... Devamı Bir sonraki doğum gününe kadar bekaretini kaybetmeyi ve dans öğretmeni için babasını terketmeyi planlayan annesini kararından vazgeçirmeyi amaç edinmiş 15 yaşında bir delikanlının hikayesini anlatan bir komedi.
It Crowdun sempatik sosyopatı Mossun yönetip müziklerini de arkadaşı Alex Turnera yaptırdığı, bununla da yetinmeyip baş rolü Turnerin ergenlik hali Craig Robertsa oynattığı bu güzel film esasında aşina olduğumuz bir hikayeyi anlatmakta. Tıpkı Rushmoredaki Max Fischer gibi erken olgunlaşmış, bilgili ama sosyal yönü zayıf çocukların hikayelerine alışığız biz. Salingerın Glass ailesi ile tanışmış olanlar, Türkiyedeki Oğuz Atay sonrası kuşak bu bilgili ama huzursuz karakterlere oldukça aşina. Oturup da en büyük sorunlarını bile kendi içinde bir ironi ve alaycılık barındıran bir dille aktaran ve bir türlü işleri yoluna koyamayan erkek çocuklarının hikayeleri bana kalırsa bilgi çağının en etkili dramı olabilir. Zaten şu an ağlıyorum göremeseniz de
Filmde Oliverın babasının söylediği su altında yaşıyormuş gibi hissediyorum çok manidar bir söz. Ansiklopedi girileri okuyan Oliverın ses ötesi ile ilgili olarak okudukları durumu özetliyor aslında. Ses ötesi, duyulamayacak kadar yüksek frekansta bir ses titreşimi. Yarasalar, yunuslar ve köpekler gibi bazı hayvanlar ses ötesi frekansı duyabiliyorlar. Ancak hiçbir insan duyamıyor. Hiç kimse gerçekten birinin ne düşündüğünü ya da hissettiğini bilemez. Odasındayken sanki okyanusun ortasındaki ıssız bir adada yalnızmış gibi hisseden Oliverın su altındaki insanları Kafkaesk bir şekilde betimlemesi boşuna değil. Oliverın kendi ailesini, karşı cinsi, liseyi algılamaya çalışma çabası, 38 yaşına geldiğinde bu adadan kurtulup kurtulamayacağı ve tüm bunların bir anlam ifade edip etmeyeceği ise kimsenin doğru cevabı veremeyeceği bir soru. Sadece bu soruların bu kadar güzel sorulduğu bir film olduğu için bile Submarinei izlemek lazım.