11 yıl önce
Kopma filmine yorum yazdı:
Kasım filmine yorum yazdı:
Tiyatro çerçevesi içinde "sanatın sanat için yapılması" gerektiği mesajını da birazcık, alttan alta vermek isteyen çok naif ve güzel bir çalışma. "Amaan yarın izlerim, öbür gün bakarım" demeden fırsatınız olduğu ilk anda izlemenizi tavsiye ederim.
Kısaca; tiyatroların belirli kalıplar dahiline ve belirsiz odaklar güdümüne girmeden serbestçe, insanın içinden geldiği şekilde izleyenlere sunulmasını, bu işin "zevk alma" ve "dert anlatma" hatta "aydınlatma" kısımlarının "para kazanma" gereksiniminden kat be kat önce gelmesi gerektiğini savunan yönetmen bu kaygısını filmde "belgesel tiyatro" olarak adlandırdığı bir ekolle anlatıyor.
Alfredo'nun sonu, insanların ilkel dürtülerini sanatıyla yoğun olarak taciz etmesi ve duygu manipülasyonuyla farkındalık yaratmaya çalışmasının önlenemez bir sonucu. Bunu denediği başka benzer sahneler de mevcut. Örneğin;
Hocasına ve sınıfa yalan attığı sahne.
Sevgilisine bayıldı taklidi yaptığı sahne.
Ayrıca Dani'ni ... DevamıTiyatro çerçevesi içinde "sanatın sanat için yapılması" gerektiği mesajını da birazcık, alttan alta vermek isteyen çok naif ve güzel bir çalışma. "Amaan yarın izlerim, öbür gün bakarım" demeden fırsatınız olduğu ilk anda izlemenizi tavsiye ederim.
Kısaca; tiyatroların belirli kalıplar dahiline ve belirsiz odaklar güdümüne girmeden serbestçe, insanın içinden geldiği şekilde izleyenlere sunulmasını, bu işin "zevk alma" ve "dert anlatma" hatta "aydınlatma" kısımlarının "para kazanma" gereksiniminden kat be kat önce gelmesi gerektiğini savunan yönetmen bu kaygısını filmde "belgesel tiyatro" olarak adlandırdığı bir ekolle anlatıyor.
Alfredo'nun sonu, insanların ilkel dürtülerini sanatıyla yoğun olarak taciz etmesi ve duygu manipülasyonuyla farkındalık yaratmaya çalışmasının önlenemez bir sonucu. Bunu denediği başka benzer sahneler de mevcut. Örneğin;
Hocasına ve sınıfa yalan attığı sahne.
Sevgilisine bayıldı taklidi yaptığı sahne.
Ayrıca Dani'nin de izleyenlere İsa'nın kanını atması şeklinde tezahür eden sahne de böyle değerlendirilebilir. Hatta Dani'nin arkadaşına kafa atarak son sergiledikleri oyunun tertibini bozmaması, "bırak gittiği yere kadar gitsin, ne kadar büyük olursa o kadar ilgi çekici olur" demesi Kasım grubunun, sokaklarda icra ettikleri tüm oyunlar gibi, o ilkel, "id"sel dürtülere tecavüz ederek dikkat çekme isteğinin en büyük göstergesi.
Önemli bir başka unsur olarak Alfredo'nun kardeşi için hazırladığı kuklalardan da bahsedilebilir. Hasta kardeşiyle kuklalar üzerinden iletişim kurması bilinçaltında kendisini geri plana almak istemesinden kaynaklanıyor olabilir. Sanatı her daim birinci iletişim kanalı olarak görmek istiyor ve benliğini değil anlatmak istediği derdi öncelikle vermeyi güdülüyor. Gerçek bir tiyatrocu, bir sanatçı.
İşin içine Alfredo'nun bireysel ikilemleri girdiğinde zaten Kasım grubunun dağıldığını gözlemliyoruz, çünkü kuruluştaki ideallerden sapma zorunluluğu hasıl oluyor. Alfredo çocuğuna düzgün bir işten sonra gelip sarılmak istiyor aynı zamanda hala tiyatronun özerkliğinden yana tavır almak istiyor. Ayrıca aylardır gösteri yapma yasakları olduğundan içinde bir şeyleri sahneleme, derdini ortaya koyma arzusu da hakim. Zor seçimler, zor kararlar kişinin ve çevresindekilerin dünyalarını kolayca etkiliyor.
Oyuncuların yaşlı hallerinin anlatımı ve kurgulanan tiyatroların yıllarına baktığımızda belgesel niteliğinde sayılabilecek röportajların 2020-2030 yıllarında geçtiği düşünülebilir. Yapay bir kurgu olduğunu düşünsek ve hikayenin hiçbir noktasında "based on a true story" şeklinde bir ibare görmediğimizi katsak bile sanki bir yerlerde böyle bir olayın yaşandığı hissiyatını son derece sağlıyor. Bu açıdan çok başarılı bir anlatımı var.
Çok yazdım, çok saçmaladım ama filmin sonu gerçekten -Alfredo'nun tam isteyeceği türden- "vurucu". Umarım gelecekte bu tarz idealist seçimlerin peşinde koşan daha çok sanatçı, sanatçı adayı ya da izleyici görürüz.
Esaret filmine yorum yazdı:
Malum ortamlardan edineceğiniz versiyonu için olan İngilizce altyazısı bile yer yer sanki tam anlatılmak isteneni verememiş gibi bir his uyandıran film.
İşlenişi çok ağır ve durağan olmakla beraber yıllarca bir evde kapalı tutulan, ancak belirli şartlarda evin içinde gezinmesine ya da bahçeye çıkmasına izin verilen bir kızın büyüdüğünde ansızın evden salıverilmesi sonrasında yaşadığı kimliksiz bocalamalar anlatılıyor.
Eğer ki başroller arasında bir aşk sezinleseydik filmi çok kolay Stockholm Sendromu'na bağlayabilirdik. Fakat tek taraflı ve adına şefkat diyebileceğimiz bir duygu transferi söz konusuydu. Belki bir obsesyon, çocuk sahibi olmaya/yetiştirmeye olan bir takıntı, bir açlık olduğundan söz edilebilir. Bunun haricinde adamın kızı kaçırmasını bağlayacak bir neden bulamadım filmin içinde. Zaten adam da kendini öldürmek suretiyle ancak bitirebildi yoksunluğunu. Kızın onca yıllık serüveninden sonra geride kalanların da bıraktığı ailesi olma ... DevamıMalum ortamlardan edineceğiniz versiyonu için olan İngilizce altyazısı bile yer yer sanki tam anlatılmak isteneni verememiş gibi bir his uyandıran film.
İşlenişi çok ağır ve durağan olmakla beraber yıllarca bir evde kapalı tutulan, ancak belirli şartlarda evin içinde gezinmesine ya da bahçeye çıkmasına izin verilen bir kızın büyüdüğünde ansızın evden salıverilmesi sonrasında yaşadığı kimliksiz bocalamalar anlatılıyor.
Eğer ki başroller arasında bir aşk sezinleseydik filmi çok kolay Stockholm Sendromu'na bağlayabilirdik. Fakat tek taraflı ve adına şefkat diyebileceğimiz bir duygu transferi söz konusuydu. Belki bir obsesyon, çocuk sahibi olmaya/yetiştirmeye olan bir takıntı, bir açlık olduğundan söz edilebilir. Bunun haricinde adamın kızı kaçırmasını bağlayacak bir neden bulamadım filmin içinde. Zaten adam da kendini öldürmek suretiyle ancak bitirebildi yoksunluğunu. Kızın onca yıllık serüveninden sonra geride kalanların da bıraktığı ailesi olmaması, kendini oraya ve onlara ait hissetmemesi, ailesinin onu bir akıl sağlığı merkezine yerleştirmiş olması filmin sonunda kızımızın yeni bir isimle Bordeaux'ya doğru kaçmasını sağladı. Kapalı kapılar ardındaki hayatında kendine zevk olarak seçtiği her şeyin istediğinde ayağına gelmesine alışmışken şimdi dışarıda öncelikle bir iş, bir para kaynağını nasıl bulacağını da merak etmedim değil. Yeni bir hayata başlamak kolay, yeni bir hayatı devam ettirebilmek zor.
Akvaryum filmine yorum yazdı:
Filmin çekim teknikleri ve kullanılan renk filtresi bir İngiliz kasveti içinde olduğunuzu daha en baştan hissettiriyor.
Asi ve kaba Mia'nın, boğucu ve çıkmaz sokaklarla dolu hayatında dansla iç içe olan umutsuz devinimine ve sevgiye aç olması dolayısıyla annesinin olgun ve şefkatli erkek arkadaşı Connor'a ısınmasıyla gelişen olaylar çerçevesinde kendine karanlık bir ormanda yol aramasına tanıklık ediyoruz.
Dram konusunda ve atmosferiyle bana hissettirdikleri This Is England ile bayağı yakındı. Oyunculuklar konusunda Mia rolünde Katie Jarvis ve Connor olarak Michael Fassbender sizi gayet de etkiliyorlar, çok başarılılar. Eğer samimi ve fazlalıklardan arınmış sade bir dram istiyorsanız bu filmi izleyin.
Mia'nın kendini huzurlu hissettirecek şeyleri yapma denemelerinin hüsranla sonuçlanması seyircinin de moralini bozuyordu;
1- Atı kurtarayım derken çocuklarla itişip kakışması.
2- Connor'dan gördüğü şefkat ile beraber yaşadığı şeyden sonra Conn ... DevamıFilmin çekim teknikleri ve kullanılan renk filtresi bir İngiliz kasveti içinde olduğunuzu daha en baştan hissettiriyor.
Asi ve kaba Mia'nın, boğucu ve çıkmaz sokaklarla dolu hayatında dansla iç içe olan umutsuz devinimine ve sevgiye aç olması dolayısıyla annesinin olgun ve şefkatli erkek arkadaşı Connor'a ısınmasıyla gelişen olaylar çerçevesinde kendine karanlık bir ormanda yol aramasına tanıklık ediyoruz.
Dram konusunda ve atmosferiyle bana hissettirdikleri This Is England ile bayağı yakındı. Oyunculuklar konusunda Mia rolünde Katie Jarvis ve Connor olarak Michael Fassbender sizi gayet de etkiliyorlar, çok başarılılar. Eğer samimi ve fazlalıklardan arınmış sade bir dram istiyorsanız bu filmi izleyin.
Mia'nın kendini huzurlu hissettirecek şeyleri yapma denemelerinin hüsranla sonuçlanması seyircinin de moralini bozuyordu;
1- Atı kurtarayım derken çocuklarla itişip kakışması.
2- Connor'dan gördüğü şefkat ile beraber yaşadığı şeyden sonra Connor'ın bambaşka bir ailesi olduğunu öğrenmesi.
3- Atı sevmeye gittiğinde atın öldürüldüğünü öğrenmesi, hatta atın yaşının da onunla neredeyse aynı olması paralelliği.
4- Dans seçmelerine gitmesi ama beklediği "dans"ın seçmesi olmadığını öğrenmesi.
5- Her şeye rağmen beklediği aile sevgisinin bir dışa vurumu olarak son sahnedeki 3'lü dans koreografisi. Ama öncesinde kendisine "Fuck off!" denmiş olması.
6- Annesinin kendisini kürtajla aldırmış olmak istediğini öğrenmesi.
Bir insan hayatında ne kadar "istenmeyen insan" olabilir ki?
Acaba aradığı çıkışı Wales'te, Cardiff'te bulabilecek mi?
Son Hava Bükücü filmine yorum yazdı:
Çizgi dizide bildiğiniz her şeyi tersine çevrilmiş şekilde göstermekten kaçınmayan bir garip çalışma. İnsan gerçekten hayret ediyor. Bu filmin senaryosunu yazan, castingini yapan, post-productionında çalışan tonla insan varken biri bile çizgi diziden haberdar olmuyor mu, biri bile "abi böyle böyle yapıyoruz ama, bir olmamışlık yok mu sence de?" diye sormuyor mu anlamıyorum. Zoru başarmışlar resmen bu kadar güzel bir kaynaktan bu kadar olmamış bir film çıkartarak.
Fazlasıyla vakit kaybı. İzleyip de Aang'e, Katara'ya, Sokka'ya olan samimi duygularınızı kirletmeyiniz. Onun yerine oturup Iroh'la beraber bir bardak çay için, çok daha fazla şey kazanırsınız.
Fasulye filmine yorum yazdı:
Burak Sergen'in mükemmel ötesi karakteri, salonun orta yerinde üçlü olarak çevrilen tenis muhabbeti ve Taner Barlas'ın eskilerden bir isim söylemesiyle ona dönen bakışlar! Ha bir de unutmadan: sefer tası!
2000 yılında -belki sonraki dönemde çekilen komedileri de düşününce son 20 yılda falan diyelim- komedi adına ülkede yapılmış en farklı işlerden biri bu film. İzlemeyenin Türk Sineması adına önemli şeyler kaçırdığı bir yapım hatta. Fırsatını bulan herkes izlemeli ve keyiflenmeli!
Açlık filmine yorum yazdı:
Yer Yer sessiz anlatımıyla dikkat çeken filmde Michael Fassbender ve Liam Cunningham'ın tek planda çekilmiş uzun ve aralıksız sohbet sahnesi çok görkemliydi.
Fassbender, The Machinist'te Christian Bale'da gördüğümüz değişimin bir benzerini bu film için uygulamış, yaşananların gerçekliğine, sonuçların yıkımına istinaden seyirciyi geren, empati duymasını sağlayan çok gerçekçi bir görsel sunmuş.
Scott Pilgrim Dünyaya Karşı filmine yorum yazdı:
Filmin tümüne yayılan onu bunu tanıtan ve/veya bilgi veren küçük ekranları olsun, tüm soundtrackleri olsun, hatta Scott'ın Rickenbacker'ı olsun, Kieran Culkin'in kardeşinden bir 100 km. ileride olan müthiş oyunculuğu olsun, internetten ısmarlanan şeyi bekleme heyecanı olsun (konu farklı gerçi, neyse), atari ses efektleri olsun, çizgi romanlar, rock barlar olsun, tüm heyecanın ortasında bir an durup ayakkabı bağlamak olsun, sadece ve sadece RAMONA FLOWERS olsun, ufak laf sokmaları, konser esnasında you should see them live, their first abum was better than the first album yorumları olsun, bilgisayar oyunu olsun derken....
Bu kadar çok şey olduğuna göre benim için olmuş filmdir. Neredeyse değindiği tüm konulara aşina bir birey olarak bu kadar zevk alacağımı tahmin etmemiştim izlemeden önce. Kanınızda 1 gram bile nerdlük, geeklik, 90'lık varsa izlemeniz gerekli.
Lanetliler Kraliçesi filmine yorum yazdı:
Aynı karakterlerin çok daha önceden, çok daha kaliteli bir cast ve anlatımla yapılmış hali Interview With The Vampire'a bakmanızı, bu filmden şiddetle kaçınmanızı salık veririm.
Dönemin müzikal modasını arkasına alarak Jonathan Davis'in sesinden nu-metal örnekleri sunmak suretiyle gençleri çekmeye çalışmış, şimdinin Robert Pattinson'ının oynadığı Edward karakteri yerine o dönem Stuart Townsend'i Lestat haliyle izleyenlere -rock star tribiyle- itelemeye çalışmış ve kurgusal anlamda başarısız olmuş bir film.
Herhangi bir metanın ya da sanatın popülerliğini kullanarak hasılat elde etmeye çalışmak sinema sanatı çatısı altında çok vasıfsız duruyor benim gözümde.
Filmden akılda kalanlar; Vincent Perez'in Marius karakterini canlandırması, ki mükemmeldi, Lestat'ın kumsalda kızla beraber icra ettiği keman solosunun güzelliği ve Aaliyah'ın rahmetli olmadan önce oynadığı son film olması.
Yine de filmi kurtarmaya yetmiyor, yetemiyor.
Çapraz Ateş filmine yorum yazdı:
Kadrosundaki isimlerin şahaneliğine rağmen vasat ötesi bir aksiyon filmi olmuş. Dövüş sahnelerindeki abartı hareketler ve dövüşlerin uzunluğu gerçekliğini götürmüş. Senaryonun ve karakterlerin derinliği de yerlerde sürünmüş.
barda tanıştığı eleman niye filme girdi niye çıktı, polisten neden kaçtılar eğer yakalanacaklarsa, neden kenneth kızın babasına tüm şeceresini döktü manasızca... gibi saçma sapan sorularla da kalabilirsiniz.
Ancak Kanal D'nin salı günleri gece yayınlayacağı, bira içip fıstık yerken tv karşısında uyuyakalınabilecek tırt bir yapım.
Ağır ilerleyen bir yapım fakat okul-öğretmen filmleri deyince aklımıza gelen Dangerous Minds klasmanında da değil. Öğrencilerin iyi yola döndürülmesinden ziyade neden en başta kötü yola saptıklarını, ebeveyn ilişkilerini ve hocaların bireysel problemlerini bir arada kotaran bir film.
Eğer ilk önce otobüste gördüğü ve sonradan sokakta tanıştığı Erica ile aşktan ziyade abi-kardeş temasının yani sorumluluk sahibi ebeveyn ihtiyacının gösterilmesi filmi benzerlerinden sıyırıyor. (Benzer ama farklı konulu bir film mesela Noce Blanche)
Zaten tüm film çocuklarının hayatlarıyla ilgili hiçbir sorumluluk almayan özensiz ebeveynlerin yarattığı sorunlu nesili bize gösteriyor. Bununla da k ... Devamı
Ağır ilerleyen bir yapım fakat okul-öğretmen filmleri deyince aklımıza gelen Dangerous Minds klasmanında da değil. Öğrencilerin iyi yola döndürülmesinden ziyade neden en başta kötü yola saptıklarını, ebeveyn ilişkilerini ve hocaların bireysel problemlerini bir arada kotaran bir film.
Eğer ilk önce otobüste gördüğü ve sonradan sokakta tanıştığı Erica ile aşktan ziyade abi-kardeş temasının yani sorumluluk sahibi ebeveyn ihtiyacının gösterilmesi filmi benzerlerinden sıyırıyor. (Benzer ama farklı konulu bir film mesela Noce Blanche)
Zaten tüm film çocuklarının hayatlarıyla ilgili hiçbir sorumluluk almayan özensiz ebeveynlerin yarattığı sorunlu nesili bize gösteriyor. Bununla da kalmayıp öğretmenlerin de kendi hayatlarının muazzam sıkıntılarla dolu olabileceğini de ifade ediyor:
James Caan, haşarı çocuklar ve laflarıyla idare etmek için ilaç kullanıyor.
Lucy Liu, bezmiş, vermek istediklerini inatla almayan çocuklar karşısında duygusal boşalmalar yaşıyor.
Adrien Brody, annesini kaybetmesine yol açan Alzheimer hastası dedesiyle ilgileniyor.
Christina Hendricks, çok güzel fakat yalnız bir insan olarak hayatına devam ediyor.
Detachment, öğrenciler de dahil filmde görülen herkesin bu takıntılarından arınmasının çabasını aktarıyor. Bazı insanlar bu geçici sorunları sonsuz bir çözüm olan ölümle sonlandırıyor, bazısında ise hayat sadece yolunu buluyor.
İzleyenler olarak biz ise umutlandığımız kadar utanıyoruz da. En doğrusu Henry gibi hissiz olmak mı acaba? Gerçi, öyle bakabilen birinin hissiz olduğunu söylemek yanlış. Hissetmekten yorulmuş şeklinde ifade etsek daha iyi.
Siz hiç hissetmekten yoruldunuz mu?