D
1 yıl önce
Şairin Kanı filmine yorum yazdı:
“Portreden çıplak ele cüzzam gibi bulaşan ve boğulan ağız, küçük su birikintisinin beyaz ışığında soluyor gibiydi.”
Şairin Kanı filmine yorum yazdı:
“Portreden çıplak ele cüzzam gibi bulaşan ve boğulan ağız, küçük su birikintisinin beyaz ışığında soluyor gibiydi.”
Speak No Evil filmine yorum yazdı:
Fazlasıyla rahatsız edici, sindirmesi zor, bittiğinde ekrana bakakaldığım filmlerden biri. Klasik korku, psikolojik gerilim türünde bir film değil, başta bunu belirtmekte fayda var. Kör göze parmak basarak verdiği politik alt metinleriyle, kapalı istiareleriyle "bir derdim var" diye bağıran bir film. Suya sabuna dokunmaya çalışan, mesaj kaygısı güden filmleri seviyorum ama ne yazık ki yönetmen, senarist bize iletmek istediği düşüncesi için her şeyi fazlasıyla karikatürleştiriyor. Vereceği "mesaj" için filmin bütünlüğünden tutun da, gerçekçiliğine, karakterlerin vermiş olduğu reaksiyonlara kadar birçok şeye zarar veriyor. Bütün olarak beğensem dahi, yukarıda belirttiğim sebepten dolayı bayağı puan kırmama sebep oldu. Devamını spoiler içine almak zorundayım.
Öncelikle Danimarkalı ebeveynlerin refah seviyesi yüksek, etliye sütlüye karışmayan, orta-üst direk ve özellikle politik doğruculuktan asla ödün vermeyen karakterler olarak resmedilmesi bir ... DevamıFazlasıyla rahatsız edici, sindirmesi zor, bittiğinde ekrana bakakaldığım filmlerden biri. Klasik korku, psikolojik gerilim türünde bir film değil, başta bunu belirtmekte fayda var. Kör göze parmak basarak verdiği politik alt metinleriyle, kapalı istiareleriyle "bir derdim var" diye bağıran bir film. Suya sabuna dokunmaya çalışan, mesaj kaygısı güden filmleri seviyorum ama ne yazık ki yönetmen, senarist bize iletmek istediği düşüncesi için her şeyi fazlasıyla karikatürleştiriyor. Vereceği "mesaj" için filmin bütünlüğünden tutun da, gerçekçiliğine, karakterlerin vermiş olduğu reaksiyonlara kadar birçok şeye zarar veriyor. Bütün olarak beğensem dahi, yukarıda belirttiğim sebepten dolayı bayağı puan kırmama sebep oldu. Devamını spoiler içine almak zorundayım.
Öncelikle Danimarkalı ebeveynlerin refah seviyesi yüksek, etliye sütlüye karışmayan, orta-üst direk ve özellikle politik doğruculuktan asla ödün vermeyen karakterler olarak resmedilmesi bir tesadüf değil. Bu politik doğruculuk kendi aralarında bile ufak çaplı çatışmalara sebebiyet veriyor. Karısının katı kuralcılığından, sterilize edilmiş hayatından sıkılmış, erkliğini geri kazanmak isteyen ama buna cesaret edemeyen bir baba figürü var. Bu yüzdendir ki, kızı peluş tavşanını kaybettiğinde ve onu bulup getirdiğinde, Hollandalının Danimarkalıya bunun heroik bir davranış olduğunu ve kendisiyle gurur duyması gerektiğini söylediğinde, koltuklarının kabarmasıyla kurban daha ilk sahnelerden kendini belli ediyor. O sahnede Danimarkalı babaya tam tersi söylenseydi de tepkisiz kalacaktı çünkü ses çıkarmaktan aciz, kendisine ne verilirse yutmaya hazır, konforlu alanından çıkamayan bir karakterimiz var. Aynı şekilde vejetaryenliğini altına basa basa belirten ve bunun doğa için gerekli olduğunu söyleyen ama aslında balık yiyen ve pesketaryen olduğunun farkında olmayan bir Danimarkalı annemiz var. Bir sahnede Hollandalının balıkçılık endüstrisinin de doğaya verdiği zararı üstü kapalı bir şekilde anlattığında; karşıt argüman sunamayan, savunduğu fikirden aciz bir Danimarkalı anne. Elde var iki politik doğrucu, kaldı sıfır. Yine annemiz, kocasının da gazıyla, Hollandalıların kendisine sundukları et yemeğini ucundan da olsa, "nezaketen" tatmasıyla aslında hiç de prensip sahibi olmadığını gösteriyor. Kırılma noktası zaten bu nokta oluyor keza o eti sadece bir kereliğine dahi tattığı an, kendinden, savunduğu her şeyden ödün vermiş oluyor ve film boyunca Danimarkalı aileye taciz ateşleri devam ediyor. Birçok sahne var ama hiçbirinde karşı atak yapmayan, olduğu yerde pusan kurbanlık ailemiz kendi sonunu kendi hazırlıyor.
Hollandalılara gelirsek ki, ben onların devletin izdüşümü olduğunu düşünüyorum. Yani bana kalırsa ortada Hollandalılar yok, Danimarka devleti ve Danimarka halkı var. Bir de göçmen sorunu... Eve çocuk bakıcısı olarak getirilen Mucahid'in ortadoğulu olması, tek kelime ingilizce bilmemesi ve Danimarkalı annenin çocuğunu huzursuzluk içerisinde olmasına rağmen ona emanet edip gitmesi... Nihayetinde Hollandalılar ve Mucahid iş birliğinde kız çocuğunun kaçırılması, recm edilen Danimarkalılar. Buz gibi bir filmdi hakikaten. Yalnız yazının başında belirttiğim gerçeklikten çok fazla kopma, karakterlerin artık beyinsizliğe kadar varan reaksiyonları da bu filmi bir o kadar kötüleştiriyor. Ne mi onlar?
1-Hiçbir aile kendilerine bu kadar rahatsızlık veren bir evden sabahın köründe kaçarcasına çıkıp giderken, sadece peluş bir oyuncak için dönmez. Dönmemeli.
2-Hadi döndün diyelim, karşındaki insanlar özür diledi diye iki üç gün daha kalmazsın.
3-Arabanın anahtarı üzerindeyken ve Hollandalı hıyar işemeye gitmişken neden kaçmayı denemiyorsun? Bu tartışılır tabii, burada özellikle zaten ailenin pusmuşluğuna bir vurgu yapılmış olabilir ama hakikaten izlerken insan küplere biniyor.
4-Malum son. Yaşama içgüdüsünün böyle bir durumda harekete geçmemesi imkansız. Belki şok anı, belki başka bir şey ama ikisi de aynı anda bu kadar tepkisiz kalamaz.
Bunlar benim seyir zevkime gölge düşürse de dediğim gibi, beğendim ama bitirdikten sonra keşke izlemeseydim de dedim...
Tales from the Loop dizisine yorum yazdı:
Şahane bir retrofütüristik drama. Öncelikle salt bilimkurgu arıyorsanız bu dizi size göre değil. Çünkü bu dizi bilimkurgu öğeleri serpiştirilmiş koyu bir drama. Oldukça ağır işleyen gidişatı ve depresif tonuyla ara ara bunaltıcı olabiliyor ama bölümlerde işlenen temalar gereğince bu yavaşlığı doğal buldum. Çünkü üzerinde durulan zaman, ölüm, ruh, yas, bilinç, yalnızlık gibi kavramlar zaten yeterince ağırlar ve dizinin aheste aheste ilerlemesi de haliyle bu sebepten. Müzikleri ise en başarılı olduğu noktalardan biri. The leftovers'ı izleyip beğenenler özellikle soundtracklere bayılacaklardır. Philip Glass besteleriyle eargasm yaşatıyor. Sinematografiye de ayrı bir parantez açmak gerekli. Dizinin bazı sahneleri, durdurup tekrar tekrar bakmak isteyeceğiniz bir fotoğraf karesi kadar güzelleşebiliyor. İzlenmeli.
Geride kalan cevapsız sorulara kızanlar olabilir ama dizinin yapısı gereği bunları tek tek açıklamak bu duruma aykırı olurdu gibi geliyor ... DevamıŞahane bir retrofütüristik drama. Öncelikle salt bilimkurgu arıyorsanız bu dizi size göre değil. Çünkü bu dizi bilimkurgu öğeleri serpiştirilmiş koyu bir drama. Oldukça ağır işleyen gidişatı ve depresif tonuyla ara ara bunaltıcı olabiliyor ama bölümlerde işlenen temalar gereğince bu yavaşlığı doğal buldum. Çünkü üzerinde durulan zaman, ölüm, ruh, yas, bilinç, yalnızlık gibi kavramlar zaten yeterince ağırlar ve dizinin aheste aheste ilerlemesi de haliyle bu sebepten. Müzikleri ise en başarılı olduğu noktalardan biri. The leftovers'ı izleyip beğenenler özellikle soundtracklere bayılacaklardır. Philip Glass besteleriyle eargasm yaşatıyor. Sinematografiye de ayrı bir parantez açmak gerekli. Dizinin bazı sahneleri, durdurup tekrar tekrar bakmak isteyeceğiniz bir fotoğraf karesi kadar güzelleşebiliyor. İzlenmeli.
Geride kalan cevapsız sorulara kızanlar olabilir ama dizinin yapısı gereği bunları tek tek açıklamak bu duruma aykırı olurdu gibi geliyor. Nitekim, size cevap vermekten ziyade soru sordurmak üzerine inşa edilmiş bir senaryo var. Bir de Jacob... Hiçbir yapımda bir robotun ölümüne bu kadar üzülmemiştim...
İlk ve Son dizisine yorum yazdı:
Henüz ikinci bölümdeyim fakat diziyi bu noktaya kadar çok beğendim. Karakterler çok iyi işlenmiş. Bu kadar beğenmemin sebebi belki de Barış karakteriyle çok benzer bir yapıda olduğum içindir. Yaşadığı olayların benzerlerini yaşamış, olaylara vermiş olduğu reaksiyonların benzerini de vermiş olduğum için bana hiç yapay ve karikatürize edilmiş, bayağı, sığ bir karakter gibi gelmedi, çok doğal geldi. Klasik yengeç burcu erkeğini çok iyi canlandırmış. Özge Özpirinççi’nin oyunculuğunu da abartı bulanlar olmuş ama bence yapı ve karakter itibariyle gerçek hayatta da bu denli gel gitli, inişli çıkışlı insanlar mevcut. Onun da oyunculuğu bence iyiydi. Hatta eksiği var, fazlası yok idi. Çok yüksek beklentilerle izlemezseniz ve hayatınızda en az bir kez bile gerçekten sizi yoran, hırpalayan bir ilişki başınızdan geçtiyse, kendinizden bir şeyler bulabileceğinizi düşünüyorum.
Metot dizisine yorum yazdı:
Oyununu izlemeye bir türlü fırsat bulamamıştım ve merak ediyordum. Dijital bir platformda yayınlanması sevindirdi. Genel hatlarıyla kurguyu, olay örgüsünü beğendim. Tek mekanda geçtiğinden ve karakterler arası çatışma yoğun olduğundan dolayı bazı sahnelerde dizi boğucu, yorucu bir hal alabiliyor ama merak duygunuzu size kaybettirmiyor. Oyunculuklar da gayet başarılıydı. İzlenmeli.
10 Bin Adım dizisine yorum yazdı:
Çok başarılı bir yapım olmuş. Bölüm başı 10 dakikalık süresiyle de hiç sıkmıyor ve akıp gidiyor. Engin Günaydın ve Devin Özgür Çınar’ın arasındaki ahenk de çok iyi. İzlenmeli.
Over the Garden Wall dizisine yorum yazdı:
Harikaydı... Gregg gelmiş geçmiş en sevimli çizgi dizi karakteri olabilir.
F Is for Family dizisine yorum yazdı:
Ne yazık ki 2021’de final yapacaktır. Gönül isterdi ki en az 20 sezon devam etsin. Çok ama çok underrated kalmış bir animasyon.
Logan filmine yorum yazdı:
Son kez izledik Hugh Jackman'i bu rolde. Çok iyiydi. Başka ne söylenir bilmiyorum. İzlenmeli.