Yüzyüze

(1976)

Face to Face a.k.a Ansikte mot ansikte

Film 1 Saat 54 Dk. Dram, Fantastik İsveç

7.5

39 OY
PUAN VER
5

Imdb: 7.5 (6.133 OY)

KONUSU

Yönetmenliğini Ingmar Bergman’ın yaptığı film. Bergman yine favori oyuncuları Liv Ullmann ve Erland Josephson ile çalışmıştır. Pek çoklarına göre bir başyapıt. Orijinali 4 bölümlük bir tv dizisi olup, sinema filmi haline getirilmek için bir miktar kısaltılmıştır. (Alıntı: ekşi, filmmaker)

Liv Ullmann

Dr. Jenny ...

Erland Josephson

Dr. Tomas ...

Aino Taube

Jenny's Gr...

Gunnar Björnstrand

Jenny's Gr...

Kristina Adolphson

Nurse Vero...

Marianne Aminoff

Jenny's Mo...

Gösta Ekman

Mikael Str...

Helene Friberg

Anna Isaksson

YORUM YAZ

SPOILER

YENİ YORUMLAR

Tüm Yorumlar

@naksidil

3 yıl önce

8.8 / 10

Liv Ullmann’ın oyunculuğuyla sarsıntı geçirmek şahane bir duygu.. Gözlerimi kendisinden ayıramadım. Bağırarak o pis irini beyninden akıtmak ve o yarığı dikmek için sonunda en uç noktaya gitmek zorunda olsak bile kendimizle barışmaya değer. Bizi biz yapan o ince ruhu katılaştıramıyorsak.. Onun inceliğinde yaşamak lazımdı. Yine mest olduğum bir Bergman filmi.

@yagmurrsn

6 yıl önce

10 / 10

oldukça sarsıcı bir Bergman filmi. aradığım, kendimi bulduğum film buymuş meğersem, bu zamana kadar bu filmi izlemeyi beklemişim...

@saronsham

6 yıl önce

10 / 10

Bir eşik vardır ve o eşiği geçene değin acı çekmeye, kan akıtmaya ve yaş dökmeye mecburuzdur. Sonrasında ruh rahatlar, evvelden aklımızı darmadağın eden çoğu şeyi mantıklı bir biçime sokup onları oldukları gibi kabul edebilecek olgunluğa erişiriz. Ansikte Mot Ansikte bizi Dr. Jenny’nin bilinçaltına inip onun geçmişiyle mücadele edişine tanık ederken aynı zamanda belli bir kabulleniş mertebesine yükseltiyor.

@kozmicblues

9 yıl önce

Liv Ullman'ın müthiş oyunculuğu bile izlemek için yeterli

kafamı yardılar, tedavi için ameliyat ettiler ama kafamı dikerlerken günlük sorunlarımı içerde bıraktılar

Ve dediklerini kimsenin anlamadığı bir çocuk olmanın nasıl olduğunu bilir misin?

@ledddd

11 yıl önce

8 / 10

Ansikte mot ansikte: Bergman'ın Hayatından Yanılsamalar.

Ingmar Bergman sinemasının kalıpları ve iç dinamikleri belli olsa da O'nun sinemasal gücü her -izlediğimiz- yeni filminde kısmen bir yenilik vaat ediyor. Skammen'de(Shame) sorumluluk alarak, biraz da Amerika'nın Vietnam'a müdahalesi sonucu, antimilitarist tutumunu, o psikolojilerini bozmayı çok sevdiği karakterleri üzerinden vermişti. Filmin başlarında entellektüel çiftimiz her şeyden(savaştan) uzak kalabileceklerini düşündükleri sevgili Farö Adalarına kaçmış ama savaş onların da peşini bırakmayarak filmin sonunda her ikisine de büyük dönüşümler yaşatmıştı. Uysal, korkak ve zayıf virtiöz Jan tam bir vahşi ve sadece hayatta kalmayı düşünen bencil bir birey olurken; ondan çok daha güçlü ve kararlı eşi Eva kendi kabuğuna çekilerek pasif bir görüntü almıştı. Bunların hepsini savaşı merkeze alarak yapmıştı Bergman. Bu onun için yeni bir şeydi.
... Devamı
Ansikte mot ansikte: Bergman'ın Hayatından Yanılsamalar.

Ingmar Bergman sinemasının kalıpları ve iç dinamikleri belli olsa da O'nun sinemasal gücü her -izlediğimiz- yeni filminde kısmen bir yenilik vaat ediyor. Skammen'de(Shame) sorumluluk alarak, biraz da Amerika'nın Vietnam'a müdahalesi sonucu, antimilitarist tutumunu, o psikolojilerini bozmayı çok sevdiği karakterleri üzerinden vermişti. Filmin başlarında entellektüel çiftimiz her şeyden(savaştan) uzak kalabileceklerini düşündükleri sevgili Farö Adalarına kaçmış ama savaş onların da peşini bırakmayarak filmin sonunda her ikisine de büyük dönüşümler yaşatmıştı. Uysal, korkak ve zayıf virtiöz Jan tam bir vahşi ve sadece hayatta kalmayı düşünen bencil bir birey olurken; ondan çok daha güçlü ve kararlı eşi Eva kendi kabuğuna çekilerek pasif bir görüntü almıştı. Bunların hepsini savaşı merkeze alarak yapmıştı Bergman. Bu onun için yeni bir şeydi. Bir yıl sonra çektiği En Passion'da(The Passion of Anna) ise deneyciliğin ve doğaçlamalarının doruklarında gezindi. Daha önceki filmlerinde gördüğümüz rüya sahnelerine pek benzemeyen Tarkovskivari sahneleri, fazla hareketli kamerası, ve daha önemlisi belli aralıklarla filmi bölerek, dört ana oyuncusuna canlandırdıkları karakterleri çözümlemelerini istediği bölümler hiç onun işi gibi görünmüyordu. Persona, Tystnaden ve Wild Strawberries kadar ön plan çıkarılmayan Ansikte Mot Ansikte'de(Face to Face) bu tavır söz konusu.

Önceki filmlerinde de rastladığımız, Bergman'ın kendi otobiyografik bazı öğeleri burada daha da içselleştirilerek Jenny karakteriyle hayat bulmuş sanki. 1987 yılında yazdığı, hayatını, filmlerini ve sinemayı anlattığı kitabı Laterna Magica'yı(Büyülü Fener) okuyanlar yada kısaca Ingmar Bergman'ın aile hayatına dair bir şeyler okumuş insanlar bu kanıya rahatlıkla varabilir. Jenny'nin(Liv Ullmann) film boyunca yaşadığı sorunları, annesi, babası ve büyükannesiyle ilgili problemleri, ve bunların sonucunda onun her şeyden soyutlanmış olarak tek başına kalakalması Bergman'ın normal kişisel hayatının filme uzantısı aslında. Film süresince görürüz ki Jenny'nin her ilişkisi onun yetersiz ve soğuk olduğu konusunda hemfikirdir. Jenny kabul etmese bile kocasıyla ilişkileri bitme noktasına gelmiş ve genel anlamda erkeklerle bir sorunu vardır. Daha mühim olanı hastası Maria'yla filmin başlarında geçen ikili diyaloglarıdır. Hastasını kendini tatmin etmeye çalışırken bulan Jenny ona soğuk bir şekilde "Rol yaptığını ikimiz de biliyoruz" der. Bunun sonrasında Maria biraz doğrulup Jenny'nin yüzüne dokunmaya başlar. Amacı onu tanımaktır ve sonunda kendince acı gerçeği keşfeder. Jenny'de aynı onun gibidir. O da hem cinsel hayatında hem de çevresiyle olan ilişkilerinde bastırılmışlığını gizlemeye çalışır. Zaten sonunda elini Jenny'nin yüzünden çeken kız son sözü söyler: "Zavallı Jenny." Bu bölümde Maria'nın yerine Jenny'yi oturtmak son derece olası. Eküri misali birbirlerini tamamlayabiliyor bu ikili.

Tatile çıkmış yada belirsiz sebeplerden dolayı hastahaneden kısa sürelerle ayrılmak durumunda kalmış doktorların yerine geçip hayatını kazanan Jenny'nin, kızıyla da ilişkileri onun kendince hisettiği yetersizliğinin başka bir kanıtı. Ailesi tarafından türlü cezalar ve hakaretler sonucu kimliği paramparça olan bu kadının kızıyla ilişkileri şiddet boyutunda olmasa bile kendi ailesinde yaşadığı iletişimsizliğin bir uzantısı. Küçük kızıyla yaşadığı bu iletişimsizlik ortamı ona yabancı değil çünkü kendi ailesinden böyle görmüş ve aynısını kızı için de uygulamış.

Jenny'nin yaşayacağı uyarılma safhasını tetikleyecek olan kişi, çalıştığı hastanedeki profesör arkadaşının eşinin vereceği bir partiye katılması sonucu orada tanışacağı doktor Tomas Jacobi olacaktır. Bu, çapkın olarak tanımlayacağımız kişi ilk önce Jenny'yi sadece cinsel olarak elde etme arayışına girecek, sonrasında ise onun arızalı duygu dünyasının bir parçası olacaktır. Aslında Tomas'tan önce Jenny'nin bazı şeylerin farkına varmasını sağlayacak olan tetikleyici unsur maruz kaldığı ilginç tecavüz girişimidir. Kocasının Amerika'daki işleri sebebiyle Jenny bir ay boyunca büyükannesi ve büyükbabasıyla kalmaya karar verir. Bu onun için zaten yeterince zorken aldığı cevapsız bir aramayla irkilir ve doğruca, kocası gelince taşınmayı planladıkları yeni evlerine koşar. Evde tanımadığı iki kişiyi ve Maria'yı yerde yatarken bulur. Ekranı bir duvarla ikiye ayıran Bergman sağa tarafa Maria'nın yerde hareketsiz yatan vücudunu, sol tarafa ise Jenny'ye karşı yapılacak olan tecavüz sahnesini koyar. Enfes iki ayrı planla kotarılan bu sahne sinematografik olarakta Sven Nykvist'in başarısını belgeler. Tecavüzden kıl payı kurtulan Jenny kendini kasmış ve bunun sonucunda tecavüzcü işini görememiştir. Bu sahnenin ardından Tomas'ın evine giden ve burada uyumak istediğini belirten Jenny'nin ilk histeri krizine tanık oluruz. Tecavüz girişiminden ilk başta korktuğunu ama sonradan bunu istediğini itiraf eden Jenny, istemeden de olsa kasılması sebebiyle bunun gerçekleşmediğini söyler. Buna anlam veremeyen Jenny önce gülmeye sonra ağır bir ilk krize doğru sürüklenir. Artık bir şeyleri hissetmeye başlayan kadın için bu bir başlangıçtır. Yaşadığı tecavüz girişimi ve gördüğü kabuslarla başa çıkamayan Jenny intihar teşebbüsünde bulunur ve bunun sonucunda hastane odasında kendi hayal dünyasında kaybolur. Bu, ailesiyle hesaplaşması için bir fırsattır. Anne babası, kızlarından kaçarlarken yüzüne çarpan kapıyla şoka uğrayan Jenny onların arkasından yalvarmaya ve özür dilemeye başlar. Ailesiyle yüzleşmesini beklerken onlara, geri dönmeleri için yalvarmaya başlayan Jenny bizi şaşırtırsa da kapı tekrar açılır ve anne babası içeri girer. Burada yine ters psikolojiyle Jenny ailesine lanet okumaya başlar ve adeta bir kişisel tatmin yaşar. Kısmen rahatlamştır.

Gözlerini açışında ise bir yüzleşme de kocasıyla yaşayacaktır. Jenny'yi nazik biçimde reddeden eşi hayatından tamamen çıkar. Bu yüzleşmeden önce kısa bir uyanış yaşayıp tekrardan hayaller alemine dalan Jenny hastaları tarafından da sürülür ve dışlanır. Onun rüyalarında da, gerçek hayatında da benzerlikler ilk göze çarpan olay. Kabuslarında önce ailesi tarafından göz ardı edilecek, daha sonra hastaları ona sırtlarını çevirecektir. Gerçek hayatta ise değişiklik olmayacak; önce kocası zaten bitmiş olan evliliklerine son noktayı koyacak, sonra Tomas ondan uzaklaşmak için başka bir ülkeye kaçacak ve en sonunda da kızıyla, aynı kendi anne babası gibi bir yüzleşme yaşayacaktır. Kızıyla ilişkisinde, kızına, kendi ailesinden gördüklerinden farklı biçimde davranmayan Jenny, kızının ardı ardına sorduğu sorulara ona hakaret ederek cevap verir çünkü bunlara samimi bir cevabı yoktur. Aynen kızının söylediği gibi aslında onu hiç sevmemiştir.

Onun için elle tutulabilir tek şey zamanında yine çok çektiği büyükannesi olacaktır. Sevgi dolu olduklarını düşündüğü ilişkilerinde büyükannesi ve büyükbabasına özlemle bakması da boşuna değil. Tamamiyle Bergman'ın kişisel tercihi olarak gördüğüm final bölümünde Jenny çalıştığı hastaneyi arayıp işe başlayacağını söyler. Mutlu ve sağlıklı görünür. Mutluluğu bulduğunu düşündüğümüz Jenny gene rol mü yapar yoksa geç kavuştuğu ve hiç yaşayamadığı sevgiyi gerçekten bulmuş mudur? Bergman'ın filmlerinden tecrübe ettiğimiz kadarıyla insani ahlak ve tutumlara yüklediği ilahi güç Jenny'yi iyileştirmiş olabilir ama bu Bergman ya, Jenny ertesi günün sabahında kendini asarak bu işe son noktayı da koyabilir. Kim bunun tutarlı olmayacağını söyleyebilir ki?

Filmdeki Saatler ve Zamansızlık Üzerine:

Filmde zamanın metafor açısından saatlere karşılık geldiği kanısındayım. Kişilerin özelinde girdikleri hayal düyalarında ve kabuslarında zaman kavamı netliğini yitiriyor. Bunu filmde üç karakter üzerinden okumak mümkün. İlki Jenny. Kahramanımız özellikle büyükannesinin evinde gördüğü kabuslar süresince evde bulunan duvar saatinin tik takları duyulmuyor. Burada zaman Jenny için duruyor ve zaten netliğin kaybolması da bunun bir getirisi. Algı tamamiyle devre dışı. Ne zaman Jenny uyanıyor, o vakit zaman onun için de tekrardan rayına oturuyor. Tik takları tekrar işitiyoruz. Büyükbabası da yer yer zaman algısını kaybeden bir karakter. Hastalığı yüzünden zaten gerçek hayatla bağları zayıf olan kahramanımız bir gece kalkıp çalışan duvar saatini çalışmadığını düşünerek tekrardan kurmaya çalışıyor. Anlıyoruz ki kendi hayal dünyasında yaşayan bu karakter bir şeylerden kurtulmaya çalışıyor. Eğer saatin tik taklarını duyabilirse, bundan(kendi deyimiyle ihtiyarlık) sıyrılabilecek. Bunu yapamayacak büyük ihtimalle çünü onun için çok geç artık. Eşine ilk önce "saat çalışmıyor"sonra da "geri kalıyor" derken aslında kendinden bahsediyor. Eşi de bunun farkında olacak ki şu sözleri dile getiriyor: "Diğer saatlerle aynı gidiyor. Bir şeylerin sürekli yanlış olduğu yönündeki saplantından vaz geçmen gerek." Kısaca artık bunu kabullenmesi gerektiğini vurguluyor. Tomas ise saate ve zamanın kendisine vurgu yapılan son karakter. Hastane odasında, Jenny'nin yatağanın yanı başında beklerken içeri giren hemşireyle aralarında şöyle bir diyalog geçiyor:

Hemşire: H

Tomas: T

H: Rahatsız ettiğim için özür dilerim.

T: (Kol saatine bakarak) Gece yarısı olmuş.

H: Gece yarısı mı?

T: Saat henüz dört bile değil.

H: Saatiniz durmuş. Saat sekizi beş geçiyor.

J: (Jenny araya girerek) ...ve günlerden salı.

H: Doğru.

Bu konuşmanın ardından Tomas şaşkınlık içerisinde saatini düzeltme ihtiyacı bile duymuyor. Belki de saatinin aslında durmadığının farkında. Bu sadece onun zaman algısının zaman içinde kaybolmuş hali. Jenny'nin araya girip bulunduğu zamanı teyit etmesi ise çok hoş bir ayrıntı.

Yönetmen Ingmar Bergman'ın Tutumu:

Bergman bu filminde de belli başlı numaralarını çekip tarzını takır takır işler şekilde kurmuş. Yaptığı ilk ve orta dönem filmleriyle etkilediği avrupa ve amerikan korku sinemasının öğeleri hissediliyor. Atmosfer yaratmaktan tutun da rüya sahnelerindeki gerilim ve ışıklandırma çok yerinde. Roman Polanski'den Nicholas Roeg'e, hatta Wes Crave'e kadar etkilediği tüm sinemacıların en az 2-3 kez izlediğini düşünüyorum bu filmi. Tabi bu sinemacıların yılları itibariyle The Virgin Spring, Tystnaden ve Vargtimmen'den etkilenmeleri daha büyük ihtimal. Jenny'nin karakter oluşumuna kattığı boyut ise gerektiği gibi derinlikli. İki dünya arasında sıkışıp kalmış Jenny için yazılabilecek en kapsamlı hikayeyi yazmış Bergman. Filmin neredeyse tamamının iç mekanlarda geçmesi, Jenny'nin ruh haline de bir vurgu tabi ki Bergman'dan. Sıkışıp kalmışlığının ve duvarlarını yıkamayışının sembolik karşılığı gibi adeta. İç karartıcı bazı çekimler zor olduğu kadar farklılık da taşıyor. Değişik ve farklı çekim açıları, rüya sahnelerinde ışığın ve sinematografinin uyumu ve Bergman'ın kafasındaki dünyanın bizde de kabul görmesi onun en büyük başarısı.

Filmle İlgili Diğer Ayrıtılar:

Orjnali 4 bölüm halinde olup isveç televizyonu için çekilmiş Ansikte mot ansikte'nin. Toplam süresi 200 dakikayken sinema versiyonu için 114 dakikaya kadar kesilmiş. Filmde bu geçişleri yakalamak mümkün. Daha sonradan Fanny and Alexander'da yapıldığı gibi uzatilmış geniş kurgusu çıkmamıştır dvd olarak. Birçoklarına göre en iyi performansını veren Liv Ullmann ise tebrikleri kabul eden diğer bir isim. Tutarlı ve abartılı olması geken yerde abartıya kaçan, bunu yaparken de aynen Possession'da ki Isabelle Adjani gibi gerçekçi olabilen, bize bunu inandıran bir performans çıkarmış. Yardımcı rolde Erland Josephson'un sakin oyunu da temiz bir işçilik olarak göze çarpıyor. Meraklısına genç haliyle Lena Olin'in de varlığını hatırlatalım. Bergman'ın genelde tiyatro oyunlarında yer verdiği Olin, Jenny'nin gittiği partideki kızladan biri olarak görünüyor perdede. Son olarak Ingmar Bergman filmlerinin ondan sonraki en büyük katkı sağlayan ismi Sven Nykvist'e değinelim. Bu filmde de ince çalışması Bergman'a avantaj sağlamış ve onun kafasının içini bir kez daha görüntü yönetmenliğinin kusursuzluğuyla perdeye aktarmıştır.

@sebo

11 yıl önce

1 / 10

- Duygusal olarak yaşamının sonuna kadar çöküntü yaşamanın duyguların, sürekli olarak etrafında olmasının ve seni boğmasının ve dediklerini kimsenin anlamadığı bir çocuk olmanın nasıl olduğunu bilir misin?

- Bilmem. İnananlar için bir formül vardır.

- Ne demek istiyorsun?

- Bu formülü ezberledim.

- Bana da verebilir misin?

- Gerçek olduğumu hissetmem için birinin bana ulaşmasını bekliyordum. Gerçek olup, bunu tekrarlamak istiyordum.

- "Gerçek" demekle neyi kastediyorsun?

- Bir insanın çıkardığı sesi duymak ve bu sesin sahibinin en az o ses kadar güzel olduğunu bilmek. Birinin dudaklarına dokunmak ve saniyenin binde biri kadar sürede dudakların birine ait olduğunu bilmek.

@poormf

13 yıl önce

Jenny, kocasının Amerika'ya gitmesi üzerine büyükannesi ve hasta büyükbabasının evine gelir. Uzun zamandır torunları Jenny'yi görmeyen iki ihtiyar, bir ay sürecek olan bu ziyarete çok sevinirler. Büyük bir hastahanede, izine çıkan doktorların yerine bakarak geçimini sağlayan Jenny, kendisiyle aynı hastahanede çalışan arkadaşının eski karısının verdiği partiye davet edilir. Partiye katılan Jenny, oda bulunan genç erkeklerin arasında kendini yalnız hisseder, fakat kendisi gibi doktor olan Tomas, genç kadını bu yalnızlık hissinden kurtarır. Zamanla iyice yakınlaşan Jenny ve Tomas, gecenin geç saatlerine kadar alkol eşliğinde zaman geçirirler. Jenny'ye karşı özel bir yakınlık hisseden Tomas, genç kadının uyku hapı aldığı bir gecede, ani ayılışına ve güçlü sinir krizine tanık olur. Kendinden geçen Jenny, kişiliğiyle ve geçmişiyle hesaplaşmaya başlar. Genç kadını kendi haline bırakan Tomas, Jenny'nin yalnızlık hissine ilaç olmaya çalışır.

al
... Devamı
Jenny, kocasının Amerika'ya gitmesi üzerine büyükannesi ve hasta büyükbabasının evine gelir. Uzun zamandır torunları Jenny'yi görmeyen iki ihtiyar, bir ay sürecek olan bu ziyarete çok sevinirler. Büyük bir hastahanede, izine çıkan doktorların yerine bakarak geçimini sağlayan Jenny, kendisiyle aynı hastahanede çalışan arkadaşının eski karısının verdiği partiye davet edilir. Partiye katılan Jenny, oda bulunan genç erkeklerin arasında kendini yalnız hisseder, fakat kendisi gibi doktor olan Tomas, genç kadını bu yalnızlık hissinden kurtarır. Zamanla iyice yakınlaşan Jenny ve Tomas, gecenin geç saatlerine kadar alkol eşliğinde zaman geçirirler. Jenny'ye karşı özel bir yakınlık hisseden Tomas, genç kadının uyku hapı aldığı bir gecede, ani ayılışına ve güçlü sinir krizine tanık olur. Kendinden geçen Jenny, kişiliğiyle ve geçmişiyle hesaplaşmaya başlar. Genç kadını kendi haline bırakan Tomas, Jenny'nin yalnızlık hissine ilaç olmaya çalışır.

alıntıdır...
SPOILER

Yüzyüze filmine Benzer Film ekliyorsun.

Arama Sonuçları

Yüzyüze filmini Kategorize ediyorsun.

Bu filmi aşağıdaki seçenekleri işaretleyerek kategorize edebilirsin.

Arama Sonuçları

Yüzyüze filmine Konu ekliyorsun.

Arama Sonuçları

FİLM İLE İLGİLİ İSTATİSTİKLER
GİRİŞ YAP
Şifremi Unuttum!

ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?

HEMEN ÜYE OLUN
Aktivasyon Mailim Gelmedi!
ŞİFREMİ UNUTTUM
AKTİVASYON MAİLİ GÖNDER
ÜYE OL