10 yıl önce
Sorun Yaratan Adam
(2006)The Bothersome Man a.k.a Den brysomme mannen
7.6
276 OYPUAN VER
5
Imdb: 7.2 (17.809 OY)
KONUSU
40 yaşındaki Andreas, kendini garip bir şehirde bulur. Oranın neresi olduğu veya nasıl geldiği hakkında en ufak bir fikri yoktur. Bir işi, evi ve karısı vardır. Bir şeylerin yanlış gittiğinin farkına varan Andreas, şehirden kaçmaya çalışır fakat herhangi bir çıkış yolu yoktur.
Hugo isminde bir ada ... Devamı
Hugo isminde bir ada ... Devamı
40 yaşındaki Andreas, kendini garip bir şehirde bulur. Oranın neresi olduğu veya nasıl geldiği hakkında en ufak bir fikri yoktur. Bir işi, evi ve karısı vardır. Bir şeylerin yanlış gittiğinin farkına varan Andreas, şehirden kaçmaya çalışır fakat herhangi bir çıkış yolu yoktur.
Hugo isminde bir adamla tanışınca onun kaçmasına yardım edebileceğini düşünür. Öteki dünyaya kaçmak için ufak da olsa bir ışık doğunca, Andreas bu şansını sonuna kadar kullanmaya karar verir.
İlk gösterimi Cannes Film Festivalinde yapılan Sorun Yaratan Adam, son dönemde Norveçten çıkan en ilginç yapımlardan biri.
Hugo isminde bir adamla tanışınca onun kaçmasına yardım edebileceğini düşünür. Öteki dünyaya kaçmak için ufak da olsa bir ışık doğunca, Andreas bu şansını sonuna kadar kullanmaya karar verir.
İlk gösterimi Cannes Film Festivalinde yapılan Sorun Yaratan Adam, son dönemde Norveçten çıkan en ilginç yapımlardan biri.
-
Jens Lien
Yönetmen
-
Per Schreiner
Senarist
OYUNCULAR
Tüm Oyuncular ve Teknik Ekip
Andreas
Anne Britt
Hugo
Ingeborg
Håvard
Trulsen
Harald
Liten mann
YORUM YAZ
POPÜLER YORUMLAR
Öncelikle English Chamber Orchestra müzikleri çok iyiydi.
Erkekler iyidir ama onlardan daha iyi olan şey içleri güzel döşenmiş evlerdir.
Film aslında alıştığımız, kanıksadığımız ikea yaşamlarını yadırgamamızı sağlayacak şekilde yapılmış olmasa bu filmdeki hayatlara özenen insanlar çıkacaktı kesin. Yani filmde aslında farkında olmadan yaptığımız şeylerin hepi eleştiriliyor. Materyalist oluşumuz, hep daha iyi şeylere sahip olmaya çalışmamız: daha iyi bir ev, daha iyi araba, daha şık restoranlarda yenilen yemekler, daha çok ilgi, daha çok "like", daha çok RT, daha iyi sevgililer vb.
Bir de insanların duygularına uzak oluşumuz var. Hep yaptığımız şeyler. Karşımızdakinin o an gerçekten nasıl olduğunu bilmeden hareket edişimiz... Sevgililerin birbirini diğer sevgililerle dışarı çıkma, ev davetleri düzenleme amacıyla yanlarında bulundurdukları, yani madde olarak önemsedikleri ama duyguları, düşüncele ... Devamı
Erkekler iyidir ama onlardan daha iyi olan şey içleri güzel döşenmiş evlerdir.
Film aslında alıştığımız, kanıksadığımız ikea yaşamlarını yadırgamamızı sağlayacak şekilde yapılmış olmasa bu filmdeki hayatlara özenen insanlar çıkacaktı kesin. Yani filmde aslında farkında olmadan yaptığımız şeylerin hepi eleştiriliyor. Materyalist oluşumuz, hep daha iyi şeylere sahip olmaya çalışmamız: daha iyi bir ev, daha iyi araba, daha şık restoranlarda yenilen yemekler, daha çok ilgi, daha çok "like", daha çok RT, daha iyi sevgililer vb.
Bir de insanların duygularına uzak oluşumuz var. Hep yaptığımız şeyler. Karşımızdakinin o an gerçekten nasıl olduğunu bilmeden hareket edişimiz... Sevgililerin birbirini diğer sevgililerle dışarı çıkma, ev davetleri düzenleme amacıyla yanlarında bulundurdukları, yani madde olarak önemsedikleri ama duyguları, düşüncele ... Devamı
Öncelikle English Chamber Orchestra müzikleri çok iyiydi.
Erkekler iyidir ama onlardan daha iyi olan şey içleri güzel döşenmiş evlerdir.
Film aslında alıştığımız, kanıksadığımız ikea yaşamlarını yadırgamamızı sağlayacak şekilde yapılmış olmasa bu filmdeki hayatlara özenen insanlar çıkacaktı kesin. Yani filmde aslında farkında olmadan yaptığımız şeylerin hepi eleştiriliyor. Materyalist oluşumuz, hep daha iyi şeylere sahip olmaya çalışmamız: daha iyi bir ev, daha iyi araba, daha şık restoranlarda yenilen yemekler, daha çok ilgi, daha çok "like", daha çok RT, daha iyi sevgililer vb.
Bir de insanların duygularına uzak oluşumuz var. Hep yaptığımız şeyler. Karşımızdakinin o an gerçekten nasıl olduğunu bilmeden hareket edişimiz... Sevgililerin birbirini diğer sevgililerle dışarı çıkma, ev davetleri düzenleme amacıyla yanlarında bulundurdukları, yani madde olarak önemsedikleri ama duyguları, düşünceleri açısından değersiz görüşleri eleştiriliyor. Bu filmdekiler distopik dünyada değil tam da bizim dünyamızın içinde olan şeyler. Karşımızdakinin üstünden tren geçse anlamayacak durumdayız. Çünkü akşama bilmem kimler sinemaya gideceklermiş, biz niye evde oturalım, bir diğer bilmem kimler ise yeni bir TV ünitesi almış bizimkisi eskidi 5 ay oldu, haydi yenisini alalım. Sevişmek de sırf ilişkinin bir parçası olduğu için sevgisiz, onu geçtim tutkusuz, isteksiz, sadece görev aşkıyla yapılan bir aktivite. Çoğu uzun süren ilişki için olduğu gibi.
İş dünyası da aynı gariplik içinde: "yeni işin bu" derler, "burada çalışacaksın" derler, işini yaptığın sürece sorun olmaz, başına bir şey gelirse sorumluluk sende, insanlar seninle değil, yapman gereken işi yapıp yapmamanla ilgilenirler. Bunlar alışık olduğumuz şeyler.
Bir de duvar var, duvarda delik, delikten gelen sesler, kokular var. delik fazlasıyla vajinayı andırıyor. Ve içinde ilk başlarda görünen şey bir ışık huzmesinden ziyade ufak yuvarlak bir dünya. Sanki dışarıdan geliniyormuş gibi dünyaya. Ayrıca duvarı kırıp içine girdikleri an anne karnındaki bebekler gibi bekliyorlar seslerin, kokuların geldiği dünyaya ulaşmayı. Işığa, dünyanın kendisine, gerçek yaşama ulaşma çabası içinde oluşları da bunu doğruluyor.Ayrıca bu sahne bana Metallica’dan şu sözü hatırlatmadı değil : "back in the womb, it’ much too real"
Peki filmin sonunda ne oluyor? Adam başka bir yere bırakılıyor. toplum tarafından uyumsuzlukla suçlanan bu kişi başka bir toplumun, çarpık yapının içine atılmış oluyor. Ve koltukta oturarak geldiği dünyadan, otobüsünün motorunun yanında gidiyor. Beklenilerek geldiği bu dünyada herkes için aynı şekilde düzenlenen bir "hoşgeldin" merasimi de vardı. bu da bana insanların bebek beklerken aynı kalıp, klişe hareketleri tekrarlaması ve bunların bayatlayıp sırf görev halini almış olması eleştiriliyor gibi geldi. Sonra da tabuta konulmaktan farksız bir şekilde gönderiyorlar.
Ayrıca burada görevli kadının "çoğunluk mutlu" dediği sahne tam da bizim dünyamızı yansıtmıyor mu? herkes mutlu değil mi aynı kalıplar içinde yaşamaktan? Mutlu değil misiniz sevgililerinizle diğer sevgililere gösteriş yapmak için mutlu çift ayağına yatıp, soğuk sevişmelerle günü sonlandırmaktan? Mutlu değil misiniz zorunluluktan düğün dernek işlerini abartıp bir gösteriş budalalığına çevirmekten? Mutlu değil misiniz özel sektörün buhranlı havasını sırf bunun size çok güzel bir rekabet ortamı yarattığına ve yükselebileceğinize olan inancınızdan?
Siz aslında mutlusunuz. Ve unutmayın filmlerdeki o uyumlulardan birisiniz.
şimdi dağılabilirsiniz.
Erkekler iyidir ama onlardan daha iyi olan şey içleri güzel döşenmiş evlerdir.
Film aslında alıştığımız, kanıksadığımız ikea yaşamlarını yadırgamamızı sağlayacak şekilde yapılmış olmasa bu filmdeki hayatlara özenen insanlar çıkacaktı kesin. Yani filmde aslında farkında olmadan yaptığımız şeylerin hepi eleştiriliyor. Materyalist oluşumuz, hep daha iyi şeylere sahip olmaya çalışmamız: daha iyi bir ev, daha iyi araba, daha şık restoranlarda yenilen yemekler, daha çok ilgi, daha çok "like", daha çok RT, daha iyi sevgililer vb.
Bir de insanların duygularına uzak oluşumuz var. Hep yaptığımız şeyler. Karşımızdakinin o an gerçekten nasıl olduğunu bilmeden hareket edişimiz... Sevgililerin birbirini diğer sevgililerle dışarı çıkma, ev davetleri düzenleme amacıyla yanlarında bulundurdukları, yani madde olarak önemsedikleri ama duyguları, düşünceleri açısından değersiz görüşleri eleştiriliyor. Bu filmdekiler distopik dünyada değil tam da bizim dünyamızın içinde olan şeyler. Karşımızdakinin üstünden tren geçse anlamayacak durumdayız. Çünkü akşama bilmem kimler sinemaya gideceklermiş, biz niye evde oturalım, bir diğer bilmem kimler ise yeni bir TV ünitesi almış bizimkisi eskidi 5 ay oldu, haydi yenisini alalım. Sevişmek de sırf ilişkinin bir parçası olduğu için sevgisiz, onu geçtim tutkusuz, isteksiz, sadece görev aşkıyla yapılan bir aktivite. Çoğu uzun süren ilişki için olduğu gibi.
İş dünyası da aynı gariplik içinde: "yeni işin bu" derler, "burada çalışacaksın" derler, işini yaptığın sürece sorun olmaz, başına bir şey gelirse sorumluluk sende, insanlar seninle değil, yapman gereken işi yapıp yapmamanla ilgilenirler. Bunlar alışık olduğumuz şeyler.
Bir de duvar var, duvarda delik, delikten gelen sesler, kokular var. delik fazlasıyla vajinayı andırıyor. Ve içinde ilk başlarda görünen şey bir ışık huzmesinden ziyade ufak yuvarlak bir dünya. Sanki dışarıdan geliniyormuş gibi dünyaya. Ayrıca duvarı kırıp içine girdikleri an anne karnındaki bebekler gibi bekliyorlar seslerin, kokuların geldiği dünyaya ulaşmayı. Işığa, dünyanın kendisine, gerçek yaşama ulaşma çabası içinde oluşları da bunu doğruluyor.Ayrıca bu sahne bana Metallica’dan şu sözü hatırlatmadı değil : "back in the womb, it’ much too real"
Peki filmin sonunda ne oluyor? Adam başka bir yere bırakılıyor. toplum tarafından uyumsuzlukla suçlanan bu kişi başka bir toplumun, çarpık yapının içine atılmış oluyor. Ve koltukta oturarak geldiği dünyadan, otobüsünün motorunun yanında gidiyor. Beklenilerek geldiği bu dünyada herkes için aynı şekilde düzenlenen bir "hoşgeldin" merasimi de vardı. bu da bana insanların bebek beklerken aynı kalıp, klişe hareketleri tekrarlaması ve bunların bayatlayıp sırf görev halini almış olması eleştiriliyor gibi geldi. Sonra da tabuta konulmaktan farksız bir şekilde gönderiyorlar.
Ayrıca burada görevli kadının "çoğunluk mutlu" dediği sahne tam da bizim dünyamızı yansıtmıyor mu? herkes mutlu değil mi aynı kalıplar içinde yaşamaktan? Mutlu değil misiniz sevgililerinizle diğer sevgililere gösteriş yapmak için mutlu çift ayağına yatıp, soğuk sevişmelerle günü sonlandırmaktan? Mutlu değil misiniz zorunluluktan düğün dernek işlerini abartıp bir gösteriş budalalığına çevirmekten? Mutlu değil misiniz özel sektörün buhranlı havasını sırf bunun size çok güzel bir rekabet ortamı yarattığına ve yükselebileceğinize olan inancınızdan?
Siz aslında mutlusunuz. Ve unutmayın filmlerdeki o uyumlulardan birisiniz.
şimdi dağılabilirsiniz.
modern dünya insanlarının mutluluk kavramının iç yüzünü gösteren film.
iyi tokatlamış yönetmen, biz modern dünya insanlarını.
iyi tokatlamış yönetmen, biz modern dünya insanlarını.
Harika bir modern dünya eleştirisi.
Bu film, bütün isyan ve haykırışlarına rağmen aile, sosyal ve iş hayatı gibi günlük yaşamımızdakiher alanda otoriter düzenin çarkına ruhlarını kaptırdırdığımız ve bunun farkında bile olmayan -olsak da durumu kabullenmiş / benimsemiş- bizlere, bir hatırlatma, bir uyarı, bir başkaldırı ve belki de göze sokulan bir çomak niteliğinde.
Bu film, bütün isyan ve haykırışlarına rağmen aile, sosyal ve iş hayatı gibi günlük yaşamımızdakiher alanda otoriter düzenin çarkına ruhlarını kaptırdırdığımız ve bunun farkında bile olmayan -olsak da durumu kabullenmiş / benimsemiş- bizlere, bir hatırlatma, bir uyarı, bir başkaldırı ve belki de göze sokulan bir çomak niteliğinde.
YENİ YORUMLAR
Tüm Yorumlar
Üstünden trenler geçer, kimse anlamaz, kimse bilmez. Çünkü görmektir insanı insan kılabilen.
Ruhsuz, yapmacık ve son derece motomot yaşayan insanların sahte dünyasına nereden ve nasıl düştüğünü bilmeyen bir adamın arayışı anlatılıyor filmde. Aynı zamanda o çok imrendiğimiz İskandinav ülkelerindeki toplumsal yaşamın o buz gibi iç dünyasını gözler önüne seriyor.
Uzun zamandır bir filmin beni bu denli etkilediğini hatırlamıyorum. Çok ama çok beğendim.
Özellikle başrol oyuncusunun trenin altında defalarca ezilmesine rağmen kalkıp ufukta yürüdüğü sahne mükemmeldi. Burada temsili olarak, hayat karşısındaki kendi tutumumu gördüm. Onun dışında, adamın arkadaşı ile birlikte açtığı tünelden gelen kokuları, çocuk ve müzik seslerini takip ederek eski huzurlu günlerine dönme çabası çok güzel anlatılmıştı.
Uzun zamandır bir filmin beni bu denli etkilediğini hatırlamıyorum. Çok ama çok beğendim.
Özellikle başrol oyuncusunun trenin altında defalarca ezilmesine rağmen kalkıp ufukta yürüdüğü sahne mükemmeldi. Burada temsili olarak, hayat karşısındaki kendi tutumumu gördüm. Onun dışında, adamın arkadaşı ile birlikte açtığı tünelden gelen kokuları, çocuk ve müzik seslerini takip ederek eski huzurlu günlerine dönme çabası çok güzel anlatılmıştı.
İyi/Kötü bir film demek dahi spoiler sayılacağı için, filmin yaşattığı hisler hakkında olan görüşümü gizli ibare altında ekleyeyim.
Bir ihtimal iç sıkıntısından ya da pek muhtemelen aylak aylak bakınırken yanlışlıkla girdiniz bu yazının içine, tıpkı bu filmdeki asıl karakterin bir anda kendini bulduğu bir dünya gibi. Felsefe tarihinde bu sorgunun içine düşmeyen ya da bu düşünceyi aklının ucundan geçirmemiş bir insan bulamayız herhalde; insanın dünyaya bir anda gökten düşer gibi kendisine yabancı olan bir yaşamın içine düştüğü hissi. Her şeyin sen olmadan önce kurgulanmış ve senin varlığının ya da yokluğunun bu kurgu bu düzen içinde bir şeyi değiştirmediği. Ve Camus’nun yabancılaşma tarifi. Bu kurguda yerinin olmadığı ve ancak rol yaparak bu oyunda devam edileceği ve devam edenlerinde rol yaptığı bir dünya bu film. Düzenin ve koruyucuları tarafından sorunsuz bir dünya yaratma çabasını, her şeyin ... Devamı
Bir ihtimal iç sıkıntısından ya da pek muhtemelen aylak aylak bakınırken yanlışlıkla girdiniz bu yazının içine, tıpkı bu filmdeki asıl karakterin bir anda kendini bulduğu bir dünya gibi. Felsefe tarihinde bu sorgunun içine düşmeyen ya da bu düşünceyi aklının ucundan geçirmemiş bir insan bulamayız herhalde; insanın dünyaya bir anda gökten düşer gibi kendisine yabancı olan bir yaşamın içine düştüğü hissi. Her şeyin sen olmadan önce kurgulanmış ve senin varlığının ya da yokluğunun bu kurgu bu düzen içinde bir şeyi değiştirmediği. Ve Camus’nun yabancılaşma tarifi. Bu kurguda yerinin olmadığı ve ancak rol yaparak bu oyunda devam edileceği ve devam edenlerinde rol yaptığı bir dünya bu film. Düzenin ve koruyucuları tarafından sorunsuz bir dünya yaratma çabasını, her şeyin ... Devamı
İyi/Kötü bir film demek dahi spoiler sayılacağı için, filmin yaşattığı hisler hakkında olan görüşümü gizli ibare altında ekleyeyim.
Bir ihtimal iç sıkıntısından ya da pek muhtemelen aylak aylak bakınırken yanlışlıkla girdiniz bu yazının içine, tıpkı bu filmdeki asıl karakterin bir anda kendini bulduğu bir dünya gibi. Felsefe tarihinde bu sorgunun içine düşmeyen ya da bu düşünceyi aklının ucundan geçirmemiş bir insan bulamayız herhalde; insanın dünyaya bir anda gökten düşer gibi kendisine yabancı olan bir yaşamın içine düştüğü hissi. Her şeyin sen olmadan önce kurgulanmış ve senin varlığının ya da yokluğunun bu kurgu bu düzen içinde bir şeyi değiştirmediği. Ve Camus’nun yabancılaşma tarifi. Bu kurguda yerinin olmadığı ve ancak rol yaparak bu oyunda devam edileceği ve devam edenlerinde rol yaptığı bir dünya bu film. Düzenin ve koruyucuları tarafından sorunsuz bir dünya yaratma çabasını, her şeyin formülize edildiği bu formüllere göre yaşamayanların, farklı düşünenlerin hatta farklı hissedenlerin bile bu düzen koruyucuları tarafından cezalandırıldığı, sistem tarafından sürekli pompalanmaya devam edilen her şey yolunda, herkes mutlu sloganları Aslına bakarsanız farklı düşünen insanlar dışında yani sisteme ayak uydurmayı reddeden insanlar dışında bi sorun yok, geri kalanlar ise tıpkı saatin içindeki mekanizma gibi sorunsuz hareket ediyorlar ve en özel anlarını bile hissizce bir makine gibi yaşıyorlar. Ama bu yaşananların hiçbir gerçekliği yok. Yaşamlarımızın gerçekliğini gösteren şeyler çelişkiler ve sorunlardır. Diğer türlüsü ise ırmağın akışıyla ilerlemektir sadece. Kaos olması gerekendir. Size bu filmin propagandasını yapmak değildir niyetim sadece yaşadığımız hayatla bağlantısını göstermek. Şöyle anlatayım; nasıl yaşamamıza başkaları karar veriyor. Saçımızın şekline, giyimimize, vücudumuza ve yüzümüze farklı olacaksa bile onların istediği bir şekilde farklı oluyoruz ya da bu farklılık sermayeye açılarak bunun üzerinden para kazanılıyor. Sisteme dair en küçük isyanımız diğerleri tarafından bastırılıyor farklı düşünceler ve hisler dışlanıyor, tüketiliyor, yok ediliyor.
Bir ihtimal iç sıkıntısından ya da pek muhtemelen aylak aylak bakınırken yanlışlıkla girdiniz bu yazının içine, tıpkı bu filmdeki asıl karakterin bir anda kendini bulduğu bir dünya gibi. Felsefe tarihinde bu sorgunun içine düşmeyen ya da bu düşünceyi aklının ucundan geçirmemiş bir insan bulamayız herhalde; insanın dünyaya bir anda gökten düşer gibi kendisine yabancı olan bir yaşamın içine düştüğü hissi. Her şeyin sen olmadan önce kurgulanmış ve senin varlığının ya da yokluğunun bu kurgu bu düzen içinde bir şeyi değiştirmediği. Ve Camus’nun yabancılaşma tarifi. Bu kurguda yerinin olmadığı ve ancak rol yaparak bu oyunda devam edileceği ve devam edenlerinde rol yaptığı bir dünya bu film. Düzenin ve koruyucuları tarafından sorunsuz bir dünya yaratma çabasını, her şeyin formülize edildiği bu formüllere göre yaşamayanların, farklı düşünenlerin hatta farklı hissedenlerin bile bu düzen koruyucuları tarafından cezalandırıldığı, sistem tarafından sürekli pompalanmaya devam edilen her şey yolunda, herkes mutlu sloganları Aslına bakarsanız farklı düşünen insanlar dışında yani sisteme ayak uydurmayı reddeden insanlar dışında bi sorun yok, geri kalanlar ise tıpkı saatin içindeki mekanizma gibi sorunsuz hareket ediyorlar ve en özel anlarını bile hissizce bir makine gibi yaşıyorlar. Ama bu yaşananların hiçbir gerçekliği yok. Yaşamlarımızın gerçekliğini gösteren şeyler çelişkiler ve sorunlardır. Diğer türlüsü ise ırmağın akışıyla ilerlemektir sadece. Kaos olması gerekendir. Size bu filmin propagandasını yapmak değildir niyetim sadece yaşadığımız hayatla bağlantısını göstermek. Şöyle anlatayım; nasıl yaşamamıza başkaları karar veriyor. Saçımızın şekline, giyimimize, vücudumuza ve yüzümüze farklı olacaksa bile onların istediği bir şekilde farklı oluyoruz ya da bu farklılık sermayeye açılarak bunun üzerinden para kazanılıyor. Sisteme dair en küçük isyanımız diğerleri tarafından bastırılıyor farklı düşünceler ve hisler dışlanıyor, tüketiliyor, yok ediliyor.
Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu.
İşte izlediğim en saçma filmlerden biri.
İlerleterek izlememe rağmen kafamı kopartasımı getirmişti.
Konu güzel ama işlenişi böğh.
İlerleterek izlememe rağmen kafamı kopartasımı getirmişti.
Konu güzel ama işlenişi böğh.
Duyarsız , mekanik, yabancılaşılmış bir toplumda yaşamanın zorluğu ve özlemler imge, simge, metafor bolca kullanılarak anlatılmış... 60/100
filmi birçok açıdan eleştirebiliriz. sahnelerin durağanlığı, çekim kalitesi ya da belirli bir konunun ilk bakışta olması gibi. ama benim burada ilgimi çeken "hiçbir derdimiz ya da sıkıntımız olmasaydı, ne olurdu?" sorusuna bir nebze de olsa cevap vermiş olmasıydı. oturup anlamlı cümleler beklemeyeceğiniz, durağanlıktan belki sara sara izleyebileceğiniz hatta bu nasıl film ya hiçbir şey anlamadım diyebileceğiniz bir film. fakat dokunduğu yerler yani resmin büyük parçasına bakarsanız oturup üzerinde saatlerce düşünülebilecek bir film. hatta kafanızda alternatif senaryolar bile kurabilirsiniz. ben kurdum.
Herkesin bahsettii üzere "sistem" eleştirisini Norveç üzerinden yapan bir film. Özellikle Norveçli olan yönetmenin kendi ülkesini bu kadar objektif izleyip, cesurca bu kadar sert eleştirmesi takdire şayan. Doğduğumuz andan itibaren, önümüze koyulan, zorunlu yol haritamızın (Okul, iş, iyi maaş, evlen, güzel ev, emekli ol, öl) bizi nereye götürdüğünü yüzümüze çarpan bir film. Üstüne söylenecek binlerce şey, saatlerce konuşulacak malzeme var.
Beni en çok etkileyen sahne, duvarın içindeyken görevliler tarafından çekilmeden hemen önce elini mutfak masasının üstündeki keke atıp bir parça koparıp yemesi'nin sistem dışındaki dünyanın tadını almasıyla ilişkilendirildiği sahneydi. Senarist ve yönetmenin zekasına hayran kalmamak imkansız.
Beni en çok etkileyen sahne, duvarın içindeyken görevliler tarafından çekilmeden hemen önce elini mutfak masasının üstündeki keke atıp bir parça koparıp yemesi'nin sistem dışındaki dünyanın tadını almasıyla ilişkilendirildiği sahneydi. Senarist ve yönetmenin zekasına hayran kalmamak imkansız.
Düzen/sistem eleştirisi yapan bir film.Türkiye’de yaşayıp,’’ben mutluyum’’ diyenlerin ne kadar yapmacık olduklarını anlatan bir film..Her şeyin,hatta kötülüğün bile sıradanlaştığı ülkemizde mutluyum naraları atanlar,ancak aymazlardır..Filmi başlarda anlamak zor,başlarda ne anlatılmak istendiği pek belli edilmiyor..Filmin sonunda taşlar yerine oturuyor..Biraz farklı bir film izlemek isteyenlere tavsiye edilir..10/7
Sistemin kölesi olmakmıdır bize doğru yaşamı sağlayan, yoksa sistemin dışına çıkıp gerçeği bulmakmıdır hayatın amacı? Sistemin çarklarını ve bütün işleyişinin insan üzeirndeki pskikolojik etkisinin ve bundan kaçışın getireceği sonuçların işlendiği imgesel ve bir okadarda kurgusal bağlamda başarılı bir film. Tavsiye ederim!
Herkes mutlu gibi görünse de, ruh ve değerlerin hepsi yitirildiğinden?treninin altında kalmış bir adama, parmağı kopan bir adama, bağırsakları dışarıya dökülmüş intihar eden bir adama? toplumun ne kadar ruhsuz,mekanik bir davranış biçimi sergilemesi insanı ürpertiyor.
modern toplum eleştirisini bir distopya üzerinden anlatan çarpıcı bir film.
filmdeki karakterler genelde aynı yaş grubundan ve orta sınıfa tabii insanlar. filmde çocuk yok. gri bir şehir. tıpkı ankara gibi(ama ankara'dan modern toplum olarak bahsedemeyiz) . filmdeki ana karakterin sevgilisi kadın tıpkı ikea mağazasında sattlerce ve amansızca gezip dolaşan, kaybolan yeni evli çiftlerin halini resmediyor gibi. bunun yanında metafor cenneti sahnelerle gerçekten büyük bir övgüyü hak ediyor. yapanın edenin düşünenin ellerine sağlık.
filmdeki karakterler genelde aynı yaş grubundan ve orta sınıfa tabii insanlar. filmde çocuk yok. gri bir şehir. tıpkı ankara gibi(ama ankara'dan modern toplum olarak bahsedemeyiz) . filmdeki ana karakterin sevgilisi kadın tıpkı ikea mağazasında sattlerce ve amansızca gezip dolaşan, kaybolan yeni evli çiftlerin halini resmediyor gibi. bunun yanında metafor cenneti sahnelerle gerçekten büyük bir övgüyü hak ediyor. yapanın edenin düşünenin ellerine sağlık.
izlediğim en sıkıcı en belirsiz filmlerden biriydi. bu puanları nasıl alıyor anlamadım.
ben bu filmi sevdim benimsedim =) olumlu eleştirilerim bilhassa yönetmene olacak mükemmel bir iş çıkarmış büyüleyici.
Sorun Yaratan Adam filmine Benzer Film ekliyorsun.
Sorun Yaratan Adam filmini Kategorize ediyorsun.
Bu filmi aşağıdaki seçenekleri işaretleyerek kategorize edebilirsin.
Sorun Yaratan Adam filmine Konu ekliyorsun.
FİLM İLE İLGİLİ İSTATİSTİKLER
Arama sonuçları
Bu filmi izleyen 20 kişi
Kullanıcı Bulunamadı...
ÜYE OL