8.1

22 OY
PUAN VER
5

Imdb: 8 (5.290 OY)

KONUSU
Filipinler, 1945. Japon İmparatorluk Ordusu, balta girmemiş ormanda adeta hırpani çete durumuna düşmüştür. Bunların arasında er Tamura da bulunmaktadır. Durum gittikçe daha da kötüleşmektedir. Bu acımasız koşullar altında çıldırmanın eşiğinde bulunan askerler çare olarak cinayeti hatta yamyamlığı dü ... Devamı
Filipinler, 1945. Japon İmparatorluk Ordusu, balta girmemiş ormanda adeta hırpani çete durumuna düşmüştür. Bunların arasında er Tamura da bulunmaktadır. Durum gittikçe daha da kötüleşmektedir. Bu acımasız koşullar altında çıldırmanın eşiğinde bulunan askerler çare olarak cinayeti hatta yamyamlığı düşünmeye başlamışlardır. Tüm bunların ortasında er Tamura ilkelerinden taviz vermeden hayatta kalmaya çalışacaktır.

YORUM YAZ

SPOILER

YENİ YORUMLAR

Tüm Yorumlar

@princhard

9 yıl önce

9 / 10

Aşırı yorumlar ve bilinçli olarak yapılan yanlış okumalar kimi zaman ilginç kapılar aralayabilir.

Hakikaten, Ichikawa’nın eseri, savaş filminden ziyade, düpedüz Inferno’nun yeniden çevrimine benzemekte. Yalnız, yolculuk Şiirdeki hacı gibi kendini yollara vuran, yaşam ile ölüm arasında sıkışmış er Tamuda’nın başlarda kendisine kapı gösterilip haline terk edildiği Araftan Cennete yükselmiyor da Cehenneme doğru ilerliyor. Vergilius da sahneden, perde arkasına çekilmiş ve adı Natto Wada olmuş. Senaristin Kadın olmasının filme getirdiği duyarlılığın, hikayenin incelikli nüansları düşünüldüğünde ve olayların geçtiği zaman ve ortam dikkate alındığında ortaya çıkardığı karşıtlık filmi daha da etkileyici ve sanatsal kılıyor. Dante’nin rehberi de gerçek yaşamında eşcinseldi zaten. ( Burada biraz ileri gitmişiz gibi gözükse de, Virgil büyük yazarların yine de en duyarlısı ve duygusalıdır. Aeneas ve daha yeni Türkçe’ye kazandırılan Der Tod des Ver
... Devamı
Aşırı yorumlar ve bilinçli olarak yapılan yanlış okumalar kimi zaman ilginç kapılar aralayabilir.

Hakikaten, Ichikawa’nın eseri, savaş filminden ziyade, düpedüz Inferno’nun yeniden çevrimine benzemekte. Yalnız, yolculuk Şiirdeki hacı gibi kendini yollara vuran, yaşam ile ölüm arasında sıkışmış er Tamuda’nın başlarda kendisine kapı gösterilip haline terk edildiği Araftan Cennete yükselmiyor da Cehenneme doğru ilerliyor. Vergilius da sahneden, perde arkasına çekilmiş ve adı Natto Wada olmuş. Senaristin Kadın olmasının filme getirdiği duyarlılığın, hikayenin incelikli nüansları düşünüldüğünde ve olayların geçtiği zaman ve ortam dikkate alındığında ortaya çıkardığı karşıtlık filmi daha da etkileyici ve sanatsal kılıyor. Dante’nin rehberi de gerçek yaşamında eşcinseldi zaten. ( Burada biraz ileri gitmişiz gibi gözükse de, Virgil büyük yazarların yine de en duyarlısı ve duygusalıdır. Aeneas ve daha yeni Türkçe’ye kazandırılan Der Tod des Vergil’i tanık göstermemiz yeterli olur zannedersem. Elalemin sefaletini kendine dert edinir usta şair. ) Edebi eserdeki Şiirsel imgeler perdeye çok kinayeli ve ironik biçimde serpilmiş; Makineli tüfekli Medusa, kılıçtan geçirilen cehennem köpekleri, yılanlar gibi sürünen yaralılardan dayak yiyen hırsızlar, açlığın etkisiyle kuşlara benzetilen sinekler, kibrin temsilcisi subaylar, aşıkların en azından birinin öldürülmesi, yine tıpkı Dante gibi yurdunun özlemi içinde, Floransa’yı değil de Tayvan’ı düşleyen bahtsız divane, Styx ırmağını andıran bataklık çamuruna bulanmış yarı-cesetler, Kutsallığın sembolü kilisenin gözleri önünde katledilmiş, çürümüş gerçek cesetler, top mermileri ile ateşten mezarlarından fışkıran gölgesizler, savaş meydanında ölüler arasında, konuşturulacak yaralıları arayan rahipler, kaçış yollarını tıkayan zebani Düşman askerleri, Friar Alberigo’nun meyvelerine benzeyen, yiyenin fazla yaşamadığı yerelmaları, gıda yerine tütünü tercih edecek kadar iptilanın dibine vurmuş, varlık nedeni olan doğalarını reddeden müptelalar, ruhani açlığın alegorisi olarak fiziksel açlık, bu açlıkla yalpalayan ve zar zor ayakta duran faniler. Dalavere dümen işlerinin kadim üstadı Ulysses’i andıran ve tıpkı bilinen Dünya’nın sınırlarına dayanmış Yunan kahramanının ( Dante’nin, Homeros’un Odysseia’sından haberi yoktu, bu yüzden farklı bir hikaye uydurmuştu. ) 26. Kanto’da, Cehennemin 8. dairesinde bulunması üzerine, filmin sonlarına doğru asıl yüzünü gördüğümüz eyyamcı, içten pazarlıklı, sahte dost kişi ve nihayet Lucifer’in üç ağzında çiğnenen hainler gibi, yenmek üzere katledilen, insanlıktan çıkmış maymunlar, yamyamlığa varan derecede bir çaresizlik, çıkışsızlık, çürüme, cehennemin dibine varış. Cesaret ile Son sınır’ı İnsanlığa utanmazca teşhir etme.

Ichikawa ve Wada, aslında Inferno’dan etkilendiler ve bilinçli olarak mı tüm gördüklerimizi kitaptan uyarladılar, yoksa Dante’nin vizyonu, Beşeriyet içinde değişmeyen ne varsa içerdiği için mi bu benzerlik ve paralellikler kendiliğinden oluştu ? Aslında bu sorunun, artık bir önemi yok. Görünüşe göre Savaşa dair ne var ise Cehennem’in kapısında bulunan dizelerden bunlara dair bir izlenim edinilebilir:

Buradan gidilir acılar kentine,

Buradan gidilir bitmek bilmeyen ızdıraba,

Buradan gidilir yitik insanlar arasına,

Adalet yol gösterdi ulu Tanrıma, ( Bence buradaki Tanrı Mars olmalı. Savaş isteyen bedelini ödemeli manasında. )

Kutsal güç, yüce bilgelik, ilk sevgi

Yarattı beni, ( Savaşın gücü, ölümün gerekliliği ve acıların ölümle bitmesinin merhameti ile oluşturulan üçlem.)

Benden önce her şey sonsuzdu, ( Özgür yaşamın mutluluğunun hiç sona ermeyecek gibi gözükmesi. )

Sonsuza kadar süreceğim ben de, ( Özgürlüğünü yitirenler bilir ki, zaman geçmez. Bir de Savaşı düşünün. )

İçeri girenler, dışarıda bırakın her umudu.

Ferdinand Bardamu’nun dediği gibi : " Oraya bir kez girdin mi, giriş o giriş."

@ledddd

11 yıl önce

9.8 / 10

Savaşı gerçek anlamda kamufle edebilmiş bir film Nobi. Daha doğru tabirle militarizmi kamufle ettiğini söyleyebiliriz. Orasından burasında savaşı konu almış her film ya militarizm propagandası yapar ya da bunu yapmamaya çalışır. Bunu yapmamaya çalışsa bile, bunun bir parçası olmaktan kurtulamaz. Er Ryan’ı Kurtarmak militarizmi yüceltirken, İnce Kırmızı Hat veya Full Metal Jacket militarizmi kamufle etmeyi seçmiştir ama yine de bir taraflarıyla buna alet olmuşlardır. İşte Nobi tüm bunlardan öte militarizmi ciddi anlamda ötelemeyi becermiş bir yönetmenin filmi. Bence gelmiş geçmiş en büyük "Savaş" filmi.
L

@lahanaman

13 yıl önce

9 / 10

Filmin yapım tarihi gözünüzü korkutmasın. Çünkü zamanının çok ötesinde bir sinema dili var ve tahmin edersinizki bu ancak başyapıtlara özgü bir durumdur. Er Tamura veremdir. Birliğinin komutanı ondan yeterli verimi alamayacağını düşündüğü için hastaneye göndermekte, hastanedeki doktorda onun yeteri kadar hasta olmadığını düşündüğü için birliğine göndermektedir. Tamura arada kalmıştır. Üstelik komutanı tekrar geri dönmemesi için uyarmış taşıdığı el bombasının kendisine boşuna verilmediğini hatırlatmıştır. Bütün bunlar jenerikten önce yani yaklaşık onbeş dakika içinde gerçekleşir. Bundan sonra Tamura’nın adadaki yaşam savaşını izleriz. Öncelikle film savaş filminden ziyade kıyamet sonrası (Post-Apocalyptic) hatta korku filmlerine benzemekte ki en iyisi yamyamlık olayına girmeyeyim.

Fakat filmin bence en ilginç özelliği Japon askerlerine bakışı. Japon askerleri film boyunca -abartmıyorum- zombilerden hallice görünüyor. Yemek için birbirle
... Devamı
Filmin yapım tarihi gözünüzü korkutmasın. Çünkü zamanının çok ötesinde bir sinema dili var ve tahmin edersinizki bu ancak başyapıtlara özgü bir durumdur. Er Tamura veremdir. Birliğinin komutanı ondan yeterli verimi alamayacağını düşündüğü için hastaneye göndermekte, hastanedeki doktorda onun yeteri kadar hasta olmadığını düşündüğü için birliğine göndermektedir. Tamura arada kalmıştır. Üstelik komutanı tekrar geri dönmemesi için uyarmış taşıdığı el bombasının kendisine boşuna verilmediğini hatırlatmıştır. Bütün bunlar jenerikten önce yani yaklaşık onbeş dakika içinde gerçekleşir. Bundan sonra Tamura’nın adadaki yaşam savaşını izleriz. Öncelikle film savaş filminden ziyade kıyamet sonrası (Post-Apocalyptic) hatta korku filmlerine benzemekte ki en iyisi yamyamlık olayına girmeyeyim.

Fakat filmin bence en ilginç özelliği Japon askerlerine bakışı. Japon askerleri film boyunca -abartmıyorum- zombilerden hallice görünüyor. Yemek için birbirlerine kazık atıyorlar hatta Amerikan askerlerine esir olmak istiyorlar. Aslında bunda şaşılacak birşey göremeyebilirsiniz. Savaşın dehşeti, açlık vs. Ama kendi askerlerini bu derece aşağılayan bir film daha önce izlememiştim. Yani bu bir Çin veya Amerikan filmi değil. Ayrıca film etkileyici sahneler bakımından hazine. Zaten filmle aynı adlı kitabı yazan kişi savaşa katılmış bir gazeteciymiş. Bunları izleyip keşfetmenizi umuyorum. Sadece, ağacın altında Tayvan’dan gelecek uçağı bekleyen askerin olduğu sahneyi görmeniz bile yeterlidir kanımca. Uzatmadan bu film izlediğiniz en etkileyici filmler listenizi değiştirebilecek kadar güçlü bir film desem yeterli olur sanırım.
SPOILER

Fires on the Plain filmine Benzer Film ekliyorsun.

Arama Sonuçları

Fires on the Plain filmini Kategorize ediyorsun.

Bu filmi aşağıdaki seçenekleri işaretleyerek kategorize edebilirsin.

Arama Sonuçları

Fires on the Plain filmine Konu ekliyorsun.

Arama Sonuçları

FİLM İLE İLGİLİ İSTATİSTİKLER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL