bu filmi izlemeden önce zombi filmlerini severdim, bir de dylan dog kültürü vardı hafiften, denk geldi izledim. ama bu film zombi filmi değil. resmen felsefe kitabı gibi birşey. filmin finali zaten başlıbaşına ayrı bir olay. varoluş problemleri, ölülerin yerinde duramadığı bir mezarlık, dilsiz bir yardımcı ve onun garip aşkı... izlenmesi gerek kesinlikle.
sonuçta hepimiz buffalora’da yaşıyoruz, herkesin zihninde bu mezarlıklardan var, ölüler yerinde durmuyor.
hadi bakalım kolay gelsin
dylan dog modelimiz rupert everett’ın ağzında sigarası, elinde tabancası zombileri mezara geri yollayan bir mezarlık bekçisini oynadığı tekrar tekrar izlenebilen, fazlasıyla kanlı olsa da hiç sırıtmayan, korku, aşk, her şeyden uzaklaşma isteği ve everett’ın yardımcısı garip naghi’yi barındıran film. belki de filmin en romantik karakteri naghi olabilir.
naghi’nin, aşkının kesik kafasını televizyona yerleştirip, bütün gün onu izlemesi ve üstelik kendisinin konuşamıyor... Devamı
sadece bir film... değil mi yoksa?
bu filmi izlemeden önce zombi filmlerini severdim, bir de dylan dog kültürü vardı hafiften, denk geldi izledim. ama bu film zombi filmi değil. resmen felsefe kitabı gibi birşey. filmin finali zaten başlıbaşına ayrı bir olay. varoluş problemleri, ölülerin yerinde duramadığı bir mezarlık, dilsiz bir yardımcı ve onun garip aşkı... izlenmesi gerek kesinlikle.
sonuçta hepimiz buffalora’da yaşıyoruz, herkesin zihninde bu mezarlıklardan var, ölüler yerinde durmuyor.
hadi bakalım kolay gelsin
dylan dog modelimiz rupert everett’ın ağzında sigarası, elinde tabancası zombileri mezara geri yollayan bir mezarlık bekçisini oynadığı tekrar tekrar izlenebilen, fazlasıyla kanlı olsa da hiç sırıtmayan, korku, aşk, her şeyden uzaklaşma isteği ve everett’ın yardımcısı garip naghi’yi barındıran film. belki de filmin en romantik karakteri naghi olabilir.
naghi’nin, aşkının kesik kafasını televizyona yerleştirip, bütün gün onu izlemesi ve üstelik kendisinin konuşamıyor olması bana hep filmin en eğlenceli kısımları gibi gelmiştir. naghi’nin everett’la konuşamayışı, en ihtiyaç duyulan anda yardıma koşamaması ama koşacakmış gibi durması ve bakışları da çok eğlencelidir. bir de everett’ın aynı kadına tekrar tekrar aşık olup, her seferinde kaybetmesi, filmin sonunda da ne yaparsa yapsın hiç bir yere gidemeyeceğini anladığı an, hayatının nasıl bir seçeneksizliğe mahkum olduğunu gösterir ya, orada insanın içi parçalanır. ama melankolik bakışlar yakışır karakterimize.
bu filmi izlemeden önce zombi filmlerini severdim, bir de dylan dog kültürü vardı hafiften, denk geldi izledim. ama bu film zombi filmi değil. resmen felsefe kitabı gibi birşey. filmin finali zaten başlıbaşına ayrı bir olay. varoluş problemleri, ölülerin yerinde duramadığı bir mezarlık, dilsiz bir yardımcı ve onun garip aşkı... izlenmesi gerek kesinlikle.
sonuçta hepimiz buffalora’da yaşıyoruz, herkesin zihninde bu mezarlıklardan var, ölüler yerinde durmuyor.
hadi bakalım kolay gelsin
dylan dog modelimiz rupert everett’ın ağzında sigarası, elinde tabancası zombileri mezara geri yollayan bir mezarlık bekçisini oynadığı tekrar tekrar izlenebilen, fazlasıyla kanlı olsa da hiç sırıtmayan, korku, aşk, her şeyden uzaklaşma isteği ve everett’ın yardımcısı garip naghi’yi barındıran film. belki de filmin en romantik karakteri naghi olabilir.
naghi’nin, aşkının kesik kafasını televizyona yerleştirip, bütün gün onu izlemesi ve üstelik kendisinin konuşamıyor ... Devamı
bu filmi izlemeden önce zombi filmlerini severdim, bir de dylan dog kültürü vardı hafiften, denk geldi izledim. ama bu film zombi filmi değil. resmen felsefe kitabı gibi birşey. filmin finali zaten başlıbaşına ayrı bir olay. varoluş problemleri, ölülerin yerinde duramadığı bir mezarlık, dilsiz bir yardımcı ve onun garip aşkı... izlenmesi gerek kesinlikle.
sonuçta hepimiz buffalora’da yaşıyoruz, herkesin zihninde bu mezarlıklardan var, ölüler yerinde durmuyor.
hadi bakalım kolay gelsin
dylan dog modelimiz rupert everett’ın ağzında sigarası, elinde tabancası zombileri mezara geri yollayan bir mezarlık bekçisini oynadığı tekrar tekrar izlenebilen, fazlasıyla kanlı olsa da hiç sırıtmayan, korku, aşk, her şeyden uzaklaşma isteği ve everett’ın yardımcısı garip naghi’yi barındıran film. belki de filmin en romantik karakteri naghi olabilir.
naghi’nin, aşkının kesik kafasını televizyona yerleştirip, bütün gün onu izlemesi ve üstelik kendisinin konuşamıyor olması bana hep filmin en eğlenceli kısımları gibi gelmiştir. naghi’nin everett’la konuşamayışı, en ihtiyaç duyulan anda yardıma koşamaması ama koşacakmış gibi durması ve bakışları da çok eğlencelidir. bir de everett’ın aynı kadına tekrar tekrar aşık olup, her seferinde kaybetmesi, filmin sonunda da ne yaparsa yapsın hiç bir yere gidemeyeceğini anladığı an, hayatının nasıl bir seçeneksizliğe mahkum olduğunu gösterir ya, orada insanın içi parçalanır. ama melankolik bakışlar yakışır karakterimize.