... Devamı Yaz Kış Demeden, coğrafyaya sinmiş tarihin izini hiç beklenmedik imgelerde arıyor, buluyor, kuruyor. Kılcal damarlar gibi toprağı saran paslı borular, terk edilmiş bir çocuk parkı, ıssız bir coğrafyanın sesleri. Ermenistan’ın eski sanayi bölgesinde yaşayan Ashot ve Karine’in geçmişe dair anlattıkları hikâyeler kılavuzluk ediyor bu görüntü ve seslere. Kamerayı kendine çağıran her imge, içinde gizlediği bir şeylerin duygusunu yoğun bir şekilde hissettiriyor. Varlığını muzipçe hep sezdiren yönetmen, Türkiye’den Ermenistan’a yaptığı yolculukta kamerayı bedeninin bir parçası gibi kullanıyor ve bu mekânın şimdisinde kendi aile hikâyesinin, travma mirasının, kayıpların ve aidiyet duygusunun izlerini arıyor. Hangi mekânlar, hangi insanlar, hangi objeler tarihin taşıyıcısı olabilir? Yönetmen bu soruya cevabını çağrışımsal bir akışla görüntü ve sesleri takip ederek veriyor, izleyicisiyle şiir-mektuplar aracılığıyla konuşuyor.