15 yıl önce
Sherlock Holmes filmine yorum yazdı:
Godot'yu Beklerken filmine yorum yazdı:
Düzlük meselesine katılıyorum, orijinal bir yorumdan ziyade ısmarlama, arşivlik bir "iş" olmasindan sebep. (bkz. Beckett on Film project)
Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri filmine yorum yazdı:
madem konu açildi, birkaç anekdot aktarmak farz oldu artık.
"Alp Zeki Heper Alfred Jarry'nin meşhur oyunu Kral Übü'yü memleketimizde ilk defa sahneleyen kişiydi aynı zamanda. Daha lisede, çok üstün seviyede bir sahneleme ve yorumla dikkatleri çekmis ve oyun o yıl Avignon tiyatro festivaline davet edilmiş! Daha sonra Paris'e giderek, Yeni Dalga akımının en parlak yıllarında, sinema filozofu yetiştirme iddiasındaki, "insanı deli eden" IDHEC'e girer; ikinci yılın sonunda okulun "en iyi öğrenci rejisörü" seçilir, peşinden okulu birincilikle bitirir. "Kadının ezilmesini ve insanların toplum içinde mal yerine konmasını" eleştirdiği ödüllü mezuniyet filminin (Şafak) çok önemli olduğu ve sıra arkadaşı Costa Gavras'tan bile üstün meziyetlere sahip oldugu söylenir...
Nihayetinde "hem veli hem de deli" olarak memlekete döner ve ilk yerli Yeni Dalga filmi sayılabilecek Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri'ni çekmeye adar kendini. Bunuel'in ve gerçeküstünün soyut ve psikolojik etkilerini taşıyan, cinsel ... Devamımadem konu açildi, birkaç anekdot aktarmak farz oldu artık.
"Alp Zeki Heper Alfred Jarry'nin meşhur oyunu Kral Übü'yü memleketimizde ilk defa sahneleyen kişiydi aynı zamanda. Daha lisede, çok üstün seviyede bir sahneleme ve yorumla dikkatleri çekmis ve oyun o yıl Avignon tiyatro festivaline davet edilmiş! Daha sonra Paris'e giderek, Yeni Dalga akımının en parlak yıllarında, sinema filozofu yetiştirme iddiasındaki, "insanı deli eden" IDHEC'e girer; ikinci yılın sonunda okulun "en iyi öğrenci rejisörü" seçilir, peşinden okulu birincilikle bitirir. "Kadının ezilmesini ve insanların toplum içinde mal yerine konmasını" eleştirdiği ödüllü mezuniyet filminin (Şafak) çok önemli olduğu ve sıra arkadaşı Costa Gavras'tan bile üstün meziyetlere sahip oldugu söylenir...
Nihayetinde "hem veli hem de deli" olarak memlekete döner ve ilk yerli Yeni Dalga filmi sayılabilecek Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri'ni çekmeye adar kendini. Bunuel'in ve gerçeküstünün soyut ve psikolojik etkilerini taşıyan, cinsel bunalımlar üzerine kurulu bu ilk yeşilçam dışı filmin karşısına resmi sansürün yanı sıra sivil sansür de çıkar: dönemin toplumcu gerçekçi aydınlarınca bile düşmanca karşılanır. Atilla Dorsay "onu gördüğümde kaldırım değiştirirdim, iş güç arasında mekanik bir dönem yaşıyoruz, zaman kıymetli..." diyebilirken, Onat Kutlar "oğlum sende bir değer göremiyorum" gibi bir kelime sarf edebilecekti !!! varın kimlerin eline kaldı sinema siz düşünün.
Böyle birçok bakımdan hazin bir hikaye bu.
*
Filmin (bilirkişi Vedat Tanır'ın, "gösterilmesinde sakıncalı cihet görülmediği..." raporuna rağmen) danıştayca yasaklanma gerekçesi: 28 Mart 1967 gün E.966/448, K967/481 sayılı kararı aynen şöyle:
"Tezi olmayan ve aksiyonlarında ahenk görülmeyen bahse konu filmde; insan hayatı adeta şuur ve şuuraltı ile sadece cinsi arzular üzerine kurulmak istenmekte; gizli kalması gerekli arzu ve hareketler parklarda, umuma açık yerlerde, hatta trafiğin en yoğun olduğu cadde ortalarında cereyan ederken görülmekte; marazi tiplerin sahneye aktarılan ıstıraplı ruh hali, ar ve haya hislerini rencide etmektedir. (Buraya dikkat!) Konunun iddia edildiği gibi rüyada geçmiş birtakım kompleksleri ifadeye çalışmış olması, filmin tüm halinde seyredenler üzerinde bıraktığı izlerle ahlak ve adaba aykırı olduğunu kabule mani değildir."
(kaynak Ümit Bayazoğlu. "Uzun, İnce Yolcular", YKY)
İkiz Kasaba filmine yorum yazdı:
sabah editi:
dün gece gaza gelip dylan thomas analım madem dedim ve seneler sonra tekrar izledim filmi.
bir anarchy in the galler olayı! trainspotting'le kıyaslanamaz elbet. daha yüzeyde her şey, daha matrak belki.
fakat dylan thomas ve "ambition is critical" hatırına torpil geçerim ben bu filme.
hoş ve boş vakitlik.
İkiz Kasaba filmine yorum yazdı:
"swansea is a graveyard of ambition"
son nefesine kadar içip öyle ölen "lanetli şair" dylan thomas tek mısralık şiirle özetliyor mevzuyu. doğduğu şehir swansea'nin hikayesidir anlatılan.
*
ps. soundtrack!
Yedinci Mühür filmine yorum yazdı:
hiçlikten bir şey yeşertmek hiç de kolay değil tabii!
bergman (ilk filmlerini çekmiş ve az da olsa övgüye mazhar bir genç yönetmen cakasıyla) "tanrı", "ölüm" gibi tahayyülü ne mümkün, temsil edilemez bir mevhumu, hatta ve hatta aklın bir vehmini tartışmaya kalkıyor. özellikle de,batı'nın ölüm karşısındaki kronikleşmiş travmasını, hiçlik karabasanını alegori yoluyla sorgulaması, cahil cesaret dedirtecek kadar riskli bir durum!
gerçi tanrı ve ölümle tartışmanın nafile bir atak olduğunu (özellikle de 'doğu'nun ölüme karşı tutumunu) fark edince yolunun yol olmadığını çok geçmeden kavramış olmalı ki, bir daha da bu patikaya saptığına hiç rastlamadım ustanın.
neyse, sonuçta, kafa karışıklığını kışkırtan ve daimi kılan retoriği filmin kurtarıcı yönü ve gizli nihai hedefi olarak görüyorum. bu bakımdan gordion_knot'da tezahür eden durum çok isabetli olmuş kanımca; dingin kafanın ölü bir kafayla nerdeyse eşdeğer olduğu hakkında bir şeyler duymuştum çünkü! :)
filmin yan etkilerini absorbe etm ... Devamıhiçlikten bir şey yeşertmek hiç de kolay değil tabii!
bergman (ilk filmlerini çekmiş ve az da olsa övgüye mazhar bir genç yönetmen cakasıyla) "tanrı", "ölüm" gibi tahayyülü ne mümkün, temsil edilemez bir mevhumu, hatta ve hatta aklın bir vehmini tartışmaya kalkıyor. özellikle de,batı'nın ölüm karşısındaki kronikleşmiş travmasını, hiçlik karabasanını alegori yoluyla sorgulaması, cahil cesaret dedirtecek kadar riskli bir durum!
gerçi tanrı ve ölümle tartışmanın nafile bir atak olduğunu (özellikle de 'doğu'nun ölüme karşı tutumunu) fark edince yolunun yol olmadığını çok geçmeden kavramış olmalı ki, bir daha da bu patikaya saptığına hiç rastlamadım ustanın.
neyse, sonuçta, kafa karışıklığını kışkırtan ve daimi kılan retoriği filmin kurtarıcı yönü ve gizli nihai hedefi olarak görüyorum. bu bakımdan gordion_knot'da tezahür eden durum çok isabetli olmuş kanımca; dingin kafanın ölü bir kafayla nerdeyse eşdeğer olduğu hakkında bir şeyler duymuştum çünkü! :)
filmin yan etkilerini absorbe etmek için griffit'in Intolerance'ını öneriyorum.
Herkesin Kendi Sineması filmine yorum yazdı:
Seçkide adı geçen ama dvd'de yer almayan, Coen Kardeşler'in Nuri Bilge Ceylan'a göndermeli filmi için bkz:
world cinema
*
geç teslim ettiklerinden sebep yer almamış! bilemiycem!?
İnşaat filmine yorum yazdı:
hikaye başta cezbedici fakat senaryo kurgusu ve reji baştansavma. reklam, dizi alışkanlıklarından midir bilemem ama zorlama, klişe espriler, yüzeyde dolanan ve bakışa bile izin vermiyen karton karakterler ortalıkta cirit atıyor.
sonra o çarşıpazar. oyuncuların her biri kendinden menkul, standup modunda.birbirleriyle temassız, haydi fırla patlat numaranı gazıyla çekilmiş sahneler. jest, üslup takibi filan hak getire...
Bejin Çayırı filmine yorum yazdı:
bitmemiş (hatta bitememiş!) filmlerden olan Bejin Çayırı rus biçimciliğinin alameti harikalarından, tesadüf eseri açığa çıkan deneysel bir film. esasında filmden ziyade fotoğraf fragmanlarından oluşan an resimleri desek daha yerinde olur. evet.
ilginç hikayesi için bkz.Bejin Çayırı
"dünyada detaydan daha önemli bir şey yoktur" gibisinden ahkam kesip bizi tırt etmesinin manası ne o halde? bir detaya bile bir saniye ayırmayıp seyircinin merakını piç ediyosan ne diye sherlock holmes'u seçersin ki?
ama tabii, kahramanımız nasılsa her şeyi çözüyor. bizim endişe etmemize, ağız tadıyla heyecanlanmamıza ne lüzum var değil mi! zaten seyirci guy ritchie'nin umrunda değil epeydir, bunu da belirteyim hazır konudayken..
strateji oyunu plastiğini yutturmaya çalışması mevzuuna ise hiç girmek istemem, seveni vardır, keyiflerini kaçırmayım.
neyse, hiç izlenmeyecek gibi de değil tabii.