"Evinden çıkman gerekmez. Masandan kalkma ve dinle. Hatta dinleme, yalnızca bekle. Hatta bekleme bile, kesinlikle sessiz ve yalnız ol. Dünya, maskesini düşüresin diye, gelip kendini sunacaktır sana, başka türlü olamaz; kendinden geçmiş bir halde eğilecektir önünde.''
Franz Kafka, "Günah, Acı, Umut ve Doğru Yol Üzerine Düşünceler" den bu alıntı ile başlıyor kitap.
Malumunuz, bir kitap uyarlaması film. birçoğuna göre en iyi uyarlamardan birisi. katılmamak ne mümkün. saçma sapan dialoglarla kirletilmemiş. uçan arabalar, dans eden hanımlar yok. sen ve biz varız. yalnızlığımız, beyhude çabalarımız var. hırslarımız var sonra iki yüzlülüğümüz var. beklentilerimiz, arzularımız var. bitmek tükenmek bilmeyen arzularımız.
kitaptan alıntıdır
''pek yaşadın denemez, oysa her şey çoktan söylendi, çoktan bitti. topu topu yirmi beş yaşındasın, ama yolun çizilmiş bile. roller hazır, etiketler de; bebekliğindeki oturaktan yaşlılığındaki tekerlekli sandalyeye varana kadar oturulacak tüm yerler orada durmuş sıralarını bekliyorlar. serüvenlerin öyle iyi betimlenmiş ki, ne şiddetli isyan bile kimsenin kılını kıpırdatmayacaktır. sen istediğin kadar sokağa çıkıp insanların şapkalarını başlarından uçur, başına iğrenç şeyler tak, çıplak ayakla yürü, bildiriler yayınla, önüne çıkan bir kapkaççıyı geçerken kurşunla, boşuna, bir işe yaramayacak: düşkünler yatakhanesinde yatağın çoktan yapılmış, lanetli şairler sofrasında yerin ayrılmış. sarhoş gemi, sefil mucize: harrar bir panayır eğlencesi, turistik bir gezidir. her şey öngörüldü, her şey en ufak ayrıntısına kadar hazırlandı: büyük aşklar, soğuk alaycılık, ıstırap, bolluk, egzotizm, büyük serüven, umutsuzluk. sen ruhunu şeytana satmayacak, ayaklarında sandaletlerle gidip kendini etna'ya atmayacak, dünyanın yedinci harikasını yıkmayacaksın. ölümün için her şey çoktan hazır: seni öldürecek top güllesi çok uzun zaman önceden eritilip döküldü, tabutunun peşinden ağlayacak olan kadınlar çoktan tutuldu.''
''en yüksek tepelerin doruğuna ne diye tırmanasın ki, sonradan inmek zorunda kalacak olduktan sonra; inince de, yaşamını oraya nasıl çıktığını anlatarak geçirmemen mümkün mü? ne diye yaşar gibi görünesin ki? neden sürdüresin*? başına gelecekleri şimdiden bilmiyor musun sanki? olman gereken her şeyi daha önce olmadın mı: anasına babasına layık bir oğul, küçük cesur izci, daha iyisini yapabilecek iyi bir öğrenci, çocukluk arkadaşı, uzak kuzen, yakışıklı asker, yoksul genç adam? biraz daha gayret etsen, hatta buna bile gerek yok, birkaç yıl daha geçse, orta sınıftan, değerli bir meslektaş olacaksın. iyi koca, iyi baba, iyi yurttaş. eski tüfek. tıpkı kurbağalar gibi toplumsal başarının küçük basamaklarını bir bir tırmanacaksın. geniş ve çeşitlilik gösteren bir yelpaze içinden, arzularına en uygun düşen kişiliği seçebileceksin, tam senin ölçülerine göre titizlikle seçilmiş olacak. nişan verilecek mi sana? kültürlü mü olacaksın? ağzının tadını iyi bilen biri mi? böbrek ve kalp uzmanı mı? hayvan dostu mu? boş saatlerini akortsuz piyanonda, sana hiç zarar vermemiş sonatları katletmekle mi geçireceksin? yoksa, sallanan bir koltukta, kendi kendine yaşamın iyi yanları da olduğunu tekrar ederek pipo mu içeceksin?'' diye sorup söylüyor kitabında perec.