11 yıl önce
Zincirsiz filmine yorum yazdı:
Soysuzlar Çetesi filmine yorum yazdı:
Django da kötüydü bu da. Hiçbir zaman Tarantino fanı olmadım ama filmlerini dikkate değer bulurum. Mesela Kill Bill serisi bence çok iyidir ama son iki filmi gerçekten kötü. Hitler'den ve SS'lerden intikam almak Tarantino için bile fazla olmuş. Bu bakımdan şiddet sahneleri diğer filmleri düşününce çok çiğ. Hiçbir amaca hizmet etmiyor. Waltz olmasa cidden gitmeyi düşünüyordum filmden. Onun akibetini görmek istedim sadece.
Django'yu da kendi sayfasına yazayım bari.
Full Metal Jacket filmine yorum yazdı:
Derviş Zaim’in de dediği gibi film iki bölümden oluşur. Giriş ve sonuç. Filmde bir gelişme bölümü yoktur. Hakkaten de bu kısım çok ilginç. Kubrick’in cinliklerinden biri.
Tatlı Budala filmine yorum yazdı:
Durum komedisinin de, tuvalet komedisinin de şahı. Ayrıca doğru düzgün bir hikayesi olup da güldürebilen bir film The Party. Bu çok önemli çünkü birçok komedi filminde hikaye ikinci plana atılıyor. The Party bugün bile her türlü efsane.
Friends dizisine yorum yazdı:
Kaç kere izlediğimi hatırlamıyorum artık. Uzun bir süre izlemeye ara verecem. Sonra tekrar başlarım.
Sulu ve hiç susmaksızın konuşan karakterleriyle günümüz amerikan sitcom'larının neden Friends ve Seindfeld üzerine kurulu olduğunu anlamak güç değil. Gerçekten televizyon için birer başyapıt bunlar.
Geceyarısı Ekspresi filmine yorum yazdı:
O dönem Alan Parker'ın da, Oliver Stone'un da toplumlardaki gelişmeler ve anti politik dünya düzeni sebebiyle çok kızgın olduklarını biliyoruz. Filmin bizlere bu kadar ters gelmesinin bir sebebi de bu. Fakat nesnel bakabilirsek eğer film hiç de fena değil. Bazı gereksiz abartılar ve kötü çizilmiş tiplemeler olsa da bir bütün olarak iyi bir hapishane filmi var ortada. Dramatik yapısı da hiç fena değil.
Letter from Siberia filmine yorum yazdı:
Çok merak ettiğim filmlerden biri. La Jetee'ye aşık biri olarak Marker'ın tüm işleri benim gözümde izlenmesi gereken filmlerdir.
Bir Ayrılık filmine yorum yazdı:
İran sineması çok köklü ve geleneği olan bir yapıdan geliyor. Onun için bu filmi izleyip de "aa İran'dan da böyle filmler çıkıyormuş" demek abes biraz.
Ha tabi ki "Bir Ayrılık" gerçekten enfes. Söylediklerim onun değerinden bir şey kaybettirmiyor kesinlikle.
Adım adım izlenip, etüd edilecek filmler listesinde. Bir daha izlemeyi dört gözle bekliyorum.
Bir Başkasının Yüzü filmine yorum yazdı:
Aynı Woman ın the Dunes'da olduğu gibi yine tokat misali bir Teshigahara filmi. İki yıl sonra bir kez daha Kobo Abe'nin romanından uyarlama film.
Kimliksizlik, yabancılaşma, modern Japonya ve ilişkiler üzerine ciddi anlamda sarsıcı ve birçok şey söyleyen şık bir film. Kumların Kadını kadar derin şeyler söylüyor film boyuncaTeshigahara. Maskeyi adeta tek başında özgürleştiren ve ondan bir karakter yaratan bir yönetmenin önünde eğilmek lazım. Uzakdoğu sineması, özellikle Japonlar sinematografi konusunda zaten aşmış durumdalar. Bu yüzden filmin bu tarafına ait bir övgüde bulunmam yersiz. Her şeyiyle on numara.
Tekrar tekrar izlenesi Tanin no Kao. Üçlemenin bir sonraki filmi Pitfall sırada bekliyor. Ondan da çok umutluyum. gerçi üçlemenin ilk filmi Pitfall ama bu seri serbest bir uyarlama olduğu için herhangi bir kronoloji yok.
Monika'yla Bir YAz filmine yorum yazdı:
1953 yapımı Sommaren med Monika, Godard ve Truffaut'ya göre başyapıt olsa da benim için hayalkırıklığından öteye geçememiştir ve ilk defa bir Bergman filmine antipatiyle bakmamı sağlamıştır. Ayrıca çoğu zaman bazı feminist çevrelerden gelen anlam veremediğimtepkilerin de asılsız olmadığını gördüm bu filmle. Benim sorunum Bergman'ın kamerasıyla değil ataerkil ve açıkca görülen taraf tutan söylevinde.
Bunlara değinmeden önce filmin öyküsü ve içeriği oldukca basit. Yer yer sevimli bir öykü. Varoşlardan gelen Monika'yla orta sınıfın biraz üstü Harry'nin yaz aşkını ve bunun sonrasını (evliliklerini) konu almış Bergman. Din takıntısı yeni yeni başlamış belli ki. Bunu hissettiriyor Monika üzerinden ama dediğim gibi konu gayet basit. Pek derin değil diğer Bergman filmleri gibi ama daha sonradan noluyorsa filmin ikinci yarısında çıldırmaya başlamış Bergman. Aslında bunun tohumlarını ilk bölümde atıyor ama öykü Bergman'ın keskin dokunuşlarıyla şimdiki halini alıyor. Film boyunca bir arpa boyu ... Devamı1953 yapımı Sommaren med Monika, Godard ve Truffaut'ya göre başyapıt olsa da benim için hayalkırıklığından öteye geçememiştir ve ilk defa bir Bergman filmine antipatiyle bakmamı sağlamıştır. Ayrıca çoğu zaman bazı feminist çevrelerden gelen anlam veremediğimtepkilerin de asılsız olmadığını gördüm bu filmle. Benim sorunum Bergman'ın kamerasıyla değil ataerkil ve açıkca görülen taraf tutan söylevinde.
Bunlara değinmeden önce filmin öyküsü ve içeriği oldukca basit. Yer yer sevimli bir öykü. Varoşlardan gelen Monika'yla orta sınıfın biraz üstü Harry'nin yaz aşkını ve bunun sonrasını (evliliklerini) konu almış Bergman. Din takıntısı yeni yeni başlamış belli ki. Bunu hissettiriyor Monika üzerinden ama dediğim gibi konu gayet basit. Pek derin değil diğer Bergman filmleri gibi ama daha sonradan noluyorsa filmin ikinci yarısında çıldırmaya başlamış Bergman. Aslında bunun tohumlarını ilk bölümde atıyor ama öykü Bergman'ın keskin dokunuşlarıyla şimdiki halini alıyor. Film boyunca bir arpa boyu geliştirmediği karakteri Monika'yı, ikinci yarıda daha da beter bir hale sokup evlilikteki kötü gidişin ve maddi sorunların sorumlusu haline getiriyor. Film boyunca her yönden tarafını tuttuğu Harry'yi ise çocukluktan olgunluğa geçirtip, ağırbaşlı bir erkek yapıyor. Karısı ve çocuğu için (genel olarak aile kavramı tabiki) elinden gelen her şeyi yapıyor bu Harry. Daha doğrusu onlar için yaşıyor (Bergman'a göre tabiki bu) ama bizim Monika bütün bunları elinin tersiyle itip kocasını aldatıyor ve yine Bergman'a göre artık tam bir şeytan, yuva yıkıcı ve ailedeki mutsuzluğun kaynağı olarak betimleniyor.
İster Godard, Truffaut ikilisi filme bayılsın, ister dörüncü duvarı yıkan ilk film olsun ben Bergman'ın bu kadar sığ ve ataerkil düşündüğünü bilmiyordum hiçbir zaman. Büyük ihtmalle bunda dinin de etkisi büyüktür Bergman üzerinde ama böyle söylevleri olan bir film yapmak senin işin değil be!!!
Neyse ilk defa bir Bergman filmini beğenmedim. Aslında filmi bu söylevin dışında irdelersek gayet hoş ve birçoklarının dediği gibi Bergman'ın erken dönem başyapıtı olabilir ama benim için büyük bir hayalkırıklığı. Benim sevdiğim Bergman bu değil asla.
Django özelinde Tarantino'nun cahilliği aslında Soysuzlar Çetesinden beri iyice gün yüzüne çıkmış durumda. Filmdeki köle efendi diyalektiği, şiddetin kamusal alanda bir iş kolu olup bunun övülmesi ve köleliğin siyahlar arasında bile kabul görmesi gerekliliği gerçekten sorunlu.
Köle efendi ilişkisi sorunlu keza köleyi özgürlüğüne kavuşturan, rasyonel, centilmen, okumuş ve efendi bir beyaz. Bu beyaz adam ona yol gösteren bilge kişi. O beyaz adam ona palyanço kıyafeti giydiren bilge. Bu bakımlardan Django fiziksel olarak özgür kalsa bile özünde hala beyaz adam gibi düşünen, öldüren, konuşan ve haraket eden biri.
Ödül avcılığının hiçbir bölümde eleştirilmemesi ve bunun "ekmeğini nasıl olursa olsun kazan" matığıyla verilmesi belliki kimseyi rahatsız etmemiş.
Tabi bir de köleliğin daha az cesur, korkak olan ve güçsüz siyahlar arasında gerekli görülmesi. Yani Django diğer siya ... Devamı
Django özelinde Tarantino'nun cahilliği aslında Soysuzlar Çetesinden beri iyice gün yüzüne çıkmış durumda. Filmdeki köle efendi diyalektiği, şiddetin kamusal alanda bir iş kolu olup bunun övülmesi ve köleliğin siyahlar arasında bile kabul görmesi gerekliliği gerçekten sorunlu.
Köle efendi ilişkisi sorunlu keza köleyi özgürlüğüne kavuşturan, rasyonel, centilmen, okumuş ve efendi bir beyaz. Bu beyaz adam ona yol gösteren bilge kişi. O beyaz adam ona palyanço kıyafeti giydiren bilge. Bu bakımlardan Django fiziksel olarak özgür kalsa bile özünde hala beyaz adam gibi düşünen, öldüren, konuşan ve haraket eden biri.
Ödül avcılığının hiçbir bölümde eleştirilmemesi ve bunun "ekmeğini nasıl olursa olsun kazan" matığıyla verilmesi belliki kimseyi rahatsız etmemiş.
Tabi bir de köleliğin daha az cesur, korkak olan ve güçsüz siyahlar arasında gerekli görülmesi. Yani Django diğer siyahlar gibi "Köle" değildir. Onun kullanacağı bir gücü vardır. Bu sebeble kölelik ona yakışmaz. Kölelik daha çok pis, okuma yazma bilmeyen, düşünemeyen ve sadece fiziksel bir takım artıları olan siyahlara göredir.
Tarantino cahil dedik çünkü bu konularda konuşabileceği şeyler çok sınırlı. Buralar onun gözünde hiç sorun değil. Olması gereken böyle.
Bence her yönüyle sorunlu film. Giriş sahnesi gayet şık ama geriye kalan kısım fazlaca sıkışık. Son bölüm neredeyse bir malikaneye sıkışıp kaldı. Bu açılardan da film fakir. Tarantino filmlerini bir üst kısma taşıyan oyunculuklar da burada yok. Di Caprio yıllardır aynı mimik ve jestlerle oynamaya devam ediyor. Waltz, Soysuzlar Çetesindeki performansının yakının da bile değil bence. Filmdeki kadın oyuncu da çok sığ çizilmiş. Bir tek siyah efendi Samuel Jackson iyi. O da tüm filmi kurtaramıyor.