... Devamı Matias Pineironun filmleri hakkında konuşurken Buenos Airesten, genç tiyatroculardan, yakın arkadaş gruplarından, arzudan ve Shakespeareden bahsetmek adettendir. Bu girizgaha bir de kafa karışıklığı eklenir: bu filmler nasıl hem bu kadar karmaşık hem de bu kadar basit olabiliyorlar? Bu genç Arjantinlinin yeni filmi Fransa Prensesinin olağanüstü açılış sahnesini bir yere oturtmak için de, filmin ritmini bulmasını beklememiz gerekecek. Babasının ölümü ardından Meksikaya giden Victor, Buenos Airese döndüğünde burada onu bekleyen bir eski sevgili, bir yeni sevgili, bir kaçamak sevgili, bir yabancı, bir dost, bir ihanetçi arkadaş, bir de radyo oyununa dönüşmeyi bekleyen Shakespeare oyunu (Loves Labor Lost) bulacaktır. Sahneler tekrar edecek, öykü gizemli zıplamalar yapacak; rüya, hayal, oyun ve gerçek iç içe geçecektir. İşte bu tekrarlar, zıplamalar ve yer değiştirmeler yavaş yavaş müzikal bir biçim almaya başlayacak, oyuncular da orkestranın enstrümanlarıymışçasına bir ahenk tutturacaklardır. Fransa Prensesinin lezzeti ve özgünlüğü Pineironun diğer filmlerindeki gibi bu ahenkte yatıyor: renkler, dokular, fikirler, suratlar, hareket, ritim ve dil bir oda müziğine dönüşürken, seyirci de neredeyse yeni bir film izleme biçimi geliştirmeye başlıyor.