Böcek

(1995)

The Cockroach

Film 1 Saat 31 Dk. Türkiye 25 Ağustos 1995

5.4

7 OY
PUAN VER
5

Imdb: 5.8 (87 OY)

KONUSU

Böcek, Erhan Bener’in hümanizmini en çarpıcı biçimde sergilediği bir başyapıtıdır. Bir işkenceci polisin yaşam serüvenini büyük bir başarıyla sergileyen roman, Ümit Elçi tarafından 1994 yılında sinemaya uyarlandı ve film, Antalya Altın Portakal yarışmasında En İyi Film (1995) ödülünü kazandı.

YORUM YAZ

SPOILER

YENİ YORUMLAR

Tüm Yorumlar
S

@shutterbugiconi

11 yıl önce

Beni soymana gerek yok. Bütün kokuşmuşluğumla oradayım. Alırsan alırsın, almazsan almazsın. Aldatmaca yok bende...

Onlarca yıl sonra '28 Mayıs Gezi Direnişi' diye belki de tarihte yer edecek olay polisin toplum hayatındaki rolünü bir kez daha sorgulamamıza neden oldu. Ülkemizde polis, eskiden beri adına ister 'radikal sol', ister 'devrimci', ister 'anarşist' deyin ,belirli politik gruplar için birçok vakit bir nefret kaynağı olmuştur ve bu nefret hiçbir zaman tek taraflı olmamıştır. Süreç içinde oluşan karşılıklı nefret şiddeti körüklemiştir. Şiddete bulaşan eylemciler polis faşizmini haklı çıkarmak için biçilmez kaftan olurken, gözaltında hayatını kaybeden muhabirlerin katilleri, suikast kurbanı aydınların ve gazetecilerin failleri ya hiç bulunamamış ya da layıkıyla hesap vermemiştir.

Gezi Parkı olaylarına katılanlar ise toplumun farklı kesimlerinden farklı dünya görüşlerine sahip insanların
... Devamı
Beni soymana gerek yok. Bütün kokuşmuşluğumla oradayım. Alırsan alırsın, almazsan almazsın. Aldatmaca yok bende...

Onlarca yıl sonra '28 Mayıs Gezi Direnişi' diye belki de tarihte yer edecek olay polisin toplum hayatındaki rolünü bir kez daha sorgulamamıza neden oldu. Ülkemizde polis, eskiden beri adına ister 'radikal sol', ister 'devrimci', ister 'anarşist' deyin ,belirli politik gruplar için birçok vakit bir nefret kaynağı olmuştur ve bu nefret hiçbir zaman tek taraflı olmamıştır. Süreç içinde oluşan karşılıklı nefret şiddeti körüklemiştir. Şiddete bulaşan eylemciler polis faşizmini haklı çıkarmak için biçilmez kaftan olurken, gözaltında hayatını kaybeden muhabirlerin katilleri, suikast kurbanı aydınların ve gazetecilerin failleri ya hiç bulunamamış ya da layıkıyla hesap vermemiştir.

Gezi Parkı olaylarına katılanlar ise toplumun farklı kesimlerinden farklı dünya görüşlerine sahip insanların nasıl bir araya gelebileceğini, bir araya gelen marjinal veya değil, eşcinsel ya da heteroseksüel, Kürtçü ya da ulusalcı, başörtülü ya da mini etekli bu insanların ne kadar barışçıl olsalar da polis şiddetine maruz kalabileceğini, polis şiddetinin yalnızca anarşistler için var olmadığını, polis şiddetinden nasıl da kahramanlık ve destan kotarıldığını gösterdi bize. Yine, 'gördüğüne yapıştıran, kahraman' polislerin niye yatacak bir yerinin olmadığının, neden kaldırımlarda sere serpe yatmak zorunda kaldıklarının, belki de saatlerce uykusuz kalıp gösterici peşinde koşarken yaşamını yitiren bir polisin yaşamındaki kahramanlığı kimin yarattığının hiç sorgulanmadığına şahit olduk.

Bütün bu umarsızlık ve umursamazlık içinde, Gezi Parkı izleğinde Erhan Bener'in 'Böcek' romanını tekrar okudum. Böcek polis komiseri Recai Bey'in yaşamının son deminde, gözaltında bir senatörün oğluna uyguladığı kötü muamele nedeniyle kendi deyimiyle "bir küçük odaya kapatılıp önüne dosyalar koymak"la cezalandırılınca bunalıma girmesini işkenceci bir polis olarak geçmişini sorgulamaya başlamasını konu ediniyor. Recai Bey'e göre ateş olmayan yerden duman çıkmazdı. Hangi nedenle olursa olsun, karakola gelen herkesin bir şekilde suçlu olduğu kuşkusuzdu. Onları oraya getiren nedenler farklı bile olsa... Recai Bey'e göre bir pisliği temizlemek için ateşten daha etkili daha kesin sonuç veren başka bir çare yoktu. Ona göre, haklılık, haksızlık ayrı konuydu ama elinde güç olsa bütün anarşistleri öyle bir odun yığınının üstüne yığar, yakardı cayır cayır... Bir ikisini ipe çekmek kökten çözüm değildi, yakmalıydı topunu birden...

Giyimi kuşamı, davranışlarında kusursuzluk timsali olan Recai Bey'in yaşamında kayda değer hiç kimse ya da hiçbir olay olmamakla birlikte kariyeri boyunca toplumda beğenmediği, mücadele ettiği herkes onun için bir böcek olmuştur aslında. İşyerindeki yemekhanedeki kalabalığı görünce kendini civardaki lokantalardan birine atan Recai Bey'in etraftaki gençleri gözlemlerken sarf ettiği cümleler şöyledir : "Şu adam, şu koca kıçlı kız, şu dazlak kafalı, kalın katmerli gözlük camları arkasında iyice küçülmüş gözleriyle ufacık bir taburenin üstüne tünemiş belediye tahsildarı kılıklı adam, şu saçlarını alaca bulaca boyamış, bol allıklı, morumsu dudak boyalı, suratı çizik çizik kadın, daha ötedeki henüz lise çağında olmalarına karşın, kaşarlanmış orospu tavırlarıyla oğlanlara kırıtan kızlar, hepsi aynı çamurdan. Hamamböceklerinden farkları yok. Her yana bulaştırıyorlar pisliklerini."

Recai Bey aktif meslek yaşamı boyunca yaşadığı düzeni, karşısında mücadele ettiği bu insanları hiç anlamaya çalışmamış ve aslında içinde bulunduğu düzenin çarklarından biri olagelmiştir. Bir katip olarak o odaya tıkılmadan önce gazete bile okumayan Recai Bey vakit doldurabilmek için günde artık iki gazete okur. Basının yazdıklarına pek de kulak asmaz ama yazılarının azıcığı bile doğruyla memlektin içinde bulunduğu elim durumdan hayıflanır, politikacıların kendi derdinde olduğundan dem vururken devlet dairelerinden herkesin kendi derdinde olduğundan dem vurur. Apolitiktir ama kendisinin gene de siyasi bir erkin parçası olduğunu da hiç aklına getirmez. Karısı Binnur'la ilgili anımsadığı bir ayrıntıda şöyle söylenir; " Bütün suç o kitaplardaydı. Önce kitapları yakmalıydı. Ders kitaplarını bile. Bir süre, kimsenin kitap okumasına izin vermemeliydi..." Ne zaman ki adına yıllarca çalıştığı o düzen onu elemiş, bir kenara itmiş işte o zaman Recai Bey hayatını gerçek anlamda sorgulamaya başlamıştır. İşte o vakit Recai Bey'in iç monologları ve buhranları başlamış, dolu dolu yaşadığını düşündüğü hayatta aslında yapayalnız olduğunu görmüştür...

Erhan Bener Recai Bey'in geçmişindeki ayrıntılara inerken onu kesinlikle yargılayıp ona karşı tavır almadığı gibi onu savunduğu da yok.Yaptığı iş aslında işkenceci bir polisi insanileştirmek, onun da bir insan olduğunu anımsatma çabası. Onun polis oluşuyla ilgili şunu belirtiyor; " Polis olmayı o istememişti ki. Otomobil tamircisinin yanında çıraklık yapmayı da istememişti. Okumak da istemiyordu. Basımevinde çalışmak da istememişti bu yüzden. Tek isteği aşçı olmaktı. Şimdi anımsadıkça gülmek geliyor içinden. Neden aşçı olmak istiyordu? Belki de karnı hiçbir zaman yeterince doymadığından? Belki de o küçük aşçı dükkanında yemek yiyenlere öykündüğünden..."Yazar insanların durduk yere planlayarak polis olmadığına vurgu yapıyor. Bir şekilde insanların polis olmaya itildiğini söylüyor. Polis faşizminden bahsedenlerin "polis simit sat, onurlu yaşa" demesi tevekkeli değil zaten ama polisi insanileştirmek adına yazarın, Recai Bey'in geçmişi hakkında neden bu kadar çok detay kullandığına ben anlam veremedim. Recai Bey'in fukara doğması, daha çocukken babasını kaybetmesi, dayısının babasını aşağılarken hep onu da bir yük olarak görmesi, kardeşinin ayağının mangala takılıp yanarak ölmesinden ötürü annesinin hep onu suçlaması, Recai Bey'in gerçek bir anne sevgisinden hep yoksun olmasının yanı sıra, kırk yaşından sonra kalkıştığı evlilik macerasından karısının bir alkolik ve lezbiyen çıkması vs. bir polisin değil her insanın yaşayabileceği şeyler. Ha tam da demek istediği şey de buysa onu bilemiyorum....

Filme gelince... Erhan Bener'in Böcek'i 1995'te Ümit Elçi tarafından beyaz perdeye aktarıldı. Bir ana karakterin yaşamının son demlerinde geçmişiyle hesaplaştığı monologlarla geçen bir romanı beyaz perdeye aktarmak hiç de kolay olmasa gerek. "Böcek" izlenmek için yaratılmamış derim. Eğer kitabı okumadıysanız filmi anlamlandırmanız, hikayeyi sevmeniz, filmin sonunu getirmeniz mümkün olmayabilir. Recai Bey'i oynayan Halil Ergün seçimini oyunculuğundan (1995 Antalya Altın Portakal Film Festivali- 1995 Adana Altın Koza Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu) ötürü makul bulmakla birlikte Nurseli İdiz ve Meltem Cumbul seçimlerine anlam veremedim. Nurseli İdiz Recai Bey'in alkolik, tembel, pis ve lezbiyen karısını oynarken, Meltem Cumbul apartmanda onun gibi yalnız yaşayan Recai Bey'e eksiksiz selam veren, hastayken ona çorba yapan sevecen kızı oynuyor. Mesela, Recai Bey'e göre Binnur (Nurseli İdiz) pis ve çirkindi. İri bir ayvadan büyük olmayan kıçı, mandalina kadar memeleri, daracık oğlan kalçaları ve çöp bacakları vardı. Her ne kadar bu Recai Bey'inin gözlemi olsa da etine dolgun, şuh İdiz'in bu rol için biçilmiş kaftan olmadığı belli...Belli Meltem Cumbul'u birçok farklı rolde izlediğim için olacak ama gene Recai Bey'in tahayyül ettiği profile yakın saf, temiz ve yalnız kız rolü için Meltem Cumbul'u biraz yapmacık bulduğumu söylemeliyim. Bir de bunlara film boyunca çalan ve hiç değişmeyen piyano parçası eklenince kendinizi "Yahu şu kitabı okuyayım da öyle izleyeyim şu filmi" derken bulabilirsiniz.
S

@shutterbugiconi

11 yıl önce

Okuma ve yorum için teşekkürler. @skubrick yorum yazmadan önce yazının tamamını ve @darkscream ile paylaştığım şeyleri dikkatli okumanızı ve olaylara salt kendi pencerenizden bakmayı bırakmanızı öneririm.

@skubrick

11 yıl önce

"Süreç içinde oluşan karşılıklı nefret şiddeti körüklemiştir. Şiddete bulaşan eylemciler polis faşizmini haklı çıkarmak için biçilmez kaftan olurken..." hala anlamadınız değil mi kardeşim
Daha fazla yanıt göster
SPOILER

Böcek filmine Benzer Film ekliyorsun.

Arama Sonuçları

Böcek filmini Kategorize ediyorsun.

Bu filmi aşağıdaki seçenekleri işaretleyerek kategorize edebilirsin.

Arama Sonuçları

Böcek filmine Konu ekliyorsun.

Arama Sonuçları

FİLM İLE İLGİLİ İSTATİSTİKLER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL