şiirsiz yaşanır mı, sevdiğiniz şiirler ?

20yılönce 34kişiylebirliktekatledilmiş metinaltıok'tan:

evdeyoklar

Durmadan avuçlarım terliyor,

İnildiyor ardımdan

Girdiğim çıktığım kapılar.

Trenim gecikmeli, yüreğim bungun,

Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.

Ne zaman bir dosta gitsem,

Evde yoklar.

Dolanıp duruyorum ortalıkta.

Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim,

Rakım bir türlü beyazlaşmıyor.

Anahtarım güç dönüyor kilidinde,

Nemli aldığım sigaralar.

Ne zaman bir dosta gitsem

Evde yoklar.

Kimi zaman çocuğum,

Bir müzik kutusu başucumda

Ve ayımın gözleri saydam.

Kimi zaman gardayım

Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.

Ne zaman bir dosta gitsem,

Evde yoklar.

Bekliyorum bir kapının önünde,

Cebimde yazılmamış bir mektupla.

Bana karşı ben vardım

Çaldığım kapıların ardında,

Ben açtım, ben girdim

Selamlaştık ilk defa.
Aşk Olunca

Mahpuslarından

Yarınların debisine dalar

Gözlerin

Evrimi yırtar,

Makastır kirpiklerin

Bilirsin sevgilim,

Ebabil düğünlerine

Aydır, kucak açıp

Güneşi doğurtan.

ö.özpınar
Beni bu güzel havalar mahvetti,

Böyle havada istifa ettim

Evkaftaki memuriyetimden.

Tütüne böyle havada alıştım,

Böyle havada aşık oldum;

Eve ekmekle tuz götürmeyi

Böyle havalarda unuttum;

Şiir yazma hastalığım

Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti.
YAĞMUR KAÇAĞI

elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

geceleri bir çarpıntı duyarsan
telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa eylül'se ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

Atilla İlhan

https://www.youtube.com/watch?v=XEWgiJBjiSE
onu vurdular, gözümle gördüm onu

ak bir zambağa binmiş

gidiyordu

zambak dur, sana da bulaştı kan.

bir damla gözyaşından

doğurmuştu anası onu,

bir avuç sevinçle

büyüttü.

bir avuç hüzünle

nice zorluklar

nice ayrılıklar

ve saçlarına beyazlar

düşürerek.

onsekizindeydi

bir sevgilisi vardı,

aynı mahalleden

eyüpten.

henüz öpmemişti bile

konfeksiyonda

çalışırdı.

onu vurdular

gözümle gördüm onu

bir güvercin havalandı.

eyüpte, o basma

perdeli evde,

kurudu saksıdaki sardunya

birdenbire

çatladı

bir fotoğrafın camı.

tel çerçeveli

düştü

radyonun üzerinden

yere.

dağıldı kitapları

dağıldı şiirler

ve roma hukuku

güvercin

konamadı.

onu vurdular, gözümle gördüm onu

ak bir zambağa binmiş

gidiyordu

zambak dur, sana da bulaştı kan.

-Behçet Aysan-
Bir Sürü Ad

Pazartesiler karışmış Salılara

ve hafta bütün bir yılla:

kesemez zamanı

bezgin makaslarınız sizin

ve günün bütün adları

yıkanıp gider gecenin sularıyla.

Kimse ben Pedroyum diyemez,

Rosa değil, Maria değil kimse,

ya tozuz, ya kumuz hepimiz,

hepimiz yağmuruz yağmur altında.

Venezuelalardan söz ettiler bana,

Paraguaylardan, Şililerden,

bir şey anlamıyorum dediklerinden:

yeryüzünün derisini biliyorum yalnız

ve onun adsız olduğunu.

Kökler arasında yaşarken

çiçeklerden daha zevk duyduydum,

çan gibi çalardı

ne zaman bir taşla konuşsam.

Çok uzundur kış boyu

sürüp giden bahar:

zaman kaybetmiş ayakkabılarını:

bir yıl dört yüzyıl eder.

Uyurken beni her gece

nasıl çağırırlar ya da çağırmazlar?

Ben ben değilsem uykuda

uyanınca peki kimim ben?

Diyorum, güçbela

ayak bastığımız şu yaşamda,

gelelim yeni doğmuş gibi,

doldurmayalım ağzımızı,

bir sürü belli belirsiz adla

bir sürü kasvetli resmiyet

bir sürü cafcaflı kelam

senindiyle benimdiyle

bir sürü kağıt imzalamakla.

Her şeyi karıştıran bir kafam var benim,

birleştirip hayat veren

içiçe sokan, soyan,

ta ki dünyanın ışığı

okyanusun birliğine varsın,

bir esirgemez bütünlüğe,

bir çatırdayan miskokuya. Pablo Neruda
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin

yorulmuşsundur;

nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını

ne gül suyum ne gümüş leğenim var,

susamışsındır;

buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim

acıkmışsındır;

beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam

memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin

ayağını basdın odama

kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi

güldün,

güller açıldı penceremin demirlerinde

ağladın,

avuçlarıma döküldü inciler

gönlüm gibi zengin

hürriyet gibi aydınlık oldu odam

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

Nazım Hikmet
Çoğullama

(Edip Cansever)

Biz kadınız, bilmeden seviyoruz bu kedileri

Seviyoruz, bir sevilme içgüdüsüyle

Bu bizim yüzümüzde ufacık çizgiler oluyor - acaba?

Evet, çok değil konuşurken düzeltiyoruz

Orayı burayı topluyoruz, yeriyse çocuklarımızı öpüyoruz

Ama biliyorsunuz ki gene de

Hepimiz, işte hepimiz

Bitmenin, tükenmenin yorgunluğu içinde.

Gözler mi? Tavana dikili, hayır, pencereye

Yağmalar, sürgünler, yangınlar içinde

Çünkü bu boşluk; tüneller, çukurlar, kapkacak ağızları

Mağaralar, denizler, gökyüzleri değil de

Bu boşluk, o bir türlü dolduramadığımız, o

Orman, dağ, kısacası evrenle.

Biz bu lavanta kokularını bilmeden taşıyoruz

Biz bu tavana bilmeden eski rengine boyuyoruz

Bu bizim terliklerimizde ufacık güller oluyor - acaba?

Evet, çok değil, onları bilmeden hoşa gideriyoruz

Sormayın, ama sormayın, bilmeden aralık tutuyoruz kapılarımızı

Bilmeden bekliyoruz, bilmeden uyuyoruz sabahlara değin

Kim bilir, belki de biz

Tanrısıyız en olunmaz şeylerin.

Bu bizim en düzenli hareketimiz: olmak

Asılıp kalmışız sokak fenerlerine

Asılıp kalmışız öyle, görenler bizi görüyor

Görenler bizi görüyor ve gidip geliyoruz dikkatle

Doğrusu, niye saklayalım, hepimiz bunu yapıyoruz

Ama biz yaşıyorken de bunu yapıyoruz sadece

Cansız

Ve gidip geliyoruz dikkatle.

Biz bu kendimizi boşuna soruyoruz kendimize

Boşuna asıyoruz onları, boşuna öldürüyoruz

Bu bizim gözlerimizden ufacık şeyler geçiyor - acaba?

Evet, çok değil, bakışırken düzeltiyoruz

Biz ne garip şeyleriz ki; doluyuz, bazıyız, avuntuluyuz

Ve bizim en güzel öldüğümüzdür bu: yaşamak

Ben biliyorum, yalan mı, siz de biliyorsunuz.
Baki bakıyordu daldan

Balıkçı suya battı,

Balıkçıbaki daldı dibe

Balıkçıbaki avladı balık,

derken Baki daldı, zavallı kuş,

Balıkçı çıkarken yüze

kıpraşan gümüş yükü ve

birkaç damlayla,

çünkü Balıkçıbaki

beslenir yalnız gökkuşağıyla,

suda dalgalanan ışıkla:

sonra çöker ve tüketir

titreşen balıklarını

Pablo Neruda

(BalıkçıBaki)
Biraz ortamı yumuşatmak için Yiğit Özgürden geliyor:

The Garden'dan geçerken,

bir sigarette içerken,

my fadır gördü suç üstü,

ayem düştü kıç üstü!
Bir mesaja cevap veriyorsunuz.
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL