1 yıl önce
Bağlılık Hasan filmine yorum yazdı:
Equus filmine yorum yazdı:
"Orman değiliz artık milli parkız". Böyle söylüyordu şair, ehlileştirilen, bağlamından koparılan, yapay bir sahneye dönüştürülen her şey için. Korunaklı bölgelerde, dünyanın “turisti” insana bir sirk alanı oluşturuldu. Herkesin düzleştirildiği, “tutku” ve “deha”dan azade, sivrileşenin köreltildiği bir düzen.
Equus (1977) filmi de bir hasta ve doktor üzerinden bu normalleştirmeyi irdeliyor. Hastanın doktoru iyileştirdiği, doktorun hakikate uzandığı bir süreç yaşanıyor filmde. Tıpkı Nietzsche’yi tedavi etmeye çalışan doktorun “belki de hasta olan o değil biziz” demesi gibi, doktor da bu çıkarımı kendisi için yapıyor. Richard Sennett’in Zanaatkar kitabında, Wittgenstein’in beyhude dehasına yapılan eleştirinin aksine, burada tutkunun, dehanın, ilahi olanın, hissin övgüsü var. Ormana kavuşmak isteyen için ne güzel bir rüya.
Bergman: A Year in a Life filmine yorum yazdı:
bergman’ın 1957 senesindeki müthiş film ve oyunlarına odaklanan, bununla birlikte o dönemin ve sonrasının yakın tanıklıkları üzerinden büyük dehanın psikolojisini anlatan bir belgesel... iyi kötü özelliklerini olaylar üzerinden dinleyince, bergman’ın etrafında nasıl sarsıcı bir etki bıraktığını görebiliyorsunuz. bir şekilde yaratıcılığın sonu yalnızlığa çıkıyor, bergman’ı da böyle uğurluyor belgesel..
Kumların Kadını filmine yorum yazdı:
insanın dünyası ne kadar geniş? insan içe doğru mu dışa doğru mu yaşar? içini ıslah eden, varoluşsal kaygılar güden insan için yaşamanın anlamı nedir? kalabalıklar mı asli vasfını insana verir yoksa doğa mı? ya da "ben" ve "sen" arasındaki samimi ilişki mi? gibi soruları insana sorduran bir filmdi. akla şu sözü de sıkça getirdi; "çöl büyür: vay haline içinde çöl saklayanın!"
Dünyanın Tüm Sabahları filmine yorum yazdı:
yaptığı müziğin ne anlama geldiğini hayata karşı duruşuyla gösterebilmiş bir ustanın üzerinden "sanatın ne'liği"nin tartışıldığı büyük bir filmdir.
"sonunda bunun kral için olmadığının farkına vardınız mı?"
bu ancak bir şeyleri kaybettikten sonra yani gerçeğe karşı attığın ilk adımla ortaya çıkabilecek bir cevap. sanatına yani kendisine ihanet etmiş yetenekli bir müzisyen de bunu ancak "ölümle" eşitleyerek bulabiliyor. bulabiliyor mu? gözyaşları onu gösteriyor...
Buğday filmine yorum yazdı:
Türk sinemasının denenmemişini denemiş Kaplanoğlu. Ustam dediği tarkovski'nin yelelerine yapışmış. Onu ayıransa ibni arabi'nin ruhunu filme yedirmesi olmuş. "Nefes mi buğday mı" sorusuna hızırın hikayesini aralamış Kaplanoğlu. Sadece bizim sinemamız için değil dünya sineması için de kocaman bir kapı açılmış oldu. Kaplanoğlu yaşadığını sinemaya aktarma açısından o denli başarılı olmuş ki uykunun hangi pencereden bize dokunduğunu ayırt edemedik. İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar hadisini siyah beyaz pencerelerden izleyiciye yasatmış. Semih Kaplanoğlu griden yola çıkarak bembeyaz bir zemin sunuyor. Öyle ki filmden çıkınca etrafınızın ne kadar grileştiğini fark ediyorsunuz. Nefesi karıncanın sırtına hangi yönetmen yükleyebilmiş? Mülteci sorunu, insanlığın geleceği, hikmetin kapıları, Tarkovski'nin güvende olduğu, tarımın ve insanca yaşamın olanakları, bilimin geldiği ve getirdiğiyle, sanırım bu film büyük ses getirecektir/getirmelidir. Sinemayla düşünmenin, sinemayla tefekkür alanına nas ... DevamıTürk sinemasının denenmemişini denemiş Kaplanoğlu. Ustam dediği tarkovski'nin yelelerine yapışmış. Onu ayıransa ibni arabi'nin ruhunu filme yedirmesi olmuş. "Nefes mi buğday mı" sorusuna hızırın hikayesini aralamış Kaplanoğlu. Sadece bizim sinemamız için değil dünya sineması için de kocaman bir kapı açılmış oldu. Kaplanoğlu yaşadığını sinemaya aktarma açısından o denli başarılı olmuş ki uykunun hangi pencereden bize dokunduğunu ayırt edemedik. İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar hadisini siyah beyaz pencerelerden izleyiciye yasatmış. Semih Kaplanoğlu griden yola çıkarak bembeyaz bir zemin sunuyor. Öyle ki filmden çıkınca etrafınızın ne kadar grileştiğini fark ediyorsunuz. Nefesi karıncanın sırtına hangi yönetmen yükleyebilmiş? Mülteci sorunu, insanlığın geleceği, hikmetin kapıları, Tarkovski'nin güvende olduğu, tarımın ve insanca yaşamın olanakları, bilimin geldiği ve getirdiğiyle, sanırım bu film büyük ses getirecektir/getirmelidir. Sinemayla düşünmenin, sinemayla tefekkür alanına nasıl girildiğinin en somut örneği olarak bu film ebediyen yaşayacaktır.
Hüseyin Anka ile Sinan'ı Yeniden Yorumlamak filmine yorum yazdı:
Türk belgeselciliği diye bir şey varsa bunda en büyük paya sahip olan Süha Arın'ın insanın içini titreten belgesellerinden biridir. Dünya Durdukça belgeselinden sonra, Sinan'ın hem insani hem de tereddütlü yaşamını Hüseyin Anka'nın ve kendisinin yorumuyla harmanlamış yönetmen.
Çok büyük bir belgeseldir. Süha Arın'ın hangi eseri büyük değil ki?
Cezayir Savaşı filmine yorum yazdı:
bir ulusun istiklal mücadelesini karşılıklı olarak anlatır. "neden fransız değiliz?"in cevabı olan filmdir.
Hayallerin Ötesinde filmine yorum yazdı:
avrupa sinemasının neden bu kadar iyi olduğunun göstergesi olan bir film. özellikle filmin sonu, üstüne incelikle düşünülmüş bir şekilde tasarlanmış. çok kolay dramatize edilebilecek filmi, bu kadar naif işleyebilmek büyük başarıdır. polonya film okulunun neden ekol olduğunun ipuçları var.
şiddetle tavsiye.
Emek yemesin hacca bir gönül yıkar ise”
Semih Kaplanoğlu, Buğday filmiyle farklılaşan sinema anlayışını bir üçleme olarak tasarladığı Bağlılık Aslı ve Bağlılık Hasan’la devam ettiriyor gibi görünüyor. Birbirinden kopuk olarak değerlendirilebilecek bu anlatım diline yine kendi imzalarını da eklemeyi ihmal etmiyor.
“Bağlılık Hasan” bu yönüyle Yunus ve İslam tarihinden analojilerle, okunabilecek filmler listesine şimdiden girdi. Ebabil kuşlarının yeri geldiğinde bir elma ağacına dönüşebileceğini gösteriyor Kaplanoğlu. İnsan aslında kendi içine mezar gömüyor diyor. Değmeyen şeyler için ağlamanın, derdi nereye yüklemelinin cevabını veriyor.
Semih Kaplanoğlu filmlerinde rast gelmediğimiz, İran sinemasından mülhemle “tersine baht dönüşü”sahneleri de , inşa edilen Kaplanoğlu sinemasına yakışmamış. Kaplanoğlu’nun son iki filmindeki dışarıdan etkilenmelerini anlamlandırmak biraz zorlaşıyor. Gösteren değil, yol uzatan Kaplanoğlu sineması, Türk s ... Devamı
Emek yemesin hacca bir gönül yıkar ise”
Semih Kaplanoğlu, Buğday filmiyle farklılaşan sinema anlayışını bir üçleme olarak tasarladığı Bağlılık Aslı ve Bağlılık Hasan’la devam ettiriyor gibi görünüyor. Birbirinden kopuk olarak değerlendirilebilecek bu anlatım diline yine kendi imzalarını da eklemeyi ihmal etmiyor.
“Bağlılık Hasan” bu yönüyle Yunus ve İslam tarihinden analojilerle, okunabilecek filmler listesine şimdiden girdi. Ebabil kuşlarının yeri geldiğinde bir elma ağacına dönüşebileceğini gösteriyor Kaplanoğlu. İnsan aslında kendi içine mezar gömüyor diyor. Değmeyen şeyler için ağlamanın, derdi nereye yüklemelinin cevabını veriyor.
Semih Kaplanoğlu filmlerinde rast gelmediğimiz, İran sinemasından mülhemle “tersine baht dönüşü”sahneleri de , inşa edilen Kaplanoğlu sinemasına yakışmamış. Kaplanoğlu’nun son iki filmindeki dışarıdan etkilenmelerini anlamlandırmak biraz zorlaşıyor. Gösteren değil, yol uzatan Kaplanoğlu sineması, Türk sinemasının en güçlü filmlerini yapıyordu. Bal filmiyle doruk noktasına çıkan kendine has dilin gevşemesi, zorlanması, bu sinemayı seven biri olarak beni üzdü.
Kaplanoğlu’nun yıllardır düşündüğü Mısri filmiyle bu anlatıma geri dönmesini beklemekten başka çare kalmıyor. Nasip.