Kitaplardan İz Bırakan Cümleler...

''Eğer bilimi seçerseniz, doğaüstü şeylerin teselli veren zincirlerinden kurtulmak isterseniz, eğer iddia ettiğiniz gibi inançlarınızdan sakınıp, tanrısızlığı benimserseniz, o zaman inananların o küçük rahatlamalarının özlemini duyamazsınız!

Tanrıyı öldürürseniz, onun tapınağına sığınmaktan da vazgeçmek, orayı terk etmek zorundasınız!''

Nietsche Ağladığında / Irwin Yalom
Sessizliğin Anarşisi - Işık Ergüden

http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=60322&sa=158102839

...

Hayatta, ayakta kalmaya çabalama hali ile çaresiz ve ümitsiz bir isyan arasındaki gerilimde yatar yüzyıl sonu insanlarının tevekkülü, deliliği..

syf 12

**

Hakikat -hayat-, her bir ömür için, buradaysa ve bu kadarsa; tüm felsefe tarihi her koşulda -onaylayarak ya da reddederek, imkansızlıklar ya da ümitlerle, yokluklar ya da çarelerle, tespitler ya da ütopyalarla-

GÜNDELİK HAYATI KATLANILIR KILMA ÇABASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL değildir..

syf 13

**

Ve toplum; insanın zavallılığının, doğa karşısındaki aczinin ürünü, diliyle, sözüyle, kurumlarıyla, hiyerarşisiyle, ritüeli ve gündelik hayatı, doğanın katili, insanın katili, toplum...

syf 21

**

Kalıp koyucu, tekrarlatıcı toplum, ezberletir ve karbon kağıdıyla çoğaltılmış yaşantılar saçılır ortalığa, birbirinin aynısı ve soyut..

syf 22

**

İnisiyasyon (sınavlara dayalı tarzda, metodlu olarak eğitimden geçirilmek) tamamlandığında, kişi, emir alan ve emreden, ezen ve ezilen özellikleriyle, hiyerarşinin bir yerine -yukarıya, aşağıya, ortaya; ama asla dışına değil - yerleşmiş olur..

Aile, okul, kışla, ibadethane sıralarndan başarıyla geçmiş, bir işe girmiş ve aile oluşturacak silsileyi devam ettireceğinden kuşku duyulmayan, çalışmaktan, ibadetten, toplumun tüm vecibelerini yerine getirmekten kaçınmayacağına emin olunan, güvenilir kişi, kendi gibi güvenilir diğer vatandaşlarla birlikte, seçme ve seçilme hakkını kullandıkça, bol bol görünüp bol bol konuşarak, görüntü ve gürültü bolluğuna katkıda bulundukça, sistem, sırtının yere gelmeyeceğinden emindir..

syf 23

**

Çocuk, tüm yaratıcılığı, oyunculluğu ve hayal dünyasıyla doğar..Her şeye muktedirdir: Tekrar hariç.

Ama aile ve okul, TOPLUMSALLIK MİKROPLARININ İLK AŞILARINI YAPAN BU İKİ KURUM, yaratıcılığı, oyunculluğu ve hayali İĞDİŞ EDER..

Hapishaneye ve kışlaya özgü bir eğitim, gelecek kavramını şırıngalarken, bugüne dair arzu ve merak yok edilir..

Korku yoluyla öğretilen her şey, güvensizlik ve suçluluk duygusu yaratır..

Deneyim ve yanılgı - oyunun ve yaratıcılığın bu iki temel unsuru- yerini basmakalıp değerlere, modellere, bırakır; saldırganlık, hırs ve sahip olma, hiyerarşinin basamaklarında bir an önce yer alma güdüsü gelişir..

Aile ve okul, parazit bir toplumun, üretimin, tüketim ve GÖSTERİ TOPLUMUNUN BEKLEME SALONUdur..

Kapı açılır ve herkes sahnedeki yerini alır; BİR YETİŞKİN OLARAK.

syf 23-24

**

Farklı olmadıklarını, genelin, vasatın içinde yer aldıklarını, iktidara, modaya (ve medyaya) uyduklarını, paraya ve sopaya itaat ettiklerini gösterebilenlere -tüm bunları farklılık söylemi içinde yapanlara- bu hayatta yer vardır..

syf 37

**

İlişkiler, hayatı hayat olmaktan çıkaran, imkansızlaşmış yaşantılarla, kopuk, kesintili sekanslar ve çoksesli monologlarla birlikte, iktidarın ve tahakkümün birer işareti..

Süreğen bir koma halini ilelebet yaşamaya mahkum bu zombi uygarlığnıın kapısı, ancak bir faciaya, herkesi kapsayan bir felakete açık..

SYF 42

..

--->Yazar 50.sayfadan sonra kendini sık sık tekrarlamaktadır, belki de bunu BİLEREK yapmaktadır..

Kitabın genelinde anarşist söylemlerini birer havai fişek gibi patlatır Ergüden, ancak kendini tekrar ettiği ve çıkarım (tesbit)dan çok genelleyici/yuvarlak kelimelerle okuyucuyla olan bağını kesintiye uğratır..

...

Yazarın diğer kitabı, -Hapishane Çağı-Kapatılan İnsan- kendisinin de söylediği gibi Michel Foucaultun HAPİSHANELERİN DOĞUŞU adlı kitabından esintidir..

Ama pek gerekli (okunması şart bir eser değil) olduğunu söyleyemem..

.....
..işte ondan sonra kardeşim Hidayet, insanlığa öfkem başlıyordu; belki de ilk öfkelerimi bu oyunlar sayesinde duymuştum çünkü bütün gücüme rağmen oyuna geliyordum. kendime kızıyordum .çünkü oyuna geliyordum, anlıyor musun oğlum Hidayet? Oyuna geliyordum. Oyuna gelmemeliydim bana oyun oynanmamalıydı. Bütün gücümle uyanık kalmalıydım; başkalarının rüyalarını görmemeliydim. Ve kardeşim Hidayet, öfkelenince de onların bütün kusurlarını, küçüklüklerini, daha önce hoşgörüyle karşıladığım kendini beğenmişliklerini daha şiddetle görüyordum ve unutmuyordum. Onları kıskanıyordum onları beğenmiyordum. Oynadıkları oyunu hiç anlamıyorlardı. Yaşamak istiyorlardı; en çok buna kızıyordum.

oğuz atay

tehlikeli oyunlar
Hava soğuk.

Tak kulaklıkları.

Dışarı çık.

Üşü.

Yürü.

Daha çok üşü.

Daha çok yürü.

Üşüdükçe yürü.

Yürüdükçe, düşün.

Olmak istediğin kişiyi düşün.

Olduğun kişiyi düşün.

Sahip olduklarını düşün.

Senin olmayanları düşün.

Sevdiklerini, sevmediklerini düşün.

Kazandıklarını, kaybettiklerini düşün.

Söylediğin, söylenen yalanları düşün.

Seni terk edenleri, terk ettiklerini düşün.

Artık hayalini kurmadığın o hayatı düşün.

Ne kadar kolay vazgeçtiğini düşün.

Bir daha kimseyi sevemeyeceğini düşün.

Saatlerce düşün ama hiçbir şey düşünmediğini fark et.

Eve dön.

Aynaya bak.

Sol gözün kızarmış.

Demek ki ağlamak istemişsin farkında olmadan.

Ne zaman ağlamak istesen, sol gözün kızarır çünkü.

Aç sıcak suyu, gir altına.

Soğuktan donan vücudun sıcak suyun altında uyuşsun.

Kemiklerin sızlasın.

Acıya aldırma.

Düşün.

Yeniden düşün.

Ardından el salladığın otobüsleri düşün.

İnsanları düşün.İhanetleri düşün.

Bir zamanlar hayallerin olduğunu düşün.

Bir zamanlar mutlu olduğunu düşün.

Mutluluğun nasıl bir his olduğunu unuttuğunu düşün.

O adamı düşün.

O adama asla sarılamayacağını düşün.

Şimdi çık sıcak suyun altından.

Çık ve yaşa.

Ve yaşadığın bu şeye hayat de.

Hep aynı şarkı çalsın kulaklarında.

Hep aynı yerden yansın canın.

Ama sen yine de hep, hayat de.

Çünkü hayat, güzel rüyalarından haricinde kalan acımtırak zaman dilimi.

Çünkü hayat, hayat işte.

Çünkü hayat, hep böyle.

Ümit Anaç / Kırık Salıncak
''...

İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine.''

Edip Cansever
sana bir avuç tozda korkuyu gösteceğim

stephen king çorak topraklar
Aldatıldığımız önemli değildi yoksa herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak...

Turgut Uyar- Geyikli Gece
Beklentisi yüksek kadınların yalnızlığı daha koyu olur...

Murathan Mungan / Yüksek Topuklar
Bir kadın, içine nüfüz edilmeyen sert bir kütledir:

Rebecayı o kadar çatlatmıştım ki, artık bir harabe yığınına sarılmış gibi oluyordum.

Üzerinde sınırsız bir nüfuzum vardı.İrade gücünü kırmış, onu boynuna geçirdiğim demir bir halkayla kendime sıkıca bağlamıştım.

Terör estirdiğim beyninde hakimiyet kurabilmek için bedenini kendi haline bırakmıştım.

Ruhuna egemen oluyor, düşüncelerini değiştiriyor, ağzından bir saat önce kendi kurduğum cümleleri duyuyordum ve sinir sistemi ellerimin arasında bir hesap makinesi gibi tuşlarıyla gelişigüzel oynadığım bir oyuncaktı adeta..

O benim canlı karikatürüm, gölgem, komik yansımamdı, kurban kendi mahvı için cellatla işbirliği yapıyordu.

Her zaman kollarımda asılı çılgın bir yaratığa dönüşmekteydi..

Kabusunda, kendisini düze çıkaran iğrenç bir yaşama nedeni bularak bana kene gibi yapışıyordu.

Zulüm onun yalnızlıktan kurtulmasını sağlıyordu ve beni kaybetme korkusu içine öyle sinmişti ki, benim olmadığım bir yaşamın boş olduğunu düşünecek noktaya gelmişti..

..

..

Aldığım her şey - hatırlarım, ailemin tek çocuğuydum- kaba kuvvet yasasına alıştırmıştı beni.

Başkaları tarafından yutulmamak için benim başkalarını yutmam gerekiyordu..

Her şeyi alma alışkanlığıma eklenen hiçbir şeyi paylaşmama alışkanlığı, sistemli bir sinsilik adeti, bana yardım eden kimselerinkinden geride kalmayan bir kinle birlikte sürekli bir yardım ihtiyacı, iliklerime varıncaya dek bozulmama katkıda bulunmuş olan onca unsur..

ŞIMARTILMIŞ OLDUĞUM İÇİN güçsüz düşmüştüm, her şeyim vardı, en önemli şey hariç: Başkalarının algısı.

Etrafım dalkavuklarla, hizmetçilerle ya da yağcılarla çevrili halde, insani duyguları ancak kıskançlığın, kaprisin ya da küsmenin çocuksu çeşidi olarak anladım..

Hizmet edilmeye alışmıştımm, Rebeccanın özverisini onun bana borçlu olduğu bir sungu gözüyle görüyordum..

HAYATIM BOYUNCA DOST OLSUN, AKRABA OLSUN, SEVGİLİ OLSUN BİRİNE İŞKENCE ETMEDEN YAŞAYAMADIĞIM İÇİN - tıpkı lokomotifin kömüre olduğu gibi benim de bir kurbana gereksinimim bardı - bu ateşli ve dürüst insandan benliğimin bir şubesini yarattım..

syf 143-144

HINÇ AYLARI, PASCAL BRÜCKNER

(kurbanlarımdan birinin -ona öldürücü darbeyi vurmadan önce-(aslında darbenin şeklini değiştirmiştim sonradan) bu kitabı okuyor oluşu (ve bilinçlenmesi) ne garip bir tesadüf..

Onda bu kitabı görmesem bu kitabı alma ihtiyacı bile hissetmeyecektim..

"BAŞKALARINI YOK EDEMEYENLER, KENDİLERİNİ YOK EDERLER.."

Bu mantığı aşılamak güzel..)

(Okunacak kitap kalmaması benim kendi yarattığım bir sorun-sal)
Insan ruhunun yarası dikiş tutmaz...

Ahmet Ümit / Istanbul Hatırası
Bir mesaja cevap veriyorsunuz.
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL