... Devamı Londra... Sisleriyle ve Big Ben’iyle ünlü şehir.. "Ada"nın kalbi, beyni... Avrupa’nın "köşesinde" yer aldığı için "Angle - Terre" adını almış bu ada-ülkede insanoğlunun uygarlığı öyle bir hızla gelişmiştir ki, son vahşi kurdun öldürülmesinin üzerinden yaklaşık bir asır geçmiştir. Kurtların kökünü kurutmaktan daha zor olan, laneti yok etmektir oysa... Kurtadamların lanetini...
Amerika’dan gelen iki genç öğrenci, İngiltere kırsalında ne olduğunu anladıkları bir yaratığın saldırısına uğrar. Arkadaşını bu saldırı sonucu kaybeden David ise hayatta kaldığına pişman olacaktır. Çünkü, lanet artık onun da kanına girmiştir.
Kurtadam da ölmüş ve hayatı sona erdiğinde vücudu insan formunu geri kazanmıştır. Köylüler, böyle bir yaratığın varlığını inkar eder. Hastaneye yatırılan David, rüyasında kendini dört ayak üzerinde koşarak avlanırken görür; kan ter içinde uyanır. Başucunda bulduğu güzel hemşire Alex, kabusun etkisini dindirebilecek yegane kişidir.
Turistik gezisi kanlı bir öyküye dönüşen David, Alex’le yakınlaşarak kendini toparlamaya çalışır. Fakat, aşkın bile üstesinde gelemeyeceği bir alınyazısı vardır artık: Dolunayla birlikte kasıla kasıla ellerinin birer pençeye dönüşmesini, bedeninin hayvanlaşmasını dehşet içinde seyreder. Kıllarla kaplanan vücudu vahşi dürtülerle Londra gecelri içinde kendine av arar. Metroda, kuytularda, köşebaşlarında...
Hafızası ile ilgili probleleri vardır David’in. Bu yüzden, önceleri emin olamaz. Acaba gerçeten kendisi midir şehre musallat olan hayvan?
Öte dünya ile bu dünya arasında sıkışmış ruhlarla karşılaşınca anlar herşeyi: Kurtadamlar tarafında öldürlenler, varlık ile yokluk arasında sıkışıp kalmaktadır. Yitirdiği arkadaşı da, kendisinin öldürdüğü zavallılar da, birer hortlak görünümünde karşısına çıkıp konuşurlar onunla.
Filmin finali, bir sinema salonunda tetiklenir: Scotlan Yard alarmdadır ve ne idüğü anlaşılmayan o tuhaf kurt öldürülecektir - gözleri yaşlı bir hemşirenin itirazlarına rağmen.
1981 yapımı filmin en önemli özelliklerinde biri, başarılı makyaj efektleriyle dolu sahneleri kendine has bir mizahla harmanlamış olması idi. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Tiziano Sclavi 1986 yılında Dylan Dog’un ilk serüvenini yazarken John Landis imzalı Kurtadam Londra’da ona hayli ilham vermişti. Hem genel atmosferiyle, hem de olayların geçtiği şehirle...