Belirsiz Gece Suare No: 63 - Contact

Bilimkurgu filmlerini seviyorum. Foster'ın bu tür filmler için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum. Ben de bu filmi çok uzun zaman önce izlemiştim. Mathew konusunda çoğunluk hem fikir sanırım. Foster'in oyunculuğuna denecek bir şey yok. Uzaylıların varlığına inanan biri olarak bu tür filmlerin daha fazla çekilmesini isterim. Ayna kısmına ben de katılıyorum. Bu arada Nadidoş duygularıma tercüman olmuşsun.

Filmi öneren arkadaşımıza teşekkürler ^^

Eda,Snowpiercer kısmına katılıyorum. Bu sene izlediğim en iyi filmlerden biri. (filmi sırf Kang Ho ajushi için izlediğimi de belirtmek istiyorum)
derdim filmi beğenip beğenmemem değil yıllar önce izleyip de hiç bir şey hatırlamıyor olmam :) üşenmedim tekrar izledim hakikaten hiç hatırlamıyorum. nerde izledim nasıl bir kafayla izledim bilemiyorum şaşkınım :)) sonlara doğru babasıyla olan sahneyi hatırlıyorum birazcık o kadar... neyse bilim kurgu pek sevmem ama genel hatlarıyla beğendim. çekildiği döneme göre görsel açıdan gayet iyiydi bence. patlama sahnesi, makina sahneleri gibi... fakat konunun inanç ve inançsızlık çerçevesinden çıkamaması hoş olmamış kanımca. zoraki bir din adamı yaratılmış ve de zoraki bir aşk yaşatılmış olmasnı sevmedim. ayrıca da çok itici bir çiftti bu ikili :)) bir de hani dört yıl uzayda kalsa burada 50 yıl geçmiş olacaktı ee bu kız 18 saat kayıt yapmadımı nasıl olduda dünyada azıcık zaman geçti. matematik zekam çok zayıftır ama kafamı kurcaladı bu durum. bu tutarsızlaıkları saymazsam çocukluktan beri tutkuyla bağlı olduğu işi yapıyo olması babasıyla olan ilişkisi seslerin ilk duyulduğu zamanlardaki heyecan çok güzeldi. öneren arkadaşa teşekkürler :)
Filmle ilgili olarak ilk söyleyeceğim gereksiz bir uzunluğunun olmasıydı. Malesef belli yerlerinde sıkıldım özellikle Matheww'le olan gereksiz ilişkileri sırasında.

Filmde en çok beğendiğim William Fichtner'ın oyunculuğu oldu. Sonlara doğru ekranda o gözüktüğünde mutlu oldum genellikle.

Tanrı inancı ve ateizm konusunun bu kadar göze parmak gibi anlatılması da biraz beni gerdi açıkçası. Yalnız bu konuyla ilgili merak ettiğim bir nokta var yardımcı olabilcek (kaynak ve bilgi açısından) olursa sevinirim. O zaman %95 olan inançlı oranı şu an ne kadardır acaba?

En beğendiğim sahneler babasıyla olan diyalogları ve sesi ilk duyduğu zamanki
heyecanlı anlarıydı. Ayrıca o meşhur ayna sahnesinin bu filmde olduğunu öğrenmiş bulundum.

Benim gibi bilimkurgu çok izlemeyen bir insan için bana bilimkurguyu sevdirebilecek
bir film değildi açıkçası ama yine de oyunculuklar ve belli kısımlar için filme puanım 6/10.
Filmi çok uzun zamandır izlemeyi düşünüyordum hatta bir suarede de aday göstermiştim kısmet bugüneymiş demek.

Bilim-kurgu delisiyim öncelikle bunu belirteyim. Ancak bu türün iyisini bulmak hakikaten çok zor. Genellikle sığ senaryolu ve bol efektli filmlerden oluşuyor çekilen filmler. Arada iyilerine denk gelirsek ne ala. Bu sene Snowpiercer bu anlamda iyi bir örnekti mesela.

Filme gelecek olursak baş kahramanımız Ellienin hikayesi tam bir Hollywood klişesi. Travmatik bir geçmiş, o doğrultuda seçilmiş bir meslek, bu meslekte elde edilen başarının sonuçta yine travmatik geçmişe bağlanması. Bu ilk eksi nokta film için.

Film sürekli bir din-ateizm ekseninde gidip geldi ve ben bunun sebebini anlayamadım. Neden böyle bir ikilem içinde bırakılmış karakterler, verilmek istenen mesaj neydi ben şahsen çözemedim. Bu bağlamda filmde bulunan Matthew Mcconaugheynin karakteri çok gereksizdi ve Ellieye olan aşkları da inandırıcılıktan çok uzaktı. Ruhani bir erkek karakter koyalım diye çok kastılar galiba. Bu da ikinci eksi.

Üçüncü olarak da film de mantık hataları mevcuttu. Bi kere bilim-kurguda belirsizlikten nefret ediyorum. Soru işaretli nokta bırakılmasını sevmiyorum. Ellie bir gezene gidiyor oradaki uzaylı sistemi açıklayamıyor. Valla işte biz de bilmiyoruz, bu bağlantıyı birileri yapmış gitmiş minavilinde bir açıklama yapıyor. Bu nedir yani? Çok saçma geldi bu kısım bana. İkincisi mahkemede şu güvenlik uzmanı olan adam Ellieye diyor ki Gelen sinyal bir uydudan gelmiş olamaz mı?. Bu kısım da çok saçma, çünkü her hangi bir uydudan gelen sinyal ile uzaydan gelen sinyali ayırt edemedi bu adamlar? Uydunun dünyaya uzaklığı belli mesafede olabilir ama bu uzaylı arkadaşlar taaaa nerelerden gönderiyorlar sinyali. O kadar şeyi bilen Ellie buna bi açıklama getiremedi yani. Üçüncü olarak da Ellienin dünyada geçirdiği süre 2 saniye ama uzayda 18 saat sürüyor. Filmde Ellie ve Palmer arasında bir konuşma geçiyordu. Palmer Ellieye Sen uzayda 4 sene geçirsen, dünyada 50 sene geçmiş olacak,bunun farkında mısın gibi bir cümle kuruyordu. Teoriye göre de öyle ve bunu filmde belirtiyorlar ancak filmin sonunda bunun tam zıttı bir şeyler yapıyorlar. Eğer uzayda 18 saat geçirdiyse Ellie dünyada haftalar geçmesi gerekiyordu belki de. Bunun gibi tutarsızlıklar mevcuttu senaryoda.

Tüm bu saydığım unsurları göze alınca ben filmi pek sevmedim. Ellienin uzayı ilk gördüğünde kurduğu cümleler ve filmin açılış sahnesi oldukça etkiliydi bunu da belirteyim.
Eheh sanırım bir ben daha önceden izlememişim filmi :) Hatta bu filmin varlığını hiç bilmiyordum, teee ilk suarelerin birinde (bilim-kurgu suaresiydi sanırım) görmüştüm bu filmi ve izleme listeme almıştım. Bilim-kurgu filmlerini çok severim, özellikle konusu ne kadar uçuk olursa olsun, ona bir anlam yüklemeyi başarabilen filmleri. (O yüzden Fringe'i çok severim mesela.) Uzayla ilgili filmleri ise pek sevmem genelde (bkz. Moon, A Space Odyssey). Bu film ise sevdiğim ve sevmediğim iki ucu alıp birleştirmiş ve ortaya seyir zevki yüksek, ayakları yere basan ve yıllar geçse de sırıtmayacak bir yapım ortaya çıkarmış. Jodie Foster'ın klasik oyunculuğu sırıtmamıştı. Gerçekçiliği, herkesin bahsettiği ayna sahnesi (gerçi ben buraya o sahnenin tümünü almak isterim, çok başarılı) ve Jodie Foster'ın makineye bindikten sonraki yarım saat ile takdirimi kazanan bir film oldu. Yine de daha önce hiç bahsi geçmedi sanırım ben o yüzde beşlik kısımdayım ve olayın dönüp dolaşıp dine gelmesini saçma buldum. Sürekli tanrısal bir "mesaj" verilmeye çalışılmış filmde. Din güzeldir, tutup yüzüme vurmadığın zamanlarda Carl Sagan bey (ya da Zemeckis'in işidir bilemedim şimdi). Onun dışında ultrahobo'nun bahsettiği oldu bittiye getirilme kısmına da ne kadar katılsam az. Bir de Matthew Mcconaughey'in karakteri filmde o kadar gereksizdi ki, onun yerine Kent karakterinin bize sunulmasını isterdim.

Biraz övüp biraz yerdikten sonra filmi başarılı bulduğumu belirtmek isterim :) İyi seyirler!
Contact'i ben de çok önceden izlemiştim. Ayna sahnesi gerçekten ilginçmiş. Ultrahobo gibi bilim kurgu filmlerine benim de hayranlığım var. Hatta bu tür filmler değişik kategorilere ayrılmaktadır. Mesaj ileri iletişim teknolojisinle ve kurgusuyla gerçekçi bilim kurgu kategorisindedir. Neticede severek izlediğim bir sci-fiction ama öyle çokta akılda kalıcı sahneleri yok. Renk çümbüşü biraz Akira animesini anımsatıyor.

Arthur C. Clarke'ın Contact'a benzer uzaylılarla iletişim ve temas konusuna benzer kitapları mevcut. Meraklılara duyrulur.
Öncelikle artımı rica ederek başlamalıyım. Çok sevdiğim bilimkurgu filmlerindendir Contact. Foster sevgimin de başlangıcı :) geniş yorum için uğramaya çalışırım ama şu sahne yeter bence :)

contact ayna sekansı

Uzaylılar var bu arada, kesin var :)
çok önce izlemiştim, evrendeki diğer varlıklara farklı bir bakış açısı getiriyor. genelde istilacı, korkunç canavarlar olarak kullanılıyor uzaylılar. ama bu film çok daha gerçekçi ve güzel kurgulanmış. Jodie Foster'ın oyunculuğunu da çok beğenmiştim :)
Geçen hafta perşemebe gününün sonunda oylamayı mevcut haliyle bitti zannedip direk izlemeye koyuldum Contact'ı. Sonradan oylamanın devam edeceğini öğrenince Serseri Aşıkları izlemeyi daha ileri bir tarihe attım ancak Contact'ı çoktan izlemiştim. İsabet olmuş,zira ipi Contact göğüsledi. Oy verirken de çok kısaca bahsetmiştim Contact seçiminin benim için ne kadar heyecan verici olduğunu. Çocukluğumdan aklımda kalan birkaç imge ve bilim kurgu olması gayet ilgi çekici kıldı filmi. Kendimi bildim bileli uzay ve Dünya dışı varlıklara ilgi duydum. Bu sonsuz diye addedilen boşluğun içerisinde sadece bir kum tanesi olmak bana hep inanılması güç ve ürkütücü geldi. Ama bu ilgimi azaltmadı,aksine daha da alevlendirdi. Ne yazık ki bilimle ilgim sayısal ve soyut kavramlara olan inanılmaz yeteneksizliğim sayesinde daha basit okumalar ve "science for dummies" seviyesinde kaldı. Işık hızında yolculuğu sandviç ile anlatan yapımlar en yakın dostum oldu. Bununla ilgili açlığımı X-Files zaman zaman giderdi. Ama ortalıkta konuyu sulandırmadan anlatan fazla yapım hiç olmadı. Contact tam anlamıyla küçük Ultrahobo'nun aradığı türden bir yapımmış. Yüksek bütçeli ve herkese hitap eden bir yapıma göre ayakları yere basan,görece realistik bir film. Robert Zemeckis güzel bir adam. Hayal gücü geniş ve işine tutku duyuyor. Bunu da bize çok iyi yansıtıyor. Back to The Future üçlemesiyle zamanda yolculuk yapsak nasıl oldurdu diyen bizleri çok eğlenceli bir deneyim sunduktan sonra galaksiler arası yolculuk ve "ilk temas" nasıl olurdu sorularına güzel bir kurgu ile cevap arıyor. Değindiği toplumsal ikilemler,din ve bilim arasındaki sürekli süregelen çatışma arasında kararı seyirciye bırakmasıyla da bence güzel bir iş yapıyor. Yer yer harika çekim teknikleri kullanarak da düz bir Hollwood yönetmeni olmadığını kanıtlıyor (bkz Contact ayna sahnesi) "Eğer evrende yalnız isek bu çok büyük bir yer israfı olurdu" sözü için ise yazar Carl Sagan'a şapka çıkartılmalı kesinlikle. Çıktığı yıla göre gayet güzel ve abartılı olmayan,hala rahatsız etmeyen görsel efektlere sahip film. Özellikle yolculuğun yapılış şekli,uzaylıların Ellie ile bağlantıya geçişi oldukça zekice. O sahnede "acaba uzaylı görecekmiyiz" düşüncesi beni de sarmış olsa da gözükmemeleri bizim hayalgücümüze saygı gibiydi. Filmle ilgili beni en çok rahatsız eden şey Japonya'daki ikinci makinenin yapımından gizlice haberdar edilen Ellie'nin gider gitmez aranan adammış,dünyadaki son yetkiliymiş gibi bir anda göreve atanması oldu. Oldu bittiye gelmiş biraz. Sonuç olarak günler öncesinde izlediğim film hala aklımı kurcalıyor ve etkisinden çıkamıyorsam bazı şeyler doğru yapılmış diyebilirim sanırım. Film bir klasik kesinlikle değil ama derdini çok akıcı ve naif bir şekilde anlatabiliyor. Bilim kurgu seven herkesi mest edebilecek bir deneyim vaat ediyor.


Uzayın derinliklerinden gelen bir takım mesajlar ile genç gökbilimci hayatının rüyasını yakalar. Pulitzer ödüllü Carl Sagan'ın romanından Oskar ödüllü Forest Gump'ın yönetmeni Robert Zemeckis tarafından beyaz perdeye uyarlanan filmde insanoğlunun ilk kez dünya dışından haber almasıkonu ediliyor.
Bir mesaja cevap veriyorsunuz.
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL