Ruhsuz, yapmacık ve son derece motomot yaşayan insanların sahte dünyasına nereden ve nasıl düştüğünü bilmeyen bir adamın arayışı anlatılıyor filmde. Aynı zamanda o çok imrendiğimiz İskandinav ülkelerindeki toplumsal yaşamın o buz gibi iç dünyasını gözler önüne seriyor. Uzun zamandır bir filmin beni bu denli etkilediğini hatırlamıyorum. Çok ama çok beğendim. Özellikle başrol oyuncusunun trenin altında defalarca ezilmesine rağmen kalkıp ufukta yürüdüğü sahne mükemmeldi. Burada temsili olarak, hayat karşısındaki kendi tutumumu gördüm. Onun dışında, adamın arkadaşı ile birlikte açtığı tünelden gelen kokuları, çocuk ve müzik seslerini takip ederek eski huzurlu günlerine dönme çabası çok güzel anlatılmıştı.
İyi/Kötü bir film demek dahi spoiler sayılacağı için, filmin yaşattığı hisler hakkında olan görüşümü gizli ibare altında ekleyeyim.
Bir ihtimal iç sıkıntısından ya da pek muhtemelen aylak aylak bakınırken yanlışlıkla girdiniz bu yazının içine, tıpkı bu filmdeki asıl karakterin bir anda kendini bulduğu bir dünya gibi. Felsefe tarihinde bu sorgunun içine düşmeyen ya da bu düşünceyi aklının ucundan geçirmemiş bir insan bulamayız herhalde; insanın dünyaya bir anda gökten düşer gibi kendisine yabancı olan bir yaşamın içine düştüğü hissi. Her şeyin sen olmadan önce kurgulanmış ve senin varlığının ya da yokluğunun bu kurgu bu düzen içinde bir şeyi değiştirmediği. Ve Camus’nun yabancılaşma tarifi. Bu kurguda yerinin olmadığı ve ancak rol yaparak bu oyunda devam edileceği ve devam edenlerinde rol yaptığı bir dünya bu film. Düzenin ve koruyucuları tarafından sorunsuz bir dünya yaratma çabasını, her şeyin formülize edildiği bu formüllere göre yaşamayanlar... Devamı
İyi/Kötü bir film demek dahi spoiler sayılacağı için, filmin yaşattığı hisler hakkında olan görüşümü gizli ibare altında ekleyeyim.
Bir ihtimal iç sıkıntısından ya da pek muhtemelen aylak aylak bakınırken yanlışlıkla girdiniz bu yazının içine, tıpkı bu filmdeki asıl karakterin bir anda kendini bulduğu bir dünya gibi. Felsefe tarihinde bu sorgunun içine düşmeyen ya da bu düşünceyi aklının ucundan geçirmemiş bir insan bulamayız herhalde; insanın dünyaya bir anda gökten düşer gibi kendisine yabancı olan bir yaşamın içine düştüğü hissi. Her şeyin sen olmadan önce kurgulanmış ve senin varlığının ya da yokluğunun bu kurgu bu düzen içinde bir şeyi değiştirmediği. Ve Camus’nun yabancılaşma tarifi. Bu kurguda yerinin olmadığı ve ancak rol yaparak bu oyunda devam edileceği ve devam edenlerinde rol yaptığı bir dünya bu film. Düzenin ve koruyucuları tarafından sorunsuz bir dünya yaratma çabasını, her şeyin formülize edildiği bu formüllere göre yaşamayanların, farklı düşünenlerin hatta farklı hissedenlerin bile bu düzen koruyucuları tarafından cezalandırıldığı, sistem tarafından sürekli pompalanmaya devam edilen her şey yolunda, herkes mutlu sloganları Aslına bakarsanız farklı düşünen insanlar dışında yani sisteme ayak uydurmayı reddeden insanlar dışında bi sorun yok, geri kalanlar ise tıpkı saatin içindeki mekanizma gibi sorunsuz hareket ediyorlar ve en özel anlarını bile hissizce bir makine gibi yaşıyorlar. Ama bu yaşananların hiçbir gerçekliği yok. Yaşamlarımızın gerçekliğini gösteren şeyler çelişkiler ve sorunlardır. Diğer türlüsü ise ırmağın akışıyla ilerlemektir sadece. Kaos olması gerekendir. Size bu filmin propagandasını yapmak değildir niyetim sadece yaşadığımız hayatla bağlantısını göstermek. Şöyle anlatayım; nasıl yaşamamıza başkaları karar veriyor. Saçımızın şekline, giyimimize, vücudumuza ve yüzümüze farklı olacaksa bile onların istediği bir şekilde farklı oluyoruz ya da bu farklılık sermayeye açılarak bunun üzerinden para kazanılıyor. Sisteme dair en küçük isyanımız diğerleri tarafından bastırılıyor farklı düşünceler ve hisler dışlanıyor, tüketiliyor, yok ediliyor.
filmi birçok açıdan eleştirebiliriz. sahnelerin durağanlığı, çekim kalitesi ya da belirli bir konunun ilk bakışta olması gibi. ama benim burada ilgimi çeken "hiçbir derdimiz ya da sıkıntımız olmasaydı, ne olurdu?" sorusuna bir nebze de olsa cevap vermiş olmasıydı. oturup anlamlı cümleler beklemeyeceğiniz, durağanlıktan belki sara sara izleyebileceğiniz hatta bu nasıl film ya hiçbir şey anlamadım diyebileceğiniz bir film. fakat dokunduğu yerler yani resmin büyük parçasına bakarsanız oturup üzerinde saatlerce düşünülebilecek bir film. hatta kafanızda alternatif senaryolar bile kurabilirsiniz. ben kurdum.
Herkesin bahsettii üzere "sistem" eleştirisini Norveç üzerinden yapan bir film. Özellikle Norveçli olan yönetmenin kendi ülkesini bu kadar objektif izleyip, cesurca bu kadar sert eleştirmesi takdire şayan. Doğduğumuz andan itibaren, önümüze koyulan, zorunlu yol haritamızın (Okul, iş, iyi maaş, evlen, güzel ev, emekli ol, öl) bizi nereye götürdüğünü yüzümüze çarpan bir film. Üstüne söylenecek binlerce şey, saatlerce konuşulacak malzeme var.
Beni en çok etkileyen sahne, duvarın içindeyken görevliler tarafından çekilmeden hemen önce elini mutfak masasının üstündeki keke atıp bir parça koparıp yemesi'nin sistem dışındaki dünyanın tadını almasıyla ilişkilendirildiği sahneydi. Senarist ve yönetmenin zekasına hayran kalmamak imkansız.
Düzen/sistem eleştirisi yapan bir film.Türkiye’de yaşayıp,’’ben mutluyum’’ diyenlerin ne kadar yapmacık olduklarını anlatan bir film..Her şeyin,hatta kötülüğün bile sıradanlaştığı ülkemizde mutluyum naraları atanlar,ancak aymazlardır..Filmi başlarda anlamak zor,başlarda ne anlatılmak istendiği pek belli edilmiyor..Filmin sonunda taşlar yerine oturuyor..Biraz farklı bir film izlemek isteyenlere tavsiye edilir..10/7
@elalala
2 yıl önce
@hasret93
3 yıl önce
Uzun zamandır bir filmin beni bu denli etkilediğini hatırlamıyorum. Çok ama çok beğendim.
Özellikle başrol oyuncusunun trenin altında defalarca ezilmesine rağmen kalkıp ufukta yürüdüğü sahne mükemmeldi. Burada temsili olarak, hayat karşısındaki kendi tutumumu gördüm. Onun dışında, adamın arkadaşı ile birlikte açtığı tünelden gelen kokuları, çocuk ve müzik seslerini takip ederek eski huzurlu günlerine dönme çabası çok güzel anlatılmıştı.
@balalaika
3 yıl önce
Bir ihtimal iç sıkıntısından ya da pek muhtemelen aylak aylak bakınırken yanlışlıkla girdiniz bu yazının içine, tıpkı bu filmdeki asıl karakterin bir anda kendini bulduğu bir dünya gibi. Felsefe tarihinde bu sorgunun içine düşmeyen ya da bu düşünceyi aklının ucundan geçirmemiş bir insan bulamayız herhalde; insanın dünyaya bir anda gökten düşer gibi kendisine yabancı olan bir yaşamın içine düştüğü hissi. Her şeyin sen olmadan önce kurgulanmış ve senin varlığının ya da yokluğunun bu kurgu bu düzen içinde bir şeyi değiştirmediği. Ve Camus’nun yabancılaşma tarifi. Bu kurguda yerinin olmadığı ve ancak rol yaparak bu oyunda devam edileceği ve devam edenlerinde rol yaptığı bir dünya bu film. Düzenin ve koruyucuları tarafından sorunsuz bir dünya yaratma çabasını, her şeyin formülize edildiği bu formüllere göre yaşamayanlar ... Devamı
Bir ihtimal iç sıkıntısından ya da pek muhtemelen aylak aylak bakınırken yanlışlıkla girdiniz bu yazının içine, tıpkı bu filmdeki asıl karakterin bir anda kendini bulduğu bir dünya gibi. Felsefe tarihinde bu sorgunun içine düşmeyen ya da bu düşünceyi aklının ucundan geçirmemiş bir insan bulamayız herhalde; insanın dünyaya bir anda gökten düşer gibi kendisine yabancı olan bir yaşamın içine düştüğü hissi. Her şeyin sen olmadan önce kurgulanmış ve senin varlığının ya da yokluğunun bu kurgu bu düzen içinde bir şeyi değiştirmediği. Ve Camus’nun yabancılaşma tarifi. Bu kurguda yerinin olmadığı ve ancak rol yaparak bu oyunda devam edileceği ve devam edenlerinde rol yaptığı bir dünya bu film. Düzenin ve koruyucuları tarafından sorunsuz bir dünya yaratma çabasını, her şeyin formülize edildiği bu formüllere göre yaşamayanların, farklı düşünenlerin hatta farklı hissedenlerin bile bu düzen koruyucuları tarafından cezalandırıldığı, sistem tarafından sürekli pompalanmaya devam edilen her şey yolunda, herkes mutlu sloganları Aslına bakarsanız farklı düşünen insanlar dışında yani sisteme ayak uydurmayı reddeden insanlar dışında bi sorun yok, geri kalanlar ise tıpkı saatin içindeki mekanizma gibi sorunsuz hareket ediyorlar ve en özel anlarını bile hissizce bir makine gibi yaşıyorlar. Ama bu yaşananların hiçbir gerçekliği yok. Yaşamlarımızın gerçekliğini gösteren şeyler çelişkiler ve sorunlardır. Diğer türlüsü ise ırmağın akışıyla ilerlemektir sadece. Kaos olması gerekendir. Size bu filmin propagandasını yapmak değildir niyetim sadece yaşadığımız hayatla bağlantısını göstermek. Şöyle anlatayım; nasıl yaşamamıza başkaları karar veriyor. Saçımızın şekline, giyimimize, vücudumuza ve yüzümüze farklı olacaksa bile onların istediği bir şekilde farklı oluyoruz ya da bu farklılık sermayeye açılarak bunun üzerinden para kazanılıyor. Sisteme dair en küçük isyanımız diğerleri tarafından bastırılıyor farklı düşünceler ve hisler dışlanıyor, tüketiliyor, yok ediliyor.
@kahramansmt
5 yıl önce
8 / 10
@jaleduruu
7 yıl önce
9 / 10
@wersolame
7 yıl önce
İlerleterek izlememe rağmen kafamı kopartasımı getirmişti.
Konu güzel ama işlenişi böğh.
@poormf
8 yıl önce
6 / 10
@mavininacigi
9 yıl önce
@psychoist
10 yıl önce
9 / 10
Beni en çok etkileyen sahne, duvarın içindeyken görevliler tarafından çekilmeden hemen önce elini mutfak masasının üstündeki keke atıp bir parça koparıp yemesi'nin sistem dışındaki dünyanın tadını almasıyla ilişkilendirildiği sahneydi. Senarist ve yönetmenin zekasına hayran kalmamak imkansız.
@fthgzl79
10 yıl önce
7.7 / 10