Türk sinemasının en önemli, en başarılı işlerinden biri bana göre. Ayrıca üçlemenin de en iyi filmi diyebilirim. Lütfü Akad genel olarak Gelin-Düğün-Diyet üçlemesinde her film, taşra-kent-göç ilişkisini çok iyi iredelemiş ve çok iyi tespitlerle ortaya koymuş olsa bile, Gelin benim için çok ayrı bir yerde. Her saniye söyleyecek sözü olan bir film kesinlikle. Özellikle 'Kurban' metaforu çok iyidir.
İstanbul- taşı toprağı altın hikayesi. Yozgattan büyükşehire gelen ailenin, sınıf atlarken, sahip oldukları değerleri muhafaza etme çabası sonucunda verdikleri yanlış kararlar. Muhafaza etmeye çalıştıkları şeyler elzem midir ya da sınıf atlamak şart mıdır tartışılır. Benim üzerine uzun süre düşündüğüm şey, Hacı İlyas'ın takke üzerine fötr giymesi. Ne takkeden vazgeçebiliyor ne de fötrün getirdiklerinden. Sözde, inancını korumaya çalışırken inançla hiç bağdaşmayacak işler üzere buluyor kendini, bocalıyor. Kur'an'da iffetli kadınlara iftira atmanın hükmü bellidir, Hacı İlyas ise raiyetini iffetsizlikten, büyükşehrin karanlık yanlarından korumaya çalışırken, başkalarını iffetsiz olmakla itham edebiliyor.
Küçük mahalle bakkalını büyütmek istiyor. Köylü tarafını bi yana bırakmak istiyor artık. Seküler yaşam ve para cazip, İstanbul parıltılı. Hem zaten bu zamana kadar kurallara uydu da bir arpa boyu yol mu katetti? Devir yarış ... Devamı
Lütfi Akad'ın Gelin'i
İstanbul- taşı toprağı altın hikayesi. Yozgattan büyükşehire gelen ailenin, sınıf atlarken, sahip oldukları değerleri muhafaza etme çabası sonucunda verdikleri yanlış kararlar. Muhafaza etmeye çalıştıkları şeyler elzem midir ya da sınıf atlamak şart mıdır tartışılır. Benim üzerine uzun süre düşündüğüm şey, Hacı İlyas'ın takke üzerine fötr giymesi. Ne takkeden vazgeçebiliyor ne de fötrün getirdiklerinden. Sözde, inancını korumaya çalışırken inançla hiç bağdaşmayacak işler üzere buluyor kendini, bocalıyor. Kur'an'da iffetli kadınlara iftira atmanın hükmü bellidir, Hacı İlyas ise raiyetini iffetsizlikten, büyükşehrin karanlık yanlarından korumaya çalışırken, başkalarını iffetsiz olmakla itham edebiliyor.
Küçük mahalle bakkalını büyütmek istiyor. Köylü tarafını bi yana bırakmak istiyor artık. Seküler yaşam ve para cazip, İstanbul parıltılı. Hem zaten bu zamana kadar kurallara uydu da bir arpa boyu yol mu katetti? Devir yarış devri, kazanma devri, rakipleri ezme devri. Yeni marketlerinin açılışında raflarda boy boy dizilmiş alkol şişeleri bu yeni devrin işaretçileri olarak gözümüze çarpıyor. Rafların hemen yanına bereket getirsin için bir tablo asılıyor. Halbuki bereket beklediği, dilediği yaratıcı alkolü yasaklamıştı. Ama ya para, ya yarış? Bunlardan nasıl vazgeçebilirdi? Velhasılı; hem takke hem fötr olacak iş değil. Fötr giyenin bir gün çıkarıp takke giymesi muhtemel ya peki ikisinden de vazgeçemeyen Hacı İlyas'lar ne olacak?
@philocine
9 yıl önce
8.5 / 10
@lowen
9 yıl önce
8.2 / 10
@rinustalarin
11 yıl önce
Paragözlülükvve bağnazlık anca bu kadar basit ama güçlü vurgulanabilirdi.
@gendi
12 yıl önce
İstanbul- taşı toprağı altın hikayesi. Yozgattan büyükşehire gelen ailenin, sınıf atlarken, sahip oldukları değerleri muhafaza etme çabası sonucunda verdikleri yanlış kararlar. Muhafaza etmeye çalıştıkları şeyler elzem midir ya da sınıf atlamak şart mıdır tartışılır. Benim üzerine uzun süre düşündüğüm şey, Hacı İlyas'ın takke üzerine fötr giymesi. Ne takkeden vazgeçebiliyor ne de fötrün getirdiklerinden. Sözde, inancını korumaya çalışırken inançla hiç bağdaşmayacak işler üzere buluyor kendini, bocalıyor. Kur'an'da iffetli kadınlara iftira atmanın hükmü bellidir, Hacı İlyas ise raiyetini iffetsizlikten, büyükşehrin karanlık yanlarından korumaya çalışırken, başkalarını iffetsiz olmakla itham edebiliyor.
Küçük mahalle bakkalını büyütmek istiyor. Köylü tarafını bi yana bırakmak istiyor artık. Seküler yaşam ve para cazip, İstanbul parıltılı. Hem zaten bu zamana kadar kurallara uydu da bir arpa boyu yol mu katetti? Devir yarış ... Devamı
İstanbul- taşı toprağı altın hikayesi. Yozgattan büyükşehire gelen ailenin, sınıf atlarken, sahip oldukları değerleri muhafaza etme çabası sonucunda verdikleri yanlış kararlar. Muhafaza etmeye çalıştıkları şeyler elzem midir ya da sınıf atlamak şart mıdır tartışılır. Benim üzerine uzun süre düşündüğüm şey, Hacı İlyas'ın takke üzerine fötr giymesi. Ne takkeden vazgeçebiliyor ne de fötrün getirdiklerinden. Sözde, inancını korumaya çalışırken inançla hiç bağdaşmayacak işler üzere buluyor kendini, bocalıyor. Kur'an'da iffetli kadınlara iftira atmanın hükmü bellidir, Hacı İlyas ise raiyetini iffetsizlikten, büyükşehrin karanlık yanlarından korumaya çalışırken, başkalarını iffetsiz olmakla itham edebiliyor.
Küçük mahalle bakkalını büyütmek istiyor. Köylü tarafını bi yana bırakmak istiyor artık. Seküler yaşam ve para cazip, İstanbul parıltılı. Hem zaten bu zamana kadar kurallara uydu da bir arpa boyu yol mu katetti? Devir yarış devri, kazanma devri, rakipleri ezme devri. Yeni marketlerinin açılışında raflarda boy boy dizilmiş alkol şişeleri bu yeni devrin işaretçileri olarak gözümüze çarpıyor. Rafların hemen yanına bereket getirsin için bir tablo asılıyor. Halbuki bereket beklediği, dilediği yaratıcı alkolü yasaklamıştı. Ama ya para, ya yarış? Bunlardan nasıl vazgeçebilirdi? Velhasılı; hem takke hem fötr olacak iş değil. Fötr giyenin bir gün çıkarıp takke giymesi muhtemel ya peki ikisinden de vazgeçemeyen Hacı İlyas'lar ne olacak?