Aşkın Peşinde

Ben Kingsley için izlenebilir bir film diye düşünerek başladım filme hakkındaki vasat yorumları okumanın ardından.

Ancak düşündüğümden daha akıcı bir film çıktı karşıma.

Doktor Gebeş'imizin(Dr. Keppesh) "Anlatıcı/Narrator" pozisyonundaki monologları, en yakın arkadaşı ile olan diyalogları; yine sanat üzerine değerlendirmelerin yer aldığı diğer kısa sekanslar gayet lezzetli ve akıllıca; insan ilişkilerini ele alışı ise ustacaydı.

Filmin başında "bağlanmaktan kaçınan, zevk düşkünü/hedonist" karakteri ile tanıtılan Dr Gebeş'in bir anda kendini aşk duygularına hapsolmuş ve şaşkına dönmüş bir şekilde buluşuna; ve aslında yaştan bağımsız olarak her aşkın hissettirdiği kıskançlık duygularını, kendi yaşı dolayısıyla nasıl da çok daha yoğun hissettiğine ve paranoyaya kapıldığına tanık oluyoruz.

Normalde kendinize olan güveniniz ne kadar yüksek olursa olsun; bir kere aşkın pençesine yakalanırsanız o güvenin nasıl da ufalandığını ve kaybetme korkusunun bütün ruhunuzu nasıl sardığını bu çocuksu yaşlı adam ve genç sevgilisi üzerinden gözlemleyebilirsiniz. Kendimi Gebeş'in yerine bu kadar rahat koyabildiğim için "ne ayağım la ben, yaşlı mı hissediyorum?" diye tereddüt yaşamama rağmen, fark ettim ki sadece aşığım... Aşamadım, unutamadım, hala seviyorum ve silikleşmesine müsaade etmiyor aşk, terkedişe rağmen. O yüzdendir bu tanıdık hissiyat.