7.5

313 OY
PUAN VER
5

Imdb: 7.9 (248.022 OY)

KONUSU
1920’li yılların sonunda Hollywood sinema sektörünü kökünden değiştirecek ’teknolojik’ bir devrim yaşandı. Ses, "henüz hiçbir şey duymadınız" repliği ile film pelikülüne bir daha hiç ayrılmamak üzere girdi. Fakat sinema sektöründe yaşanan bu devrim boyutundaki bu değişim pek çok insanın mesleğini ve ... Devamı
1920’li yılların sonunda Hollywood sinema sektörünü kökünden değiştirecek ’teknolojik’ bir devrim yaşandı. Ses, "henüz hiçbir şey duymadınız" repliği ile film pelikülüne bir daha hiç ayrılmamak üzere girdi. Fakat sinema sektöründe yaşanan bu devrim boyutundaki bu değişim pek çok insanın mesleğini ve kariyerini de derinden sarstı. Dönemin en karizmatik aktörleri arasında yer alan George Valentin (Jean Dujardin) de sesin beklenmedik biçimde sinema perdesine yansımasından payına düşeni alıyor. Yanı başında boy gösteren taze ve güzel oyuncu Peppy Miller’ın ise aklı fikri şöhrette.

2011 Cannes Film Festivali’nin en gözde yapımlarından olan The Artist, başrol oyuncusu Jean Dujardin’e George Valentin performansı ile "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü kazandırdı. Film sinema sanatının sessiz dönemine bir saygı duruşu niteliğinde diyalogsuz, sessiz, siyah-beyaz ve saniyede 22 kare ile çekildi. Altın Palmiye adayları arasında da olan filmin yazarlığını ve yönetmenliğini ise Michel Hazanavicius üstleniyor.
Jean Dujardin

George Val...

Bérénice Bejo

Peppy Miller

John Goodman

Al Zimmer

Penelope Ann Miller

Doris Vale...

Missi Pyle

Constance ...

Beth Grant

Peppy's Maid

Ed Lauter

Peppy's Bu...

YORUM YAZ

SPOILER

POPÜLER YORUMLAR

YENİ YORUMLAR

Tüm Yorumlar

@seko

10 yıl önce

Filmi izlerken sanki eski bir filmi izliyormuşum gibi geldi. Müziklerinden, kostümlerine, afişine varana kadar her şeyiyle harika bir film.

Sinemanın temel taşları olan eski klasiklere de selam olsun.

Puanım: 9
K

@kultablasi

10 yıl önce

6 / 10

Sırf sessiz ve siyah-beyaz olduğu için ödül alan film. Hayatında hiç sessiz film izlememiş olanlara yaratıcı ve "yeni" gelmiş olmalı. Bundan 100 sene sonra da iki boyutlu film çeker birisi yine Oscar kazanır. Herkes filmin ne kadar yaratıcı ve orijinal olduğunu söyler sonra... Şaka gibi. Ayrıca sessiz sinemanın örneklerini "sıkıcı yaa" diyerek görmeyip bunu beğenenlere diyecek lafım yok.
M

@macklyn

10 yıl önce

9 / 10

Bana kalırsa kesinlikle mükemmel bi filmde ben çok beğendim gerek sıcaklığı gerek siyah beyaz oluşu gereksiz hakkıyla yaptığı sinema eleştiri herşey bence yerli yerindeydi bence diğer insanların dediği gibi değil tam tersi ölçüsünde kararında bi filmdi bu arada tarihine hiç bakmamıştım ve gerçekten o dönemlerde çekildiği hissini uyandırıyo 2011 i görünce küçük bi şok geçirdim :)

@gundula

11 yıl önce

Oscar'ı jack russel cinsi baş rol oyuncusuna verdim...

@amip

11 yıl önce

8.2 / 10

normal de siyah beyaz filmlerde çok sıkılırım,ama bu iyidi.hatta ilk 10 15 dakikası o sessiz kısmıyla dikkatimi fazlasıyla cekti, merak ettirdi.daha sonra sesın gelmesiyle gerçeklesenlerse biraz yeşilçam variydi açıkcası, hatta george valentinin o sefil halini daha önce kartal tibetten izlemiş gibi hissettim :D.ama bunu olumsuz bir yorum olarak yapmıyorum,onlar bizim yıllardır varolan yeşilcam hıkayelerimizi yenı farkediyorlarsa onların eksikligi :). filmin artık var olmayan o siyah beyaz sessiz filmlere saygısını dile getiriyor olması filmin konusundan daha onemlı bence,ayrıca biz görmedik ozamanı ama sesli filmlere geçişte bir çok insanın işşiz kalmış olmasıda akla yatkın bir geçektir.bu acılardan ben filmi oldukça başarılı buldum.keyifli seyirler..özellikle filmin sonunda çook egleneceksiniz :)

@jackrai

11 yıl önce

6.9 / 10

Oyunculuk harika ama bana yeşilçam filmlerini anımsatan film. Oscar aldığı gerçeğini düşünmediğim zaman, filmin hakkını teslim etmek istiyorum. Ama Oscar alacak kadar iyi olduğunu düşünmüyorum.

@kaede

11 yıl önce

Şunu sormak isterim yeni yöntemler hep kötü müdür? Bu seksenleri beğenip doksanları beğenmemek ya da 90'ları sevenlerin 2000'leri sevmemesi gibi. Ateri çıktığı zaman sokaktaki eğlencenin yerini aldığı söylenirdi, ev aterileri çıktı salonlardaki oyun zevki bitecek dendi, sonra retro oyunlar özlenilmeye başlandı...Müzikte de aynı döngü vardır sürekli geçmişe özlem. 50'li yılların müziğini sevenler 60 müziğini yıkıcı bulur 60'ları sevenler 70lerin sonunda müziğin bittiğini savunur vs. Fotoğraf makinesi bulunduktan sonra ressamlar artık hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını savunmuşlardı, sonrasında ise siyah beyaz sessiz filmler çıktı zamanla sinemada aynı duygusal yaklaşımlar başladı (hatta Picasso'nun Kübik resimleri sinema sahnesi gibi tuvalde de üç boyutlu görünümün sergilenebileceği inancını taşır, yani bir bakıma sinemaya eleştiri içerir) . Gelişimi kabul ediyorsanız değişimi de kabul etmek zorundasınız. Filmde beğenmediğim nokta a
... Devamı
Şunu sormak isterim yeni yöntemler hep kötü müdür? Bu seksenleri beğenip doksanları beğenmemek ya da 90'ları sevenlerin 2000'leri sevmemesi gibi. Ateri çıktığı zaman sokaktaki eğlencenin yerini aldığı söylenirdi, ev aterileri çıktı salonlardaki oyun zevki bitecek dendi, sonra retro oyunlar özlenilmeye başlandı...Müzikte de aynı döngü vardır sürekli geçmişe özlem. 50'li yılların müziğini sevenler 60 müziğini yıkıcı bulur 60'ları sevenler 70lerin sonunda müziğin bittiğini savunur vs. Fotoğraf makinesi bulunduktan sonra ressamlar artık hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını savunmuşlardı, sonrasında ise siyah beyaz sessiz filmler çıktı zamanla sinemada aynı duygusal yaklaşımlar başladı (hatta Picasso'nun Kübik resimleri sinema sahnesi gibi tuvalde de üç boyutlu görünümün sergilenebileceği inancını taşır, yani bir bakıma sinemaya eleştiri içerir) . Gelişimi kabul ediyorsanız değişimi de kabul etmek zorundasınız. Filmde beğenmediğim nokta artistin yaşamına fazla odaklanılıp, onun gibi düşünüp yeninin yıkıcılığından dem vurulmasıydı. (gerçi yer yer inatçılığını da eleştirmişler ya) İlk tekerleği yapıp gelişime olanak sağlıyorsanız bir öncekini yerini bir sonrakinin gelmesini de sindirmeniz gerekmektedir.

Chaplin kendi sesiyle Büyük Diktatörde oynadı misal ona saygı duruşu denilyor ama elinde yetersiz malzeme ve sebeple yel değirmenine saldıran özenti bir Don Kisot'dan farklı bir karakter çizemiyor artist. İlla sinemayı sinemayla eleştiren film izlemek istiyorsanız şu ikisini izleyin derim:

http://www.filimadami.com/film/867/barton-fink/

http://www.filimadami.com/film/1240/the-player/

Filmde en çok rüya sahnesini beğendim. Çok çarpıcıydı:

http://www.youtube.com/watch?v=_A1xqfhOJIo
D

@denisisand

11 yıl önce

Sinemaya "Ses Getiren" Sessizlik

Yenilik, değişiklik sadece konusunu işlediğim filmlerde yok. Bu küçük bölüm de benden bağımsız kendini yenilemeye, deneysel formatlarla kendini geliştirmeye devam edecek sanırım. Bu hafta kendi içimde yaşadığım sessizliğin dışa vurumunu, film seçiminde açık seçik ifşa ediyorum.

Filmimiz : The Artist

Karakterimiz : George Valentin ve Peppy Miller [Bu hafta da karakterleri ödüllendiriyoruz.]

Ödüller : 5 adet Oscar heykelciği + 115 ayrı ödül + 84 adaylık

Ödüllerin Önemi : 0'ın altında

The Artist'i görsel azınlıkla incelemeyi yediremedim kendime ve filmden görüntüler koparıp sayfaya saçarak, an be an yorumladım neler olup bittiğini. Filmle fotoğrafın kardeşliklerinden ötürü filmin akıcılığına saygısızlık yapmadığımı düşünüyorum.

Anlık görüntülerle film incelemesi mi yapılır?! Cevabım, "Bilmiyorum" ve bu cevabın doğru cevap olduğunu iddia ediyorum. Özellikle
... Devamı
Sinemaya "Ses Getiren" Sessizlik

Yenilik, değişiklik sadece konusunu işlediğim filmlerde yok. Bu küçük bölüm de benden bağımsız kendini yenilemeye, deneysel formatlarla kendini geliştirmeye devam edecek sanırım. Bu hafta kendi içimde yaşadığım sessizliğin dışa vurumunu, film seçiminde açık seçik ifşa ediyorum.

Filmimiz : The Artist

Karakterimiz : George Valentin ve Peppy Miller [Bu hafta da karakterleri ödüllendiriyoruz.]

Ödüller : 5 adet Oscar heykelciği + 115 ayrı ödül + 84 adaylık

Ödüllerin Önemi : 0'ın altında

The Artist'i görsel azınlıkla incelemeyi yediremedim kendime ve filmden görüntüler koparıp sayfaya saçarak, an be an yorumladım neler olup bittiğini. Filmle fotoğrafın kardeşliklerinden ötürü filmin akıcılığına saygısızlık yapmadığımı düşünüyorum.

Anlık görüntülerle film incelemesi mi yapılır?! Cevabım, "Bilmiyorum" ve bu cevabın doğru cevap olduğunu iddia ediyorum. Özellikle "The Artist" için, filmin sakinliği, durgunluğu, renksizliğiyle hayatı renklendirir halini, sadece betimleyerek anlatmak yerine, kareleri teker teker sizin de gözünüz önüne sererek filmin bütününü anlatmaya çalışıyorum. Bakalım yapabiliyor muyum?



"Please Be Silent Behind The Screen" tabelası filmin içindeki sessizliği perde önünde seyirciye de uyarlayarak filmle izleyiciyi bütünleştiriyor.



Filmin başı ve sonu olan her şey için George'un beklediği tek şey artık takdir.



Merak edip arzulanan, seyirciye sessizlikle anlatılanın anlaşıldığını sadece alkış sesi beklentisiyle kavrayabilen George, kendi ironisi içinde kulaklarını salona dikiyor.



Salonun sesini duyamasakda -Be Silent Behind The Scene-sahne önünde sessiz kalamayan ve duyabildiğimiz tek şey olan orkestranın şaha kalkışıyla heyecanın geldiğini algılayıp, alkışları 'görüyoruz'.



Peppyadlı karakterin varoluş sebebi olan gösteri dünyası kimliğini, gösteri dünyasına attığı tek adımla değişen, belki içinde kalan Peppy'yi çıkarıp belki tüm doğallığı belki tüm yapmacıklığıyla-gazeteciler tarafından iki haliyle de benimsenecek olan sansasyonel haber yönüyle-bizim de gözümüzün önüne seren dönemin 'ün' anlayışını anlatan kareyi görüyoruz.



Peppy'nin George'a aslında olmak istediği yere, konuma, birlikte olmak isteyip beğendiği 'dış'ıyla George'un kıyafetlerine içten sarılışı. İç denilen maneviyat'a ulaşamayışının, sarılabileceği tek şeyin içinde George olmadan onun maddiyatı olan ceketine sarılışı. George'un içselliği ise sadece Peppy'nin onun içinden nasıl göründüğüyle alakalı. Peppy ne George'a sarılabiliyor ne de George'un ceketine. Peppy hangi 'ceket' kalıbının içine girerse girsin yine kendine kendi düşünceleriyle var ettiğine sarılıyor.



Sesin yaklaşmakta olduğunu sesi görme umudumuzu duyma ihtiyacımızı artık çok geride bırakıp arkadan gelen klasik müziği ise görme yetimize verdiğimiz dikkatle bazen duyup bazen duymayıp arada verilen diyalogları okuyarak da hala tüm duyularımızı kullanabildiğimizi hatırlatıyoruz kendimize. Georgu'un sesli filmlere karşı gösterdiği ilk reaksiyon olan geleceğin sesli filmlerde olmadığına inancını okuyabiliyoruz. Göremediğimiz şeyse; kendimizi 2011 den çıkarıp 1927 içinde bir yerlere koyduğumuz. Sesli filmlerin olmasını filmin içine girmişlikle biz de George ile yeniliği yadırgayıp ve belki de George'a karşı duyulan sempatizanlığımızla biz de inanmıyoruz sesli filmlerin George'un patronunun elinde olduğuna.



George'un sessiz film kariyerinin bittiği anda gelen bir bina görüntüsü. Merdivenlerin verdiği vurgu hayatın iniş çıkışları mı yoksa George'la konuşurken bir üst basamakta duran Peppy'nin tırmandığı başarı basamakları mı?



Artık seyircinin olayı anlamak, üzülmekten kaçmak, gördüklerini yorumlamak istemediğini gören film, kendi içinde başka bir hamleyle çarpıyor George'un sefaletini. Açık arttırmada eşyaları satılan George için hepsi satıldı geriye hiçbir şeyiniz kalmadı cümlesinin ''tebrikler''le başlaması can acıtan. Eşyalarının maddiliğiyle sattıklarını tekrar paraya dönüştürüp üzülen George mu tebrik edilmeli yoksa George'u o anda yere göğe sığdıramayıp kendi içinde takdir eden, George'un maddi olan eşyalarına karşı manevi anlam yüklemesinin gereksizliğiyle sattığı eşyalarına üzülmesinin anlamsızlığını göremeyip üzülen seyirci mi tebrik edilmeli?



Suyun saflığıyla yansımasını, belki kafasındaki bulanıklığı belki düşüncelerindeki kirliliği temizleyen George, insanın kendini anlatmak için söze ne kadar da gerek kalınmadığını belki en iyi bu sahneyle açıklar.



George'un sesini ilk defa 1 saat 32 dakika sonra duyar kulaklarımız. Duyduğumuz kelime de değildir. Belki de emeğin sesle en bütünleşmiş hali nefes nefese kalınmışlık, işteki telaşe, belki hevesi yansıtan George'un nefes sesidir duyduğumuz. Seyircinin George'un sesini duyacak mıyız sorusu yerini başka bir soruya değil, sorunun cevabına bırakır: George duymadan da salondan çıkılsa olur. George'u duyma isteğinin altında yatan karakteri analiz etme ihtiyacını film, ses olmasa da kalbe, akla, göze ve damakta kalan filmin tadıyla gidermiştir. Belki anlaşılması gereken sadece bir sessiz film yıldızının sönüş ve parlayışı ya da biraz daha derinleştirilmiş fakir oğlan zengin kız hikayesi değildir. Sesi ve rengi en yüksek düzeyde idrak edip algıladığımızı düşünüp yaşadığımız bu dönemde, rasyonelliğe ve de gerçekliğe mantığa ya da duyguya yönelip yaşadığımız her an için beklediğimiz doyumsuzluğu ses ve renk olmadan, ses ve rengin olduğunda algıladığımızdan daha iyi anladığımızı görmektir.

Deniz Gül

@fkhrm_217

11 yıl önce

8 / 10

BA-YIL-DIM!

yaşıtlarım bucak bucak kaçarken arşivimi tıka basa siyah beyaz sessiz filmlerle doldurmuş bendenizi zaten en başından beri tavlamıştı bu film. ha izlemem uzun zaman aldı o ayrı, hayat meşgalesi diyelim.

ilk andan itibaren insanı içine çeken bir havası var. izledikçe daha iyi anlıyorsunuz eskiden film çekmenin ne kadar zor, oyunculuğun ne kadar önemli olduğunu. sesli filmler oyunculuğu zamanla öldürmüş azizim. o vakitler oyuncular dertlerini mimikleri bakışlarıyla bir çırpıda anlatabiliyorken bize hiç zorlanmadan şimdilerde sadece iki mimik yapabilen çapulcular oyuncuyum diye geçiniyor sırf kelimelerle işleri kolayladı diye (hepsi değil tabi ki ama kabul edelim çoğunluk böyle). ha bi de tutuşturuyorlar elimize 3d gözlüğü rengarenk ışıl ışıl ama içi boş bir filmle alıveriyorlar saatlerimizi (yine bütün günümüz filmleri için geçerli değil bu söylediklerim aman ha). oysa bir sıcaklık kapladı benim içimi bu filmi izlerken, aynı
... Devamı
BA-YIL-DIM!

yaşıtlarım bucak bucak kaçarken arşivimi tıka basa siyah beyaz sessiz filmlerle doldurmuş bendenizi zaten en başından beri tavlamıştı bu film. ha izlemem uzun zaman aldı o ayrı, hayat meşgalesi diyelim.

ilk andan itibaren insanı içine çeken bir havası var. izledikçe daha iyi anlıyorsunuz eskiden film çekmenin ne kadar zor, oyunculuğun ne kadar önemli olduğunu. sesli filmler oyunculuğu zamanla öldürmüş azizim. o vakitler oyuncular dertlerini mimikleri bakışlarıyla bir çırpıda anlatabiliyorken bize hiç zorlanmadan şimdilerde sadece iki mimik yapabilen çapulcular oyuncuyum diye geçiniyor sırf kelimelerle işleri kolayladı diye (hepsi değil tabi ki ama kabul edelim çoğunluk böyle). ha bi de tutuşturuyorlar elimize 3d gözlüğü rengarenk ışıl ışıl ama içi boş bir filmle alıveriyorlar saatlerimizi (yine bütün günümüz filmleri için geçerli değil bu söylediklerim aman ha). oysa bir sıcaklık kapladı benim içimi bu filmi izlerken, aynı zamanda bir tebessüm belirdi dudağımda. heyecanlandım hem, hem de güldüm bol bol.

son sahnede de nefesimi tuttum pür dikkat kesildim sesleri duyabilmek için özellikle de george'unkini. hani duyurmak istemediği sesi nasılmış diye. .

yok efendim yıl kaç olmuş film eskilere nazaran yenilik yapmamış taklitmiş falan fişman. böyle düşünenler filmi bir kez daha izlesin bu sefer daha dikkatli.

özetin özeti: bütün dünya buna inansa bir inansa hayat siyah-beyaz olsa.

@alone

12 yıl önce

Hemen her gün açıp bir siyah beyaz film izleyen, Charlie Chaplin'in koleksiyonuyla, posterleriyle, dvd'leriyle evimi süslemiş birisi olarak; bu ne lan? tepkisi vermeme neden olmuş filmdir. Ucuz, sene 2012'de basit. Nerede 1914'teki Charlie Chaplin, nerede 2012'de bu siyah beyaz film? Üstüne gram birşey koyamamış, aksine taklit etmiş. Sanat, sinema bik bik diye gözlüklü purolu çok bilmiş gözükmek adına bu filme güzel şeyler yazamam. Sessiz sinemaya saygı duruştan, geçiş dönemini eleştirmekten çok uzaktır. Ya ben çok şey bekledim ya da bu filmin tek olayı siyah beyaz görünüp o dönemin filmleri hakkında gram bilgisi olmayan insanların ay ne sıcak ne güzel konuşmasız ne güzel hissettirdi beğenmeyen kitleden demetçilerden gözükmeyeyim yeeeee diye bakmasıdır.
E

@elitacilan

12 yıl önce

8 / 10

köpeğin cinsi jack russel. aynı cins köpeğim var benim de. mükemmel hareketli ve zeki bir köpek. filmin yıldızı köpekti bana kalırsa.

@ibodirector

12 yıl önce

9.5 / 10

The Artist... Filmekimi'nde 5 dakika boyunca ayakta alkışlanan tek film olan The Artist, sinema tarihi için bir nimet adeta. Tamamen 22 kare ve sessiz olarak çekilen film, sessiz sinemanın bitimi - sesli sinemanın başlangıcı dönemine dair müthiş bir eleştiri yönelterek, o dönemleri adeta yaşatıyor izleyiciye. Öyle bir film ki Artist, insanlara bak bu 1929 senesinin filmi diye gösterseniz çogu kişi

yi kandırabilirsiniz, o derece başarılı. Ayrıca bir köpek bu kadar mı iyi yönetilir, köpek yaşıyor resmen, bildiğin insan gibi oynuyor. Michel Hazanavicius'un yönetmenligi gerçekten çok başarılı. Cannes'da en iyi erkek oyuncu seçilen Jean Dujardin ise sanki o yıllarda gerçekten yaşayan bir star gibi. Müthiş.
N

@nur610

12 yıl önce

10 / 10

fazla söze gerek yok :) film oscarı sonuna kadar haketmiş.
O

@ozgen

12 yıl önce

8.8 / 10

Film sessiz dönemden sesli döneme geçmeyi hem teknik olarak anlatmış- mimikler, oyunculuklar, ses vs- hem de bu geçişte neler hissedildiğini anlatmış bize. O yüzden başarılı.

Başrol oyuncusunun filmin bir yerinde kadehin masaya konduğunda çıkardığı sesle başlayarak çevredeki sesleri duyması ve dengesini kaybetmesi sahnesi ayrıca başarılıydı. Adamın hissettiği duyguları aynen yaşamanıza neden oluyor.

Fakat film bittiğinde yoğun bir başağrısı hissettim. Sanırım müziklerin yoğunluğundan, inişli çıkışlı yapısındandı. Ona da yapacak bir şey yok, çünkü sessiz filmlerde bazı duyguları verebilmek için müzik kullanılıyormuş.

@emili

12 yıl önce

Uzun zaman olmuştu mutlu son görmeyeli.Mutlu sonla biten filmleri seviyorum.
SPOILER

Artist filmine Benzer Film ekliyorsun.

Arama Sonuçları

Artist filmini Kategorize ediyorsun.

Bu filmi aşağıdaki seçenekleri işaretleyerek kategorize edebilirsin.

Arama Sonuçları

Artist filmine Konu ekliyorsun.

Arama Sonuçları

FİLM İLE İLGİLİ İSTATİSTİKLER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL