz başarılı gelişen bir karakterdir. The Butcher Boy işte tam da bu noktada tökezliyor. Hikayenin akışına yediremiyor dengesiz karakterini. Bakın, dengesiz bir karakter yaratmanın yolu dengesiz bir senaryodan geçmez.
Çocuğun oyunculuğu başarılı olabilir ama gerçekten antipatik; bu, filmle aramda bağ kurmamda ciddi bir engeldi. Aslında anlatılan şey dramatik, ama neil jordan komedi tadında sunuyor. Bu yönetmenin seçimidir, yalnız seçiminiz sonucunda filmin yapısıyla anlatımı taban tabana zıt kalıyorsa ve bu seyirciyi bu kadar rahatsız ediyorsa bir sorun var demektir. Ne yazıkki the butcher boy, şımarık bir çocuğun haylazlıklarını anlatan bir filmden öteye gidememiş.
Volkan filmine yorum yazdı:
Birbirine benzeyen filmler olur da, iki filmin tıpatıp aynı olması tuhaf. Eldfjall aynı Amour.
Bir amca ve karısı felç oluyor. Sonra adam hastaneye götürmeden kendi evde bakıyor. Hatta burda da çocuklar annelerini hastaneye yatırmak istiyor ama adam karşı çıkıyor. Kadın durmadan inliyor.
Hatta adamın karısını yastıkla boğması bile aynı.
Elbette Haneke araklamış demiyorum, merak ettiğim acaba haneke amour'u çekmeden önce eldjfall'ı izlemiş miydi?
Sefiller filmine yorum yazdı:
Romanı okumadım, filmi izlemeden önce özetini okudum, baya yararlı oldu. 3 saatlik süresine rağmen olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki, ekrandan gözümü alamadım. Öncelikle belirteyim, ben müzikal sevenlerdenim. Chicago olağanüstüydü, corpse bride, all that jazz, moulin rouge, sweeney todd, rocky horror picture show çok beğendiğim müzikaller. Les miserables ise gerçekten çok abartılı bir müzikal olmuş, 3 saate yakın süren bu filmde ezgisiz olarak kendini ifade etme 10 cümleyi geçmiyor. ''Yeter bu kadar müzikal'' anlamında söylemiyorum, bu durum ezgiyle söylenen sözlerin akılda kalıcılığı yok ediyor. Fiddler on the roof'u izledikten sonra if i were a rich man'i mırıldanmayan yoktur. Peki ya bu filmden çıktıktan sonra hangi şarkı aklımızda kaldı ki? Filmin en büyük artısı oyuncuların sesleri, iyi ki film esnasında canlı okunmuş tüm şarkılar. Hathaway'in performansıysa oldukça kısa ama etkili.
Antiviral'e benziyor aslında doku olarak. İlginç bir fikir var ortada ama iyi bir film tek bir ilginç fikirle değil, ilginç bir senaryoyla yapılır. Dark Skies son dönem korku fiyaskolarından birisi. Son 1-2 yılda çıkan Insidious, mama, intruders, sinister, house at the end of the street, the pact gibi vasatı aşamayan filmlerden birisi.Korku sineması en heyecanlı türlerden, 'ne olacak' merakını merkeze alarak dina ... Devamı
Antiviral'e benziyor aslında doku olarak. İlginç bir fikir var ortada ama iyi bir film tek bir ilginç fikirle değil, ilginç bir senaryoyla yapılır. Dark Skies son dönem korku fiyaskolarından birisi. Son 1-2 yılda çıkan Insidious, mama, intruders, sinister, house at the end of the street, the pact gibi vasatı aşamayan filmlerden birisi.Korku sineması en heyecanlı türlerden, 'ne olacak' merakını merkeze alarak dinamiğini koruyan heyecan dolu türlerden biriyken, türe ait böyle -resmen- sıkıcı yapımlar çıkması son dönem korku sineması için gerçekten çok kötü bir durum. Hatta artık fimler sıkıcı değil fragman bile sıkıcı olabiliyor. The Conjuring gibi. Umarım yanılırım.