... Devamı Bim, kulağındaki siyah lekenin kalan beyazına eşlik ettiği, Setter cinsi bir köpek. Uysal (gelgelelim fesatlık sezdiklerine karşı da içgüdüsel bir saldırganlığı var), eğitimli, sevgi dolu, kanınızın kaynayacağı gillerden İlk kısımda savaş gazisi ve yazar olan efendisi ile gezilerini/dostluğunu izliyoruz. Yazar, kalp rahatsızlığıyla hastaneye kaldırılıp uzun süre öyküden çıkıyor ve ikinci bölüm başlıyor. Bu bölümü tamamen köpek sürüklüyor. Bim, başrol oyuncusudur artık. Ve rolünü ne de güzel icra eder :) Filmin iç acıtan sahneleri de bu 2. bölümde. Hachiko gibi sahibini arıyor. Yolunu iyi bildiği evden çokça firar ediyor, caddelerde amaçsızca salınıyor, sessizce bir yerlere tünüyor. Ambulans gördü mü peşinden koşmak cabası Kötü/sevgisiz insanların elinde, kötü maceralar da yaşıyor. Açlık, soğuk ve kar ile imtihan oluyor (en büyük imtihansa yalnızlık aslında). Köpeğin sevgi arayışına ve çaresizliğine bizi de ortak ediyor yönetmen. Belli sahnelerde üzülmemek güç. Hüzün eşiği yüksek olsun fark etmez, iş ki konsantre olunup izlensin. İlla ki etkileyecek. İnsanların gözünden köpeği değil de, köpeğin gözünden insan doğasını değerlendiren (aslında derecelendiren) bir filmdir. İyiliğin ve kötülüğün, geniş ve dar görüşlülüğün turnusol kağıdı olup çıkmıştır Bim. Ancak şefkatli insanlar da var neyse ki Bimin çetin macerası, karakterler galerisi olup çıkacak. Dönemin Sovyet toplumuna ve kabullerine dair küçük detaylar da bazı bazı geçiyor. Genelde mizahi dille, yumuşak anlatımla. (Bir sahnede bu zamanda herkes yazar, herkes Tolstoy denir.) Ve her şeye rağmen kurulan teskin adacıkları Kışın sonu bahar!